ATALARIMIZDAN DEVİR ALDIĞIMIZ MİRAS: ZALİMİN ZULMÜ

ZALİMİN ZULMÜ
 
İnsanlık tarihinin hemen her döneminde emekçi halkı ezen, ona zulmeden ve hatta katleden birileri olmuştur, mutlaka. Bunların adları, her ne kadar kimi zaman Firavun, Nemrut,Yezit, kimi zaman Muktedir, Elvan Ağa, Berkukoğlu Ferec, kimi zaman Hızır Paşa,Yavuz ve Murat olsa da aslında birbirlerinden yoktur farkları. Zira hepsini tek noktada birleştiren ortak bir adları olmuştur, bunların. Bu ortak adları “zalim”dir onların. Bunu bilmeyenimiz yoktur sanırım. Yine hepimiz çok iyi biliriz ki kimi zaman tek tek adları değişir olsa da ortak adları aynı olan bu zat-ı muhteremlerin emekçi halk üzerinde estirdikleri terörün, baskının, kıyımın da ortak bir adı vardır. Bunun adı da “zulüm”dür. Kendilerinden başka hiçbir bireye insanca yaşama hakkı tanımayan bu zalimlerin, emekçi halk üzerindeki bu zulmü, büyük babamın zamanında da vardı, benim zamanımda da vardır. Kimsenin kuşkusu olmasın ki torunumun zamanında da olacaktır. Yani biz atalarımızdan miras aldığımız bu zulmü, çocuklarımıza devredeceğiz. Onlar da çocuklarına…
Evet. İnsanlık tarihinin hemen her döneminde eli nasırlı, gözü yaşlı, beli kambur, benzi soluk, yüreği yaralı emekçi halka zulmeden zalimler olduğu gibi onların zulmüne göğüs gererek direnenlerin, baş kaldırıda bulunanların var olduğu da bilinen bir gerçektir. Her başkaldırıda zalimin zulmüne karşı başı çeken yürekli önderler çıkmıştır. Halk, her defasında bu yürekli önderlere sahip çıkıp onları bağrına basarak adlarını simge haline getirmiştir. Adları bayraklaştırılan bu simgesel önderlerin yeri, her zaman kendisini bağrına basan halkın yüreğinin baş köşesi olmuştur. 
—Peki, kimlerdir bu simgesel önderler?
Bu simgesel önderin adı; gâhî Asyalı Hyksoslar Hanedanı’nın sonrasında kendi ülkelerinde düştükleri kölelik durumundan sıyrılıp özgürlüğe kavuşmak için savaşım veren İbranilere önderlik ederek Firavunların zulmüne karşı direnişin simgesi olan Musa olmuştur. Gâhî Nemrut’un emekçi halk üzerinde estirdiği baskı ve zulme karşı başı çekmesinden ötürü diri diri yakılan Halil İbrahim olmuştur. Gâhi Emevi Hanedanı’nın zulmüne karşı başı çekmesinden ötürü 10 Muharrem 680’de Muaviye’nin oğlu Yezit’in buyruğuyla Kerbela’da 72 aile efradı ile birlikte başı kesilerek şehit edilen Ali oğlu Hüseyin olmuştur. Gâhî “Enel-Hak” dediği için Halife Muktedir’in buyruğuyla zindanlarda süründürüldü sonra 25 Mart 922 tarihinde sırasıyla elleri, kolları, ayakları, bacakları ve son olarak da dili kesilip darağacında idam edildikten sonra yakılarak külleri Fırat’a üflenen ve “bir olarak bakma, bir sayma”anlamında gelen Tevhit Ağacı’nı kanıyla sulayarak sevgi ve yol uğruna can feda etmenin timsali sayılan Hallac-ı Mansur olmuştur.
Bu simgesel önderin adı; gâhî Hallac-ı Mansur’un izinden yürüdüğünü kanıtlamak için:
                  
Mansur Enel-Hak söyledi
Haktır sözü Hak söyledi.

dediği için Şeyh Bedrettin’in öğrencisi Sultan Berkukoğlu Nasîrüddin Ferec’in buyruğuyla Halep naibi Yaş Beg tarafından tutuklanarak uzun zaman zindanlarda süründürüldükten sonra 1408 yılında infazı sırasında cellâdın, bıçağı çalmasıyla fışkıran kanının bir damlası, kendisi için yazdığı fetvada: “Bu öyle bir murdardır ki kanının değdiği yer yıkanmakla temizlenmez,orayı ancak kesip atmak gerekir.” diyecek kadar alçalan Kadı’nın parmağına sıçradığı halde onun, parmağını kesmediğini görünce kadıya: “Sen, şeriat uğruna parmağını bile kesmezken biz inancımız yolunda kendi kanımızla yıkanıyoruz” dedikten sonra derisi yüzülerek öldürülmesine karşın cellât tarafından yüzülen derisini sırtına alıp aynı anda Halep’in on iki kapısından birden çıkarak sır olduğu menkıbesiyle ün yapan ve “düşüncelerinden ödün vermeyen inanç adamı kimliğiyle simgeleşenSeyyid Nesimi olmuştur.
Bu simgesel önderin adı; gâhî “Yârin yanağından gayrı her şey halkın ortak malıdır” diyerek bu uğurda savaşım vermesinden ötürü padişah fermanıyla Kapıcıbaşı Elvan Ağa tarafından yakalanan ve kadı Heratlı Mevlana Haydar’ın: “Şer’an kanı helal, malı haramdır” şeklindeki fetvasıyla 1420’de Serez Çarşısı’nda idam edilen Simavnalı Şeyh Bedrettin olmuştur. Gâhî Şeyh Bedrettin’in hem müridi, hem halifesi olan ve zalimlerin zulmüne baş eğmeden direnmesinden ötürü 1419/1420 tarihinde Selçuk’ta çarmıha gerilerek işkenceyle öldürülen Börklüce Mustafa olmuştur. Gâhî Börklüce Mustafa ile omuz omuza vererek zalimin zulmüne direnmesinden ötürü 1419 tarihinde Bayezıt Paşa tarafından Manisa’da idam edilen Torlak Kemal olmuştur. Gâhî:

Ben Musa’yım sen Firavun
İkrarsız şeytanı lâin
Bu kaçıncı ölmem hain
Pir Sultan ölür, dirilir.

dizelerinin sahibi olan ve Osmanlı’nın zulmüne karşı şiirleriyle yüreklice direnmesinden ötürü dönemin Sivas valisi Hınzır Paşa tarafından 1587 /1590 yılları arasındaki bir tarihte dâra çekilerek idam edilen ve Anadolu’da; “Haksızlığa ve zulme karşı başkaldırının simgesi” haline gelen Pir Sultan olmuştur. Gâhî faşizme ve onun temsilciliğini üstlenmiş olanlara karşı yüreklice direnmelerinden ötürü 6 Mayıs 1972 tarihinde darağacına çekilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan olmuştur.
Bu simgesel önderlerin adları; 2 Temmuz 1993 Cuma günü misafir olarak kaldıkları Sivas-Madımak Oteli’nde ağzı köpüklü, başları sarıklı, molla kılıklı Ortaçağ özlemcileri tarafından ateşe verilerek diri diri yakılan, “üç telli curanın üstadı “olarak bilinen Âşık Nesimi Çimen; “Kula kulluk yakışır mı?” diyen Muhlis Akarsu ve ünlü halk ozanlarından Davut Sularî’nin bize yadigârı olan Edibe Sularî olmuştur.
Bu simgesel önderlerin adı; 2 Temmuz 1993 Cuma günü kara yürekli, kara cübbeli Ortaçağ özlemcileri tarafından misafir olarak kaldıkları Madımak Oteli’nde ateşe verilerek diri diri yakılan ve hiç kimsenin kendisine ölümü yakıştıramadığı Nurcan Şahin ve Özlem Şahin olmuştur. Ceylanlara karışarak semaha duran Belkıs Çakır, Asuman Sivri olmuştur.“Başıma kızıl bağla, arkamdan ağıtlar yakma anam.” diyen Serkan Doğan olmuştur.
Bu simgesel önderlerin adı; 2 Temmuz 1993 Cuma günü sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman ve aydınlık yarınlara düşman olan karanlık dünlerin bağnaz uşakları tarafından Madımak Oteli’nde ateşe verilerek diri diri yakılan “Cop Cumhuriyeti”nin çizeri Asaf Koçak,en çok sevdiği dizesi; “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür” olan Murat Gündüz; Muhibe Akarsu, Sehergül Ateş olmuştur. “Tüm güzellikleri toplayıp uzun bir yola çıktım” diyen Handan Metin, “Çok seviyorum düşüncelere dalmayı, Einstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi” diyen Ahmet Özyurt, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Muammer Çiçek olmuştur. İrticanın zifiri karanlığına inat aydınlık yarınların her şafağında yeniden doğarak karanlıkları boğan değerli edebiyatçımız Asım Bezirci,Erdal Ayrancı ve Gülender Akça olmuştur.
Bu simgesel önderlerin adı; 2 Temmuz 1993 Cuma günü irticanın bataklığına saplanmış, şeriat isteyen çember sakallılar sürüsü tarafından Madımak Oteli’nde ateşe verilerek diri diri yakılan Menekşe Kaya, Gülsüm Karababa ve erenlerin bal çiçeği Yeşim Özkan ve Huriye Özkan olmuştur.Alevi kültürü araştırmacısı Carina Johanna, Sait Metin ve İnci Türk olmuştur. “Sefasını ölümle öğreten şair”  Behçet Aysan, Koçgiri’den Hasret Gültekin olmuştur. “Şahanım, şahdamarım, yangın yüreklim”diyen Mehmet Atay, Şah’a yürüyen Yasemin Sivri, dâra duran Serpil Canik ve Pir Sultan’ın en genç şehidi Koray Kaya olmuştur.
Evet, bu simgesel yürekli yiğitlerin tam 37 adı vardı,2 Temmuz günü.
Yüzyıllar boyunca yüreklerini kin, gözlerini kan bürüyen ağzı köpüklü kara cübbeli gürûhun parmakla sayamadığı, eli kanlı cellâtların kırmakla tüketemediği bu simgesel yürekli yiğitler, dün de vardı, bugün de vardır, kara irticanın karanlığına inat aydınlık yarınların her şafağında yeniden doğarak var olacaktır. Çünkü biz; bir ölür bin doğarız.
İşte bundan ötürüdür ki;

 “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

diyen Pir Sultan için padişahlar, ferman yazdı: “Asılsın” deyü. Kadılar, müftüler fetva verdiler: ”Şer’an katli caizdir” deyü. Cellâtlar, tam beş yüz yıldan beridir Pir Sultanları asar, asar dururlar. Ama öldüremediler bir türlü.
Çünkü; “Anadolu halkının bağrında açmış bir kızıl güldür Pir Sultan. Kişiliği, özü, sözü halkla öylesine iç içe karışmış ki,nerede kendisinin, nerede halkın dile geldiğini kestiremezsiniz. Halk,öldürülen sevgilisini kendi soluğuyla diriltmiş, diline diller, sazına sazlar,sözüne sözler katarak yaşatmış. Ölüsüne, dirisinden daha güçlü, daha etkili bir varlık kazandırmıştır ”der, Sabahattin Eyuboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar tam beş yüz yıldan beridir asar, asar dururlar Pir Sultanları. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü “Pir Sultan’ın padişaha karşı Şah’tan yana olması, kendi imparatoruna karşı bir yabancı imparatoru tutmak değildir. Anadolu köylüsünün dili ve fakir-fukaranın özgürlük özlemeye koşuşan softaların karşısına dikilen Pir Sultanımız, insanın insana kulluğunun hiçbir türlüsüne boyun eğecek yaratılışta değildi. Onu; Saray’a ve saraylara karşı halkın savunucusu saymadan kişiliğine ve şiirlerine yaklaşmak mümkün olmadığı gibi asılması olayı da açıklanamaz.” der Sabahattin Eyuboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beri asar, asar dururlar Pir Sultan’ı. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü; “Pir Sultan, Şeyh Bedreddin gibi, hatta ondan daha da fazla yurduna ve yurdunun taşına, toprağına ve ezilen halkına ölesiye bağlıdır. Çağında Arap ve Acem hegemonyasına karşı durmuş şiirleriyle.” der Sabahattin Eyuboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beridir asar asar dururlar Pir Sultan’ı. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü; “Pir Sultan’ın Saray’a karşı direnişi, halkın kendisinden kopmuş bir Saray’a karşı direnişiydi. Affedilemez suçu işleyen Pir Sultan değil, padişahın ta kendisiydi. Halka ihanet etmiş bir padişah, padişaha ihanet etmiş bir yüce ozandan daha mı az suçludur? İnsancılık ve insancalık bakımından ise nerede İstanbul’daki sağır Sultan, nerede Banaz’daki Pir Sultan? Nerede güzel İstanbul şehrinde Saray surları içine kapandıkça kapanan insan? Nerede Banaz’dan dünyaya açıldıkça açılan insan?” der Sabahattin Eyuboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beridir asar, asar dururlar Pir Sultan’ı. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü; “Osmanlı padişahı, halktan koptukça koparken halk; kendinden kopmayan Pir Sultan’a sarıldıkça sarılacaktı elbet. Öylesi padişaha başkaldıracak yiğitler çıkmasa bile halk, öylesi yiğitleri, hayal ve söz gücüyle kendisi yaratırdı. Gerçek kimliklerini bilmediğimiz eşkıyanın, Anadolu’da ermiş kişiler sayılı vermeleri bundandır.” der, Sabahattin Eyuboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beri asar, asar dururlar Pir Sultanları. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü;  “Ezilenler, ezenlere başkaldırmak,kaldıramazsa bile bu özlemlerini bir masalla olsun dile getirmek zorundadırlar.Pir Sultan; kim olursa olsun ezilenlerin sultanı olmuştur. Parmakla sayılamayan, kırmakla tükenmeyen ve dışından bakmakla halleri bilinmeyen halkın ta kendisidir, Pir Sultan.” der, Sabahattin Eyüboğlu.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beri asar, asar dururlar Pir Sultanları. Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü;
 
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır.

diyen Pir Sultan,haksızlığa boyun eğmedi hiçbir zaman. Can için yalvarmadı kimseye.
İşte bundan ötürüdür ki; cellâtlar, tam beş yüz yıldan beridir asar, asar dururlar Pir Sultanları.Ama öldüremediler bir türlü. Çünkü;

Bu kaçıncı ölmem hain
Pir Sultan ölür, dirilir.

diyen Pir Sultan,durmadan dirildiği içindir ki; cellâtlar, beş yüz yıldan beridir asar, asar dururlar Pir Sultan’ı. Ama öldüremediler bir türlü.

İşte kan döken, kin kusan bu eli kanlı cellâtlar, beş yüz yıldan beridir durmadan astıkları Pir Sultanları bir türlü öldüremedikleri içindir ki, çaresizliklerinden 1 Temmuz 1993 günü Sivas Kültür Sarayı’nın bahçesine dikilen Pir Sultan Heykeli sandıkları “Ozanlar Anıtı”na ancak bir gün tahammül edebildiler. Ve ancak bir gün tahammül edebildikleri bu anıtı, 2 Temmuz günü kaidesinden sökerek caddelerde sürüklediler, kırdılar, yaktılar, yok ettiler. Ama boşunaydı çabaları, bu ağzı salyalı yobaz gürûhun.
Çünkü eli kanlı cellâtların, tam beş yüz yıldan beri durmadan astıkları, ama bir türlü öldüremedikleri Pir Sultanları onlar öldürebilir miydi?
Bilmiyorlardı ki;

       “Pir Sultan ölür, dirilir.”

İşte Pir Sultanları bir türlü öldüremedikleri içindir ki; 2 Temmuz 1993 günü her zaman olduğu gibi devletin desteğini de yanlarına alaneli kanlı cellât sürüsü, yine kin kusuyordu, kan akıtıyordu, can alıyordu Kanlı Sivas’ın Madımak Oteli’nde.
Ejderhanın dili gibi Madımak Oteli’nden yükselen kızıl kızıl alevler yalarken gökyüzünü, ağzı köpüklü yobaz gürûhun geçmişi gibi kapkara dumanlar çoktan bürümüştü, Kanlı Sivas’ın semalarını.
Çünkü kafalarını Ortaçağ karanlığından çıkarmak istemeyen emeli kirli, sapık fikirli yobaz gürûh,  IV. Pir Sultan Kültür ve Sanat Etkinlikleri Şöleni’ne katılmak üzere yurdun dört bir yanından ve hatta yurt dışından Sivas’a gelen ozan, şair,yazar, çizer, oyuncu ve sanatçıların kaldığı Madımak Oteli’ni; kendilerini koruma altına alan devletin polisinin ve askerinin gözleri önünde ateşe vererek diri diri yaktılar, 35 Can’ı.
İşte bundan ötürüdür ki; 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ın Madımak Oteli’nde 35 Can semaha durmuştu, kızıl alevler içinde.
İşte bundan ötürüdür ki; 2 Temmuz günü adı, Nesimi Çimen olmuştu Pir Sultan’ın. Asım Bezirci, Asaf Koçak olmuştu adı, Pir Sultan’ın. Muhlis Akarsu, Behçet Aysan, Edibe Sularî, Belkıs Çakır, Metin Altıok olmuştu o gün adı, Pir Sultan’ın.
Ve 2 Temmuz günü tam otuz yedi ayrı adı olmuştu, Pir Sultan’ın.

Mehmet KORKMAZ
Emekli Eğitimci

 
 
Bugün 21 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol