DİONYSOS VE AŞKLARI





D
İONYSOS VE AŞKLARI

DİONYSOS

Yunan Şarap ve Sarhoşluk Tanrısı’dır. Olympos’a en son çıkan tanrı olan Dionysos, dışarıdan Yunan mitolojisine giren bir tanrıdır. Efsanelerinden anlaşıldığı kadarıyla başlangıçta Dionysos’a karşı büyük bir tepki olmasına karşın sonraları büyük ilgi görerek önemli tanrılardan biri konumuna geldi. Roma’da eski İtalik tanrı Liber Pater’le özdeş tutulmuş. Homeros, esasen klasik dönemin bağ, şarap ve gizemli vecd tanrısı olan Dionysos’u tanrı olarak görmezken Hesiodos, onu tanrı olarak gösterir. Dionysos’a ilişkin asıl bilgilerin kaynağı, ünlü yazar Euripides (M. Ö. 5. yy.)’in Bakkhalar Thegoniası’dır. Yunan tanrıları içinde en çok isme sahip olan Dionysos; Bakkhos, Bromios, Euhios, Dithyrambos, İobakkhos ve İakkhos gibi adlarla da anılır. Bütün isimleri anlamlı olmasına karşın bir bölümünün etimolojisi hakkında ortak bir sonuca varılmış değildir. Ancak bir bölümü, birden fazla bir anlam taşır.

Mitolojik bilgilere göre Dionysos, Zeus ile Semele (Thebai kralı Kadmos ile Harmonia’nın kızı)’nin yaşadıkları birliktelikten doğmuştur. Zeus’un âşık olarak birliktelik yaşadığı kadınların en bahtsız olanıdır, Semele. Zeus, öylesine âşıktır ki Semele’ye, onun her isteğini yerine getireceğine cehennemdeki kutsal Styks ırmağı üzerine ant içer. Bu ilişkiden haberdar olduktan sonra Semele’nin annesinin kılığına bürünen Hera onu, Zeus’u gök tanrısı olarak görmesi konusunda ikna eder. Annesi kılığındaki Hera’nın tavsiyelerine inanan Semele, günün birinde birlikte oldukları Zeus’a; “Senin tanrı olduğuna inanmıyorum. Eğer tanrı isen Hera’ya gücünü nasıl gösteriyorsan bana da o şekilde görün.” der. Ettiği yemine sadık kalan Zeus, yıldırım ve şimşekleriyle görünür, Semele’ye. O anda yakıcı ışık ve ısıya dayanamayarak yaşamını yitiren Semele’nin karnındaki yedi aylık bebeği alan Zeus, onu baldırında saklayıp büyütür. Doğurma zamanı gelince Nysa tepesine giden Zeus, orada Dionysos’un dünyaya gelmesini sağlar. Doğan Dionysos, Hermes’e teslim edilir. Hermes, kendisine teslim edilen Dionysos’u, büyütmeleri için Orkhomenos kralı Athamas ile Semele’nin kız kardeşi ve aynı zamanda Athamas’ın ikinci karısı olan İno’ya verir. Küçük Dionysos’u, Hera’nın hışmından korumak iste-yen Hermes, ona kız giysisinin giydirilmesini söyler. Ancak bu oyuna gelmeyen Hera, kral Athamas’ı delirtir. Deliren kral, önceki eşinden olma çocuklarının tamamını öldürür. Bunun üzerine İno, Dionysos’un yanı sıra oğlu Melikertes’i de yanına alarak saraydan kaçar. Hermes, küçük Dionysos’u, bakıp büyütmeleri için Nysa vadisinde bulunan nymphelere götürür. Nymphelerin kendisini büyüttükleri mağaranın duvarındaki asma dallarındaki üzüm salkımlarının suyunu sıkarak şarap yapar. Bu nedenle adı, şarap tanrısı olarak anılmaya başlandığı söylenir.

Genellikle Zeus ile Semele'nin oğlu olarak bilindiği halde kimi kaynaklar tarafından Zeus ile Persephone'nin oğlu olarak gösterilir. Dionysos, bu nedenle psikiyatridemanik depresif duygu durumunun mümessili olarak görülür.

Thebai kralı Lykurgos, Hermes’in kendilerine teslim ettiği Dionysos’u besleyip büyüten Nysa perilerine musallat olup onları sürekli kovalayıp taciz etmeye başlar. Bundan haberdar olan Dionysos, kralı çıldırtır. Çıldırdığı için asma kütüğü sandığı oğlunu baltayla kesen kral Lykurgos, Dionysos tarafından kışkırtılan vahşi atlar tarafından parçalanır.

Kimi efsanelere göre Thebai, Dionysos’un doğuş öykü-sünün geçtiği yerdir. Bundan ötürü Dionysos adı, iki kez doğmuş anlamı taşır. Buna rağmen Dionysos’un asıl menşei, Euripides’in efsanesinde detaylı olarak ele alınmıştır. Burada verilen bilgilere göre Dionysos, bir Lidya-Frigya tanrısıdır. Bakkhalar korosunun ilk sözü olan “Ben, Lidya’nın altın ovalarından geliyorum, vatanım Lidya’dır” deyimi, tanrının kendini tanıtmasına da uygun düşer.

Dionysos, gerek kılık kıyafetiyle gerekse de karakteriyle olsun bu bölgenin özelliklerinin tamamını bünyesinde barındırdığı için aynı zamanda teyzesinin oğlu olan Thebai kralı Pentheus tarafından kadınca olarak görülmektedir. Onun bu tutumunu yadırgayan Pentheus: “Yabancı bir sihirbazdan söz ediyorlar, Lidya’dan gelmiş. Saçları kokulu, perçemleri sarıymış. Mor yanakları varmış, siyah gözlerinde Aphrodite’in sihri parlıyormuş” der.

Yukarıda adı geçen tragedyada Manisa-Sardes civarındaki Dionynsos törenlerinde, Anadolu orijinli tef, dümbelek, davul ve flüt gibi sazların kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Dionysos’un Anadolu orijinli bir tanrı olduğunun önemli kanıtlarından biri Dionysos inancındaki vecd, coşku, kendinden geçme ve taşkınlığın, Kybele inancında da olmasıdır.

İlahi gücü bitkiler tarafından beslenip meyveler tarafından olgunlaştırılan Dionysos, insanları sevindirmiş, coşturmuş ve onların esrikliklerinden büyük haz almıştır. Onların içlerindeki gizil duygularını meydana çıkarmada etken rol üstlenmiştir. Antik çağda neşe, hüzün ve coşkunun bir arada yaşanmasıyla birlikte taşkınlık, insanların eğitilmesi ve kimi adetlere alıştırılmasında Dionysos inancının payı büyüktür.

Dionysos ile Apollon’u eş değer gören Delphoi rahipleri, ikisine de aynı saygıyı göstermekten çekinmemişler. Dionysos’un ilahî gücüne sığınan Teoslular, sürekli onun himayesi altında olmaya öncelik vermişlerdir. Bu nedenle Dionysos, korsanlara karşı bir kalkan gibi kullanılmıştır. Bu nedenle Teos’taki Dionysos Mabedi, kentin koruyucusu konumundaki tanrıdan ötürü kutsal olarak kabul görmüştür. Bu yolla kendilerini, korsanların saldırılarından koruyabilmişlerdir.

Zeus, Hera’nın zarar vermesini engellemek için Dionysos’u bir oğlağa dönüştürür. Bu dönüştürme olayı, Dionysos’un ayinsel sıfatı olan oğlak sıfatını izah eder. Hatta Nysa adıyla Dionysos adının takribi bir etimolojisini ortaya koyar.

Bu olaydan esinlenen Teoslular, Dionysos şenlikleri kapsamındaki kutlamalar sırasında kutsal bir nitelik yükledikleri keçileri, kent sokaklarında dolaştırıp mabedinin önünde kurban ederlermiş. Bu gelenek, günümüzde kimi yerlerde halâ sürmektedir. Her yılın 6 Mayıs günü Teos’a geziler tertip edilmekte ve keçi etleri yenilmektedir.

Mitolojiye göre nympheler tarafından büyütülmesinin ardından başta Hindistan ve Arap Yarımadası olmak üzere birçok uzak ülkeye giden Dionysos, buralarda bulduğu asma dalını, gittiği her yere götürmek suretiyle insanlara şarap yapımını ve bu yolla kendisine tapınılmasını öğretmiştir.

Halikarnas Balıkçısı, ‘Dionysos’un asma için bu kadar uzaklara gitmesine hiç gerek yoktur. Zira yabani üzüm asmaları, sadece Güney Anadolu’da ve Suriye’de yetişmektedir. Asma, Anadolu göçmenleri tarafından buradan Yunanistan’a, İtalya’ya, Güney Fransa’ya ve İspanya’ya taşınmıştır.” der. Yine Halikarnas Balıkçısı’nın söylediğine göre Bakkhos (Dionysos) sadece şarap tanrısı değil. Zira Konya Ereğli’sinin güneydoğusunda bulunan İvriz’deki Neo-Hitit Dönemi’ne ait kaya kabartmasında Bakkhos, elinin birinde üzüm salkımı, ötekinde arpa ya da buğday başağı taşır. Bunun anlamı; insanların bira yapımının sırrını, şaraptan önce bulmasıdır.

Dionysos-Bakkhos’un dinî tören kutlamalarında yer alan kadınlar alayına ‘bakkhalar’ denir. Nebris adı verilen benekli ceylan derileriyle çıplak bedenlerini örten, başlarını sarmaşık çelenkleriyle bezeyen Bakkhalar, ellerinde, ucunda bir çam kozalağı olan (thyrsos) sarmaşık ve asma yapraklarının sarılı bulunduğu değnekler ve Prometheus’un Olympos’tan ateşi çaldığı zaman kullandığı dalları taşırlardı. Geceleri, ormanların en kuytu yerlerinde ve dağlarda koşarak kendilerinden geçerler. Bu sırada doğayla bütünleşip üstün bir güç haline dönüşerek önlerine çıkan yabani hayvanları parçalarlar. Olgun ermişlik anlamına gelen vecd anındaki kadınlara Thyas, çılgın bir şekilde kendilerinden geçtikleri zamana da Mainas denir. Tapınakları bulunmayan, serin ve yumuşak çimenlerin üzerinde yatan Bakkhalar, açık havada başlarını gökyüzüne doğru kaldırarak tapınırlardı. Sonra da Dionysos tarafından verilen otları ve böğürtlenleri yer, yaban keçilerinin sütlerini içer sonra da ava çıkmak üzere ayrılırlardı, bulundukları yerden. Bakkhaların aşırılığa varan bu tavırları, Ana tanrıça Kybele törenlerinde kendilerini eneyen Pessinus rahiplerinin davranışlarını anıştırır.

Dionysos efsanesi, Yunan mitolojisine göre şöyle devam eder: Uzak ülkelerden dönen Dionysos, neticede kendi inancını yerleştirmek amacıyla Thebai’ye gelirken yanında, ellerinde sarmaşık dallarıyla şarkı söyleyen ve adına Bakkhalar denilen kadınlar da vardır. Thebai kralı Pentheus, kente gelenleri görür. Ancak onlarla birlikte kente gelen kuzeni Dionysos’u tanımaz. Kentin ortasında bağırıp çağırarak şarkı söyleyen bu kalabalığın yaptıklarından hoşlanmayan Pentheus, nöbetçi askerlerini çağırarak topluluktaki herkesin yakalanmasını emreder. Ancak bu askerlerden biri, bu kadınların yanındaki kişinin, Semele’nin oğlu Dionysos olduğunu ve tanrıça Demeter ile birlikte yeryüzündeki insanları koruduğunu söyler. Ona inanmayan Pentheus, yakaladığı Dionysos’u kente getirir. Ancak Bakkhalar, dağlara kaçmayı başarmışlar. Dionysos, Pentheus’a; ‘Beni yakalayıp zindana attıramazsın. Çünkü ben, tanrıyım’ der. Buna inanmayan Pentheus, Dionysos’u iki kez zindana kapatır. Ancak Dionysos, her iki keresinde de zindandan dışarı çıkmayı başarır. Dionysos’a kızarak Bakkhaların peşine düşen Pentheus, onları bulduğunda kendi annesi ve kız kardeşlerinin de aralarında yer aldığı birçok Thebaili kadının Bakkhaların yanında yer aldığını görür. Bu durumdan yararlanan Dionysos, kutsal gücünü kullanmak suretiyle oradaki kadınların tamamını çıldırtır. Çıldıran kadınlar, vahşi bir dağ aslanı sandıkları Pentheus’un üzerine saldırarak onu param parça ederler. Onu parçalayanların arasında annesi de vardır. Pentheus, ölmek üzere iken Dionysos’un tanrı olduğunu anlar. Ancak iş işten geçmiştir. Dionysos, bir süre sonra kadınların akıllarını başlarına getirince başta annesi olmak üzere tüm Thebaili kadınlar, Pentheus’a yaptıklarından nedamet duyar.

Dionysos, iyi yürekli ve uysal olduğu kadar kötülük taraftarı da olabiliyordu. Tapınımı, birbirine zıt bu iki davranışın arasında gelişip güçlenmiştir. Kendisine tapınanlara özgürlük ve sevinç vermekle birlikte vahşi yıkımı da tattırmaktan geri kalmıyor. Zira şarabın iyiliği kadar kötülüğünün de olduğunu unutmamak gerekir. İnsanların içini ısıtan, neşe veren ve kıpır kıpır oynatan şarap, fazla içildiği zaman sarhoşluk verici bir etkiye de sahiptir. Şarabın bu iki yönünün de farkında olan Yunanlılar, Dionysos’a yalnızca iyilikler değil, kötülükler de reva görmüşler. Buna rağmen şaraptan vazgeçmemiş ve onu içmeye devam etmişler. Dionysos’un hastalıkların tamamına şifa olan kantharos adlı bir kadehi vardır. Korku nedir bilmez, bu kadehten şarap içenler. Bu nedenle insanlar, şarap tanrısını öteki tanrılardan daha çok sevmişlerdir. Ancak kendisine tapındıkları halde şarabı hiç tatmayanlar da vardır. Zira Dionysos, içkinin yanı sıra ilham yoluyla da özgürleşmeyi bahşeder.

Şarabın yalnız esrikliğinin değil, sosyal ve yararlı etkilerinin de temsilcisi olan Dionysos, uygarlığı destekler ve barışa âşıktır. Efsanelerinin tamamı tepki ve direnç örgesi üzerine kuruludur. Simgesi olan asma ağacı gibi ölür, ama hep yeniden doğar. Haz ve acı denilen iki uç arasında gider gelir.

Bağ bozumu tanrısı olarak da bilinen Dionysos’un adına düzenlenen Bağ Bozumu Şenlikleri’nde tiyatronun temeli atılmıştır. Bu şenliklerde bir koro bulunurdu. Sonraları koronun önüne bir oyuncu, bir süre sonra da ikinci bir oyuncu geçmiş, böylece tiyatronun temeli atılmış.

Mitolojide Şarap Tanrısı olarak bilinen Dionysos’un bebek iken üvey annesinin hışmından korunması için babası Zeus tarafından gönderildiği Aydın’a Sultanhisar dağ perileri tarafından büyütüldüğünü biliyoruz.

Yunanistan'da hiçbir bayram ve törenle mukayese edilemeyecek kadar şenlik içinde geçen Dionysos törenleri, asmalar yeşerince başlar ve beş gün devam ederdi. Bir barış ve kardeşlik havasının egemen olduğu bu şenlikler sırasında tutsaklar serbest bırakılırdı. Açık havada toplanan halk, oynanan oyunları seyrederdi. Şairlere, oyunculara ve şarkıcılara tanrının uşağı gözüyle bakılırdı. Dionysos'un rahibi, tanrı adına bu şenliklere katılırdı.

 

DİONYSOS-ARİADNE AŞKI

Dionysos, günün birinde, sürekli yanında dolaşan perilerden ve Satyrlerden kaçarak denizin kıyısında oturmuş, bir yandan şarabını yudumlarken, öte yandan yalnızlığın verdiği huzurla manzarayı izliyordu. Denizde yol alırken Dionysos’u gören Tyrrhenoi ya da Tyrsenoi korsanları, hemen kıyıya yanaşır ve Dionysos’un üstüne saldırırlar. Ellerini, kollarını bağlayarak korsan gemisine götürürler. Korsanların asıl amaçlarını anlayan Dionysos, adamların kendisini bağlamalarına sessiz kalır. Gemiye götürüldüğü andan itibaren tüm azametiyle görünmeye başlayan Dionysos’un bağlandığı zincirler parçalanmaya, geminin direklerinden sarmaşıklar, sarmaşıkların üstünde salkım salkım üzümler olan asma yaprakları filizlenmeye, yukarıdan aşağıya doğru şaraplar dökülmeye, kürekler ve yelkenlerin bağlandığı direkler yılanlara dönüşmeye başlar.

Korsanlar, nereden geldiğini bilmedikleri kulakları sağır edici bir flüt sesiyle deliye dönüp birer birer denize atlarlar, kendilerini. Denize atlayınca da yunus balığına dönüşürler.

Dionysos, korsanların icabına baktıktan sonra başından beri kendisini emarelerinden tanıyan ve gemicilerin kendisine karşı gerçekleştirdikleri saldırıyı engellemeye yoğun çaba harcayan kaptana:

-“Korkmana gerek yok kaptan. Ben, Dionysos. Beni kaçırmana karşın sana kırgın ve kızgın değilim. Aksine senden hoşlandığımı söyleyebilirim. Şimdi rotayı, Naksos’a doğru yönelt. der.

Talimatı alan kaptan, rotasını çevirerek Naksos Adası’na doğru yol alır. Naksos Adası’nda karaya çıkan Dionysos, kıyıda kumsalda uzanıp uyuyan güzel bir kız görür. Görür görmez âşık olur, ona. Çiçeklerden yaptığı çelengi başına taktığı bu güzel kızla evlenmek ister. Bunu duyan yol arkadaşları; Dionysos Alayı’nın üyeleri, Bakkhalar (cilveli rakkaseler), keçi ayaklı adamlar (Panlar), Silenoslar (şiş karınlı sarhoşlar) ve keçi kulaklı Satyrler ellerindeki çıngıraklı asalarını sallayarak ve hep bir ağızdan; ‘EvoheEvohe! Hadi oğlum cesaret…’ deyip dans ederek eğlenceye iştirak ederler.

Dionysos’un kumsalda görüp âşık olduğu bu güzel kız, Ariadne’dir. Ariadne, bir Girit tanrıçasıdır. Girit kralı Minos ile Pasiphae’nin kızıdır. Annesi Pasiphae, tanrıların hışmına uğradıktan sonra beyaz bir boğadan hamile kalır ve insan bedenli boğa başlı Minotauros adlı canavarı doğurur. Bu canavar, kocası Kral Minos tarafından mimar ve heykeltıraş Daidalos’a yaptırılan Knossos Labirenti’ne atılır. Minotauros’u adlı canavarı öldürmeye gelen Atina’nın efsanevî Kralı Theseus’a âşık olan Tanrıça Ariadne, Theseuss’a, Minotauros’un içine kapatıldığı lâbirentin yolunu kolayca bulması için bir yumak ip verir. Knossos Labirenti’ndeki Minotauros’u öldüren Theseus, Ariadne tarafından kendisine verilen ipin yardımıyla yolunu kolayca bulup labirentin dışına çıkar. Labirentin dışına çıkan Theseus, kendisine yardım eden Ariadne’yi yanına alarak Naksos Adası’na götürür. Ancak Theseus, gecenin birinde Ariadne’nin uykuda olduğu bir sırada onu, bırakarak ayrılır, adadan.

Hâlbuki Ariadne, onun için köle olmaya bile razıydı. Aşkının ateşiyle yanıp tutuşan kalbinin kuytularında yitmiş, son gördüğü anın hatırasını korumak amacıyla adanın yüksekçe bir noktasına çıkar. Orada, kendisini terk eden sevgilisinin gemideki hayalini canlandırıp ıssız bir şekilde yitip gidişini hayal ediyordu. Ağlamaktan gözaltları şişmiş, uzun ve düz saçları darmadağın olmuş, aşkla çarpan yüreğinin terk edilmişliğinde ölümü bekler gibiydi. Sonunda ağlamaktan yorgun düşen Ariadne, denizin kıyısına iner. Kumsala uzanır ve orada uyuyakalır. Bu sırada Naksos Adası’nın kıyısında karaya çıkan Dionysos, görüp âşık olur ona. Gönüllerde kedere yer bırakmayan, neşe ve mutlulukla çevresindekileri sakinleştiren Dionysos, gördüğü bu tanrısal güzelliğin karşısında büyülenir. Sonra Ariadne’ye dönerek; ‘Sen ki Theseus'a gönül vermiş ümitsiz âşık, ilkbaharın neşesiyle canlanırdın hep. Ama hüznün gölgen olmuş, şarap tanrısının sevgilisi olmayı hak etmeden evvelki uyuşmuşluğu üzerinden almaya geldim, benimle gel.' diyen Dionysos, çıkarttığı parlak ve kutsal bir tacı Ariadne'nin başına takar. Ariadne’ye dokununca uzayarak göklere doğru yükselen bu kutsal tacın üzerindeki değerli taşların cevherlerinden her biri, gökyüzünde parlamaya başlayan birer yıldıza dönüşür.

Dionysos ve Ariadne'nin kutsal evliliklerinin aziz hatırasını sonsuza değin sürdürmek adına her yıldız, çakılır kalır, gökyüzüne. Ardından sürekli Dionysos Alayı’nın hep başında bulunan Bakkhalar, bu kutsal evliliği kutlamak amacıyla çıkarlar, ortaya. Pan, Silenoslar ve Satyrlerin hepsi oradaydı. Sürekli şarap içerek sarhoş olan periler, bu kez şarap içmeden sarhoş olmuşlardı. Sevinçten uçar gibiydiler. Kimi başına geçirdiği asma dallarıyla kimi elindeki şarap kadehiyle çılgınca dans eden bu perilerin ayaklarının değdiği her yerden rengârenk çiçekler fışkırır. Pan flütünü, Satyrler ellerine geçirdikleri bir boynuzu üfleyip buğulu ve ritmik sesler çıkarıyorlardı. Yaşlılıklarının verdiği yorgunluğa aldırmadan oradan oraya koşturan Silenoslar, şarkılar söyleyip dans ediyorlardı.

Olymposluların da katıldıkları bu görkemli düğün sonrasında evliliklerini baş başa kutlamak için Naksos Adası’ndan ayrılan Dionysos-Ariadne, ebedî aşkın, kederin, mutluluğun ve sevginin simgesi olarak zihinlerdeki yerlerini alırlar...

 

DİONYSOS-NİKAİA AŞKI

Nikaia, geç ilkçağ mitologları tarafından yazılan bir efsanede anlatılanlara göre ırmak tanrı Sangarios (Sakarya Nehri) ile tanrıça Kybele’nin kızıdır. Kız oğlan kız kalmaya yemin ettiği için erkeklerden kaçarmış, hep. Avcılık yapmaktan büyük zevk alırmış. Kendisine âşık olan Hymnos adlı bir çobanı yanına yaklaştırmamış. Hymnos, ona karşı direnmeye çalışmış. Ancak Nikaia, attığı bir okla yaşamına son verir, onun. Nikaia’nın bu davranışına öfkelenen aşk tanrısı Eros, onun Dionysos’a mağlup olması için elinden geleni yapar.

Bu olaydan bir süre sonra Nikaia’yı, derede çıplak bir şekilde yıkanırken gören Dionysos, ona âşık olmuş. Onu gizli gizli izlerken yakalanır kendisine. Akıbetinin Hymnos’un akıbetine benzeyeceğinden korkan Dionysos, Nikaia’nın su içtiği ırmağa şarap karıştırır. Şaraplı sudan içen Nikaia, sarhoş olup kendinden geçer. Onun sarhoşluğunu fırsat bilen Dionysos, hemen oracıkta onunla birlikte olur. Bu birliktelikten sonra hamile kalan Nikaia, ilk zamanlar her ne kadar intihar etmek isterse de zamanla buna alışır ve Dionysos’tan birçok çocuk doğurur.

Hindistan’a yaptığı seyahat dönüşünde Nikaia’nın şerefine bir kent kurarak onu onurlandıran Dionysos, kurduğu bu kente sevgilisi Nikaia’nın adını verir. Dionysos’un ilkçağda kurduğu kent, günümüzdeki İznik kentidir.

 

DİONYSOS-ERİGONE AŞKI

Pandion’un krallığı döneminde Dionysos-Demeter ikilisi Atina’ya giderler. Atina’da Eleusis kralı Keleus Demeter’i, kahramanlığıyla ünlü İkarios da Dionysos’u ağırlar.

Bağcılık ve şarap yapımını öğretmek için ilk kez Atina’ya gidince konuk olduğu İkarios’un evinde bir süreliğine kalan Dionysos, İkarios’un kızı Erigone’yi baştan çıkarır. Onunla yaşadığı birliktelik sonucunda Staphylos (üzüm) adında bir oğlu olur. Dionysos, buna karşılık bir asma kütüğü armağan ettiği İkarios’a şarap yapmayı öğretir. Dionysos’tan şarap yapmayı öğrenen İkarios, yaptığı şarapları satarak geçimini sağlamaya çalışır. Günün birinde Dionysos, İkarios’a bir tulum dolusu şarap vererek komşularını şölene çağırmasını ve onlara şarabı tattırmasını söyler. İkarios, bunun üzerine bir şölen düzenler. Şölene davet ettiği çobanlara Dionysos’un kendisine verdiği şarabı ikram eder. Şarabı doyasıya içen komşuları, sarhoş olunca İkarios’un kendilerini zehirlediğini sanırlar. İntikam almak için onu, sopalarla döverek öldürürler. Sabah olunca kendine gelen çobanlar, yok yere sopalarla döverek öldürdükleri İkarios’un cesedini, eştikleri bir çukura gömüp oradan uzaklaşırlar. Akşamdan beri kayıp olan babasının izini süren Erigone, babasının Maira adındaki köpeğiyle arazide yaptırdığı aramalar sonucunda babasının cesedini bulur. Babasının acısına dayanamayan Erigone kendini, babasının cansız bedeninin yakınındaki bir ağaca asarak yaşamına son verir. Şarap yapımını öğrenen ilk ölümlü olan Ikarios ile kızını onurlandırmak ve baba-kızın isimlerini sonsuza dek yaşatmak için Ikarios'u Arcturus yıldızına, Erigone'yi de Virgo (Başak) Takımyıldızı’na dönüştürerek gökyüzüne yerleştiren Dionysos, Maira'yı da gökyüzündeki Canicula yıldızına (Canicula, ‘Küçük Köpek’, Büyük Köpek Takımyıldızı’ndaki Sirius'un bir diğer adı) dönüştürür. Bu kadarıyla da kalmayan Dionysos, Erigone’nin intikamını almak için Atinalı genç kızları intihara teşvik eder. Çıldıran genç kızlar, birer birer asıyorlarmış kendilerini. İntiharların birbirini izlemesi üzerine Atinalılar, bir taraftan İkarios’un komşularını cezalandırırlarken öte taraftan bunun nedenini öğrenmek için Delphoi bilicisine başvururlar. Bu olayı İkarios ve Erigone'nin ölümüyle ilişkilendiren Delphoi bilicisi, Atinalıların esenliğe kavuşabilmeleri için Ikarios ile Erigone adına yılda bir kez bir festival düzenleyip işledikleri suçun kefaretini ödemeleri gerektiğini bildirir. Bunun üzerine Atinalılar, Erigone için bir bayram düzenlerler. Bu bayramda yaptıkları bezden bebekleri ağaçlara asıp düzenledikleri eğlentilerle Erigone’nin hatırasını hep canlı tutmaya çalışırlar.

 

DİONYSOS -ALTHAİA AŞKI

Althaia, Kalydon kralı Oineus’un karısı ve Meleagros ile Deianeira’nın anneleridir. Kaldon’a giden Dionysos, kral Oineus’a konuk olur. Birkaç gün süren bu misafirlik sürecinde Dionysos, ev sahibesi kraliçe Alhaia’dan hoşlanır. Bu durumun farkına varan kral Oineus, gönüllü olarak karısı ile Dionysos’u baş başa bırakır. Althaia ile baş başa kalan Dionysos, onunla birlikte olur. Kralın bu ilişkiye onay vermesini karşılıksız bırakmamak için ona, hem asma kütüğünü armağan eder hem de şarap yapmayı öğretir. Bununla yetinmeyen Dionysos, kralı daha da yüceltmek için üzümün mayalanmasıyla elde edilen içkiye, onun adını ‘oinos/ şarap’ verilmesini önerir. Dionysos’tan hamile kalan Althaia, bir kız çocuğu doğurur. Bu kıza, ‘erkek mahveden’ anlamına gelen Deianeira adını verirler. Herakles’in ölümüne yol açan Deianeira, onun üçüncü karısıdır.

 

DİONYSOS VE OİNOTROPLAR

Sözcük olarak ‘şarap yapanlar’ anlamına gelen Oinotroplar, Delos Adası kralı Anios’un Elais, Spermo ve Oino adlı üç güzel kızına verilen genel addır. Anios, tanrı Dionysos’un torunlarından Rhoio ile tanrı Apollon’un oğludur. Aynı zamanda Apollon’un rahibidir. Annesi kendisine hamile iken babası, onu bir sandığa kapatıp okyanusa atar. Sandık, Delos Adası’na kadar gider. Daha sonra kâhin ve Apollon rahibi olacak olan Anios, bu adada dünyaya gelir.

Dionysos, Apollon’un oğlu Anios’un kendisine gönülden bağlı olan bu üç güzel kızına, dokundukları her şeyi şarap, yağ ve tohuma dönüştürebilme yetisi bağışlar. Anios’un bu kızları, hem Truva’ya gerçekleştirilen Akha Seferi’ne hem de Truva’dan İtalya’ya kaçışı sırasında Aineias’a yiyecek temin ederler. Akha orduları başkomutanı Agamemnon, Truva Savaşı sırasında Yunanlılara yardım etmeleri için bu üç prensesi kaçırır. Ancak kızların imdadına yetişen Dionysos, her birini birer ak güvercine dönüştürerek onları kurtarır.

 

DİONYSOS-APHRODİTE AŞKI

Bazı kaynaklarda Dionysos’un, Aşk Tanrıçası Aphrodite ile birliktelik yaşadığı söylenmektedir. Yaşadığı büyük aşklarla ünlenen Dionysos ile Aphrodite’in yaşadıkları bu birliktelikten Düğün ve Düğün Şarkıları Tanrısı Hymenaios ve Bağ-Bahçe Tanrısı Priapos doğar. Başka bir kaynakta verilen bilgiye göre ise Hymenaios, Apollon ile bir perinin oğludur.


Mehmet KORKMAZ

“OLYMPOS’UN GİZEMLİ AŞKLARI” adlı yapıtımdan

 
Bugün 76 ziyaretçi (92 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol