YAŞAM ÖYKÜM





 
YAŞAM ÖYKÜM
 
Mehmet Korkmaz,Tunceli merkez ilçeye bağlı Aşağı Taptikler köyünde merhaba dedi yaşama.
İlkokulu kendi köyünde bitirdi. Bir yıl ara verdikten sonra Tunceli Ortaokulu’na kayıt yaptırdı. Birinci sınıfı burada okudu. İkinci ve üçüncü sınıflarını Elazığ Atatürk Ortaokulu’nda okudu.
1966’da başladığı Tunceli İlk Öğretmen Okulu’ndan 1969’da mezun oldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Eğitim Önlisans Programı’nı bitirdi.
29 Temmuz 1969 tarihinde Tunceli Mazgirt ilçesi Seyitli köyünde öğretmenliğe başladı. Burada yaklaşık dokuz yıl çalıştıktan sonra 12 Ekim 1978’de Tunceli Merkez Hürriyet İlkokulu’na atandı. Burada, öğretmen, müdür yardımcısı ve müdür vekili olarak görev yaptı. Bu süre içinde; birincisi Nisan 1980, ikincisi 13 Eylül 1982, üçüncüsü 18 Eylül 1982 tarihinde olmak üzere hakkında üç sürgün kararnamesi çıktı. “Görülen Lüzum Üzerine” gerekçeli bu kararnamelerin birincisi ile Erzurum’a, ikincisi ile Kastamonu’ya, üçüncüsü ile Ordu’ya sürüldü. 1 Kasım 1982 tarihinde, “13 Eylül 1982” tarihli sürgün kararnamesini tebellüğ ederek 15 Kasım 1982 tarihinde Kastamonu-Araç-Recepbey Köyü İlkokulu’nda göreve başladı. Burada da öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Burada çalışırken sudan bir bahane ile 1 Mayıs 1985 tarihinden itibaren iki ay süreyle görevden uzaklaştırıldı. Ancak Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi’ne açtığı dava neticesinde 25.6.1985’de görevine döndürüldü.
29.9.1986 tarihinde göreve başladığı Adana-Kadirli-Aşağı Çiçeklidere Köyü İlkokulu’nda ve 16 Kasım 1987’de atandığı Adana Seyhan Hadırlı İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yaptı. 16 Şubat 1996’da emekliye ayrıldı.
Başvurusu üzerine yeniden öğretmenliğe dönerek 10 Ekim 1996’da Adana, Seyhan-Bahçelievler İlkokulu’nda göreve başladı. 27.12.1996’da Adana-Seyhan-Adasokağı İlkokulu’na yönetici olarak atandı. 19 Mayıs 1997’de geçirdiği ciddi bir rahatsızlık sonucunda 16 Temmuz 1997 tarihinde ikinci kez emekliye ayrıldı.
Mart-2009 tarihinde “Mitolojik Dinlerin Gizemi”, Ekim-2010 tarihinde “Zerdüşt Dini İran Mitolojisi” ve Temmuz -2011 tarihinde “Mitoloji Sözlüğü” adlı yapıtları yayımlandı.
    
                 ŞİİRSEL YAŞAM ÖYKÜM
 
 
Doğum tarihin bin dokuz yüz elli
Ben de başladım yaşam savaşına
Doğum yerim Tunceli, o da belli
Bekleyin neler gelecek başıma
 
Babamın adı Baki, anam Fatma
Dediler sen burada mekân tutma
Sana ait olmayan lokma yutma
Sakın haram katma helal aşına
 
Yıl elli yedi okula başladım
Altmış bir okul bitti yavaşladım
Altmış iki ara verip boşladım
Ortada dolandım boşu boşuna
 
Yıl altmış üç, ortaokul sınıf bir
Altmış altı, bana okul vız gelir
Dediler Muallim Mektebi’ne gir
Girip bitirdim çok gitti hoşuma
 
Yıl altmış dokuz, ben muallim oldum
Eşe dosta müjdeli haber saldım
Dört Nisan yetmiş, Aysel’i eş aldım
Evlenip yuva kurdum bir başıma
 
Gün yirmi yedi şubat yetmiş birdi
Aramıza Zeynep kızımız girdi
Bir temmuz yetmiş iki bulduk dördü
Murat başladı yaşam savaşına
 
Gün yirmi beş haziran yetmiş yedi
Evimiz bebek sesiyle inledi
Aramıza Eylem Esengül geldi
Hane halkımız ulaştı beşine
 
Yıl yetmiş yedi temmuzun dokuzu
Ölünce Ahmet’im kalmadı izi
Boynu bükük bırakıp gitti bizi
Yeni girmişti yirmi dört yaşına
 
Yıl yetmiş yedi, yirmi yedi ekim
Derdine derman bulmayınca hekim
Eylem aramızdan gitti nitekim
Kahpe felek düştü onun peşine
 
Yirmi mayıs yetmiş sekiz ilkbahar
Aramıza katıldı kızım Ezhar
Bak benim sana diyeceklerim var
Aldanma dökülen her gözyaşına
 
Yetmiş sekiz nakloldum vilayete
Beni verdiler merkez Hürriyete
Bir zamanlar baktım müdüriyete
Türlü türlü insan çıktı karşıma
 
Yetmiş sekizde olay var Maraş’ta
Yirmi dört aralıkta canlar başta
Olmak üzere ölü var her yaşta
Bakmadılar mazlumun gözyaşına
 
Bir yıl sonra büyük eylem konuldu
Olay kınandı ölenler anıldı
Kınayanlar mahkemeye sunuldu
İşten atıldılar boşu boşuna
 
Kurtlar karışmış koyuna kuzuya
Faşistler gemi almış azıya
Sürüldüm Erzurum Karayazı’ya
Tek tek gönderildik dağlar başına
 
Faşizme direndik, üstün meziyet
Geldi on iki eylül, kem vaziyet
Aydınlara edildi çok eziyet
Kim asıldı, kim dizildi kurşuna
 
İkinci sürgün yerim Kastamonu
Ardından Ordu izledi onu
Derken seksen ikinin ekim sonu
Yavaş yavaş düştük sürgün peşine
 
Gittim Araç Recepbey köyüne
Çünkü ayrılık düşmüştü payıma
Hayran kaldım havasına suyuna
İnsanına, toprağına taşına
 
Yirmi altı ağustos seksen üçtü
Yavrum Muharrem Önder elden uçtu
Bu nasıl hayat ne biçim sonuçtu
Beni hep gönderdi mezar taşına
 
Gün üç nisan seksen dört bulduk beşi
Oğlum Emre doğdu bulunmaz eşi
O benim evimin hayat güneşi
Aydınlatıyor evi tek başına
 
Kastamonu milli eğitim müdürü
Nemci Yazıcıoğlu faşist biri
Benim künyemi öğrendikten beri
Fırsat bulduğunda çıkar karşıma
 
Bir Mayıs seksen beş suçlu kılındım
İki ay süreyle işten alındım
Mahkemeye itirazda bulundum
Girdim onlarla hukuk savaşına
 
Davayı kazandım başladım işe
Onursuz kaçar benden bucak köşe
Yine de içimde var bir endişe
Bakarsın bela getirir başıma
 
Biricik yavrum Emre oldu hasta
Öldü, seksen altı on ağustosta
Kara haber yayıldı eşe dosta
Toplandık hepimiz mezar taşına
 
Çocuklarım sılada ben yad elde
Dert anlatamadım tüy bitti dilde
Gurbette neler çektim hele gel de
Sor, neler gelir garibin başına
 
İstedim Adana’ya çıktı naklim
İnkılâp dediler karıştı aklım
Meğer depo tayinmiş yoktur saklım
Düştüm tayin yapıcının peşine
 
Vali Muavini Ali Özel’e
Anlattım durumu, dedi dur hele
Baktım ki telefonu aldı ele
Sırayla bastı telefon tuşuna
 
Maarif Müdürü Rıza Kültür’e
Dedi hocamı ver iyi bir yere
İyi yer, Kadirli Çiçeklidere
Bir daha sürüldüm şehir dışına
 
Kâh Vali Muavinine giderdim
Derdimi anlatır sohbet ederdim
Eğer o olmasaydı ben niderdim
Yardım etti de kavuştum düşüme
 
Seksen yedide Hadırlı’ya geldim
O yıl da ailemden ayrı kaldım
Kafa dengi iki arkadaş buldum
Birlik olduk, kalmadım tek başıma
 
Aralık seksen sekiz bir ev buldum
Çocuklarım hemen yanıma aldım
Hasret giderip mutluluğa daldım
Bu birlik gitti herkesin hoşuna
 
Tam altı yıl ayrı kaldım zorlandım
Bazen sevildim bazen de horlandım
Bazen kavga ettim bazen arlandım
Gurbet elde çok hal geldi başıma
 
Sermayemi doğruluğa yatırdım
Direndim çok namert dize getirdim
O yıl açık öğretimi bitirdim
Kimileri göz dikti maaşıma
 
Yanında yer aldım adaletin
Kökünü kazımalıyız cehaletin
Önüne geçmeliyiz sefaletin
Bu işler yürütülmez tek başına
 
Dokuz yüz seksen dokuz, beş ekim
Bilir misiniz gelecek olan kim?
Derken Ece kızım geldi nitekim
Hoş geldin kızım yaşam savaşına
 
Biraz zorlayınca kapasiteyi
Oğlum kazandı üniversiteyi
Tornuma ben yardım ederim deyi
Dedesi geldi telefon başına
 
Doksan beş yılının on üç eylülü
Birden soldu bahçemin gonca gülü
Babam artık sağ değil, o bir ölü
Gelecek diye bekleme boşuna
 
Yıl doksan altı on altı şubat
Emekliye ayrıldım çok da rahat
Sandım ama öyle değilmiş hayat
Tekrar başladım görev telaşına
 
Doksan altıda yine bir sevinç var
Üniversiteyi kazandı kızım Ezhar
Eylül başında başladı kayıtlar
Kızım kayıt yaptırdı tek başına
 
Doksan altı, ağustos yaram sızlar
Bu deli gönül sılayı arzular
Babama yaptırdık mermerden mezar
Künyesini yazdık mezar taşına
 
Yeni görev talebinde bulundum
On ekim doksan altıda alındım
Daim rağbet gördüm, rehber bilindim
Yardımcı oldum her meslektaşıma
 
Bahçelievler’e naklim yapıldı
Aklım fikrim öğrenciye takıldı
Zamanı gelince ders zili çaldı
Yine çocukları aldım karşıma
 
Doksan altının aralık ayına
Yönetici oldum Adasokağı’na
Tam işleri oturturken rayına
Aniden hastalık çıktı karşıma
 
Gün on dokuz mayıs yıl doksan yedi
Kalbim yorgun düştü artık pes dedi
Doktora gittim kalbimi dinledi
Sanki dünya yıkılıyor başıma
 
Sonunda hastaneye kaldırdılar
Hemen yoğun bakıma aldırdılar
Bölüm yetkilisini buldurdular
Bağlandı cihaz basıldı tuşuna
 
Hastanede kalp krizi geçirdim
Sandım ki kafesten bir kuş uçurdum
Öyle zaman oldu aklım kaçırdım
İstemezdim kimse gelsin başıma
 
Uzun zaman hastanede kaldım
Orada sıkıntıdan çok bunaldım
Temmuzun on biri taburcu oldum
Kavuştum evime arkadaşıma
 
O ay göçtük Palmiye Sitesi’ne
Bir adım gidemezdim ötesine
Tahammülüm yok kimsenin sesine
Bakmayın öyle sakin duruşuma
 
Doksan yedi okuldan ayrı kaldım
On altı temmuzda emekli oldum
Her gün biraz daha sararıp soldum
Hastalık bakmıyor gözüm yaşına
 
Hastalığa karşı verdim bir savaş
Kendime geldim sonra yavaş yavaş
Hiç gözüme görünmezdi mal, mülk, aş
Çünkü ben düşmüştüm can telaşına
 
Doksan sekiz haziran deprem oldu
Adana’da halk sokaklara doldu
Kimi yaralandı, kimi de öldü
Yakınları boğuldu gözyaşına
 
Bu deprem uzun süre devam etti
Halkın çoğu şehir dışına gitti
Beklenen gün geldi, çileler bitti
Halk kavuştu dostuna yoldaşına
 
Sene doksan dokuz mevsim hazandı
Zeynep üniversiteyi kazandı
Ta Dumlupınar’a kadar uzandı
Kayıt yaptırdık düşüne düşüne
 
On iki yıl ara verdi, dolaştı
Bilen herkes onun azmine şaştı
En sonunda emeline ulaştı
Böyle emeller tüm dostlar başına
 
Geçeği gördü hayal düşlemeden
Gayret etti zamanı boşlamadan
Daha ikinci dönem başlamadan
Adana’da başladı ders başına
 
Apartmana yönetici seçtiler
Gün oldu hep birlikte and içtiler
Gün oldu beni bırakıp kaçtılar
Ben içtenlikle sarıldım işime
 
Birlikte paylaşmaya alıştırdım
Tümünü aynı noktada buluşturdum
Semereyi herkese bölüştürdüm
Bu sonuç gitti herkesin hoşuna
 
Kini kibiri bir tarafa attık
Apartmanı yeni baştan yarattık
Acıyı, sevinci birlikte tattık
Örnek gösterilmem değil boşuna
 
Sona gelindi temmuz iki binde
Ender de Ezhar da bir hayli zinde
Hayalleri var umut denizinde
İnşallah umutları gitmez boşuna
 
Nihayette okulu bitirdiler
Diplomaları eve getirdiler
Umutlarını ona yatırdılar
Başladılar engebe yarışına
 
İki bin bir cumartesi, mart onu
Nihayet bitti yaşam maratonu
Annemi kaybettim bir hafta sonu
                  Sonunda kavuştu can yoldaşına        
 
 
Bugün 71 ziyaretçi (92 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol