1682 TARİHLİ SİLSİLANAME



VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NDE BULUNAN

1682 TARİHLİ SİLSİLE-NÂME

Tıpkıbasım olarak, ekinde Türkçe- İngilizce açıkmalı bröşürle birlikte 2000 yılında yayımlanmıştır. Ayrıca, V. Türk Sanatları Kongresi Budapest 1975, Milli Kültür, Vakıflar Dergisi S.XIII, Ankara 1981, s.253-338'de de yayımlanmıştır.

Sadi BAYRAM
 

Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Dairesi Başkanlığı Arşivi’nde Musavvir Hüseyin tarafından 1094 H. - 1682 M. tarihinde yapılmış bir silsilenâme bulunmakta olup, 1872 demirbaş numarası ile kayıtlıdır. Ayrıca, K. No.4. 181 sıra numarası ile fihriste geçmiştir.1 

Konuya girmeden önce; silsile-nâme kelimesi ve o dönemdeki önemi üzerinde durmanın, eseri daha iyi tanımak açısından yararlı olacağı kanaatindeyiz. 

Silsile-nâme, Batı medeniyetinin "genalogie" diye tanımladıkları, Türklerin soy ağacı veya şecere diye adlandırdıkları," nesebnâme"diye de bahsedilen, sülâlelerin (soyun) kimlerle akraba olduklarını gösteren bir nev'i’ şemadır. 

Ataerkil aile düzeni içinde olan Türkler 2 sülâleye fazla önem vermişler, atalarına daima saygılı davranmışlardır. Bu münasebetle çeşitli soy ağacı yapmışlardır. Anadolu’da bu adet halen devam etmektedir.

Hz.Muhammed’in sülâlesi mensuplarının işleriyle meşgul olan "Nakib-ül-Eşraf" adıyla bir makam kurulmuş; bu makam, peygamber sülâlesi mensuplarının işleriyle meşgul olan "Nakib-ül-Eşraf" adıyla bir makam kurulmuş; bu makam, peygamber sülâlesinin işlerine bakmış ölümlerini deftere geçmiş, yani bir nev’i şecere tutmuşlar, onları adî sanata girmekten, fena hallerde bulunmaktan men eder, bir çeşit vasilik yapmışlardır. Abbasiler’de Halife’den sonra bu makam gelirdi. Osmanlılarda da Yıldırım Bayezıd Devrinde Nakibü’l-Eşraflık tesis edilmiş, padişahların kılıçlarını, bunlar takmışlardır. II.Abdulhamid Devrinde Yıldız’da bir konak tahsis edilmiştir. 

1908’den sonra maaşları 5.000 kuruşa çıkarılmış, saltanatın son bulmasıyla bu müesssese tarihe karışmıştır. Nakibü’l-Eşraflar, peygamber soyundan gelen kimselere şecereler vermişler, bunları kendi özel mühürleriyle de tasdik etmişlerdir.3 

Avrupa ve Asya ülkelerinde de bulunan prens, prenses, kont, kontes, baron, barones, şeyh, şehinşah, mihrâce, emir gibi ünvanlar bu an’anenin en müşahhas misalleridir. 

Tekke ve dergâhlar kapanmadan önce, İslâm dinine ait çeşitli tarikatların şeyh, halife, dede ve bektaşî babalarının şecerelerinin bulunduğu bir hakikâttir.4

Misal olarak, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan Y.186 numaralı Silsilenâme-i Meşâyih isimli tomarı; H. 324 numaralı Hacagan fi adab ‘ubu diyet-al a’yan; A.3556 numaralı Silsilâtü as-Sâdâtüan-Nakşibendiyye adlı eserleri zikredebiliriz.

Genelde silsile-nâmeler, madalyon içinde minyatürlü veya minyatürsüz olarak yapılmaktadır. Minyatürsüz silsile-nâmelerde sadece, kollar 1-1,5-2-3 cm çaplarında, bir daire içinde isimler ve buradan ayrılan kollar gösterilmiştir. Minyatürlü olanlarda ise, Hz. Adem’den başlayarak Kur’an-ı Kerim’de geçen 28 peygamber ile bazı halifeler ve tarihte iz bırakmış kahramanlar veya padişahların küçük portrelerine yer verilmektedir. Dolayısıyla minyatür sayısı, her esere göre değişmektedir.

Minyatürlerde resme büyük bir yaklaşma bulunmaktadır. Renkler ve şahısların üzerindeki elbiseler, özellikle resmi yapılan kişinin karakterine uygun seçilmiştir. Kumaş desenleri de şifahî folklorik edebiyatın donelerini yansıtmaktadır.
 

Renklerin sembolizmi: 

Violet dediğimiz mor renk; Orta–Doğu medeniyetlerinde yüksek makamların statülerini belirleyen bir renktir. Büyük din adamlarının ve devlet adamlarının giyiminde kullanılır. Sadâkat ve doğruluğun temsilcisi mavi ile, savaşın temsilcisi olan kırmızının karışımından meydana gelir. Mavi ile uyumlu kullanılan mor; ölümün, kaderin, pişmanlığın, vefâ, adâlet ve itidâlin sembolü olarak görülmüştür.

Mavi ölümsüzlüğün, sonsuzluğun, saflığın, basiret ve doğruluğun rengi olarak kabul edilmiştir.  Doğu felsefesinde mavi kutsallaştırılmıştır. Şamanizmde, Uzak-Doğu kültüründe gök mavisi Tanrı'yı sembolize eder.

Mavi ile sarının karışımı olan yeşil, yüzyıllardır bolluğun, bereketin, ölümsüzlüğün, zaferin rengi olarak kabul edilmiştir. Müslümanlık renk olarak, yeniden doğuşun, tabiatın canlanışını da ortaya koyan yeşili seçmiş, Hristiyanlık kırmızı ile, Musevilik gök mavisi ile sembolize edilmiştir. 

Sarı renk güneşi, zenginliği ve kıymetli madenleri simgeler. Güneş ışınları, nuru, dolayısıyla da aklı ve hikmeti hatırlatır. Sabahın sarı güneşi, ilâhi varlığın ve onun nurunun evreni enerji ile canlandırmasını ve dolayısıyla çalışmayı, kazancı sembolize eder.

Kırmızının aşk, cesaret, şahadet, metanet, itikad ve imanı, cömertliği sembolize ettiğine inanılır. Tarih boyunca imparatorlar, krallar, dinî liderler, kırmızı rengi tercih eder, zira hemen göze çarparlar.

Siyah bütün renkleri yuttuğundan, ciddiyetin, asaletin, ölümün, yasın ve karanlık güçlerin sembolü olmuştur. Doğuda gelinler evlenirken siyah giyerler. Kadiriler ve Abbasi Halifeleri siyah rengi tercih ederler. Hz.Muhammed Hayber Gazası’ndan sonra siyah bayrak yaptırmış, bu sebeble de Emevi ve Abbasiler siyah sancak kullanmışlardır. Sancağın kılıfı yeşildir.5 Dolayısıyla silsilenâmelerde Abbasi Halifeleri hep siyah elbise ile resmedilmiştir. Kendilerinin siyah sancağa sahip olduğuna inanırlar.

Beyaz renksizliğin, saflığın, masumiyetin, İlâhi hakikate ulaşma yolunda saf ve erdemli bir ruh halinin sembolüdür. Hz.Muhammed ilk seferlerinde beyaz sancak kullanmış olup, bu sebeble Osmanlı Ordusunda Padişah sefere katıldığında Mehteran Bölüğü önünde yedi sancak bulunurdu. En önde baş alem beyaz, ikinci yeşil, üçüncü kırmızı, dördüncü sarı, beşinci beyaz ile yeşil, altıncı kırmızı ile sarı (yeniçeri), yedinci kırmızı ile beyaz sancak bulundurulması âdettendi. 6 

Her ne kadar Kur’an-ı Kerim’de suret tasvirini yasaklayan bir âyet yoksa da, Hadis-i Şerifler; tapınmayı önlemek, putperestliğin canlanmasına mani olmak için ve yaratmanın ancak Allah’a mahsus olduğundan, resmi yasaklamaktadır. Ancak halkın yasaklara uyduğu görülmekle birlikte, saraya mensup yüksek düzeyde bürokratlar ve Mevlevî Dergâhlarında felsefî fikirlerin enginliği sayesinde bu düşünceler aşılarak Hadislerin koyduğu yasağa uyulmadığı gözlenmektedir. Saray tezyinat atölyelerinde hazırlanan muhteşem eserler, kültür tarihimizi yansıtan, sayıları mahdut, önemli belgelerdir. İslâmiyette ve Türklerde resim yoktur, diyenlere kültürümüzdeki en güzel cevap, silsilenâmelerdeki minyatür tarzındaki portrelerdir.7

Ancak söz konusu minyatürlü silsile-nâmelerin sayısı bugünkü tespitlerimize göre 17’yi geçmemektedir.

Bunlar da İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi,8 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Ankara Etnografya Müzesi,9 Avusturya National Bibliothek, Dublin-Chester Beatty Library, El Sabah Koleksiyonu,10 Nasır El Halili Koleksiyonu,11 Karlsruhe Müzesi gibi 12 yerlerde tespit edilmiştir.

Bizim konumuz olan; Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Dairesi Başkanlığında muhfaza edilen Silsile-nâme, İstanbul-Beşiktaş, Yahya Efendi Câmiî civarındaki Teşrifat-ı Mahmud Kütüphanesi’n-den 1940 yılında Ankara’ya getirilmiş olup, "Hâzâ Kitâbu Silsile-nâme" adını taşır. Dolayısıyla eserin saraydan çıktığı söylenebilir. Maroken ciltli 172 x 282 mm ebadında olan eser, 40 sayfa (20 yaprak) olup, 101 minyatür ihtiva eder. Eserin en az bir defa tamir gördüğü yapıştırmalardan anlaşılmaktadır.

Eserin ilk sayfası (1b) tezhipli olup, tezyinat diyagramı, Fatih Devrini hatırlatır. Akroterlerde değişik çiçekler kullanılması bir inkişaf gösteriyorsa da, yeşilin cam göbeği olması, bizi Selçuklu Devrine götürür. Taç kısmı, rumî ve hataîlerle bezenmiş olup, tığlar kobalt mavisi ile boyanmıştır. Taç kısmının altında dikdörtgen kalın siyah bir çerçeve kullanılmış olup, üzerinde beyaz renkte (+) şeklinde basit su vardır. İç kısmında hataî ve rumîlerle dekore edilen sayfada, simetri mevcut olup, kontür kullanılmamıştır. Kitabın ad kısmının zemini boş olup, isim kobalt mavisi ile yazılmıştır. 

Eser, iki bölümden meydana gelmektedir. Birincisi, 16 sayfadan ibaret metin bölümüdür, 1b yaprağından başlar ve 9a (16 sayfa) yaprağında sona erer. Metin şöyle başlamaktadır:13

 

Hazâ Kitabu Silsile-nâme:

Sipâs ale’l-ıtlâk ve sitâyiş bi's-tihkâk ol Bârî-yi Halâyık, Hakîm-î Kadîm Hazretine olsun ki vücûd-ı âlem, bel âlem-i vücûd anın bahr-ı cûdundan bir katredir. Ve şuhûd-ı nûr-ı zuhûr anın zuhûr-ı nûr-ı şuhûdın bir lemhadır. Bir Mübdi’dir ki bir kelime-i "kün" ile bunca bin kelimât-ı hakâyık, zât-ı ümmi’l-kitabdan levh-ı fıtrat üzre tasvîr buyurdu. Vucûd-ı insan kelime-i câmia ve hem sahife-i kâmile kılub, âlem nüshasından intihâb edüb, latîf düzdi ki içinde suver-i cümle maânî ve kelimât-ı seb’u’l-mesânî tecrîd buyurdu. Bir Muhteri’dir ki mahz-ı istifâ ve hulûs-i ictibâyla Hazret-i dem-i safî aleyhis-selâm mecmûasından güzin kılûb "hammertu tiynete deme bi-yedî erba’îne sabâhan" mûcibi üzre dest-i kudret ve pürkâr-i irâdet birle dâire-i vücûd, safha-i şuhûr-ı âlem üzre zer’ etti. "Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhüm fi’l-berri ve’l-bahri" muktezâsınca livâ-yı kerâmet-i benî âdem ber-mefârik-i ehl-i âlem üzre fer’ etti. Ana hil’t-ı sûretle "İnnallâhe Teâlâ halâka deme alâ sûretihi" hil’tın geydirüp ve tuğrâ-yı ğarrâ-yı "Lekad halekna’l- insâne fi ahsen-i takvîm" unvân-ı menşûr-ı tînet eyledi. Vasiyyet-i hilâfeti "İnnî câilün fi’l-ardi halîfeten vefkı üzre arsa-i gabrâdan mele-i a’lâya eriştirdi. Ve anın zâti deryâtından enbiyâ vü evliyâyı efdal ve ni’met ü mezîd-i kerâmet ile mahsûs ve mükerrem kılub, kenef-i ismette ve hıcre-i riâyette perveriş kıldı. Ve cümle enbiyâdan seyyidü’l-mürselîn ve hatemu’n- nebiyyîn Hazret- i Muhammed Mustafa sallâl-lâhü Teâlâ aliyhi ve âlihi ve sellem güzin kıldı. Ve baht-ı ebed-tahta-ı nisba yâd edüp, tâc-ı mahbûb-ı ser-saadetine nihâd etti. Salavât-ı zikriyât-ı nâ-ma’dûd ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı nâ-mahdûd ilâ yevmi’l-mev’ûd o nûr-ı pâk-i sâhib-i makâm-ı idrâk "Subhâneke mâ arafnâke" ve kîle fî şânihi "Levlâke lemâ halektu’l-eflâk" kâil-i kavl-i "Küntü nebiyyen" ve genc-i hazâin-i "Küntü kenzen mahfiyyen" rehnümâ-yı akvâm-ı subul ve pîşuvâ-yı "Ve mâ Muhammedün illâ resûl kad halet min kablihir-rusul". Ser-defter-i sahîfe-i enbiyâ ve fihrist-i cerîde-i evliyâ ve hurşid-i felek-i asfiyâ ve merkez-i dâire-i asfiyâ Hazret-i Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve selâmuhu ve âl-i müctebâ ve ashab-ı muktedâ ve hulefâ-yı mühtedâ üzerine olsun ki cümle enbiyâya pîşuvâ ve zümre-i evliyâya rehnümâdır. 

Emmâ ba’dü; Tarih- i şâhân-pîşîn ve mülûk-ı mütekaddimîn selâtîn-i âli- cenâb-ı elkâb kitab-ı "Bidâyetü’n-Nihâye"de bu vechile ta’yîn olmuştur ki Yemen diyârına ve Hadramevt Vilâyetine her kim mâlik olur, onların padişahların "tubba" derler; cem’ olsa, "tebâyia" derler. Vilâyet-i Şam ile Cezîre’ye mâlik olan pâdişahlara "kayser" derler; cem’ olsa, "kayâsıra" derler. Diyar-ı Fars padişahlarına "kisrâ" derler; cem’ olsa, "ekâsire" derler. Diyâr-ı Mısır’a kıbtîden ya’ni kâfirden pâdişah olsa, "firavun" derler; cem’ olsa, "ferâ’ine" derler. Vilâyet-i Habeş’e mâlik olanlara "necâşî" derler. Hind Vilâyetine pâdişah olanlara "batlemus" derler. Diyâr-ı Rûm padişahlarına "kostantin" derler. Deylem kavmine mâlik olan padişahlara "keyânî" derler. Ya’ni isimlerine "key" lafzın ilhâk ederler. Key-Kubad, Key-Hüsrev derler. "Key" demek "pâdişah" demektir. "Ağat" kavmine mâlik olan padişahlara "nemrûd" derler. Cem’ olsa "nemâride" derler. Ba’zı tevârih kitaplarında selâtîn bu vechile yazılmıştır ki ekâsir-i Acem, kayâsır-ı Rum, fağfûr-ı Çin, havâkin-i Türk, akbâl-i Arab, tebâyi-i Yemen, râyân-ı Hind, mülûk-ı Sâsân, l-i Büveyh, selâtin-i Selçuk, hâkân-ı Harzem, batlemus-ı Yunan, cem’ olsa "batâlise" derler. Allahü â’lem ve ahkem.

Tabakâtü-mülük nefer 11 müddet-i işân sene 4181. Lâkin kütüb-i tevârihte, mekâtib ve resâil-i siyerde rivâyet bu üslûb üzre mektûbdur.

Tabaka-i ûlâ bunlara "piş-dâdiyân" derler, ya’ni "kesîru’l-adl" demek olur. Nefer 13 müddetleri sene 2568. Evvel mülûk-ı Acem, ecel-i selâtin-i ümem Keyyumers şahlardır. Ehl-i târih bunlara ihtilâf etmişlerdir ki Esihad-i Mihyail’dir, yani Mihyâil’in oğlu oğludur. Amma imam, hüccetü’l-İslâm Muhammed Gazalî rahmetullâhî aleyh kitâb-ı "Nasîhatü’l Mülûk" ta Şit Nebi aleyhis-selâmın karındaşıdır deyu buyurmuşlardır. Kâdi Beyzâvî rahmetüllâhi aleyh kitab-ı "Nizâmü’t-Tevârih"te Hazret-i Nûh Nebi sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem evlâdından Keyyumers ibn Velâd bin Sam bin Nûh aleyhi’s-selâm demişler. İbtidâ âyîn-i pâdişâhîye intizâm bunlar vermişlerdir. 

Müverrah ki târih-i âlem nihad 

Zigüftâd-ı müebbed çunin-i gerdiyad

Nohistin hizyû ki kişver-keşûd

Sernâmdârân Keyyûmers bûd.

Çun be-nişîd ber taht ve binihâd tâc 

Biyendaht ez merd-i dehkân-harac.

 

Ba’zı tevârihte müddet-i ömrü fi sene 1000 müddet-i saltanateş fi sene 550. Amma Şahnâme’de müddet-i saltanat 30 sene. 

 

Beyt: 

Beyiti derûn-in sal-i sî şâh bûd 

Becûy-i hod hurşid âgâh bûd.

 

Dünyada evvel binâyı bunlar yaptı. "Belh şehrini, Istahar şehrini, Demavend şehrini bunlar bina etmiştir" derler. İbrişimden ve kıldan esbâbı ve kaftan ve bisatı bunlar ihtirâ’ etmiştir. Kuyu kazub su çıkarmak ve kâriz yapub çeşme etmek ve meyve ağacı dikmek ve mancınık ile ve sapan ile taş atmak bunların icadıdır. Müşârunileyh Keyyumers dünya-yı denî fenasın müşâhade etmeğin, dünyayı terk edüb, ibâdethâneye girib, ma’bûd-ı vâcibu’l-vucûda künç ü ğâdda (ğârda) leyl ü nehâr tazarrû ve intihâl ile ibâdete ve tâata iştiğâl edüb, kendünin oğlu Siyam'ın tahtı verdi. Mezkûr Siyam ki devlere katl olunub, bunun zaman-ı saltanatı az olub, yerine oğlu padişah oldu. 

 

Huşenk veled-i Siyam’ın müddet-i saltanatı 40 sene. Şahnâmede müddet-i ömrü 500 sene. 

 

Beyt:

Cihandâr-ı Huşenk bâ adl u dâd 

Becâ-yı pedertâç ber ser-nihâd.

 

Gâyet de adl ü dâd etmeğin piş-dâdiyân deyu lakab kodılar. Bunun zamanında çok şehirler ve imâretler yapıldı. "Şehr-i Sus ve Şehr-i Şüşder ve Şehr-i İsfehan ve Şehr-i Babil ve Şehr-i Kûfe bunun bünyâdıdır" derler. Ve ma’denleri ve andan altun ve gümüş çıkarmak ve ağaçları kesüb tahta eylemek ve arklar kesüb su getürmek bunun îcâdıdır. Ve semmûr ve sincab ve kakum ve vaşak ve dilgû bunun emsâlinin derisini kürk edüb giymek bunun ihtirâ’ıdır ve şikâr almağı kelblere ta’lîm etmek ve taştan od çıkarmak ya’ni çakmak çakmak bunun işidir. Ve esbâb ve silâh düzmek bunun kârıdır. 

 

Tahmuris-i Devbend müddet-i saltanat 30 sene. 

Nazm:

kibet Tamuris oldu şehriyâr

Tuttu otuz yıl memâlikte karâr.

Etti burhân ile tevhîdi beyân

Haşr-ı neşrin hüccetin kıldı ayân.

hır ol dahi gidüb, oldı nihân

Dürdü anın dahî menşûrun cihan.

Velvânu bin Mernikid bin Huşenk'dir. Bunun oğlu kalmamağın oğlunun oğlu mezbûr Tahmuris padişâh oldu. Hazret-i İdris Peygamber aleyhi’s-selâm zamânı idi. Bunlara Dev-bend derler. Gâyetde kuvvetlu ve ferâsetlu idi. Halka zarar kasdeden devleri ve ifrîtleri tutub küpe habsedüb ve ba’zı hedef-hadenk helâk ve demar ve nişâne-i tîr-i hizy ü hasâr ederdi. Ve atlara eyer urub binmek ve develere yük urmak ve bunlara eşek çeküb katır etmek bunun işidir. Ve pars avlatmak ve şahin ve çakır zeganos ve balaban ve hecizi ve atmaca ve doğan kısmından ne var ise şikâr aldırmak bunların ta’limidir. Ve Taberistan’ı ve Hirev ve Faris ve Amid’i bu bina eyledi.

 

Cemşid veled-i Enucihân birader-i Tahmuris müddet-i saltanat 706 sene.

Nazm:

Çu Tahmuris cihanda bağladı raht

Oturdu tahta Cemşid-i Civan-baht.

Tulû’ etti ufuktan cirm-i hurşîd

Donattı âlemi âyîn-i Cemşîd.

 

Mezkûr Tahmuris’in oğlu kalmamağın, karındaşı Cemşid tahta geçti. Müddet-i ömrü ma’lûm değildir. Hakîm Fisagors-ı Yunanî ilm-i mûsikîi ve nağamât-ı söz-i sazı ve üzümden şarab sıkub içmek icad etti. Ve misk ve ûd ve galyeleri ve güzel kokular düzmek anlardan kaldı. Ve ilm-i nucûm bunların zamanında oldu. Ve kireç ve isfidac ve hamam yapmak ve çadır düzüb kurmak kendinin ihtira’ıdır. Ve deryâdan gavvâslık ile dürr ü güher çıkartmak anın icâdıdır. Ve Nevrûz deyu bir gün ta’yin etmek anın i’tibarıdır. Ömründe asla hasta olmamağın şeytan-i la’în iğvâsıyle halkı kendüye ibadet içün da’vet edüb, ulûhiyyet da’vasın eyledi, el-İyâzü bi’llâhi Teâla. Her diyârın halkına kendü vech-i nâ-müveccehine göre sanemler düzdürüb, gönderüb, ol bed-kerdar-ı kibri ihtiyâr etti. Hazret-i Nûh Nebi aleyhi’s-selâm zamanı idi. Şeddad ibn d bunun katliçün Dahhâk bin Alva’yı gönderdi. Vardık da tutub, bıçağıyla iki pâre eyledi. Şeddâd bin d, Hazret-i Nuh Nebî aleyhi’s-selâmın Hâm nâm oğlunun oğlu ki İmlâk nâm kimesnenin d nâm oğlu var idi; biri Şeddâd ve biri Şedîd’dir. Mezkûr Şeddâd iki yüz altmış yıl ömür sürdü. Ve Şedîd dahi üç yüz yıl ömür sürdü. Hazret-i Hûd Nebi aleyhi’s-selâm zamanında anlar dine da’vet olundu, kabul etmeyüb rîh-i akîm ile helâk oldu. Şeddâd Şam vilâyetinde cennet deyu bir şehir bünyâd etti. Hikâyeti şayi’dir. İçine girmedin cümle askeri ile helâk oldu. Bünyâd eylediği cennet dahi gâib oldu. Kelâm-ı Kâdim’de mezkûr olan "İreme zâti’l-imâd elletî lem yuhlak misluhâ fi’l-bilâd" ana işarettir. 

Dahhâk-ı Mâri ömreş fi sene 1000.

Beyt:

Çu Dahhâk ber-taht şod şehriyâr

Bero sâliyân-ı encümen şod hezâr.

Asıl adı Buyurast’tır. Cazulık bilürdi. Ba’zı tevârihlerde "Nemrûd budur" derler. "Hazret-i İbrahim Halil aleyhi’s-selâm bunun zamanında vucûda geldi" derler. Cemşid’i helâk ettik de yerine pâdişâh oldu. Zulm u udvân ve küfr ü tuğyân ile 1000 yıl pâdişah oldu. İki yağrında et bitmiş idi. Veca’ın teskîn içün her gün iki âdem katledüb beyinlerin merhem yerine koyub, ilaç ederlerdi. Tâzıyâne ile âdem vurmak ve âdem salb etmek andan kalmıştır. Sâm bin Nûh aleyhi’s-selâm neslindendir. Ba’zı ehl-i tevârih-i Acem üç atadan dem Nebiy aleyhi’s-selâma erişir derler. Nûh Nebiy aleyhi’s-selâm dine da’vet ettik de kabul etmedi, put perest idi, küfür üzre kaldı. hır Feridûn elinde helâk oldu.

 

Feridûn Ferruh müddet-i saltanat fi sene 500.

 

Nazm:

Mübârek vaktle ferhunde demde

Hümâyûn makdem ve meymûn kademde

Geçüb Dahhâk tahtına Feridûn 

Urundu başına tâc-ı hümâyûn.

Cemşid’in oğlu oğludur, Müslüman olmuşdur. dil pâdişâh idi. Çok memleket zabdetmişdir. Üç oğlu var idi. Rûm ve Mağrib vilâyetin Sellim nâm oğluna verdi, adını Kayser kodu. Ve Türkistan ve Çin vilâyetin Tûr nâm oğluna verdi, adını Fağfûr kodu. Ve Fars ve Irak vilâyetin ve Hicaz ve Horasan diyârını İrc nâm oğluna verdi, adını Şam kodu. Tiryak anın ihtira’ıdır. Fili teshîr edüb zabt etti. Ve şehirlere kal’a yapmak anın işidir.  

Menuçehr müddet-i saltanad sene (…)

 

Nazm:

Çu bâ-izz ü devlet-i Menuçehr şâh

Beser ber-nihâdân-ı kiyanî- külâh

Heme câvihâ bâ-füsûn best

Berû salyân-ı encümen şod dürüst.

 

Duhterzâde-i İrc’dir. Feridûn’un Sellim ve Tûr nâm oğulları kendü karındaşları İrc’i katl ettiler. Menuçehr ki İrc’in kızı oğludur. Bu pek yiğit olmağın Feridun muâveneti ile Menuçehr dedesinin kanın anlardan alub, ikisinin dahi hakkından geldi. Feridûn vefat eyledik de yerine pâdişâh oldu. Arklar ve hendekler kesüb, nehr-i Fırat’ı Irak diyârına akıttı. Hazret-i Şuayb Nebi aleyhi’s-selâm bu zamanda meb’ûs oldu. Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun aleyhime’s-selâm bunlar zamanında vücûda geldiler. Ol vakit Mısır’da Firavun d evladından Velid nâm Pelid idi. Sam ve Neriman ve Zal bunun zamanında vücûda geldiler. Hisarlara hendek kazmak bunlardan oldu.

 

Nevrûz veled-i Menuçehr müddet-i saltanat fi sene 25.

 

Beyt:

Çu hûy-ı Pederşâh nevzed bedâşt

Zikeyvân külâhî kesî ber-ferâşt.

 

Egerçi padişâh oldu, lâkin memleket zabtında acz ve taksîri olmağın memlâlik-i İran’dan Efrasyâb gelüb, memleketini elinden alub, kendüyi helâk etti. Hazret-i Yuşa’ Nebi aleyhi’s-selâm ol zamanda geldiydi. 

 

Efrasyâb müddet-i ömreş sene 400, müddet-i saltanat sene 120.

 

Beyt:

Şeb-i tîre tâ şod bülend âfitâb 

Ber-taht-ı Nevzer şod Efrasyâb.

Mezkûr Efrasyâb mukaddemâ zikrolunan Tûr nâm veled-i Feridûn’un oğlu oğullarındandur. Menuçehr oğlu Nevzer vefâtından sonra diyâr-ı Fars’a ve gayri memâlike padişâh oldu. Gâyet de zâlim idi, zülm ile vilâyet-i İran’ı vîrân eyledi . 

 

Padişavest müddet-i saltanat sene 30. Ba’zılar adına Dârâb derler.

 

Beyt:

Yeki müjde burdenden-i nezdik-i zû ki tâc-ı Feridûn betû geşt.

 

Tarih-i Taberi’de Zûbin Tahmasb bin Menûçehr derler. Efrasyab zülm ü teaddisin işidicek hurûc edüb, yanına halk cem’ edüb Efrasyâb memleketinden sürüb, çıkardı. Şehr-i Bağdad bir muhtasar köy idi. Bu ma’mûr idüb, adın Bağdad kodu. Sonra padişahlığı ammisi oğlu Kürşaseb bin Küştaseb’e verdi. 

Kürşaseb bin Küştaseb müddet-i saltanat fi sene (…) Bunun vâlidesi Hazret-i Ya’kub Nebinin salavâtu’l-lâhi aleyhi ve selâmuhu oğlu ibn Yâmin evlâdındandır. Rüstem-i Distan bunun neslindendir. Bu dahi saltanatı Keykubat’a teslim etti. 

 

 

 

Tabaka-i sâniye mülûk-i Kîyânilerdir. Nefer 9. Müddet-i îşân sene 938. Ol mülûk-i Kiyan ve nohistin-i merdümân-ı şâhân Keykubad nigu nihâddır. 

Nazm: 

Şâh-ı âdil kahraman Keykubâd

Etti yüz yıl bu dahi dünyada dâd.

 

Hazret-i Hızır ve Hazret-i İlyas ve Hazret-i Elyesa’ ve Hazret-i Şimuil ve Hazret-i Harkıl aleyhimu’s-selâm bu zamanda meb’ûs olmuşlardır. Müşârün ileyh Keykubâd enbiyâ-ı kirâmın din u milletin ve evâmir-i nevâhisin bi’t-temam kabul edüb, takviyyet-i umûr-i şer’iyyeden ve memşiyyet-i ahkâm-ı diniyyeden bezl ü sa’y u makdûr ederler. Rüstem bin Zal ve Mehrab-ı Kâmil ve Kârûn-ı Dizem ve Kişvaz-ı Zerrin külâh ser-askerler idi. 

 

Keykavus peserzâde-i Keykubâd müddet-i saltanat fi 150 sene.

 

Beyt:

Çu Kavus bigirift cây-i peder 

Merûra cihân bend şod ser-beser.

 

Kendünün oğlu Siyavuş töhmet-i zina isnâd olunmağın katletti. Hazret-i Süleyman Nebi aleyhi’s-selâm zamanı idi. 

 

Keyhüsrev bin Siyavuş müddet-i ömreş fi sene 160. Efrasyâb ile cenk-i azîm vaki’ olub âhar Efrasyâb katletti. 

 

Lehraseb biraderzâde-i Keykâvus müddet-i saltanat fi sene 120.

 

Beyt:

Olıcak Lehraseb mülke şehriyâr

Oldu hükmünde anın şehr diyar.

 

Tavâyif-i erbâb-ı hibret ve zarâyif-i ashâb-ı ibretin sahâyif-i makâlinde mastûrdur ki Hazret-i Üzeyr Nebi aleyhi’s-selâm ve Danyal Peygamber aleyhi’s-selâm bu zamanda vâki’ olmuşlardur. Da’vet-i enbiyâya itâ’at etmişlerdir. Buhtu’n-Nasr bunun âmili idi. 

 

Küştaseb bin Lehraseb müddet-i saltanat fi sene 120.

 

Beyt:

Çu Küştaseb ber-taht-ı İran nişist 

Der adl u dâd averi ra best.

 

Zerdüşt-i menhûs ki sâhib-i kitâb-ı Mecûsdur. Bu zamanda zuhûr etmişdir. Mukaddemâ Hazret-i Ermiya ya’ni Hazret-i Hızır Nebi aleyhi’s-selâm şakirdlerindendir. Bir kimesneye şakird olub, tahsîl u ilm-i hikmet ettikden sonra ilm-i mugayyebât ve ıttılâ-ı hafiyyâta kâdir olub, dâvâ-yı nübüvvet eyledi. Kitab-ı Zende deyu bir kitab îcâd etdi. Türrehât-ı bâtıla ve zührufât-ı âtıla tahrîr etmeğin cümle halk ve Küştaşeb mecûsî ve ateşperest olmağın anın ahkâmına itâat etmekle girdâb-ı küfr ü dalâlete ve lücce-i kibir ve cehâlete garîk oldular. Şiraz’da Beyzâ nam bir şehir bina etmişdir ki Hazret-i Kadı Beyzâvî ol şehirdendir. Şeyh Ebu İshak Firûz bâdî dahi andandır. Ve Hakîm Sokrat ve Hakîm Camseb anın zamanında idi. 

 

Erdeşir Behmen vâlid-i İsfendiyâr veled-i Küştaseb müddet-i saltanat sene 112. Mezkûr Küştaşeb oğlu İsfendiyar cenginde Rüstem elinde helâk oldukda Küştâseb oğlu Behmen’e ihtiyârıyla verdi tahtını. Buhtü’n-Nasr Kuds-i Şerîf harâb ettikde bunlar ta’mîr etdi. Bukrat-ı Hakîm ve Dubokratis-i Hakîm bu zamanda idi. 

 

Dârâ bin Behmen müddet-i saltanat sene 14.

 

Beyt:

Çu Dârâb ber-taht-ı Key bernişist

Kemer ber-meyân best ve bekuşâd dest.

Saltanatı Behmen Erdeşir ile Dârâb’a verdi. Eflâtun-ı İlâhî ki tilmîz-i Sokrat’tır. Lâkin reîs-i işrakiyyûndur. Ve üstâd-ı meşşâiyyûn bu zamanda idi. Rüstem bin Zal bu zamanda vefat etti.

 

Beyt:

Nelerden arta kalmıştır fenâ dünyayı söyletsen 

Kimi Cem’dir, kimi Dârâyten mevtâyı söyletsen.

 

Dârâ bin Dârâb müddet-i saltanat sene (…). Eğerçi serîr-i saltanata culûs etdi. Lâkin bed sîret ve seyyiü’l-hulk olmağın halâyik hoşnûd olmayub tabîatından nefret etdiler. Birkaç merd-i neberd çadırı içinde tiğ-ı bî-dirığ ile pâre pâre edüb İskender-i Filkos’u tahta da’vet ettiler. 

 

İskender-i Zü’l-Karneyn-i Sâni-i Yunânî müddet-i saltanat sene (…) 

 

Beyt:

İskender ki ber-taht gâhî bereft 

Siyer-i sâl-i o mî-şode burd-ı reft.

 

Filkos-ı Ferzenden Dârâb oğludur. Filkos yanında büyümek ile ana Filkos oğlu derler. Şarka ve garba hükm etti. Ye’cûc ve Me’cûc’e seddeyledi, yapdı. Ve âb-ı hayat talebine zulümâta varub bulmayub geru döndü. Otuz altı yıl ve ba’zılar on dört yıl padişahlık etti derler. Ba’zı tevârihte Dârâb İskender katletti derler. Amma İskender âhir ömründe memâlik-i Acemin beğleri oğulları ki kendü cinsinden idi çağurub babalarının memleketini her birine sancak tarîki verdi. Mulûk-i tavâif anlardır. Ve İskender’in diyâr-ı Yunan’da Aristotalis yanında, hakîm yanında Tûs nâm oğlu ilm-u hikmet tahsîline meşğûl idi. İskender vefâtından sonra mezbûr oğlu padişahlığı kabul eylemedi. Diyar-ı Yunan’da ve Mısır ve Şam ve Yemen’e ve Mağrib’e ve Irak’a Sus nam kimesne Batlemus oldu yani padişah oldu. Bundan sonra padişah olanlara "batelise" derler.

Tabaka-i sâlise Eşkânyan’dır ki mulûk-i tavâyif bunlardır.

Eşkan bin Dâr müddet-i saltanat sene 30.

Şabur bin Eşkan müddet-i saltanat sene 60. Hazret-i İsâ aleyhi’s-selâm bunun zamanında vücûda geldi. 

Behram bin Şabur müddet-i saltanat sene 15.

Bilaş bin Behram müddet-i saltanat sene 11.

Hürmüz bin Bilâş müddet-i saltanat sene 19.

Türsî bin Bilâş müddet-i saltanat sene 40.

Firuz bin Hürmüz müddet-i saltanat sene 17.

Bilaş bin Firuz müddet-i saltanat sene 12.

Daro Bilâdan amm-i Firûz müddet-i sultanat sene 40.

Bilâşan bin Bilâş bin Firûz müddet-i saltanat sene 24.

Ezdivan bin Bilaş müddet-i saltanat sene 13.

Ezdivan bin Eşkiyan müddet-i saltanat sene 11.

Bilaş bin Eşkan müddet-i saltanat sene 2.

Cudriz bin İşkan müddet-i saltanat sene 20. Cudriz Hazret-i Yahya aleyhi’s-selâm kanı için cuhudları öldürdü. Andan sonra Beni İsrail zelîl oldular.

Serribin Cudriz müddet-i saltanat sene 20.

Cudriz bin Serri müddet-i saltanat sene 11. 

Erdivan-ı âhar eşkenyandır. Erdeşir bunu helâk etti. Müddet-i saltanat 31. 

 

Tabaka-i rabia Sâsândırlar. Ekâsire bunlardır nefer 13, müddetleri sene 431.

Erdeşir Babek Sâsân bin Behmen evlâdındandır. Müddet-i saltanat 14 sene. 

Şabur bin Erdeşir, bunun zamanında Mâni nâm zındık hurûc etti. Müddet-i saltanat 31 sene.

Hürmüz bin Şabur. Müddet-i saltanat sene 3. 

Behram bin Hürmüz. Mani zındığı bu katletti. Müddet-i saltanat sene 2.

Behram bin Behram. Müddet-i saltanat sene 2. 

Behram bin Behram bin Mehram. Müddet-i saltanat sene 13.

Türsi bin Behram. Karındaşının tahtına oturdu. Müddet-i saltanat sene 73.

Hürmüz-i Türsî. Müddet-i saltanat sene 7.

Şabur ibn Hürmüz. Mezbûr Hürmüz mürd olub, hatunu hâmile olmağın bir oğlan vücûda geldi, adın Şabur Zevil Eknaf kodular. Kostantiniye’den harac aldı. Medâyin şehrin bina etti. Memâlik-i Arabı ve Yemâmeyi zabt etti. Geri Arab beylerine verdi. Müddet-i saltanat sene 72.

Şabur bin Şabur-ı Zevi’l-Eknâf. Müddet-i saltanat sene 5.

Behram bin Şabur-ı Zevil-Eknâf. Ana "Kirmanşâh" derler. Müddet-i saltanat sene 11.

Yezdicürd bin Behram. Müddet-i saltanat sene 21. 

Behram Gur bin Yezdicürd. Müddet-i saltanat sene 23.

Yezdicürd bin Behram. Müddet-i saltanat sene 16.

Hürmüz bin Yezdicürd. Müddet-i saltanat sene 15.


Firûz bin Yezdicürd. Bunun müddet-i saltanat sene 20. Zamanında ziyâde kaht oldu, haraç ve terekten mahsûl almadı. 

Pilaş bin Firûz. Müddet-i saltanat sene 3. Kubâd bin Firûz bunun zamanında Mezdik-i zındık peygamberlik da’vasın eyledi. Hatta "Birbirinin avratı ve malı helâldır" deyu mezkûr Kubad ana tâbi’ olmağın halk onu padişahlıktan çıkardılar. Karındaşı Camsib’i padişah ettiler, sonra geru Kubad padişah oldu. Müddet-i saltanat sene 26. 

Enuşirevan Kisra bin Kubad. Mezkûr Mezdek nâm laîni katleyledi, sene 44. Gayet de âdil padişah idi. Kayser ana itâat eyledi. Hazreti Resûl Sallallahü aleyhi ve sellem bunun evâhirinde vücûda geldi. Müddet-i saltanat sene 47. İskender Tarihinin 888 yılında Nuşirevan vefat eyledi.

Hürmüz bin Nuşirevan sene 12. 

Perviz bin Hürmüz bu mel’ûn Hazreti Resûlün da’vetin kabul etmeyüb Müslüman olmadı. Şirin nâm kâfir kızın alub, Kasr-ı Şirin ulu bir saray bünyâd etdi. Kıssa-i Hüsrev-i Şirin 38 sene. 

Şirviye bin Perviz. Babasın katladüb padişah oldu. 8 şehr.

Erdeşir bin Şirviye. Şüheyrir Sifehsalad oğludur. 1 sene 9 şehr.

Kisrâ Arslan Bey padişah oldu. 

Kisra bin Kubad padişah oldu. 

Perviz’in kızı Turan raht-ı padişah oldu. 6 şehr.

Perviz bin Behram padişah oldu. Perviz kızı Ezremi raht-ı padişah oldu. 4 şehr.

Ferrûh Zad bin Perviz padişah oldu. 1 şehr. 

Yezdicürd bin Şehriyâr Hazret-i Ömer Radiyallahü Teâlâ anh zamanında katl olunub Acem diyarını ehl-i İslâm zabt etti. Ve hicret-i Resûlden aleyhi’s-selâm onbir yıl sonra vâki’ oldu. 30 sene.

Devlet-i Mülûk-i Yunan. Bunlar dahi mülûk-i tavâyifdendir. Merhûm bin Şuhne nâm müverrih "Ravzatü’l-Menâzır fi ilmi’l-Evâil ve’l-Evâhir" nâm kitabında bu vechile zikr eylemişdir. İskender Filkos fevt oldukta Yunan mülkü betâlise bâki oldu. Batlemos demek padişah demektir.

Mülûk-i Betâlise. Nefer 13, müddet-i saltanat 275.

Batlemos-ı Evvel ki adı Senşuş bin Lâguşi’l-Mantıkî müddet-i mülkeş 20 sene. 

Batlemos-u Sâni’nin adı Filosof’dur. Turânî İbrânî dilinde Yunânî diline nakleyledi. Müddet-i mülkeş 38 sene.

Batlemos-ı-ı Sâlis adı Orahtis'dir. Müddet-i mülkeş 25 sene. 

Batlemos-ı Râbi’ Filontol’dur. Müddet-i mülkeş 17 sene.

Batlemos-i Hâmis adı Akyagnos'dur. Müddet-i mülkeş 35 sene.

Batlemos-ı Sâdis adı Filontol'dur. Müddet-i mülkeş 24 sene.

Batlemos-ı Sâbi’ adı Oratis'dir. Müddet-i mülkeş 29 sene. 

Batlemos-ı Sâmin adı Şutıra'dır. Müddet-i mülkeş 16 sene. 

Batlemos-ı Tâsi’ adı Sedendiritis’dir. Müddet-i mülkeş 9 sene.

Batlemos-ı şir adı İskendos’dur. Müddet-i mülkeş 3 sene.

Batlemos-ı Hâdîaşar adı Filorfost'dur. Müddet-i mülkeş 8 sene.

Batlemos-ı Sâniaşar adı Sirsus'dur. Müddet-i mülkeş 29 sene.

Batlemos-ı Sâlisaşar adı Filontovad nâm hatundur. Müddet-i mülkeş 22 sene. 

Mülûk-i Rûm. Rum halkı galebe etmeğin Filontov nâm Batlemos olan avrat kendüyi öldürüb, Yunanîler munkariz oldu. Memlekete tâife-i Rûm mâlik oldu.

Alyos, Bulus, Agnetis Kayser deyu buna lakab kodular. Asos, Filortos, Bazuz, Sâsâbus, Taytos, Kudüs-i Şerifi bu mel’ûn tekrâr harâb eyledi. Antonis, Merfuş, Fermud sahib-i Necdi bunun zamanında öldü. Calyos bunun zamanında idi. Nasrânî dinin izhâr eyledi. Kotihos, Sivâris, Entisos, İskenderos, Memkihsos, Orozbanoş, Dikyanos Ashâb-ı Kehf bundan kaçtılar, mağaraya girdiler. Malinos, Oryanus, Flornos, Fererkos, Karuş, Mantol, Meltiyanoş sanemlere tapanın âhiri bu oldu. Sonra nasranî oldu. Erdfilnos sâikadan öldü. Kostantini’l-Muzaffer-i Rumî’den Barbata şehrin bu aldı, ma’mur eyledi, hisar yaptı, adın Kostantiniyye kodu. Nasranî şeriatın izhar eyledi. Bunun anası Hilâne nâm avrat Kudüs’e vardı, kendu haçının cevâhirin çıkardı. Kımâme adlı kiliseyi Kudüs'de ol akça ile bina eyledi. Ve Hums ve Hama’da bir kilise dahi yapdı. Üç evlâdı tahta mâlik oldu. Leksalos, Yunyanoş ana Şabur derler. Elitanos, Tutyanos, Hartnanos, Barubsosu’l-kebir, Erkadyos, Onuryos, Mersadnos, Tavdusos, Eshab-ı Kefh bunun zamanında uykudan uyandılar. Kıssaları ma’lumdur. Ve Elnatlis, Laven, Zeytun, İstabos Hama kal’asın bu bina etti. Festasos, Kostantinyosu’s-sâni, Tırpos-ı Evvel, Tırpos-ı Sâni, Marsos, Merkok, Kokas, Herkıl adı Rumca Loflis'dir. Bundan Rumîlerin devleti tamam oldu. İslâm zâhir oldu. Seyyidü’l-enâm aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın zuhûru sebebi ile vâki’ olmuştur. Elhamdülil-lâh alâ dini’l-İslâm. Hazret-i Fahr-i âlem salla’l-lâhü Teâlâ aleyhi ve sellem’in âfitâb-ı nusret-nikâb mu’cizât-ı bâhirü'l- beyyinâtları tali’-i lâmi’ olalı mücâhidîn-i dinin ikdâm-ı feth-merâmları ile âsâr-ı zulm-ı dalâlet ve küfr-i cehâlet âfâk-ı enfüsden def’ u ref’ olub, milel-i mütehâlife-i sâlife ve edyân-ı sâbıka-ı gayr-i mütevâki’a âlemden kal’ ve nesh olmuştur. Husûsâ ki hazret-i padişah âsümân-i bârigâh ve şehinşâh-ı encum-sipâhımız "Ve câhidû fi’llâhi hakka cihâdihi" emrine imtisâl niyyetine fi’l-eyyam ve’l-leyâl izz ü iclâl ile bedr-i hilâl gibi menzil be menzil intikâl ve âfitâb- misal şehirden şehire irtihâl edüb, şimşir-i gazâ ile meşârik ve mağâribe ziyâ vermişlerdir. Mücerred tevsî-i memâlik-i İslâm içün licâm-ı zafer encâmları her bâr-ı diyâr-ı küffâr-ı füccâra munsarif ve mün’akif olmağın nice selâtîn-i bî-dîn-i bed-âyînin tâc u tahtını alub, ekâlim-i izz ü bahtı feth olunub, memâlik-i İslâmiyyeye zam olunmuştur. Umûmen küffâr-ı bed-gerdârın tarkâr-ı zâr ile şem’ gibi yüreği yağın eritmişlerdir. Fi’n-nâr fis-sakar hışmına mazhar olan kavm-i eberrin çirk-i şirkini âlemden arıtmışlardır. Ve bi’l-cümle eyyâm-ı devlet ve hengâm-ı saltanatlarından abede-i Vedd-i Suvâ’, va’de-i nass-ı ıcmâ’-ı arsa-ı din ve safha-ı kütübde hemîşe ser-nigün ve zebûn olub, dâima akdâh-ı cufûnları hûnâbe-i ser-sebîl ile pürhûn kılınıb, kiliseleri yıktılar. Çanlarına od tıkdılar. Nakûs-ı mağanın sesi kesildi. Yerine kilisenin âzânın gulgulesi asıldı. Külliyyen meâbid ve esnâm u evsân mesâcid-i ehl-i tevhîd ve îmân oldu. El- minnetü lillâhi ki umûmen sükkân-ı etrâf ma’mûre-i arz ve kattan-ı etrâf-ı âlem bi’t-tûli vel-arz fermân-ı kaza cereyân-ı Hazreti Sâhib-i Kur’ân zamanına mutî' ve münkâd olub cenab-ı celâlet-meâblarına külliyyen âlem musahhar ve kâr-ı cihân müyesser olmuşdur. Ve bu vehbe-i heniyye-i rehîbe ve bir âtiyye-i aliyye nâ-mütenâhiyedir ki selâtîn-i mütekadimînden bir ferde nasîb olmamışdır ki havâkin-i rû-yı zemînden kimse buna musîb olmamışdır.

 

Şükr Hüdâ ki sî rûz-ı ahd-i zaman şodî

Der milket-i muradca hûş kâmurân şodi

Der mesned-i hilâfet-i ashâb-ı Mustafa

Zıll-i ilah ber-ser-i halk-ı cihân şodi, 

Şükr Hüdâ ki her çi taleb kerdi ez Hüdâ 

Ber müntehâ-yı himmet-i hod kâmurân şodi.

 

Emma ba’d; hamd lillâh ve’s-salâtu alâ resûlillâh ve âlihi ve ashâbihi ecma’în. 

Ebu’l-beşer dem aleyhi’s-selâm hilkâtından 7350, 

Hubût-ı dem aleyhi’s-selâmdan 6860, 

Kâ’be-i Muazzama şerrefehallâhu bünyâd olalı 6790, 

Şit Peygamber aleyhi’s-selâm zamanından berû 4962, 

İdris zamanından 5863, 

İdris Peygamber Firdevs’e nakletti 5685, 

Nûh Peygamber zamanından beru 4964, 

Su tûfânından Tûfân-ı Nuh 1059,

Tarih-i Hicret-i Nebeviyye sene 4760, 

Temuz tarih-i Buhtu’n-Nasr sene (…) sene (…) hicret-i nebeviyye, 

Tarih-i helâk-ı kavm-i d fi 19 Nisan sene 3401,hicret-i nebeviyye sene (…), 

Tarih-i hubût-ı dem ez-beheşt fi 21 Nisan sene 7158, hicret-i nebeviyye (…),

Re’s-i Yahûd Tesri sene 5460, hicret-i nebeviyye sene (…),

Re’s-i sene Tut-ı Kıbtî sene 1066 hicret-i nebeviyye,

Re’s-i sene-i İskender Teşrin-i evvel sene 1971, hicret-i nebeviyye sene (…),

Hatur Kıptî sene (…), sene 1070 Hicret-i Nebeviyye,

Milâd-ı İsâ aleyhi’s-selâm Kânun-ı sâni sene (…), sene (…) hicret-i nebeviyye

 

BUGÜNKÜ TÜRKÇE İLE METNİ ŞÖYLE İFADE EDEBİLİRİZ:

 

Cömertlik denizinden bir damla olan varlık âlemini yaratan zata, sonsuz hamd ve şükür olsun. Bu âlemde görünen her şey, O’nun nurunun bir parıltısıdır. O, "Ol !"15 diyerek bütün âlemi Levh-i Mahfuz’dan varlık âlemine getirerek yarattı ve onlara güzel biçimler verdi. Varlıklar içinde de insanı seçip, Evren kitabının bir fihristi yaptı.” "Adem’in hamurunu kırk günde yoğurdu.”16 hadisine göre Hz. dem’i bir çekirdek gibi bu âleme ekerek "Şüphesiz biz insanoğlunu çok üstün kıldık. Onları kara vedenizde taşıdık.”17 âyeti, insanoğlunun diğer yaratıklara göre üstünlüğünü gösterdi. İnsanı kendi suretinde yaratarak, niteliklerini ona da yansıtarak "İnsanı en güzel şekilde yarattık"18 buyurdu. "Onu yeryüzüne halife kılarak"19 üstünlüğünü yerden göğe çıkardı. Soyundan nice mucize sahibi peygamberler ve kerâmet sahibi evliyaları, bunlar içerisinde de peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu olan Hz. Muhammed Mustafa’yı özel olarak seçip, nimetlerine mazhar etti. Kıyâmete kadar selâm, saygı ve dua onun üzerine olsun. O, Cenab- ı Hakk’ın "Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım"20 dediği, "Ben gizli bir hazine idim, âlemleri yarattım ki, bilinip tanınayım"21 kudsî hadisine en iyi muhatap olan ve O’nu en iyi kendisi tanıdığı halde "Yarabbi, seni hakkıyla tanıyamadık, sana hakkıyla kulluk edemedik"22 diyen bir nebidir. O, tüm insanlığın yol göstericisi," Şüphesiz Muhammed bir Peygamberdir ve ondan önce de birçok peygamber gelip geçmiştir"23 âyetine göre onların da önderi, peygamberler silsilesinin başı, evliyalar zümresinin fihristi, asfiyalar halkasının merkezi ve güneşidir.

Bundan sonra; eski şahların ve kralların hayatlarını anlatan Bidâyet’ün Nihaye adlı kitapta Yemen ve Hadramut taraflarını yönetenlere tubba denildiği anlatılır. Çoğulu tebabia’dır. Şam ve Cezire bölgesini yönetenlere kayser denir, çoğulu kayasire’dir. İran taraflarındaki yöneticilere kisra denir, çoğulu ekâsire’dir. Mısır’da ise Kıptiler, yani kafirlerden yönetici olursa firavun denir, çoğulu feraine’dir. Habeşistan’ı yönetenlere necaşi, Hindistan’ı yönetenlere batlamus, Rum memleketlerini yönetenlere kostantin denir. Deylem padişahlarına ise keyanî denir. İsimlerinin başlarına key kelimesini ilâve ederler. Key-kubad, Key-Hüsrev gibi. Key padişah demektir. Ağat kavminin yöneticilerine nemrud denir, çoğuluna ise nemaride denir.

Bazı tarih kitaplarında sultanlar şu şekilde yazılmıştır: Ekâsir-i Acem, Kayasır-ı Rum, Fağfur-ı Çin, Havakin-i Türk, Akbal-ı Arab, Tebabi-i Yemen, Rayan-ı Hind, Mülûk-i Sasan, l-i Büveyh, Selâtin-i Selçuk, Hakan-ı Harzem, Batlemos-ı Yunan, çoğulu batalisedir. Şüphesiz en doğrusunu sadece Allah bilir.

 

Kralların Tabakaları

Hükümdarlıkları 4181 sene süren 11 kral zikredilir.

Tarihî eserlerde, insanlık tarihi çeşitli safhalara ayrılmıştır.

 

BİRİNCİ TABAKA

 

 

 

Pişdadiyan:

Bunlar çok adaletli kimseler olduklarından kendilerine Pişdadiyan denilmiştir. Hükümdarlıkları 2568 sene sürmüştür. 

 

 

 

Keyyumers bin Velad:

Keyyumersler Acemlerin ilk ve insanlığın en ulu krallarıdır. Mehyail’in bunların torunları olup-olmadığı hususunda tarihçiler arasında ihtilaf vardır. İmam-ı Gazali Nasihat’ül-Mülûk adlı eserinde Şit aleyhi’s-selâm’ın kardeşi olduğunu söyler. Kadı Beyzavî de Nizâmu’t-Tevârih adlı eserinde Keyyumers’in Hz. Nuh’un Sam’dan torunu olduğunu anlatır. Tarihî kaynaklarda padişahlık müessesesinin ilk bunlar zamanında ortaya çıktığı kaydedilir.

 

Müverrah ki tarih-i âlem nihad 

Zigeftad-ı müebbed çinin gerdiyad

Nohistin hidivvi ki kişveri keşûd

Sernâmdârân Keyyûmers bud.

Çun be nişid ber taht ve binihâd-ı tâc 

Biyendaht ez merd-i dehkan-harac.

 

Bazı kaynaklarda bin yıl yaşadığı ve beş yüz elli sene saltanat sürdüğü yazılıdır. Ama Şehnâme’de saltanatının otuz yıl olduğu zikredilir. 

Begîtî derun sal-ı sî şah bûd,

Be cuy-ı hod hurşid âğâh bûd.24

 

Dünyada ilk evi bunlar yaptı. Belh, İsfahan, Demavend şehirlerini de bunların kurduğu söylenir. İbrişim ve kıldan elbise ve kaftanı bunlar örmüş, kuyu kazıp su çıkarma, kanallarla çeşmelere su götürme, meyva ağacı dikme, mancınık ve sapanla taş atmak bunların icadıdır.

Keyyumers bu fani dünyanın fenalığını görerek saltanatını oğlu Siyam’a bıraktı. Dünyayı terkederek kendini ibadete verdiği rivayet edilir.

 

 

 

Siyam bin Keyyumers:

Siyam devler tarafından öldürüldü. Saltanatı çok az sürdü. 

Huşenk veled-i Siyam:

Şehnâme’de beş yüz yıl yaşadığı yazılıdır. Kırk sene saltanat sürmüştür. 

Beyit:

Cihandâr-ı Huşenk bâ adl u dâd,

Becâ-yı pedertaç ber ser-nihâd.25

Çok adeletli bir hükümdar olduğu rivayet edilir. Bunun zamanında çok şehirler ve imâretler yapıldı. Sus, Şuşder, Isfahan, Babil ve Kûfe şehirlerinin bunun zamanında yapıldığı söylenir. Madenleri işleyerek onlardan altın, gümüş çıkarmak, ağaçları kesip tahta haline getirmek, arklarla su götürmek bunun icadıdır derler. Samur, sincap, rakum, vaşak, tilki gibi kürk hayvanlarının derisinden kürk yapıp giymek de bunun icadıdır. Vurulan avı köpeğe aldırmak, taştan ateş çıkarmak yani çakmak, elbise ve silâh kuşanma bunun işidir. 

 

 

 

Velvanu bin Mernikid bin Huşenk:

Bunun oğlu olmadığı için yerine torunu Tahmuris padişah oldu.

 

Tahmuris-i Devbend:

Otuz yıl saltanat sürdü.

 

Beyit:

Âkıbet Tahmuris oldu şehriyâr,

Tuttu otuz yıl memâlikte karâr.

Etti burhân ile tevhidi beyân,

Haşr-ı neşin hüccetin kıldı ayân.

Ahir ol dahi gidüp oldu nihân,

Dürdü anın dahi menşûrun cihân.

 

Bunun padişahlığı Hz. İdris zamanına tekâbül eder. Bunlar dev yapılı, iri cüsseli insanlardı. Zarar veren cin ve ifritleri yakalayarak küplere hapsederdi. Bazen de bunlara ok atarak öldürürdü. Atlara eyer vurup binmek, develere yük yüklemek, atları eşeklerle çiftleştirerek katır meydana getirmek bunun zamanında olmuştur. Pars, şahin, çakır, zeganos, balaban, hecizi, atmaca ve doğan gibi av hayvanlarını eğiterek avcılıkta kullanma işi ilk defa bunların zamanında olmuştur. Taberistan, Hirev, Fars ve Amed şehirlerini de bu inşa etmiştir.

 

Cemşid veled-i Enucihan:

 

706 sene saltanat sürmüştür.

 

Beyit :

Çu Tahmuris cihanda bağladı raht,

Oturdu tahta Cemşid-i civan-baht,

Tulû etti ufuktan cirm-i hurşid,

Donattı âlemi âyîn-i Cemşid.

 

Tahmuris’in oğlu olmadığından dolayı yeğeni Cemşid tahta geçti. Ne kadar yaşadığı bilinmemektedir. Yunan filozof Fisagor musikî ilmini, saz ve söz söyleme sanatını, üzümden şarap sıkıp içme işini bu zamanda icat etti. Misk, ud ve galyeler 26 ilk defa bu zamanda ortaya çıktı. Astroloji de ilk defa bu devirde ortaya çıktı. Kireç, üstübeç, hamam yapmak, çadır kurmak bizzat Cemşid’in icadıdır. Denizlere dalarak inci çıkarmak, Nevruz diye bir gün tayin etmek de onun icadıdır. Ömründe hiç hasta olmamasından dolayı, şeytanın aldatmasıyla halkı kendisine ibadet ettirerek ilâhlığını ilân etti. Hâkim olduğu yerlere putlarını diktirdi. Hz. Nuh zamanında idi. Ad oğlu Şeddad bunun katli için Alva oğlu Dahhak’ı gönderdi, Dahhak onu kılıcıyla iki parçaya ayırdı. Ad oğlu Şeddad, Hz. Nuh’un Ham ismindeki oğlundan torunu idi. Şeddad’ın bir de Şedid isimli kardeşi vardı. Şeddad iki yüz altmış, Şedid ise üç yüz yıl yaşadılar. Hz. Hud bunları hak dinine davet etti, bunlar ise kabul etmeyip helâk oldular. Şedad Şam vilâyetinde cennet diye bir şehir kurdu. Söylendiğine göre içine girer girmez, bütün askerleriyle birlikte helâk oldu. Cenneti dahi yok olup gitti. Kur’an-ı Kerim’de geçen 27 ifade bu cennetten bahsediyor.

 

Dahhak-ı Mari:28

 

1000 sene yaşamıştır. 

 

Beyit:

Çu Dahhak ber taht şod şehriyâr,

Bero saliyân-ı encümen şod hezâr.29

 

Asıl adı Buyurast’tır. Cazılık bilirdi. Bazı kitaplarda Nemrut’un bu olduğu anlatılır. Hz. İbrahim bunun zamanında peygamberlik yaptı. Cemşid’i helak ederek yerine geçtiği söylenir. Zulüm ve işkence ile 1000 yıl hükümran oldu. İki yağrında et oluşmuştu. Acısını teskin etmek için her gün iki kişiyi öldürüp, beyinlerini merhem olarak kullanırdı. Kamçılayarak adam öldürmek ve insanı asmak adeti ondan kalmıştır. Hz.Nuh’un Sam adlı oğlunun neslindendir. Bazı Acem tarihçileri üçüncü atadan Hz.Adem’e ulaştığını söyler. Nuh Aleyhi’s-selâm dinine davet etti de kabul etmedi. Putperest olarak Feridun tarafından öldürüldü.

 

Feridun Ferruh:

500 sene saltanat sürdü.

 

Nazım:

Mübârek vaktle ferhunde demde,

Hümâyûn mukaddem ve meymun kademde.

Geçüp Dahhâk tahtına Feridûn,

Urundu başına tâc-ı hümâyûn.

Feridun Ferruh, Cemşid’in torunudur. Müslüman olmuş ve birçok memleket zaptetmiştir. Üç oğlu vardı. Rum ve Mağrip memleketlerini Sellim isimli oğluna verdi ve adını Kayser koydu. Türkistan ve Çin diyarlarını Tur isimli oğluna verdi ve adını Fağfur koydu. Fars, Irak, Hicaz ve Horasan memleketlerini İrc isimli oğluna verdi ve adını Şam koydu.

İlâç onun buluşudur. Fili terbiye edip insanın hizmetine sokmak onun işidir. Şehirlere kale yapmak da ilk defa bu zamanda çıkmıştır.

 

Menuçehr:

(…) sene saltanat sürmüştür. Nazım :

 

Çu bâ izz u devlet Menuçehr Şâh;

Beser ber nihâdan kiyâni külâh,

Heme caviha bâ füsun best,

Beru saliyan-ı encümen şod dürüst.30

 

İrc’in kızkardeşi çocuğudur. Feridun’un Sellim ve Tur adındaki oğulları, kardeşleri İrc’i öldürdüler. Menuçehr pek yiğit birisiydi. Feridun’un yardımıyla bunlardan dedesinin intikamını aldı ve ikisini de mağlup etti. Feridun öldükten sonra yerine geçti. Arklar ve hendekler açtırarak Fırat Nehrini Irak diyarına akıttı. Hz. Şuayb, Musa ve Harun Aleyhimusselâm bunların zamanında peygamberlik yaptılar. O zamanlar Mısır’da Firavun d neslinden Velid nam Pelid idi. Sam, Neriman ve Zal bunun zamanında yaşadılar. Hisarlara hendek kazmak da bunun zamanında oldu.

 

Nevzer veled-i Menuçehr: 

25 sene saltanat sürmüştür.

Çu huy-ı pederşah nevzed bedaşt

Zikeyvan külâhi kesî ber feraşt.31

Padişah oldu ama, ülkeyi iyi idare edemediğinden İran tarafından Efrasyab gelip memleketini elinden aldı. Hz. Yûşa bunun zamanında yaşadı.

 

Efrasyab:

400 sene yaşadı, 120 sene saltanat sürdü.

 

Beyit:

Şeb-i tîre tâ şod bülend âfitâb,

Ber taht-ı Nevzer şod Efrasyâb.32

 

Efrasyab, daha önce bahsettiğimiz Feridun’un oğlu Tur’un torunlarındandır. Menuçehr oğlu Nevzer’in vefatından sonra, İran taraflarında padişah oldu. Çok zalim bir padişahtı. Zulmüyle İran memleketlerini harabeye çevirdi.

 

Padişavest:

30 sene saltanat sürdü. 

 

Beyit :

Yekî müjde burdend nezdîk-i zu ki tac-ı Ferîdun beto geşt.33 

 

Bazıları adına Dârâb derler. Taberî Tarihi’nde ise, Zubin Tahmas bin Menuçehr diye geçer. Efrasyab'ın zulüm ve aşırılıklarını duyunca, etrafına topladığı halkla Efrasyab’a savaş açtı ve onu memleketinden kovdu. Daha önce küçük bir köy olan Bağdad’ı şehir haline getirdi. Sonra padişahlığı amcasının oğlu Kürşaseb bin Küştaseb’e verdi.

 

Kürşaseb bin Kuştaseb:

 

(…) sene saltanat sürdü. Bunun validesi Hz. Yakup’un oğlu İbn-i Yâmin’in evlâtlarından Rüstem-i Distan bunun neslindendir. Bu da saltanatı Keykubad’a teslim etti.

 

II. TABAKA

 

Keyani krallarıdır. 9 kişidirler ve toplam 938 sene padişahlık yapmışlardır.

 

Keykubad:

Ol mülük-ü kıyan ve nuhistîn-i merduman-ı sahan Keykubad niku nihad.34

 

Şah-ı adil kahraman Keykubâd,

Etti yüz yıl bu dahi dünyada dâd.35

 

Hz.Hızır, İlyas, Elyesa, Şimoil ve Harkıl (Aleyhimusselâm) bu zamanda yaşamışlardır. Keykubad da bu peygamberlerin getirdikleri dinleri kabul etmiş ve onların tebliğleri hususunda her türlü kolaylığı sağlamıştır. Rüstem-i Zal, Mehrab-ı Kâmil, Karun-ı Dizem ve Kişvaz-ı Zerrin seraskerler idi.

 

Keykavus:

150 sene saltanat sürdü.

 

Çu Keykavus bigirift cây-ı peder,

Merurâ cihan bend şod serbeser.36

 

Keykubad’ın kardeşinin oğludur. Kendisine zina istinat edilmesi üzerine Hz. Süleyman zamanında, oğlu Siyavuş tarafından öldürüldü. 

 

Keyhüsrev bin Siyavuş:

160 sene yaşamıştır. Efrasyab ile çok savaşmıştır. Sonunda Efrasyab tarafından öldürüldü.

 

Lehraseb:

120 sene saltanat sürmüştür.

Olıcak Lehraseb mülke şehriyâr,

Oldu hükmünde anın şehri diyâr.

Keykavus’un kardeşinin oğludur. Hz.Üzeyr ve Danyal Aleyhisselam bunun zamanında yaşamışlardır. Lehraseb bunların davetlerini kabul etmiştir. Buhtu’n-Nasr’ı bu yapmıştır.

 

Kuştaşeb bin Lehraseb:

120 sene saltanat sürmüştür.

Çu Kuştaşeb ber taht-ı İran nişist

Der adl-u dad o zîra best

 

Mecusiliğin kurucusu Zerdüşt bu zamanda ortaya çıkmıştır. Önceleri Hz.Ermiya yani Hızır Aleyhisselamın talebelerinden iken daha sonra başka birilerinden gizli ilimlere dair bir takım bilgiler edinir ve peygamberlik davasında bulunur. Kitab-ı Zinde diye hurafeler ve batıl itikadlarla dolu bir kitap yazarak halkı da Kuştaseb’i de dalâlet ve sapıklığa götürdü. Şiraz’da Beyza adında bir şehir kurmuştur ki Kadı Beyzavî de, Şeyh Ebu İshak Firuz Abadî de oralıdır. Sokrat ve Camiseb adlı felsefeciler de bu zamanda yaşamışlardır. 

 

Erdeşir Behmen:

112 sene saltanat sürmüştür.

 

Kuştaseb’in oğlu, İsfendiyar’ın babasıdır. Kardeşinin Rüstemle savaşırken ölmesi üzerine babası saltanatı kendisine verdi. Bahtu’n-Nasır Kudüs-ü şerif’i harap ettikten sonra bunlar yeniden ihya etmişlerdir. Filozof Bukrat ve Dubkratis de bu zamanlarda yaşamıştır. 

 

 

 

 

Dara bin Behmen:

14 sene saltanat sürmüştür.

 

Çu Darab ber taht-ı key bernişist,

Kermer bermeyân best ve be kuşâd dest "37

Sokrat’ın talebesi, işrakiyyun ekolünün kurucusudur. Meşaiyyun fikri de bu zamanda ortaya çıktı. Rüstem-i Zal bu zamanda vefat etmiştir. 

 

Nelerden arta kalmıştır fena dünyayı söyletsen

Kimi Cem’dir kimi Dârâ (…) mevtayı söyletsen

 

Dârâ bin Dârâb

(…) sene saltanat sürmüştür.

Çok kötü ahlâklı birisiydi. Halk kendisinden hoşnud olmadı. Çadırı içinde birkaç cengâver tarafından öldürülerek yerine İskender-i Filkos’u tahta oturttular.

 

İskender-i Zülkârneyn-i Sani-i Yunanî

36 sene saltanat sürmüştür.

 

İskender ki ber taht gâhî bereft,

Siyer-i sâl-i o mî şode burd-u reft"38

 

Aslında Dârâb’ın oğludur. Filkos’un yanında büyüdüğü için ona Filkos oğlu derler. Şarka ve garba hükmetti. Ye’cüc ve Me’cüc’e karşı sed yaptırdı. Ab-ı hayat bulmak için zulumata vardı, bulamayıp geri döndü. Otuz altı yıl, bir rivayete göre on dört yıl padişahlık etti. Bir kısım tarihçiler Dârâb’ı İskender’in katlettiğini yazarlar. Ahir ömründe Acem memleketlerine hükmeden çocuklarını yanına çağırarak elindeki bu memleketleri oğullarına sancak şeklinde dağıttı. İşte mûlûk-u tavâif bunlardır. Ama İskender’in diyâr-ı Yunanda Aristo’nun yanında felsefe eğitimi gören Tus adındaki oğlu Padişahlığı kabul etmedi. Diyar-ı Yunan, Mısır, Şam, Yemen, Mağrib ve Irak’a ise Sus isimli oğlu Batlemus yani padişah oldu. Bundan sonra padişah olanlara Batalise denir.

 

III. TABAKA (EŞKÂNYAN):

 

Bunlara "Tavaif-i mûlûk" da denir.

 

Eşkân bin Dâr: 30 sene saltanat sürmüştür.

Şabur bin Eşkân: 60 sene saltanat sürmüştür. (Hz.İsa bu zamanda doğdu.)

Behram bin Şabur: 15 sene saltanat sürmüştür.

Bilaş bin Behram: 11 sene saltanat sürmüştür.

Hürmüz bin Bilaş: 19 sene saltanat sürmüştür.

Tursî bin Bilaş: 40 sene saltanat sürmüştür.

Firuz bin Hürmüz: 17 sene saltanat sürmüştür.

Bilaş bin Firuz :12 sene saltanat sürmüştür.

Daro bin Biladan (Firuz'un Amcası): 40 sene saltanat sürmüştür.

Bilaşan bin Bilaş bin Firuz: 24 sene saltanat sürmüştür.

Ezdivan bin Bilaş: 13 sene saltanat sürmüştür.

Ezdivan bin Eşkiyan: 11 sene saltanat sürmüştür.

Bilaş bin Eşkan: 2 sene saltanat sürmüştür.

Cudriz bin Eşkan: 20 sene saltanat sürmüştür. Hz.Yahya Aleyhisselâm’ın kanı için cuhudları öldürdü.

Ondan sonra İsrailoğulları zelil oldular. 

Serri bin Cudriz: 20 sene saltanat sürmüştür.

Cudriz bin Serri: 11 sene saltanat sürmüştür.

Erdivan: Sonuncu Eşkenyandır. Erdeşir bunu helâk etmiştir. 31 sene saltanat sürmüştür. 

 

IV.TABAKA (SASANİLER):

 

Bunlara Ekâsire denir. 13 Kisradırlar. Toplam 431 sene saltanat sürmüşlerdir. 

 

Erdaşir-i Babek: Sasan bin Behmen’in oğullarındandır. 14 sene padişahlık yapmıştır. 

Şabur bin Erdeşir: Mani 39 isimli zındık, bunun zamanında ortaya çıktı. 31 sene saltanat sürmüştür.

Hürmüz bin Şabur: 3 sene saltanat sürmüştür.

Behram bin Hürmüz: Mani isimli zındığı katletti. 2 sene saltanat sürmüştür.

Behram bin Behram bin Mehram: 13 sene saltanat sürmüştür. 

Tursi bin Behram: 73 sene saltanat sürmüştür. Kardeşinin tahtına oturmuştur.

Hürmûz-ü Tursî: 7 sene saltanat sürmüştür.

Şabur bin Hûrmüz: 72 sene saltanat sürmüştür. Hürmüz ü Tursî öldüğünde hanımı hamileydi. Doğan çocuğa Şabur-ı Zevi’l-Eknaf adını verdiler. Kostantiniyye’den haraç aldı. Medayin şehrini inşa etti. Arap memleketlerini ve Yemame'yi zapt ederek tekrar Arap beylerine verdi. 

Şabur bin Şabur-ı Zevi’l-Eknaf: 5 sene saltanat sürmüştür.

Behram bin Şabur-ı Zevi’l-Eknaf: 11 sene saltanat sürmüştür. Buna Kirmanşah da derler.

Yezdicürd bin Behram: 21 sene saltanat sürmüştür.

Behram Gur bin Yezdicürd: 23 sene saltanat sürmüştür.

Yezdicürd bin Behram: 16 sene saltanat sürmüştür.

Hürmüz bin Yezdicürd: 15 sene saltanat sürmüştür.

Firuz binYezdicürd: 20 sene saltanat sürmüştür. Bunun zamanında çok şiddetli kıtlık oldu. 

Pilaş bin Firuz: 3 sene saltanat sürmüştür. 

 

Kubad bin Firuz: 26 sene saltanat sürmüştür. Bunun zamanında Mezdik-i Zındık peygamberlik davasında bulundu. Hatta "Herkesin malı ve hanımı birbirine helaldir" diye iddiada bulundu. Kubad da bu sapığa inandığından halk onu padişahlıktan indirerek yerine kardeşi Camsib’i getirdiler. Ama tekrar Kubad Padişahlığı ele geçirdi. 

 

Enuşirvan-ı Kisra bin Kubad: 47 sene saltanat sürmüştür. Bahsi geçen Mezdik'i öldürttü. Sonra gayet adaletli bir şekilde hüküm sürdü. Kayseri de itaatı altına aldı. Hz.Peygamber bunun son zamanlarında dünyaya geldi. İskender tarihine göre 888’da Nuşirevan vefat etti. 

 

Hürmüz bin Naşirevan: 12 sene saltanat sürmüştür. Perviz bin Hürmüz: 38 sene saltanat sürmüştür. Bu mel’un Hazret-i Peygamber’in davetini kabul etmeyip Müslüman olmadı. Şirin adında bir kâfir kız ile evlenip onun adına Kasr-ı Şirin diye bir saray inşa etti. 

 

Şirviye bin Perviz: 8 ay saltanat sürmüştür. Babasını öldürüp yerine geçti.

Erdeşir bin Şirviye: 1 sene 9 ay saltanat sürmüştür. Şüheyrir Sifehsalad’ın oğludur.

Bundan sonra sırasıyla Kisra Arslan Bey, Kisra bin Kubad, Perviz’in kızı Turan (6 ay), Perviz bin Behram, Perviz kızı Ezremi (4 ay), Ferruh Zad bin Perviz (1 ay), Yezdicûrd bin Şehriyar (30 sene) saltanat sürmüşlerdir.  

Hz. Ömer zamanında katledilerek Acem diyarını Müslümanlar zaptetti. Hz. Peygamber’in hicretinin on birinci senesi idi. 

 

Yunan Kralları:

Bunlar da mulûk-u tavaiftendir. Merhum İbn-i Şuhne isimli tarihçi Ravzat’ul-Menazır fî İlmi’l-Evâil ve’l-Evâhir adlı kitabında bu şekilde zikretmiştir. İskender Filkos öldükten sonra Yunan devleti Batalise eliyle baki kaldı. Batlemos demek Padişah demektir. Bunlar 13 kişidirler. Toplam saltanatları 275 yıl sürmüştür.

I.Batlemos (Senşuş bin Laguşi’l-Mantıkî): 20 sene saltanat sürmüştür.

II. Batlemos (Filozof): 38 sene saltanat sürmüştür. Turanı-İbrani dilinden Yunanî diline nakleyledi. 

III. Batlemos (Orahtis): 25 sene,

IV. Batlemos (Filontol): 18 sene,

V. Batlemos (Akyagnos): 35 sene, 

VI. Batlemos (Filontol): 24 sene, 

VII. Batlemos (Oratis): 29 sene,

VIII. Batlemos (Şutıra): 16 sene, 

IX. Batlemos (Sedendiritis): 9 sene, 

X. Batlemos (İskendos): 3 sene,

XI. Batlemos (Filorfost): 8 sene

XII. Batlemos (Sirsus): 29 sene

XIII. Batlemos (Filontovad): 22 sene saltanat sürmüştür. Bu kadın zamanında Rumların bunları yenmesi üzerine intihar etti ve Yunanların saltanatı sona erdi. Ülkesine Rumlar hakim oldu. 

 

Rum Kralları:

Alyos, Bulos, Ağnetis (buna Kayser ismini verdiler) Asos, Filortos, Bazuz, Sasabus, Taytos (Kudüs-ü şerifi bu mel’un tekrar harap etti.) Antonis, Merfuş, Fermud (Sahib-i Necdî bunun zamanında öldü. Calyos bunun zamanında idi. Hristiyanlığı ilân etti.) Kotihos, Sivaris, Antisos, İskenderos, Memkihsos, Orozbanoş, Dakyanos (Ashab-ı Kehf bundan kaçarak mağaraya girdiler.) Malinos, Oryanos, Filornos, Fererkos, Karoş, Mantol, Maltiyanoş (Puta tapanların sonuncusudur. Daha sonra Hristiyanlığı kabul etmiştir) Erdifilnos (Şimşek çarpmasıyla öldü. Kostantini’l-Muzaffer-i Rumî’den Barbata Şehri'ni alarak mamur eyledi, Hisar yapıp, adını Kostantiniyye koydu. Hristiyanlığı ilân etti. Bunun anası Hilane, Kudûs’e giderek kendi haçının cevahirini çıkardı ve buradaki Kamame kilisesini bina eyledi. Bundan başka Humus ve Hama’da da birer kilise yaptırmıştır. Üç evlâdı tahta oturmuşlardır). Leksalos, Yunyanoş (buna Şabur da derler) Elitanos, Tutyanos, Hartnanos, Barubsos’ul-Kebir, Erkadyos, Onuryos, Mersadnos, Tavdosos (Ashab-ı Kehf bunun zamanında uyandılar). Elnatlis, Laven, Zeytun, İstabos (Hama kalesini bu yaptırmıştır). Festasos, II. Konstantin, I. Tırpos, II. Tırpos, Marsos, Merkok, Kokas, Herkıl Rumca Loflis’tir. Rumların devleti tamamlandı. İslâm zahir oldu. Hz. Peygamberin hak dini ortaya çıkarak beşeriyetin içinde bulunduğu karanlıklardan kurtarmıştır. Getirdiği dinin hakikatleri anlaşıldıkça geçmişteki birçok farklı devleti ve milleti olan insanlar bu dinle şereflenmişler. Diğer yanlış ve hükmü kalkmış dinler ortadan kaybolmuşlardır. Padişah hak yola girmeyen kâfirlere karşı "Allah’ın yolunda hakkıyla cihad edin"40 emrine uyarak gece-gündüz, uzak- yakın demeden savaşarak izzet ve şereflerini yerle bir etmişlerdir. Taç ve tahtlarını ellerinden alarak, memleketlerini islam topraklarına katmışlardır. Bu şekilde kötülüklerinden dünyayı kurtarmışlardır. Kiliseleri yıkarak çanlarına ot tıkadılar. Çan sesi kesilerek, yerine ezan sesi duyulmaya başlandı. Bütün ibadethaneler ve puthaneler Allah’a inananların mescidleri haline geldi. Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki ne eski sultanlardan ne de hakanlardan kimseye nasib olmayan böyle bir bahtiyarlığı ona nasip olmuştur. 

 

Şükr Hüdâ ki si rûz-ı ahd-i zaman şodi

Der milket-i muradca hûş kâmurân şodi

Der mesned-i hilâfet-i ashâb-ı Mustafa

Zıll-I ilâh ber-ser-i halk-ı cihân şodi, 

Şükr Hüdâ ki her çe taleb kerdi ez Hüdâ 

Ber müntehâ-yı himmet-i hod kâmurân şôdi.

 

Bundan sonra; Hamd Allah’a, selam ve saygı Hz. Peygamber’e aile ve arkadaşlarının üzerlerine olsun. 

 

İnsanlığın babası Âdem (AS.) yaratılalı 7350, Adem'in (AS.) yer yüzüne inişinden sonra (6860), Kâbe yapılalı (6790). Şit (AS)’ten beri 4962, İdris (AS)’ten beri 5863, İdris'in (AS) vefatından sonra 5685, Nuh (AS) zamanından beri 4964 sene geçmiştir. Su tûfânından 1059 (Hicri 4760), Temuz tarih-i Buhtu’n-Nasr sene (3408) (Hicri sene 1069), d kavminin helak oluşu 19 Nisan sene 3401(Hicri sene 3760), dem’in cennetten inişi 21 Nisan sene 7158 (Hicri sene 1069), Re’s-i Yahûd Tesri sene 5460 (Hicri sene 1069), Re’s-i sene Tut-ı Kıbtî (Hicri sene 1069), Re’s-i sene-i İskender Teşrin-i evvel sene 1971 (Hicri sene 1070), Hatur Kıpti sene (1039) (Hicri sene 1070), İsâ aleyhi’s-selâmın doğumu Kânun-ı sâni sene (1665), (Hicri sene 1069).

Eserin 17. sayfasında (9b) başlayan ikinci kısmında ise, minyatür tarzında işlenmiş portreler yer almaktadır. Bu sayfanın başında, sağda ve solda muska halinde çin bulutları sarı altun ve şarabî kırmızı ile boyanmıştır. Hatâiler ise, Türk lâciverti ve açık şarabî renktedir. Zemin ise renksizdir. Bunların altında bir yarım daire, dairenin içinde çin bulutu ve hataîlerden ikinci bir tezyinat vardır. Çin bulutu sarı altun ve yeşil ile boyanmıştır. 

Bunların hemen altında daire içindeki madalyonlu minyatürler yer almaktadır. İşte dünyamızda ilk insanlar: Sağda Hz. Âdem ve solda Hz. Havva yanyana tasvir edilmiş. Hz. Âdem sakalsız ve bıyıksız, dudakları kırmızı ile boyanmış. Bu tasvirden Hz. Âdem ile Havva’nın gençlik yılların olduğunu anlıyoruz. Aynı sayfada sağda Habil maktul, onun altında ise katil Kabil’in minyatürü yer alıyor. Sol tarafta ise, Abdülharis, altında Enuş oğlu Keynan’ın minyatürü yer almaktadır. 

Soldaki 18.sayfada ise (10a) terzilerin üstadı, pirleri olarak kabul edilen Hz.İdris41 Âleyhisselâm, altta Hz.Nuh leyhisselâm, arka plânda gemisiyle tasvir edilmiştir. Karaya oturan geminin baş kısmı tavus kuşu şeklinde şekillendirilmiş, ibik, gaga ve gözü belirlenmiştir. Dört katlı olan geminin sancak kısmı ise, tavus kuşunun kuyruğuna benzetilerek oldukça detaylı tezyin edilmiştir. Hz.Nuh yaşına göre oldukça realist olarak tasvir edilmiştir. Eser, iyi muhafaza edilemediği için kanaatimize göre yakın tarihte, Hz.Nuh’un yüzü çatlamıştır. Nuh peygamber’in elbise kıvrımları başındaki kavuğun omzuna düşerek sallanan türbanın kenarlarına dahi dikkat edilerek işlenmiştir. Minyatürde, Avrupa resimlerindeki gibi perspektif mevcuttur. Ağaç tasvirindeki monotonluğun bozulması, ressamımızın karakterini yansıtır. Sağda Menval oğlu Kâhtan, solda Tahmaris oğlu Cemşid yer almaktadır. Peygamberlerin başında, bir sembol olarak hâle bulunmaktadır. 

19. sayfa (10b) ise, minyatür ve resim yönünden bize göre en ilgi çekici bir kısmıdır. Zira bu sayfada Levnî’nin izlerini görebiliyoruz.42 Sol üstten İran (Pers) hükümdarı Dahhâk, ortada Hz. Nuh’un oğullarından Sam, sağda Ham, solda Türk neslinin türediği Yafes’in minyatürleri mazara içinde resmedilmiş. Renk skalası fevkâlâdedir. Dörtlü ve aşağıda üçlü madalyonlar sayfayı boğmuyor, bilâkis derinlik kazandırıyor. Hz. Nuh’un oğullarından Ham’ın sertlik ve gururu, Sam’ın düşünceli ve ezikliği, Yafes’in ise asâleti, resme verilen karakteri yansıtır. Selviler ise, Levnî’yi hatırlatıyor bize.

Aşağıda; sağda, devesiyle birlikte Hz. Salih Nebî aleyhisselâm, solda İreç, altta ortada ise Hz. Hud yer alıyor. Hz. Hud’un uçuşan atkısı ve rüzgârdan eğilen selvilerin uç kısmı, resimdeki realiteyi bize göstermektedir. Bu sayfa, bize XVII. yüzyıl sonlarında Türk resim san’atının durumunu aksettirmektedir. 

20. sayfa (11 a), üstte Ebul Haş oğlu Maçin, ortada Hz. Hızır altta, sağda Hz.Lût ve solda Hz. İbrahim, madalyon içinde gösterilmiştir. Hz. İbrahim’in yaşlı olarak gösterilmiş yüz hatları incelenmeye değer niteliktedir. 

21. sayfa (11 b)da ise; üstte Gerş Asb oğlu Neriman, altında iki madalyon içinde ayrı olarak Hz. İbrahim43 ve Hz.İsmail, solda Sam, onun altında biraz sağda Afrasyab,44 altta sağda Hz. Lût, solda da İys yer almaktadır. 

22. sayfada (12.a) Hz.Yusuf, Hz. Eyub, sol kenarda Sam oğlu Zal oğlu Rüstem, aşağıda, sağda Hz.Yûşa, solda Hz. Zülküfül madalyon içinde yer almaktadır. 

23. sayfada (12b) ise, sağda Hz.Musa, solda Hz.Harun, sol kenarda Siyavuş sağda, Hz.Şuayıb, altta sağda Hz.İsmail, solda, Hz.Danyal peygamber madalyon içinde gösterilmektedir. 

24. sayfada (13a) üstte Hz.Davud, altında Hz.Süleyman (M.Ö.980-960), altta sağda Hz.Zekeriya, solda İskender Zülkârneyn, en altta sağda Hz. Yahya, solda ise Hz.İsâ’nın minyatürleri vardır. 

25. sayfa (13b) İslâmiyetin doğuşunu sembolize eder. Üstte ortada Abdülmuttalib (vefatı. 577) yer almaktadır. Onun altında sağda güneş, solda ay, altında yer alan Hz. Muhammed Mustafa leyhisselâm (570-632 ) ise yüzü nikâp ile örtülü, bol sade yeşil bir elbise içinde, etrafa şuâ verir biçimde gösterilmeye çalışılmış. Sol tarafında Hz.Ebu Bekir (632-634), karşısında sağda Kur’an-ı Kerim koltuğunda Hz.Osman (644-656) yer alır. Altta ise, solda Hz.Ömer (634-644), sağda Hz. Ali (Doğumu 600, 656-661) bellerinde gösterilmiştir.

26. sayfada (14a) üstte, sağda Hz.Hasan (Ocak-Şubat? 625-669), solda Hz.Hüseyin (01.01.626-680) yer alır. Altta ise; Hz.İmam-ı Azam Rıza (818), solda Hz. İmam-ı Azam Ebû Hanife, (767) sağda Hz. İmam-ı Şafi (820), en altta ortada Ebu Müslim (755) yer almaktadır. 

27. sayfa (14b)’da ise, üstte ortada İsmail Sâmanî (892-907), altında Ahmed Adil (907-918), solda altta Ebu Talib, sağda El Mutasım Billah Muhammed’in (833-842) minyatürleri bulunmaktadır. 

28. sayfada (15a) ise; Sultan Mahmud bin Sebuktekin (999-1031), sağda Elkâhırbillâh (932-934), ortada Sultan Celâleddin (1220-1231), solda Aytoğmuş Han’ın minyatürü bulunmaktadır. 

29. sayfa (15b)da ise; üstte sağda El Kadirbiemrullâh, sol kenarda Melik Şah Ebulfeth (1072-1092), yanında Sultan Sencer (1097-1157) sağ altta, El Nasırbillâh, solunda Hüdavend Şah (1255-1256) elinde açık kitapla tasvir edilmişlerdir.

30. sayfa (16a) da ise; üstte sağda El Mustazî-binurullâh, solda Kuh Bey Han, Onun altında solda Baki Ağa, ortada Cengiz Han (1206-1227), sağ alta ise El Mutasımbillâh (vefatı 1258) yer almışlardır. Cengiz Han’ın sakalı ve başındaki taçlı kavuğun çok ince dikkatlice fırça darbeleriyle meydana geldiği, sanatkârın gözünün çok kuvvetli olduğu ve büyüteçle çalıştığı anlaşılmaktadır (31.sayfa daki Toktamış Han’la karşılaştırılmaya değer) Dikkate şayan bir minyatür olup, sarı ırka göre renk skalası fevkâlade bir numunedir.

31. sayfa (16b) da, üstte, Hülâgu Han( 1256-1265), altta Toktamış Han45 yer almaktadır. 

32. sayfa (17a) da ise, Gazan Mahmud46 (vefatı.1334) ve Emir Hüseyin’in minyatürleri görülmektedir (Cengiz Han’ın son torununun vefatı.1431).

33. ve 34. sayfalarda (17 b ve 18a) sağda Kızıl Boğa Han, altında Kaya Alp Han (33); solda Kaya Alp oğlu Süleyman, altında Süleyman oğlu Ertuğrul, en altta Osman Gazi’nin (Doğumu 1244, Hükümdarlığı: 1299-1326) minyatürü bulunmakta olup, bu iki sayfada Osmanlı Devletinin kuruluşu anlatılmaktadır.


Metni aynen aşağıya alıyoruz: 

"Tabaka- i li Osman beyânındadır. Haberde gelmiştir ki hayrü’l-Fârisîn fi’z-zaman-ı âhir-i ehli’r-Rûm pes ol hayru’l-Fârisîn bunlardır. Zîrâ mazhar-ı saltanat ve ma'den-i hilâfetdirler. Osman Han-ı Gazi esârallahü burhanehudan ağa olub tâ Hazret-i Nûh Nebi (A.S.) çıkınca âbâd u ecdâdı hân bin hân olub ve Osman Gazi'den beru tâ bu zamana değin her gelen burz-i güher-i ma'delet üzre istihkâm ve karar bulmuşlardır ve memâlik-i Rûm ve Arab ve Acem bunların hükmüne inkiyâd ve emrine ittibâ’ göstermişlerdir. Hak sübhânehû ve Teâlâ kâffe-i mü’minîn zıll-i saâdet-hümâyûnlarında ilâ yevmi'd-dîn âsûde hâl kılûb devâm-ı devletlerine iştigâl olalar. min. Osman Han-ı Gâzi ecdâdı Türkistan’dan gelüb hurûc-ı Horasan ve Irak ve Azerbaycan'ı tutub ol memleketi zabt etdi ve yüz yetmiş yıl Ahlat yollarında tevakkuf etdiler. Tâ ki Cengiz Han hurûc eyledi ve âlemi fetrât dutdu. Ertuğrul kendinin hıdm u hışmından dört yüz hâne ile vilâyet-i Rum’a, ol zamanda Rum’da Padişâh Sultan Alâüddîn bin Keykubâd bin Cengiz bin Mes'ûd Selçukî idi. Ertuğrul Han-ı Gâzi hoş görüb istimâlet verdi. Enğurya civârında Karacadağ nâm mevzii ana verdi ve ol zamanda Sultan Alâuddîn Hazretlerinin Tatar ile muhârebesi vâki' oldu. Ertuğrul Han-ı Gâzi ana muâvenet edüb, Tatar münhezim oldu. Sultan Alâuddîn dahi Ertuğrul Gâzi karındaşım dedi ve bir Rum’a dahi Sultan Alâuddin dahi İstanbul küffârıyla gazâ eyledikde Ertuğrul hayli yoldaşlık eyledi ve küffârın inhizâmına sebeb oldu pes. Sultan Alâuddîn dahi ol vakit Söğütlü ve Domaliç ve Ers (?) vilâyetini tevâbi’iyle ana Verdi pes. Sultan Alâuddîn vefât eyledi, yerine Sultan Alâuddîn bin Feramuriz ki ol dahi Selçukdandır padişâh oldu. Bu tarihde (680) ve ol esnâda Tatar askeri dahi Ereğli’ye gelüb, Sultan Alâuddîn dahi Osman Gâzi’yi kendü yerine kâim- makâm eyledi ve küffâr cânibine gazâya gönderdi. Kendisi varub Tatar’ı def’ eyledi. Bu cânibde dahi Osman Han-ı Gâzi gazâlar edüb ve nice kal’alar feth eyleyüb ve nice mal ve ganimet birle ihbâr-ı beşâret Sultan Alâuddîn’e gönderdi. Sultan Alâuddîn dahi Osman Gazi'ye tabl u alem verdi ve evvel anda Osman Han-ı Gâzi varub Bilecük Kal’asını feth edüb aldı ve ol esnâda Bilecüklerinin tenezzül edüb bir vilâyetde anlardan kimesne kalmadı. Lâ-cereme Osman Han hem kurûn-ı saltanat olub âsâr-ı devlet ve azamet anda hüveydâ olub a’yân-ı memleket ana mutî’ ve ferman-berdâr oldular. Devlet ve saltanat kaldı. Ber-karar üzre ve rûz be-rûz ve saat be-saat der-terakki bûd ve hest ve bâşed ba’del-yevm inşâallâhü Teâlâ hâhed bûd Osman Hân-ı Gâzi atası Sultan Ertuğrul47 yerine culûs etti, bu tarih de 680. Ba'dehu hurûc edüb Bilecük ve İnegöl Hisarların feth etti, bu tarih de 48 695. Ve otuz dokuz yıl saltanat sürdü ve seksen iki yıl ömür sürdü. Ba’dehu vefat etti, iş bu tarihde. Rahmetullâhi aleyh."

 

Bugünkü ifade ile: 

"Yüce Osmanlılar !

 

Öyle rivayet edilmiştir ki, Rum Diyarının son zamanlarındaki en bahtiyar insanlar bunlardır. Zira saltanat ve hilâfete mazhar olmuşlardır.

Hz. Nuh’tan beri âbâ ve ecdâdı han oğlu han olup, Osman Gazi’den bu tarafa içlerinden her birisi âdalet timsali idiler. Tüm Rum, Arap ve Acem memleketleri bunların emrine boyun eğmişlerdir. Cenab-ı Hak cümle mü’in ve Müslümanları onların sancakları altında kıyamete kadar huzurlu kılsın (Amin!).

Osman Gazi’nin dedeleri Türkistan’dan gelerek Horasan, Irak ve Azerbaycan’ı zapdederek 170 yıl Ahlat yollarında kaldılar. Cengiz Han’ın çıkışıyla Ertuğrul kendisini onun hışmından kurtarmak için dört yüz kişi ile Vilâyet-i Rum’a geldi. Rum diyarında o zaman padişah Sultan Mes’ud Selçukî oğlu Cengiz oğlu Keykubad oğlu Alâeddin idi. Ertuğrul’u iyi karşıladı. Ankara civarında Karacadağ adlı yeri ona verdi. Bu zaman Sultan Alâeddin’in Tatarlarla muharebesi vardı. Ertuğrul bu savaşta Alâeddin’e yardım etti ve Tatarları yendiler. Bu durum Alâeddin’in çok hoşuna gitti ve Ertuğrulla daha yakınlaştı. Bundan sonra Alâeddin İstanbul küffarıyla savaşırken de Ertuğrul’un çok yararlıklarını gördü. Bundan sonra Alâeddin, Söğüt, Domaniç ve Ermen Vilâyetini tamamen onlara verdi. Sultan Alâeddin vefat ettiğinde yerine oğlu Teramuz Padişah oldu. (sene 680). Bu sıralarda Tatar askerleri Ereğli’ye geldi. Sultan Alâeddin oğlu Feramuz da bunların üzerine kendisine vekâleten Osman Gazi’yi gönderdi. Osman Gazi buralardan Tatarlar’ı kovduktan başka birçok kale zaptetti ve ganimetler ele geçirdi.

Bundan sonra Bilecik’ i ele geçirdi. Fetih sırasında kalede Bileciklilerden kimse kalmadı ama hiç önemi yok. Ondan sonra Osman Gazi’nin saltanatı günden güne büyüdü ve gelişti. Osman Gazi Babası Ertuğrul’un yerine tahta oturdu (680). Bilecik ve İnegöl Kalelerini de 695’te fethetti. Otuz dokuz yıl saltanat sürdü. Seksen iki yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin." 

Sayfa 35’te (18 b), yukarıdan aşağıya doğru Orhan Gazi (1326-1359), I. Murat (1359-1389), Yıldırım Bayezıd (1389-1402), I. Mehmed (Çelebi)’in (1413-1421) madalyon içinde minyatürleri görülmektedir. 

Madalyonların çap genişlikleri, 55 mm olur, fon ise, varak altunla kaplanır.

Sayfa 36 da (19a). II. Murad (1421-1451), II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed 1451-1481), Bayazıd’in ( 1481-1512) minyatürleri görülmektedir. (Resim 18).

37. sayfada (19b), Selim (Yavuz Sultan Selim’in, elbisesinde gümüş ve altun sim birlikte kullanılmıştır (1512-1520). Altında oğlu Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) yer almaktadır 

38. sayfada (20 a), II. Selim (1566-1574), III. Murad (1574-1595) ve III. Mehmed (1595-1603) yer alıyor

39. sayfada (20 b), Sultan Ahmed (1603-1617), Sultan Mustafa (1617-1618 + 1622-1623 ) yer alıyor. 

40. sayfa ise (21 a) eserin son sayfası olup,arkası boştur. Hatime sayfası yoktur. Bu sayfada Sultan IV.Murad (1623-1640) , İbrahim (1640-1648) ve en son olarak da Sultan IV.Mehmed (1648-1687) yer alır. 

Minyatürün sol altında ise, ressamımızın mührü ve eserin bitiş tarihi yer almaktadır. Şöyle ki: "Bende Hüseyin el Musavvir" ibaresi ile, 1094 H. (1682 M.) tarihi sarahatle okunmaktadır. 

Eserin sonunda herhangi bir kimseye ithaf ve övgü bulunmamaktadır. Dolayısıyla ressamın elinde bir numune olarak yapıldığı ihtimali belirmektedir. Hattatın adı bulunmamaktadır. 

Orta-Doğunun bir nev’i şifahî tarih edebiyatının yazı ve resme intikali diyebileceğimiz eser, o devrin tarih anlayışını bize iletmesi bakımından ve folkler açısından, ayrıca XVII.asır sonunda Türk resim san’atı yönünden önemli bir belgedir. 

Karşılaştırmalar:

Karşılaştırma yapacağımız eserler şunlardır:

1. Avusturya, Viyana Nationalbibliothek Cod. AF 50 (17 numaralı eseri henüz görme veya resimlerini temin imkânı bulamadık) numaralı Subhatu’l-Ahbâr.49 Bölüm (metin) 6 sayfadır. Zahriye sayfası tezhiblidir. Cihan tarihi verilmeye çalışılır. 

I. Bölümde 102 minyatür bulunmakta olup, tamamı 34 sayfadır. 

Hatime sayfası tarihsizdir. Minyatürlerini İstanbulî Hüseyin yapmış olup, Hz. Adem’den, (Resim 28, 45, 50, 67 sol) IV. Mehmed’e kadar silsile zinciri devam eder. 2. Topkapı Sarayı Müzesi H. 1324 Zübdetü’l-Tevarih.50 

I.Bölüm 26 sayfa Arapça metin olup, ilk iki sayfası tezhiblidir. Hz.Muhammed ve ashabı hakkında kısa cetveli biyografik malûmat vardır. 

II. Bölüm 8 sayfa olup, cihan tarihi anlatılır. İlk sayfası tezhiplidir. Başı : Sıpas alel ıtlak…..

III. Bölüm Hz. Adem’den, Sultan II. Bayezıd’a kadar, dünyaya ün salmış, kahramanlar, hükümdarlar ve peygamberlerin madalyon içinde minyatürleri verilmektedir. 79 adet portre vardır. 1006 H. Aralık 1597 M. tarihlidir. 

3- Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1591 numaralı Silsile-nâme

Bölüm 26 sayfa Arapça metin.

II. Bölüm 8 sayfa metin. 

Başı: Sıpas alel-ıtlak sitayiş-i bi-istihkak…..

III. Bölümde 95 madalyonlu minyatür bulunup, 58 sayfadan ibarettir. 1006 H./Eylül 1597 M. tarihli olup, III. Mehmed’le sona erer.

4- Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1624 numaralı Zübdetü’t-Tevârih.

I.Bölüm 8 sayfadır. Cihan tarihi verilir. Baş sayfası tezhiblidir.

II. Bölümde silsilelerle 66 minyatür bulunmakta olup, eserin tamamı 15 yapraktır. 1003/1595-6 tarihinde tahta geçen III. Sultan Mehmed’le sona erer. 

Başı: Sıpas ale’l-ıtlak sitayiş-i bi istihkak…..

5. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, III. Ahmed Kütüphanesi 3110 numaralı Silsile-nâme.

I. Bölüm, 6 sayfadır. İlk sayfa tezhiblidir. Cihan tarihi anlatılır. 

II. Bölümde 92 minyatür bulunmakta olup, eserin tamamı 17 yapraktır. II. Sultan Mustafa ile sona eren eserde şehzadelerin isimleri yazılmamış, boş bırakılmıştır. Lokman bin Seyyid Hüseyin’in Silsile-nâmesi olup, XVII. Asırda II. Sultan Mustafa’ya kadar ilâve edilmiştir (1106 H./1695 M.-1115 H./1703 M.). Zeminler hatâîlerle bezenmiştir. 

Başı: Sıpas alel ıtlak…

6. İrlanda-Dublin’de Chester Beatty Library’de bulunan T.423 numaralı Zübbetü’t- Tevarih.51 

I. Bölüm 26 sayfa, Arapça metin. İlk iki sayfası tezhipli. Hz. Muhammed ve ashabı hakkında cetvellerle kısa biyografik bilgiler bulunmakta olup, 1006 H./ Nisan 1598 M. tarihlidir. 

II. Bölüm 7 sayfa, başı tezhibli, cihan tarihi anlatılır. Son sayfası eksik, metin bitmiyor. Cümle yarım kalmış (Altıncı tabaka Harzemyandır ki anlar dokuz tendir ve yüz yetmiş iki…)

III. Bölümde şecerelerle birlikte 86 minyatür bulunmakta olup, III. Murad’la sona ermektedir. 

7. Fransa, Bibliotheque Nationale’de bulunan (Turc 126 numaralı eseri göremedik) Ccl. 12968 numaralı Silsile-nâme.52

I. Bölüm 4 sayfa metin olup, tezhibsizdir. 

Başı: Sıpas alel ıtlak….

II. Bölümde 94 adet gravür tarzında resim bulunmakta olup, Hz.Adem’den Mehmed’in oğlu III. Sultan Ahmed’e kadar olan silsileyi vermektedir. Resimler minyatür tarzında olmayıp, siyah beyaz ve bazıları gölgelidir. Bir kitap meraklısının, eserin bir kopyasını Halep’te görüp, bakarak istinsah ettiği anlaşılmaktadır. Lübnanlı Umayunuz veled Şükrü el Çelebi el-Marunî tarafından, Temmuz 1750 yılında Bibliotheque de L’abbaya Royale Victor Kütüphanesi’ne vakfedilmiştir. 

8- Ankara Etnografya Müzesin’de bulunan Silsile-nâme 8457 numaralıdır.53 

I.Bölüm 4 sayfadır. İlk sayfası tezhiblidir. 1603-1606 tarihlerinden sonra kopya edilmiştir. Metin Farsçadır.

II.Bölüm de Hz.Adem’den, yapıldığı devre kadar 140 minyatür bulunmakta olup, diğer eserlere benzemez. Doğu Anadolu taşra ekolüne mensuptur.54 Eser sahibinin Şiî tarikatına bağlı olduğu tahmin edilmektedir.

9- Prof. Dr.Yılmaz Önge’nin Arşivi’nde bulunan Hâzâ Kitab-ü Yüsemma bi Subhatü’l-Ahbar min Zübdetü’l-Asar.55

I.Bölüm, metin 3 sayfa + kapak. Metin daha olgun ve sadeleşmiş olup, derlediği bazı bilgileri kasden atladığı belirtilmektedir. 

II.Bölümde gravür tarzında portreler (sayfa 5-38), bulunmaktadır.

Eserin 39-40. sayfalarında Osmanlı padişahlarının doğum, culus, müddet-i saltanatları ve müddet-i ömürlerine havi liste şeklinde bir cetvel ilave edilmiştir. Sultan II.Mahmud’un vefatı 1255 H/1839 M. tarihine kadar gelen eser, taş baskısı olup, siyah-beyaz tekniğinde basılmıştır.

10- Ord. Prof.Dr. Ahmet Sülehyl Ünver üstadımızda bulunan minyatürsüz Silsile-nâme.

I.Bölümde metin 4 sayfadır.

II. Bölümde şecereler minyatürsüz şekilde verilmekte olup, eserin 26 sayfası elimizdedir. Yavuz Sultan Selim ile sona eren eserin, Yavuz’dan sonra devam edip etmediğini bilemiyoruz. Ancak eserin birkaç yaprağının eksik olduğunu söyleyebiliriz. 

11- El Sabah Koleksiyonunda bulunan Bağdad ekolüne mensup 1600 tarihli Silsile-nâme,56

12- Nasır El Halili Koleksiyonunda bulunan Silsile-nâme,57 

13- Almanya, Karl Ruhe Müzesin’de bulunan Silsile-nâme,58

Yazıldığı devre göre cihan tarihi (Orta-Doğu, Orta ve Batı-Asya) olarak vasıflandırılan bu tür eserleri önce üç grupta mütalâa edebiliriz: 

1. Zübdetü’t-Tevarih adı verilen eserler, 

2. Subhatu’l Ahbâr adı verilen eserler, 

3. Silsile-nâmeler. 

Aslında, bu üç grupta zikredilen eserler, birbirinin benzeridir. Minyatürlü, veya minyatürsüz olabilirler. Subhatu’l Ahbâr ile Silsile-nâmeler, tamamen birbirinin eşidir. Yalnız adları değişiktir. 

Zübdetü’t-Tevarihler ise, menşe olarak Bağdad’da oturan Yusuf bin Hasan bin Abdulhadi’den, bir zat, candan bir dostunun elinde olan Hz.Muhammed’in silsilesinin tamamlanması isteği üzerine ortaya çıkmıştır. Yusuf b. Hasan b. Abdülhâdi’nin hangi tarihte yaşadığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak TKSMK. H. 1591 numaralı eserelerin I.bölümün sonunda bulunan cetvellerin nihayetinde, Bağdad’da oturan Yusuf bin Muhammed Dizfulî59 tarafından 1006 tarihlerinde yazılmıştır. Kendisi eserin 26.sayfasında şöyle ifade etmektedir:

"Tahriren bi tarih-i şehr-i Safer senete sitte ve elfin min el-hicretin nebeviyye. 
Kâtibihu Yusuf bin Muhammed Dizfulî sakin-u Bağdad. Gaferallahu Tealâ li-kâtibihî ve li-sahibihi ve hürmet-i Muhammed’in." 

H.1324. numaralı eserin 26. sayfasında:

"Tahriren fi tarih-i şehr-i Cemaziyelevvel senete sitte ve elf minel Hicretin Nebeviyye Kâtibihi Yusuf bin Muhammed el Dizfuli sakini sahibihi ve hürmeti velimen gafere fihi" Chester Beatty Library

423.numaralı eserin 14 a sayfasında ise:

"Tahriren fi tarih-i Şehr- i Şevval kâtibuhu Ebu Talib-i İsfehanî sakin-i Bağdad Senete sittin ve elfin mine’l-hicriyye, Gaferallahü Teala Seyyiat-i kâtibihi ve sahibihi.” yer alır. 

Bu durumda, Yusuf b. Hasan b. Abdülhadi’nin yukarıdaki tarihlerden önce yaşaması gerekir. 
I. Bölüm; bütün Zübdetü’t-Tevarihlerde aynı olup, Arapça kaleme alınmıştır. 26 sayfadan müteşekkil olup ilk iki sayfası karşılıklı tezhiblenmiştir. Burada Hz. Muhammed ve ashabının şecereleri, Hz. Muhammed’in gazveleri, kumandanları, günlük yaşayışları, hizmetlileri, köleleri, emirleri ve askerleri, silâhları ve adedi, atları ve binekleri, Kâbe’nin kıble olması, halifelerin başa geçişleri ve tarihleri hakkında biyografik kısa malûmat bulunmaktadır. 

II. 8 sayfa olup, Cihan tarihi anlatılır. İlk sayfası tezhiplidir. Başı: Sıpas alel ıtlak…

III. Bölümün ilk sayfası da tezhiblidir. Burada üzerinde durduğumuz Silsile-nâme’nin ilk kısmı gibi cihan tarihi yer alır. Ancak yukarıda gördüğümüz Vakıflar Genel Müdürlüğünde bulunan silsile-nâme de bu kısım 16. sayfadır. Diğer eserlerde hiç bu kadar uzun değildir. Sekiz veya altı sayfada sona erer. Zübdetü’t-Tevarihler de sekiz sayfadır. Subhatu’l-Ahbâr’lar da ise altı sayfadır. Diğer silsilenâmelerde dört veya üç sayfadır. Hemen hemen hepsi birbirinden kopya edildiğinden, hattatın dil bilgisi ve gramerine göre ya kelime fazlası ya kelime noksanı bulunmaktadır. Bunlar genellikle övücü veya ifadeyi kuvvetlendirici kelimelerdir.

IV. Bölümde ise (Silsile-nâmeler ve Subhatu’l-Ahbar’lar da II. Kısım): Dünyamız da ilk insanlar olan Hz. Adem ve Havva (bazen Havva yerine melek, oğulları ve bunlardan türeyen peygamberler, cihan hâkimleri, efsane kahramanlarının minyatürleri ve secereleri tarih sırasına göre verilmeye çalışılmakta, her zaman muvaffak olunamamaktadır. 

Hz. Muhammed ve dört halifeden sonra, Abbesi halifeleri, Orta Asya’da Cengiz sülâlesi (Bütün eserlerde bu sayfa planı aynıdır.) Ve nihayet Selçuklar ve Osman Gazi…….Osmanlı İmparatorluğu’-nun kuruluşu,. Bu sayfalarda bütün Zübdetü’t-Tevarihler’de, Subhatu’l-Ahbârlarda ve Silsile-nâmelerde tamamen aynıdır. Karşılıklı çift sayfada Osmanlıların kuruluşu anlatılmakta, sol sayfanın altında Osman Gazi’nin minyatürü yer almaktadır. Daha sonra diğer milletler bırakılarak sadece Osmanlı padişahları sırasıyla, eserlerin yapıldığı devre kadar, birer madalyon içinde detaylı olarak verilmektedir. Zira o devirde cihana sadece Osmanlılar hâkimdi. Bu kaideden yalnız Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan silsile-nâmeyi istisna etmek yerinde olur. 

Viyana Cod. Af. 50 ve Vakıflar Genel Müdürlüğü nüshası istisna edilirse, bu tür silsile-nâmeler de musavvirlerin imzası yoktur. Tarih ise, sadece Vakıflar nüshasında bulunmaktadır. 

Genel olarak Kanunî Sultan Süleyman ve daha sonraki devirlerde yapılan eserlerde başlıca üç ekol görülmektedir. 

1. Bağdad ekolü (TKSM. H. 1324, 1591, 1624, A. 3110, Dublin, Fransa National Bibliotbeque nüshaları).

2. İstanbul ekolü (Viyana, Vakıflar, nüshaları),

3. Taşra diyebileceğimiz Doğu Anadolu ekolü (Ank. Etn.Müz. 8457. Numaralı eser).60

Bunları birbirleriyle karşılaştıracak olursak, Bağdad ekolünde, metinler, tezhibler ve sayfa kalıbı tamamen birbirlerinin aynı olup, bir örnek üzerinden yapılan çoğaltmalardır. Elle yapıldığı için de, göze batmayacak biçimde, esasa müteallik olmayan cüz’i ayrılıklar da bulunmaktadır. Meselâ, cihan tarihi metni verilirken sayfa sonu hattının sık yazdığı sebebiyle boş kalan, yere Farsça birkaç beyit koymuştur. Minyatürlerde, biri sağa bakarken, diğeri sola veya cepheye bakar pozisyonda gösterilmiş, kıyafet ve renklerde oynama yapmıştır. 


 

 

Viyana ile Vakıflar Genel Müdürlüğü nüshasının karşılaştırması:

 

Vakıflar nushasının adı, Haza Kitab-ü Silsile-nâme’dir. Viyana nüshasının adı Subhatu’l Ahbâr’dır. Vakıflar nüshasının cihan tarihi bölümünü yukarıda görmüştük. Viyana nüshasının metni ise şöyledir: İkinci sayfanın 10. satırı ortasındaki kırmızı harflerle Emma ba’dü kelimesine kadar Vakıflar nüshası ile tamamen aynıdır. 

Farklı kısım; 2. sayfa 10.satır ortasındaki (Vakıflar nüshasında 2. sayfa 12.satır ortası) kırmızı yazılan emma ba’dü kelimesinden itibaren şöyle değişmektedir.

"Emma ba’dü; ez-temhîd-i kavâîd-i mehâmid-i ilâhî ve te'sîs-i mebâni-i risâlet-penâhî sultan ber hak ve burhân-i mutlak, hâsıl-ı kevn ü mekân, sahib-kırân-ı zaman, fahr-i l-i Osman Sultan ibni's-Sultan ibni’s-Sultan Süleyman Han ibni’s-Sultan Selim Han hemişe ol Sultan-ı gerdûn-ı cenâb-ı etnab-ı sürâdikat-i izzet ve kâmurâni ve seraperde-i felek âsây-ı sahib kırânî be-evtâd-ı devam, ber arsa-i eyyam, müekked ve muhalled ve müebbed bâd ve kavaid-i saltanat ve esâs-ı devlet, ber basit-i memleket ve âfitâb-ı inâyet-I pâdişâhî, ez fark-ı mah, tâb-ı mâhî, ber ser-i serverân-i memâlik-i nâ-mütenâhi tâbân ve dirahşân bâd, ilâ yevmil-mi’âd; amin yâ râzika’l-ibâd. 

Şiir:

Nüshara çûn temam kerdem men 

Zübde-i Târih nâm kerdem men

Agaz-i beyan bilgil ki Adem Peygamber salevâtullâhi aleyhi ve selâmuhu devrinden berû tâ hatemi’r-Rusul Muhammed Mustafa sallalâhu Teâla aleyhi ve sellem velâdetine değin, ehl-i acem eder ki altıbin onüç yıldır ve ba’zılar eder ki beş bin dokuz yüz yıldır; derler ve ba’zı ashâb hesab ederler ki ebcet hurufunun adedi miktarıncadır ki; beş bin dokuz yüz doksan beş (5995) yıldır amma yahûdiler Tevrattan şöyle naklederler ki; Hazret-i Adem aleyhi’s-selâm zamanından tâ ol zamana değin ki Hazret-i Rasül-i Ekrem sallallâhü teâla aleyhi ve sellem, Mekke’den Medine’ye hicret etti, beş bin kırk üç yıldır ve nasâra İncil den rivâyet ederler ki; Hazret-i Adem peygamber aleyhi’s-selâm zamanından tâ Resûl hazretleri sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem zuhurune değin beş bin yüz yetmiş iki yıldır amma kavl-i İbni Abbas radiyallahû anh böyle dir ki; Adem-i Safî vaktinden tâ Hazret-i Nuh Nebi tufanına değin iki bin iki yüz elli altı yıldır ve ondan tâ Hazret-i İbrahîm Halil mevlûduna değin, bin yetmiş dokuz yıldır ve andan tâ Hazret-i Süleyman Nebi zamanına değin ki; Beytü’l-mukaddes binâ etmiş idi.

Beş yüz otuz altı yıldır ve andan tâ Hazret-i Musa zamanına değin, beş yüz altmış beş yıldır ve andan Hazret-i İskender, Ye’cûc ve Me’cûce sed yaptığı zamana değin yüz on yedi yıldır ve andan berû Hazret-i İsa Ruhullâh mevlûduna değin üç yüz altmış dokuz yıldır ve andan berû tâ Hazret-i Muhammed Mustafa sallallâhü teâlâ ve sellem ve aleyhim ecmaîn dûne değin dört yüz otuz dört yıldır. Bu takdirce Adem Safiyyullâh aleyhi’s-selâm devrinden Hazret-i Resûl aleyhi’s-selâm devrine değin beş bin dokuz yüz elli altı yıl olur. Bu arada ihtilaf çokdur; amma Seyyid Ni’metullâh kuddise sırruhû hazretinden rivayet olundu ki: Hicret-i Nebeviyyeden dokuz yüz dokuzuncu yılında devr-i kamer nihayet bulub devr-i Zuhal hükmeder ve ol tarihte vucuda gelen evlâdın on sekiz yıldan sonra vucuda gelen eşrât-ı saata yetişe demiştir. .......

Yıllar kamerî hesabiyle midir; yoksa şemsiyye, Rumiyye hesabiyle midir; ma’lûm değildir. Nitekim Ashâb-ı Kehf kıssasından haber verir "ve lebisû fi kehfihim selâsu mieti sinine vezdâtü tis’a" Bu âyet-i kerime nüzulünden sonra Yahûd ve Nasarâ mübâheseye düşüb dediler; üç yüz yıldan ziyade biz bilmeziz ve kitaplarumuzda yoktur deyu pes hak Teâlâ celle ve alâ buyurdu ki "Kulillâhu a’lemu bima lebisû lehu ğaybu’s-semâvâti ve’l-arz" Ba’zılar te’vil ederler ki üç yüz yıldır şemsiyye oldu ve dokuz yıl dahi anın üzerine ziyade oldu ve şuhûr-ı kameriyye hesabı üzerine üç yüz dokuz yıl oldu; zira her yılda sene-i şemsiyyenin sene-i kameriyyeden on bir güne karîb tefavutu olur. Bu takdirce üç yüz şemsiyye olur ve üçyüz dokuz yıl ve iki ay ve on dokuz gün olur. Sene-i kameriyye pes yoktur teksir-i kelâmdan arz şöyle ma’lum oluna ki; mahfiyyat-ı hazain-i ilâhiyyeden beş dürlü ilim vardır ki; ana muttali’ olmak hiç âferîdenun eline verilmiş değildir.

İşbu âyet-I kerime hükmüyle ki bu beş ilim zikrolunur. "İnnallahe indehû ilmu’s-sâ’ati ve yünezzilü’l-ğayse ve ya’lemu mâ fil-ardi ve ma tedrî nefsün mâ zâ teksibü ğaden vemâ tedrî nefsün bi eyyi ardin temu’tu innallâhe âlîmün habir." Bu âyet-i Kerime’nin ma’nası zâhirî mazmun-ı mahlası budur ki; beş nesnenin ilmine hiç nefs yol bulmak müyesser değildir. Evvel kıyâm-ı sâat, ikinci ne vakitte yağmur yağar, üçüncü ana rahmindeki oğul mudur ya da kız mıdır, Dördüncü her kişi yarın ki gün ne amel işlerse gerektir, beşincisi her kişi ne vaktin ölse gerek ve ne yerde defin olsa gerek. İşbu beş nesneyi Allahü Teâla celle ve alâdan gayri hiç kesun (kimsenin) ittılâ’ı yoktur. Ve’l-ilmü indallah ve dahî ma’lûm ola ki cihan padişâhlarının esnafı iki dürlüdür: Biri sınıf-ı câhilidir, biri sınıf-ı İslâmidir. Amma evvelki sınıf câhilîdir, anlar Hazret-i Rasûlullâh sallallahü aleyhi ve sellem devrinden evvel dünyaya gelmişlerdir; dört tabakadır: evvel Pişadiyan ikinci Keysâniyan üçüncü Eşkâniyan dördüncü Sasaniyan ve bunlar yetmiş iki tendir (tanedir). dört bin yüz seksen bir yıl ve bir kaç ay dahi padişahlık etmişlerdir ve bu dört tabaka Keyyumers neslindendir bunların iptidası Keyyumers ve intihâsı yezd u cerd ki âhir-i mülük-i Acemdir ve Hazret-i Rasûl sallalâhu aleyhi ve sellem devrine değin ekseriya selâtin diyar-ı Aceme ve enbiyâ ve diyâr-ı Araba gelmiştir. Amma anlar ki sınıf-ı İslâmidir, Hazret-i Resûl sallalâhu aleyh-i ve sellemden sonra dünyaya gelmişlerdir. Anlar dahi bir nice tabakadır: evvel tabaka benî Ümeyyedir ki çaharyâr rıdvanullah-i Teâlâ aleyhim ecmain hilafetinden sonra dünyaya beylik, anlara müyesser oldu ve bunlar on üç tendir ber kıyas yüz yıl mikdarı beylik ettiler. İkinci tabaka Abbasiyân'dır ki ben-i Ümeyye den sonra hilâfet anlara mukarrer oldu ve anlar otuz yedi tendir. Beş yüz yirmi üç yıl ve on bir ay ve bir gün hilafet sürdiler. Ve üçüncü tabaka Sâmaniyan'dır ki anlar dokuz ten idi ve yüz altı yıl beylik eylediler dördüncü tabaka l-i pûye dir ki anlar on altı tendir ve temam-i ehl-i âlem iki yüz otuz yedi yıl beylik eylediler. Beşinci tabaka ben-i Sebuktegin’dir ki anlar on bir ten dir ve yüz yetmiş iki yıl mikdarı beylik eylediler. Altıncı tabaka Havarizmiyan'dır ki anlar dokuz tendir ve yüz otuz iki yıl beylik etmişlerdir. Yedinci tabaka Mülâhadei’l-mevtdir ki on iki tendir ve yüz yetmiş dört yıl beylik eylediler. Sekizinci tabaka Selçûkiyan'dır ki on dört tendir ve yüz altmış dokuz yıl saltanat sürdüler. Dokuzuncu tabaka Cengizhanyan'dır sekiz tendir tâ zuhur-i Osman Gazi rıdvânullâh-i aleyhim ecmain ve bu mecmu'-i tabakat yerlü yerinde zikrolunur inşallâhü Teâlâ. ...... Bu me’luften bir nice fevâid olur. Bir faide oldur ki enbiya-i güzî’nin salevatullâh-i aleyhim ecmain zahran be-zahran usuli ve ensâbı ma’lum olur ve hemçunân selâtin-i rûy-i zemin ez adem ta in dem her biri ne hal üzre olup ve ne kadar müddet hükmü olmuştur; nehc-i eshel ve vech-i eyser üzre ma’lum olur. Hemçunan bunca serveran ki cihana gelmiştir, her biri kendi devrine felekenar ve sitariye hükm ve endâr ederler idi. Haliyâ resimleri ma’dum olub mücerred isimleri mevcuddur. Ashab-ı basiret dide-i ibret birle nazar edüb, fevaid-i dünyeviyye ve nasâyih-i uhreviyye ide. İnşâllâhü tebareke ve teâlâ.

Beyt:

Çeşm ez berây-i dîden-i ayât-i kudret est. 

Gûş ez pey-i şeniden-i ahbar-i hikmet est.

Zill-i zelil-i vucûd-i bî adîl, tâ inkirâz-i devar-i zaman ber ser-i âlemiyân mebsût ve memdud dâred ve ğarâib-i in’âm ve reğaib-i ihsan hemecâ mevcud ve meşmûl ve behîme-i vucud mevsul ve mebzûl künâd binnûn-i versad ve âlihi’l-emcâd. 

Beyt: 

Ğaraz nakşist-i kizmâ bazmâned, ki hesti ra nemî binem bakâyî 

Meğer sahib dil-i rûz-i be-rahmet küned ber-hâl-i miskinan dûayi"

İki metin karşılaştırıldığında görüleceği üzere; Vakıflar nüshası daha geniş ve cihanşumül, argo lisanı diyebileceğimiz halk dili ile yazılmıştır. Viyana nüshasında ise; daha az ve öz, Grek, Roma ve Bizans’ın yer almadığı (Büyük İskender hariç), İran’da hüküm süren sülâlelerin Vakıflar nüshasındaki gibi uzun olmayıp, diğer milletler gibi yer verilişi, Kanunî Sultan Süleyman’a övgünün bulunuşu (Vakıflar nüshasında Osmanlı padişahlarından hiç bahsetmez ve övgü yoktur), metin yazarının, diğer benzeri eserlerinden faydalandığı, ancak daha aydın ve olgun bir kimse olduğunu bize göstermektedir. Metin yazarı hakkında eserde herhangi bir kayıt yoktur. Derviş Mehmed bin Şah Ramazan’ın61 adı, metninin sonunda veya hatime sayfasında da yoktur. Vakıflar nüshasının hatime sayfası ise şöyledir:

Zikr-i ahvâl-i sultani’l-a’zam, padişah-ı âlem ve şehinşâh-ı benî dem, sultanu’l-berreyn ve hâkânu’l-bahreyn, hâdimü’l-Haremeyni’ş-şerifeyn, es-sultan ibnü’s-sultan es-Sultan Ebu’l-feth el-Gazi Sultan Muhammed Hân ibn Sultan İbrahim Hân ebbedallahü devletehüm ilâ yevmi’l-kıyâm:62

Ol sultan-ı sipehr-i iktidârın vilâdet-i bâ-izz ü seâdeti bin elli bir senesinde vâki’olub, Nûrdur geldi Muhammed sulb-i İbrahim’den mısra’ı vilâdet-i hümâyûnlarına târih olmuşdur.Sinn-i şerîfleri yedi seneye bâliğ oldukda, bin elli sekiz Receb’inin onsekizinci günü taht-ı devlet-i baht-ı l-i Osmanî’ye cülûs eyledi. Halledallahü fi basîti’l-ardi evâmirihi ve ahkâmihi ve refe’a bi’l-fethi ve’n-nasrı ale’l-berâyâ a’lâmihi ve azze serire’l-mülki bi vucûdihi ve efâda ale’l- karîbi ve’l-baîdi asare-adl u cûdihi. Bu sultan-ı feridûn-ı haşmetin zamân-ı saltanatlarında feth olan kılâ’dır ki zikr olunur. 

Feth-i Yanuve an-yed-i Köprülü Mehmed Paşa el-vezir. Fi sene 1067 H. 

Feth-i Verât an-yed-i Serdâr Ali Paşa. fi sene 1070 H.

Feth-i Uyvar an-yed-i Fâzıl Ahmed Paşa el-vezir. Fi sene 1074 H. 

Feth-i Yenikal’a ve sulh-i bâ-kıralı Nemçe ve Macar an-yed-i Ahmed Paşa el-vezir fi-sene 1075 H. 

Fethi Kandiye63 ve Cezire-i Girit an- yed-i Ahmet Paşa el-vezir fi-sene 1080 H. 

Ve ol Pâdişâh-ı cemcah hazretleri bizzat varub kahr-i kahramanileriyle kilid-i Memâlik-i Leh ve

Kazak olan Kamençe Kal’asın yedi günde feth ve teshîr eylediler fi sene 1083 H. 

Ve yine bizzat Cenab-i celâlet-meâbleri ihtimamiyle Kazak-ı bed-mezakın metânet ve hasenetde alem olan Ladijin nâm kal’a-i menîası feth olundu fi sene 1085 H. 

Mahall-i mezbûrden kâim-makam Mustafa Paşa Hazretlerini asakir-i bî-şumar üzerine serdâr ta’yin buyurub merkez-i daire-i bahr-i muhit-i iklim-i Kazak olan Amman nâm hısn-ı hasîn-i müşeyyedü’l-erkân fethine irsal buyurmağıyla kal’ai mezbûre dahi vezir-i dilir-i âsaf-tedbir himmetiyle feth-i teshîr olundu fi seneti’l-mezbûre. Ve mütenâzeün-fih Leh ve Musku ve Kazak olan Çehrin Kal’ası 64 feth olundu. An yed-i Vezir-i Azam Mustafa Paşa. Hak sübhânehu ve Tealâ ol Padişah-ı Celilü’ş-şanı nice fütühât ile müşerref eyleye. Amin. 

İlahî adl ü dâdın dâim eyle

Serir-i saltanatda kâim eyle

Cihânın cânıdır cânın cihânı

Bu cümle âlemin sâhib-kıranı

Yukarıda hatimede en son Vezir-i zam (Merzifonlu Kara) Mustafa’dan bahsetmesi, Viyana’da bulunan eserin asıl sahibinin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa olması icabeder. Zira; Viyana Muhasarası ve dolayısıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Belgrad’da idamından sonra sadâret mevkiine gelen, Merzifonlu’nun kendi yetiştirmesi ve Mirahorluğunu yapan, yetişmesinde büyük katkıları olan İbrahim Paşa’dan söz etmemesi, bunun bir kanıtıdır. Subhatu’l-Ahbâr, bozgun sırasında Kara Mustafa Paşa’nın otağında Avusturya orduları kumandanı Prens Eugene de Savoie’nin eline geçmiş olmalıdır. Kara Mustafa Paşa’nın otağı, halen Avusturya Askerî Müzesi’nde teşhirdedir.65 Kırım Hanı, Murad Giray’ın66 anlaşılmaz kin ve ihmalinden kaynaklanan bozgunun bedelini Merzifolu Kara Mustafa Paşa, başı ile ödemiştir. Kara Mustafa Paşa, Başkomutanlık görevi icaplarından olan hırslı,67 aynı zamanda sanatkâr ruhlu, edebiyata ve şiire meraklı olduğu için II. Viyana kuşatması iki ay gibi uzun tutulmuştur. Çünki, Kara Mustafa Paşa, bir san’at ve edebiyat şehri olan Viyana’nın yakılıp-yıkılmasını istemiyor, şehrin teslim olmasını bekliyordu.
Vakıflar nüshasının zahriye bölümünün tezyinatı, Viyana nüshasına göre arkaiktir, Fatih Devrini hatırlatır. Viyana nüshası ise; XVII. asır özelliklerini taşır. Minyatürlere gelince; Vakıflar nüshası çok daha ileri olup batı resim tekniğinin tesiri altında kaldığını söylemek de, biraz cesurca bir davranış olur. Portreler arkasındaki selviler ve dizilişleri, akarsu, XVII-XVIII.. asır duvar resimlerinde görülür. Bu manzaraların, özellikle, Hz. Nuh’un oğullarında en güzel şekilde verilmesi ise, bir rastlantı olabileceği gibi, Türk neslinin başlangıcına verilen önem de olabilir.

Buna mukabil, Hz. Adem ve Havva’nın bulunduğu ilk minyatürlü sayfa da Viyana nüshası daha mütekâmil olup, Vakıflar nüshasında Hz.Adem ve Havva’nın gençlik yılları resmedilmiştir. Her iki nüshada da Hz.Havva’nın elbisesinin yakasının oldukça açık oluşu musavvirin cesaretini ve maharetini sergilemektedir.68 Karşı sayfadaki Hz.İdris ve Hz.Nuh minyatürleri ise, san’at yönünden ve pozisyonları ile birbirine benzemektedir. Yalnız, Hz. Nuh’un gemisi, Vakıflar nüshasında daha güzel ve detaylıdır.Viyana nüshasında ise gemi, sanki bir ördek şeklinde yapılmış ve üzerine şematik bir yapı oturtulmuş. Ccl. 12968 Paris nüshasında ise, yelkenli bir kayık biçiminde, Ankara Etnografya Müzesi. 8457. Numaralı eserde ise, sadece kayık şeklinde tasvir edilmiştir.

Dahhâk’ın başındaki taç ve taçtan çıkan ejder, her iki nüshada da aynı diyebilirz. Viyana nüshasında, Dahhâk’ın arkasındaki zemin açık mavidir. Vakıflar nüshasında ise, arka plânda iki ağaç vardır.

Gerç-asb oğlu Neriman ile Afrazyab (her ikisi de İran efsanevî kahramanı olarak tanınır. Bu arada, Afrazyab’ın (Alp Er Tunga) Türk neslinin de efsanevî kahramanı olarak kabul edilmektedir. Tasvirleri de her iki nüshada da benzerdir. Dublin nüshasında Afrazyab yanında aşağıda metnini verdiğimiz not bulunmaktadır:69

"Bu Efrâzyab Melîki Türkî idi. Mecmu Türkistan ve maşrık halkı ve Maveraünnehr bunun elinde idi. Ve Persab askeri vardı. Şöyle ki ; adedin bilmezdi. Leşker çeküp Menuçehr üzerine geldi ve 7 yıl Menuçehr’ ı muhasara etti. Ahır sulh ettiler. Bir pehlivan vardı. İri idiş ordu arşı Devamend taifi üzerine hafezâr bir ok indi, ol attığı ok bir kör kuşun kanadına dokunup ol iklime kerkes açub Devamend ve Taberistan’ı geçub Ceyhun kenarına düştü, ol diyarı cümle Afrâzyab zabtetti. Vallahu bissevab…"

Vakıflar nüshasında Cengiz Han ile Toktamış Han birbirlerine çok fazla benzemekte olup, tam bir Mogol tipi mevcuttur. Yüz hatları, başlarındaki kavuğumsu taç, tuğ, bellerindeki hançer ve kemer, elbise modeli birbirinin eşidir. Sakallarındaki ince fırça darbeleri ancak büyüteçle farkedilebilmektedir. Burada şunu da belirtmek yerinde olur ki; Batı da resme uzaktan bakılır, halbuki doğu da yakından, hatta büyüteçle. Uzaktan resme bakıldığında, ressamın hataları görülemez. Yakından bakıldığında, bütün hatalar göze çarpar. Halbuki Türklerin sanatkâr eli, normal gözün farkedemeyeceği şekilde, çok çok ince ve detaylı çalışmış, hakiki bir göz nuru dökmüşlerdir. Cengiz Han ve Toktamış Han’ın portreleri bunun sadece birer örneğidir. 

Hülâgu Han, Toktamış Han, Gazan Han Mahmud, Emir Hüseyin’in bulunduğu Vakıflar nüshasının 31-32. sayfaları mizanpajı; Viyana, Dublin, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H.1324, H.1591, H.1624, A.3110 ve minyatürsüz S.Ünver de bulunan silsile-nâmeler de aynıdır. 

Hz.Muhammed, Dört Halife; karşı sayfadaki Hasan-Hüseyin ve İmamlar karşılaştırmaya değer. Bütün peygamberlerin genellikle elbise kolları hayli uzun olup, ellerini örtmekte (ellerinde kitap olanlar hariç), hûşû içinde derin düşünceye dalmış ve saygılı bir pozisyonda gösterilmişlerdir. 
Viyana ve Vakıflar nüshalarının musavvirlerinin "Hüseyn" isimli bir ressam oluşu, yapılış tarihlerinin hemen hemen aynı oluşu, türbanların uçlarının dahi detaylı olarak işlenmesi, yani üslubların aynı şahıs olduğunu ve minyatürler arasında bazı ayrılıkların da, bu çalışmaların bir atölye çalışmasından meydana geldiğini ve bir baş musavvirin nezaretinde çalışıldığını bize göstermektedir.70


 

 

 

 

 

DİPNOT :
DİPNOTLAR

1 Bkz.Sadi Bayram; "Haza Kitab-ü Silsile-nâme" And "Subhatu'l Ahbar" Form The National Library of Austria, V th İnternational Congress Turkish Art, Budapest, 1975, Magyar Nemzeti Muzeum, s.33-35.; Medallioned Genealogies (Silsilenâme's), Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1975, 8 s.; Medallioned Genealogles ( Silsile-nâme’s), Fifth International Congres of Turkish Art, Budapest 1975, Akademia Kiado, Budapest 1978, s.161-165; Musavvir Hüseyin tarafından Minyatürleri Yapılan ve Halen Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde Muhafaza Edilen Silsile-nâme, Vakıflar Dergisi, S.XIII, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1981, s. 253-338.
Sadi Bayram; Madalyonlu Silsile-nâmeler, Milli Kültür, Kültür Bakanlığı Yayınları, S.3, Mart 1977, Ongun Kardeşler Matbaası, s.69-73.; Medallioned Genealogies, Image, S.30, Desen Matbaası, Ankara, 1990, s. 11-15. ;
Osmanischen Portrat-Stammbaume, Newspot, Basın Yayın Genel Müdürlüğü yayınları, 10 Jahr 90/24, Ankara, 14 Juni 1990, s.8-(Almanca); Medallioned Genealogies, Newspot, Year 10-90/24 Ankara, 14 June 1990, s.8, (İngilizce).; Genealogies en Medaillon, Newspot, Annee 10-90/24 Ankara, 14 Juin 1990, s.8, (Fransızca); Şeceretü'l-insâbi ve'l-müsemmat, Newspot, Ankara, 14.6.1990, s.9, (Arapça).
Günsel Renda; Topkapı Sarayı Müzesi’nde H.1321 Nolu Silsile-namenin Minyatürleri, Sanat Tarihi Yıllığı, S.V, İstanbul 1973, s.443-495; New Light on the Painters of the Zubdat-al-Tawarikh in the Museum of Turkish and Islamic Arts in İstanbul, IV eme Congre Internationale d’Art Turc, Aix-en Provence, 1976, s.183-2000.; Ankara Etnografya Müzesi’ndeki 8457 Nolu Silsilename Üzerine Bazı Düşünceler, Kemal Çığ’a Armağan, İstanbul 1984, s.175-202
2 Ebûl Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakkime ( Türkler’in Soy Kütüğü ), Tercüman 1001 Temel Eser, No.33; Emel Esen, Son Çağatay Devrinde Doğu Türkistan’dan Resimli Bir Han Silsile-nâmesi (Prof. Zeki Velidi Toğan’ın İran’da Bulduğu Bir Yazma ), İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C.V, İstanbul 1973, s.171-204.; Sadi Bayram; Kaynaklara Göre Güney-Doğu Anadolu’da Proto-Türk İzleri, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1989, s.37-57.
3 Osman Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.II, s.647.
4 Ankara Etnografya Müzesi’nde 9667 numaralı Nakşibendi, 1349 numaralı Şecere- i Tayyibe, 10158 numaralı Kadiri, 1256-a numaralı Mevlevî şecereleri dinî nesepnâmeler arasında sayılabilir.
5 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s.242.; Osman Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul, C.II, s.113-121.
6 Okan Işın; Gökkuşağı Sembolizması, Etiler Aeropajı, Ankara 1996, s.93-95.
7 Padişahın Portresi, Tesavir-I l-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, 575 s.
8 Serpil Bağcı ; Padişahın Portresi, Tesavir-I l-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s. 188-201; A.g.e., Julian Raby, Gülru Necipoğlu, Filiz Çağman, Serpil Bağcı, s.281-285.
9 Gülru Necipoğlu ; Padişahın Portresi, Tesavir-I l-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s.44-45.
10 Esin Atıl; Islamic Art and Patronage, Treasures From Kuwait, The Al-Sabah Collection, New York, 1993, s.242-243.
11 Serpil Bağcı ; Padişahın Portresi, Tesavir-I l-i Osman, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s. 216.
12 Prof.Dr. Günsel Renda, Dr. Filiz Çağman, Zeren Tanındı’ya yardımları için candan teşekkürü zevkli bir borç bilirim.
13 Rahmetli Hayrettin Ersal, Ahmet Hamdi Karabacak ve Prof.Dr.Zafer Bayburtluoğlu’na yardımları için candan teşekkürü zevkli bir borç bilirim. Daha sonra sadeleştirmeyi yapan Kani Özyer, Hüseyin Dağ ve Süreyya Tuna'ya teşekkürlerimi sunarım. Elinizdeki metnin tamamını kontrol edip , redakte eden Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Prof.Dr. Mustafa İsen’e ayrıca şükranlarımı arz ederim.
14 Büyük Selçuklu Sultanı Melîk Şah tarafından hazırlanan güneş takvimi. Lâkabı Celâllü’d-devle olduğu için bu ismi almıştır. 9 Ramazan 471 ( 15 Mart 1079) tarihinden başlar.
15 Yasin Suresi 82. âyet.
16 Hadis.
17 İsra Suresi, 70.âyet.
18 Tin Suresi, 4. yet.
19 Bakara Suresi, 30. yet.
20 Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım. yet. 
21 Hadis.
22 Hadis
23 Al-ı İmran Suresi, 144. yet.
24 Otuz yıl padişahlık sürdü. Saltanatı süresince her tarafı güneş gibi aydınlattı.
25 Babasının yerine tahta oturan Huşenk, dünyayı adaletle idare etti
26 Misk ve anber karışımı bir koku.
27 Fecr Suresi, 7-8. yet.
28 İsim, Mari metinlerini bize çağrıştırıyor. Bkz.Mari Metinleri, M.Ö. 1800 yılları Irak-Suriye sınırının kuzeyde kesiştiği köşeye yakın Fırat Nehri kenarında. Georges Dossin, Archives Royales de Mari, C.I, Correspondance de Samsi Addu, Paris, 1950; Klaus Koch-Eckard Otto-Jürgen Rolof-Hans Schmoldt, Reclams Bibelexikon, Stutgardt, 1978, s.319; F.Ellermeier, Profhetie in Mari und Israil, 1968; A.Parrot, Achaeologie Mesepotamienne, Paris, 1946, s.495; Georges Dosssin, Benjaminities dans le textes de Mari, Melanges Dussaud, II, Paris, 1939, s.933.
29 Dahhak tahta geçti ve bin sene ömür sürdü.
30 Menuçehr otoriteli bir şekilde yönetim tacını başına koydu. Her tarafı senelerce dürüst bir şekilde idare etti.
31 Babası gibi padişah oldu, Zühal yıldızı gibi yönetim tacını başına koydu.
32 Karanlık gecenin sahrasından gelen güneş gibi Efrasyab Nevzer’in tahtına oturdu.
33 Feridun’un tacı sana geçti diye birisi müjde getirdi
34 Şahların ilkleri olan o Kıyan kralları güzel ahlâklı idiler.
35 Adalet.
36 Keykavus babasının yerine geçince, cihan baştan başa onun emrine girdi.
37 Darab tahta oturunca kemerini bağladı ve elini açtı.
38 Bir zamanlar tahta oturan İskender’in şanı bir müddet devam etti sonra adı, sanı söndü gitti. 
39 Maniheizm’in kurucusu 
40 Hac Suresi , 78 âyet
41 Hz.İdris terzilerin piri olduğu kadar, okumayı da öğretmiştir. İlk yazının çivi yazısı olduğu ve Sumerlilerde kullanıldığı düşünülürse, İdris Aleyhisselâm’ın Mezopotamya’da yaşadığı akla gelmektedir. Zaten Hz.İdris’ten sonra Nuh Aleyhisselâm insanların doğru yola gelmesi için çalıştığı ve Tufan hadisesinin zuhuru , Geminin Cizde yöresindeki Cûdi Dağı’nda karaya vurması, olayın yukarı Mezopotamya’da vuku bulduğunun diğer bir kanıtıdır.
42 Bkz. Prof.Dr.Hans Georg Majer; Individualized Sultans and Sexy Women the Works of Musavvir Huseyin and Their Esast_West Context, Turkish Art, X.International Congress of Turkish Art, Geneve, 1996, Foundation Max Von Berchem, s.463-471.
43 Hz. İbrahim , Urfa’da yaşamış olup, yaşadığı mağara ve adına yapılan Cami ve Balıklı Göl meşhurdur. Bu Bölgede Eski Çağ’da Sin ( ay ) Mabedi meşhurdur. 
44 Türk Ansiklopedisi, Afrasyab ve Alp Er Tunga maddeleri. Türkler’in menşeî Afrasyab’a Alp er Tunga’ya bağlanır ,Bkz. Ansiklopedilerin ilgili maddeleri. Ayrıca Bkz.Sadi Bayram; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library’de Bulunan 1598 Tarihli Zübdetü’t-Tevarih, Vakıflar Dergisi, S. XXIV, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s.55’te " Afrâsyab Meliki Türk idi. Mecmu Türkistan ve Maşrık halkı ve Maverâünnahr bunun elinde idi…Menuçehr üzerine geldi ve 7 yıl Menuçehr' i muhasara etti… bir ok attı Devamend ve Taberistan’ ı geçip Ceyhun kenarına düştü. Ol cümle diyarı Afrasyâb zaptetti". Turan kelimesi için bkz.s.57
45 Sarı ırk tarzında yapılmış minyatür, başarılı bir resimdir. Sakalı ve başındaki kalpağındaki fırça darbeleri tek tek kıl fırça ile yapılmıştır, büyüteçle görülebilir.
46 Gazan Mahmud, zırhı ile tasvir edilmiş olup, zırhı gümüş üzerine altunla işlenmiştir. Büyük bir san’at harikasıdır.
47 1285 yılları olması gerekir. 683 H.?
48 695 H. 1295 M. tarihine tekâbül etmektedir. Halbuki Osman Gazi 726 H./ 1326 M. tarihinde vefat etmiştir. Şifahi tarih edebiyatında böyle kusurlar olabilir. 698 H. 1299’a karışılık gelmekte ve Osmanlı Devletinin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Diğer yandan, Dublin nüshasında Ertuğrul Gazi’nin vefat tarihi 680 H., İnegöl ve Bilecik’in fetih tarihi 699 H., 730 H.’de vefat ettiği, 82 yıl ömür sürdüğü ve 39 yıl saltanat sürdüğü bildirilmektedir.Bkz. Sadi Bayram; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library’de Bulunan 1598 Tarihli Zübdetü’t-Tevarih, Vakıflar Dergisi, S. XXIV, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s.58.
49 Bu eserin tıpkı baskısı Yapı ve Kredi Bankasınca bir kültür hizmeti olarak Doğan Kardeş Basımevinde 1968 yılında 2000 adet yapılmıştır. 
50 Günsel Renda; Topkapı Sarayı Müzesi’nde H.1321 Nolu Silsile-nâmenin Minyatürleri, Sanat Tarihi Yıllığı, S.V, İstanbul 1973, s.443-495; New Light on the Painters of the Zubdat-al-Tawarikh in the Museum of Turkish and Islamic Arts in İstanbul, IV eme Congre Internationale d’Art Turc, Aix-en Provence, 1976, s.183-2000.
51 Sadi BAYRAM; The 1598 Zübdetü't-Tevarih At The Chester Beatty Library In İreland, Image, S.44, Desen Matbaası, Ankara, 1991, s.3-8. ; İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library'de Minyatürlü Bir Osmanlı Tarihi (Zübdetü't-Tevarih), Kültür ve Sanat, T.İş Bankası Yayınları, Ajans Türk-Matbaası, Ankara, 1991, S.12, Aralık 1991, s.63-68; The Zubdat-ut Tawarikh of 1598 at The Chester Beatty Library In Irland, s.93.; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library’de Bulunan 1598 Tarihli Zübdetü’t-Tevarih, Vakıflar Dergisi, S. XXIV, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s.51-116. (Eserin tıpkı basımı da verilmiştir.)
52 Resimlerini lütfeden Dr. Filiz Çağman’a teşekkürlerimi sunarım.
53 Sadi Bayram; Ankara Etnoğrafya Müzesi'ndeki Madalyonlu Silsilenâme'de Doğu Anadolu ve Batı Asya, VIII. Türk Tarih Kongresi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, C.II, s. 645-657, Lev.331-353. ; Prof.Dr.Günsel Renda; Ankara Etnografya Müzesi’ndeki 8457 Nolu Silsilename Üzerine Bazı Düşünceler, Kemal Çığ’a Armağan, İstanbul 1984, s.175-202.
54 Gülru Necipoğlu; Padişahın Portresi, Tesavir-i l-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s.44-45.
55 Araştırmama müsaade eden dostum, Prof.Dr.Yılmaz Önge’yi rahmetle anarım.
56 Esin Atıl; Islamic Art and Patronage, Treasures From Kuwait, The Al-Sabah Collection, New York, 1993, s.242-243.
57 El Halili Koleksiyonunda bulunan Silsile-nâmeyi, Cenevre’de Milletler arası X. Türk Sanatı Kongresi münasebetiyle yapılan El- Halili Koleksiyonu Sergisinde teşhirde görme imkanı bulduk. Hans Georg Majer; Padişahın Portresi, Tesavir-I l-i Osman, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s.346.
58 Hans Georg Majer; Die Karlsruher Turkenbeaute, München, 1991, s.370-371.
59 Dizful halen İran hududları içinde bir şehirdir.
60 Gülru Necipoğlu; Tesavir-I l-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık, İstanbul 2000, s.44-45
61 Dr. Kurt Holter’in metin yazarı olarak Derviş Mehmed ibni Şah Ramazan adını katiyetle vermesinin sebebini anlayamadık. Kanuni Sultan Süleyman Devrinin hattatlarını incelediğimiz eserde bulamadık. Bu sebeple metin yazarı olarak Derviş Mehmed ibni Şah Ramazan adını vermemiz mümkün değildir. Bkz.F.E.Karatay,Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, C.I, s.217, H.1443 numaralı Subhatu’l-Ahbar ve Tuhfet el ebrar Derviş Mehmed bin es-şeyh Ramazan’ın devam ettiği bir Silsile-nâme.
62 Osmanlıca metnin günümüzdeki anlamı : Yer yüzünün padişahı, krallar kralı, karaların ve denizlerin hâkimi, Mekke ve Medine’nin hizmetkârı, Sultan İbrahim oğlu Gazi Sultan Mehmed Han zamanında meydana gelen fetihler (Cenab-ı Hak devletlerini kıyamete kadar devam ettirsin): Bu muhteşem sultanın doğumu (1051 H.) 1641 olup "Nurdur geldi Muhammed sulb-ı İbrahim’den" mısrası ile doğumuna tarih düşürülmüştür. Bin elli sekiz Recebinin on sekizinci günü (8.8.1648), henüz yedi yaşında iken, saltanata geçti. Allah O’nun güç ve kuvvetini daim kılsın, fetihler ve yardımlar ihsan etsin, adâlet ve ihsanından uzak-yakın herkes faydalansın. (Amin!). Bu eşsiz sultan zamanında fethedilen kaleler şunlardır :Yanuhe Kalesi (1067) 1656 Vezirköprülü Mehmed Paşa, Verat Kalesi fethi (1070 H.) 1659 li Paşa, Uyvar Kalesi (1074) 1663 Fazıl Ahmed Paşa, Yeni Kale ve Macaristan’ın fethi (1075) 1664 Vezir Ahmed Paşa, Kandiye ve Girit’in fethi (1080) 1669 Vezir Ahmed Paşa, Leh ve Kazakların bulunduğu Kemençe Kalesi ise bizzat Padişah’ın kendisi muhasara ederek yedi günde feth eyledi (1083) 1672. Ayrıca yine bu Kazakların elinde olan ve çok güçlü bir donıma sahip olan Ladjin Kalesini de yine Padişahımızın himmetleriyle feth edildi ( 1085) 1674. Bu kale feth edildikten sonra burası karargah yapılarak Vezir-i zam Mustafa Paşa komutasındaki bir ordu ile Latin Amman Kalesiyle Lehler, Muskular ve Kazaklar arasında devamlı savaş konusu olan Çehreyn Kalesi de fethedildi.
Cenab-ı Hak, Padişahımıza daha nice fetihler nasip eyleye. Amin! Beyit.
63 Bkz.İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. III, Ks.I, 4.Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s.332-334.
64 A.g.e. s.429-432.
65 Şevket Rado, değerli tarihçi Yılmaz Öztuna’ya dayanarak eserin 1715’te Petervadin Bozgununda şehit olan Damat li Paşa’nın otağında ele geçirmiş olmalıdır, demektedir. Dr. Kurt Holter de 1683 Viyana Bozgunu veya 1717 Belgrad önlerinde Türkler tarafından terkedilen İmparatorluk kuvvetlerinin eline düşen karargâhtan gelmiş olabilir demektedir. Hatime incelendiğinde, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya ait veya onun terkedilen otağında Avusturyalıların eline geçmesi daha mantıklıdır. Bkz. Sadi Bayram; Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın II. Viyana Bozgununda Viyana’da Bıraktığı Silsile-nâme, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi-Merzifon Kaynakamlığı-Merzifon Belediyesi ve Merzifon Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Sempozyumu, Merzifon 8-11 Haziran 2000, Bildiriler. 
66 Uzunçarşılı, s.451.
67 A.g.e. s.440-459.
68 Karşılaştırınız, Bağdad ekölü nüshaları
69 Dublin Zübdetü’t-Tevarih nüshası, varak 20a. ; Sadi Bayram; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library’de Bulunan 1598 Tarihli Zübdetü’t-Tevarih, Vakıflar Dergisi, S. XXIV, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s.55-56.
70 Türk kültür ve medeniyetinin karanlıkta kalmış bir sayfasının, dünya ilim âlemine sunulmasında büyük katkılarını gördüğüm Devlet Bakanımız Sayın Dr. Yüksel Yalova ile Genel Müdürümüz Dr. Nurettin Yardımcı’ya teşekkür eder, saygılar sunarım.



 
Bugün 8 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol