EOS VE AŞKLARI





EOS VE AŞKLARI

 

ŞAFAK TANRIÇASI EOS

Yunan Şafak Tanrıçası’dır. Olymposlular öncesindeki Titanlılardan Hyperion ile Theia’nın kızıdır. Helene ve Helios’un kardeşleridir. Gül parmaklı, güzel ve gönül alıcı bir bâkiredir. Her sabah doğu tarafından göğün kapılarını açarak güneşe yol verir. Her gün okyanustan doğarak Lampos ve Phaethon adlarındaki kanatlı iki at tarafından çekilen parlak arabasıyla gökyüzüne doğru çıkan Eos, rüzgârların, yıldızların ve Eosphoros denilen Sabah Yıldızı’nın yaratıcısıdır.

Genellikle kanatlı, taçlı güzel bir kız şeklinde tek başına dururken ya da altından yapılma at arabasıyla gökte dolaşırken betimlenen Eos, sarıçiğdem renkli elbisesiyle alımlı bir güzelliğe sahiptir. Kaynaklardan bazılarına göre savaş tanrısı Ares’le birliktelik yaşadığı için tanrıça Aphrodite’in lânetine maruz kalmış ve yakışıklı erkeklere sürekli ve dizginlenemez bir aşk duymakla cezalandırılmış.

Eos ile Tithonos’tan doğma iki kardeşten esmer tenli olan Memnon, büyüdüğünde Etiyopya kralı olur. Truva Savaşı sırasında öldürülen kuzeni Hektor’un intikamını almak için savaşa katılır ve savaş meydanında Akhilleus tarafından öldürülür. Öyküsü şöyledir; Adı, [Aithiopis (Etiyopya) Destanı)] adlı yitik yapıtta geçen Memnon, kuzeni Hektor’un öldürülmesi üzerine Truva’ya yardım etmek için ateş ve demircilik tanrısı Hephaistos’un yaptığı silahlarla yola çıkar. Truva’ya varınca Akhilleus ile vuruşmak üzere savaş meydanına çıkar. Ancak Akhilleus tarafından öldürülür. Bunun üzerine şafak tanrıça Eos, oğlu Memnon’un cesedini alarak gözyaşları arasında Güney’e doğru yola çıkar. Güneşin doğuşuyla birlikte tüm bitkilerin üzerinde oluşan Çiy (Şebnem) taneciklerinin tanrıça Eos’un gözyaşları olduğu söylenir.

Memnon’a ait görkemli bir heykel, Mısır’ın Thebai antik kentinde dikilmiştir. Şafağın ilk ışınları, bu heykel üzerine düştüğü zaman harpa’nın telleri gibi tıngırdadığından söz edilir. Kimi yazarlar, Tithonos’un Cissia adlı bir ölümlü karısının bulunduğundan söz ederler.

Eos, sevgililerini hep kaçırırmış. Örneğin; Orion'u Delos Adası’na, Kephalos'u Suriye'ye, Troya kral soyundan gelme İlos'un oğlu Tithonos'u Habeşistan'a kaçırmış. Birçok kocası ve sevgilisi olduğu söylenen Eos’un eş ve çocukları şöyle sıralanmaktadır:

Astraios ile olan evliliğinden Boreas, Eurus, Eosphoros, Hesperus, Notus, Tüm yıldızlar ve gezegenler ve Zephyrus; Tithonos ile birlikteliklerinden Emathion ve Memnon; Cephalus ile birlikteliklerinden Phaeton ve Tithonos; baş tanrı Zeus ile birlikteliklerinden Ersa ve Carea doğar.

 

EOS-ASTRAİOS AŞKI

Adı, yıldızlı gök anlamına gelen Astraios, Pallas ve Perses ile birlikte Titanlı Krios’un Eurybia adındaki deniz tanrıçasıyla yaşadığı birliktelik sonucu doğar. Adından da anlaşılacağı üzere bütün yıldızların ve gezegenlerin, genel olarak da astroloji biliminin Titanlı tanrısıdır. Yunan mitolojisine göre Şafak tanrıça Eos’un kocasıdır.

Efsaneye göre insanlara sabah ışığını yayan, gökyüzünde uçan, yeryüzüne ışık verip çiy dağıtan Eos, Titan asıllı Astraios ile yaşadığı birliktelikten rüzgârlar, Eusphoros (Venüs, Zühre) ve Gökcisimleri’ni doğurur. Olymposlularla Titanlar arasında yaşanan savaşta Zeus’un karşısında yenilgiye maruz kalan Astraios, kardeşiyle birlikte Tartaros’a hapsedilir.

Bunun üzerine tek başına kalan Eos’a, Ares refakat eder. Eos ile Ares’in bu ilişkisini hazmedemeyen Aphrodite, Eos’u ebediyete kadar âşık olmakla cezalandırır.

Hesiodos’un Thegonia’da dile getirdiği, ‘Bütün yıldızlar ve mevsimsel rüzgârlar Eos ile Astraios’un birliktelikleri sonucunda doğmuştur.’ bilgisi, Bibliotheka yazarı Apollodorus tarafından da doğrulanmaktadır.

Hesiodos, Thegoia’sında bu evliliği şöyle anlatır:

Şafak tanrıça Astraios'la birleşip

coşku yürekli rüzgârları doğurdu,

gökleri arıtan Zephyros'u,

azgın esişti Boreas'ı ve Notos'u.

Rüzgârlardan sonra Şafak tanrıça

günün müjdecisi Şafak yıldızını doğurdu

ve göklerin çelenk çelenk yıldızlarını.

Bazı yıldız ve rüzgârların babasıdır. Oğulları olan başlıca rüzgârlar şunlardır: Boreas, Euros, Zephyros ve Notos. Bunlardan Notos güney; Boreas Kuzey, Euros doğu ve Zephyros da batı yönünden esen rüzgârlardır. Notos dilimize Lodos, Boreas da Poyraz olarak geçmiş. Bilindiği üzere bu rüzgârlar, mevsimsel rüzgârlardır. Zephyros, tatlı tatlı esen bir bahar meltemine benzerken Poyraz, kışın bizi soğuktan dondurur; Notos yaz sağanaklarının müjdecisidir. Zephyros, Notos, Boreas ve Euros dörtlüsü, mitolojide Anemoi (rüzgârlar) adıyla anılırlar. Bir kaynakta verilen bilgiye göre Başak Takımyıldızı’nı temsil eden tanrıça Astraia da Eos-Astraios çiftinin kızlarıdır.

Antik Yunan inancında bu dörtlü rüzgârlardan birinin varlığını etkili bir şekilde hissettirmesi, muayyen takımyıldızlarının ya yükselişinin ya da doğuşunun müjdecisi olarak sayılırdı. Rüzgâr tanrıları kanatlı birer adam şeklinde betimlendikleri gibi Okeanos kıyısında otlayan atlar şeklinde betimlendikleri de olurdu. Hem Homeros hem de Hesiodos Anemoi olarak adlandırılan grupta yer alan dört rüzgâr tanrısını ‘Anemoi Thuellai’ adı verilen kasırga ve fırtınaların dışında tutarlar. Kasırgaların tümü, rüzgâr tanrı Aiolos’un Aiolia adı verilen yüzer adasının merkezinde yer alan mağarada bağlı olarak tutulurlar. Tanrılar emir verince Aiolos, bu mağarada bağlı tutulan sert rüzgârları, çözüp serbest bırakınca birer at gibi şaha kalkan rüzgârlar önlerine gelen her şeyi yıkıp yok ettikleri için bu tanrı, Aiolos Hippotades (Atları Dizginleyen Aiolos) adıyla anılır. Tartaros, fırtına ve kasırgaların ikinci barınaklarıdır. Buradaki fırtınaların emrinde bulundukları kişi; yüz kollu, elli başlı dev yaratıklar olarak bilinen Hekatonkheir’dir. Arada var olan bu tür ayrımlara rağmen Eos ile Asraios’un birlikteliğinden dünyaya gelen bu dört rüzgâr da kimi zaman Aiolos’un mağarasında bağlı birer at şeklinde betimlenirler. Harpies ya da Harpyiai’ler de Anemoi tanrılarının dişil eşdeğeri olan tanrıçalardır. Kuş-kadın karışımı olan bu varlıklar, aniden ortaya çıkmış sert rüzgârların ve hiç beklenmedik bir zamanda çıkan fırtınaların temsilcileridir. Fırtına kadar hızlı koşan ölümsüz atlar, Anemoi ile Harpies’in birlikteliklerinden doğarlar.

 

EOS-TİTHONOS AŞKI

Truva kralı Laomedon’un, Strymo adlı peri kızıyla yaşadığı birliktelikten doğan Tithonos, Eos’un resmi eşidir.

Günümüzdeki adı Kaz Dağları olan İda Dağı’nda sürüsünü otlatırken kartal kılığına bürünen Zeus tarafından kaçırıldığı Olympos’ta tanrılara içki sunmakla görevlendirilen yakışıklı Ganymedes’in kardeşidir. Atlas’ın Titanidler olarak adlandırılan kızlarından biri olan Şafak Tanrıçası Eos’a âşıktır.  Başka söylencelere göre Ganymedes, kardeşi Tithonos’la birlikte kendilerine âşık olan Şafak Tanrıçası Eos tarafından Truva Sarayı’ndan kaçırılmış. Bu bilgilere göre Eos, iki kardeşin ikisiyle de gönül eğlendiriyor. Homeros’un ilâhîlerinde Anadolu tanrıçası Milaslı Selene gibi sevdiğine, kendiliğinden ölümsüzlük sunamayan altın tahtlı kraliçe Eos, Tithonos’a ölümsüzlük verilmesi için tanrılara yalvarır. Tanrılar, ona acıyıp isteğini yerine getirir. Ancak tanrıçanın sevgilisinin yaşlanmasını engellemeyi düşünememişler. Yüzyıllar boyu yaşayan Tithonos, kuruyup hortlağa dönünce Eos, onu terk eder. Homeros’un kaleme aldığı ilâhîlerde anlatıldığına göre Tithonos, ihtiyarlık çökünce eline ayağına sahip olamayıp anlamsız sözler etmeye başlar. Bunun üzerine Eos, onu kapıları ışıldayan bir odaya kapatır. Kapatıldığı bu odada bunak saçmalıklarıyla baş başa kalır.

Hesiodos tarafından yazılan Thegonia’ya göre Eos’la Tithonos’un Memnon ve Emathion adlarında iki oğlu vardır. Homeros’un İlyada’sında Doğu kralı olarak anılan Memnon, gittiği Asur’da Sus (Antik Susa) kentini kurar. Bununla birlikte Etiyopya (olasılıkla Afrika’da, Sahra Çölü’nün güneyindeki antik bir kent) kralı olur. Truva Savaşı başlar başlamaz kuzeni Hektor’un yardımına koşar. Burada büyük yarlıklar gösterirse de sonunda Akhilleus tarafından öldürülür. Eos, kahraman oğlunun ölümüne öylesine ağlar ki onun acısına dayanamayan Zeus, Memnon’u ölümsüz kılar. Herodot, İzmir-Sardes (Sardes: günümüzdeki Sart beldesi, Salihli-Manisa) yolu üzerinde insanlar tarafından Memnon Heykeli olarak bilinen bir heykelin bulunduğundan söz eder. Herodot’un verdiği bilgiye göre sözü edilen heykelde betimlenen kişi, Memnon değil. Ancak böyle bir heykelin eski İzmir-Sardes yolu üzerinde bulunduğu da bilinen bir gerçektir. Kardeşi Emathion ise Etiyopya kralı olarak geçer. Kaynakların bazılarında verilen bilgilere göre Hesperides adı verilen akşam perilerinin eşsiz güzelliğe sahip olan bahçelerindeki altın elmaları, Herakles’e karşı korumaya çalışırken Herakles’in elinden can verir.

 

EOS-KEPHALOS AŞKI

Adı, Yunanca’da baş, kafa anlamına gelen Kephalos, aralarında Odysseus’un da yer aldığı birçok kralın bulunduğu geniş bir ailenin atasıdır. Herse’nin, birliktelik yaşadığı Hermes’ten doğurduğu Kephalos, Eos’un aşk tuzağına takılan ünlü bir avcıdır.

Atina’nın kurucularından Erekhtheus’un Proksis adındaki kızı ile evli iken ava çıkar. Bu sırada Eos tarafından Suriye’ye kaçırılır. Orada kendisiyle birlikte olmasını isteyen Eos’un önerisi, karısı Prokris’e âşık olan Kephalos tarafından reddedilir. Ancak karısının kendisini aldattığını söyleyen Eos’un ısrarlarına daha fazla direnemeyen Kephalos; ‘Beni bir yabancıya dönüştür.’ der. Eos’un bir yabancıya dönüştürdüğü Kephalos, bu haliyle karısının yanına gider ve kendisiyle birlikte olması karşılığında kendisine bir gerdanlık vereceğini söyler. Karısı, bu teklifi kabul edip onunla birlikte olur. Bunun üzerine Eos’un teklifini kabul eden Kephalos, onunla birlikte olur. Sekiz yıl devam eden bu birliktelikten Phaethon ile Hesperos (Akşam Yıldızı, Venüs) dünyaya gelir. Kephalos, sekiz yıllık bu birliktelikten sonra tekrar evine döner. Ancak Kephalos’un sadakatinden emin olmayan Prokris, avlanmaya çıkan kocasını izlemeye başlar. Bu sırada kendisini vahşi bir hayvan zanneden Kephalos, yanlışlıkla onu öldürür. Kocasının kollarında son nefesini veren Prokris’in Kephalos’tan bir isteği vardır: Bir daha Eos’un yanına gitmemesi. Hatta bu konuda kocasından evlilikleri üzerine yemin edip söz vermesini ister. Prokris’in yaşamına son veren silah, rastgele bir mızrak değil, aksine hedefi ıskalamayan büyülü bir mızraktır.

Çok sevdiği karısının ölümünden kendisini sorumlu tu-tan Kephalos, bu olaydan sonra yurdunu terk edip Sisam (Samos) Adası’na gider. Daha sonra kendi adıyla yani Kefalonya olarak anılacak olan Sisam’da mutsuzluğu giderek artan Kephalos, burada bir evlilik yapar. Bu evlilikten Odysseus’un dedesi Arkesios dünyaya gelir. Kephalos’un evlendiği bu kişi, Boeotia bölgesindeki Orkhomenos’un Minyas adındaki kralının kızlarından biridir (Kimi kaynaklarda bu kızın adının Klymene olduğundan söz edilir). Vicdan azabıyla kıvranan Kephalos, sonunda denize atlayarak intihar eder.

EOS-KLEİTOS AŞKI

Kleitos, hakkında fazla bilgi bulunmayan biridir. Herodot’a göre Dionysos inancının yayılmasına önayak olan Argos kralı kâhin Melampus, Kleitos’un büyükbabasıdır. Hayvanların dilinden anlayan bu kral, Herodot’a göre kâhinlik gücünü de Mısırlılardan almıştır. Kâhin Melampus’un Mantios adlı oğlundan olma torunu Kleitos, Eos tarafından kaçırılır. Kaçırıldıktan bir süre sonra yaşamını yitirir. Yaşamını yitirince ölümsüzlük verilir. Leroslu Pherecydes’in verdiği bilgiye göre Korinhtli Polyidos (Polyeidos-Polydus)’un babası Koiranos (ya da Coeranus), Kleitos’un oğludur.

 

EOS-ORİON AŞKI

Deniz tanrısı Poseidon’un oğludur. Denizin üzerinde yürüme yetisine sahip olan dev bir avcıdır. Sevgilileri arasında yer aldığı Eos, onu Delos Adası’na kaçırır. Orion, adada avcı tanrıça Artemis’le ile yakınlaşırlar. Ancak daha sonra ya Artemis ya da herkes tarafından bilinen bir efsaneye göre, ‘Yaratıkların tamamını yok edeceğim.’ diyerek övünen ünlü avcı, Toprak (Gaia) Ana tarafından üstüne yollanan bir akrep tarafından sokularak öldürülür.

Orion’un, Artemis tarafından öldürüldüğünü söyleyen efsaneler de mevcuttur. Ancak bunlar, olayın nedeni açısından ikiye ayrılır. Bu konuyla ilgili efsanelerin bazılarına göre kızkardeşi Artemis’in, Orion’la fazla yakınlaşmasını engellemeye çalışan Apollon tarafından atılan bir ok neticesinde yaşamını yitirir. Bazı efsanelere göre ise Orion, Artemis’in Oupis adındaki arkadaşına tecavüz ettiği için bizzat Artemis tarafından kasten öldürülür.

Orion’un öyle ya da böyle ölmesinden daha önemli olan O’nun Zeus tarafından Orion (Akrep) Takımyıldızı’na dönüştürülüp gökyüzüne yerleştirilmesidir. Zeus tarafından onurlandırılarak gökyüzüne yerleştirilince doğal olarak unutulmayan dev akrep, sıcak yaz gecelerinde gökyüzünü bezeyen Akrep (Scorpio) Takımyıldızı’na dönüştürülür. Ancak Orion ile Akrep’i gökyüzünde aynı anda görmek ne yazık ki mümkün değil. Zira biri belirdiğinde öteki görünmez olur.

 

EOSPHOROS (PHOSPHOROSİLE HESPEROS

Yunan mitolojisinde adları geçen Eosphoros (Venüs’ün sabahki görünümü, Sabahyıldızı ya da Çobanyıldızı) ve Hesperos (Venüs’ün akşamki görünümü ya da Çobanyıldızı), Venüs’ün iki ayrı zamandaki görünümüyle çakışan iki tanrıdır. Gezegenleri, gezgin yıldızlar olarak gören Yunanlılar, Eosphoros ile Hesperos’u birbiriyle ilişkisi olmayan iki ayrı tanrı şeklinde kabul etmişler. Buna ek olarak adı geçen iki tanrının, Eos tarafından dünyaya getirildiğine inanılması, bu iki yıldız arasındaki mevcut gizli bağın sezildiğini anımsatır, insana. Gerçekten de daha sonraki dönemlerde Eosphoros ile Hesperos tek ve aynı tanrı olarak kabul görmüşlerdir. Bunun sonucu olarak Venüs’ün, gökyüzünde iki ayrı zamandaki görünümü olan Akşam Yıldızı ile Çoban Yıldızı olarak ifade edilmesi, bizim dilimizde de yer almıştır. Phosphoros olarak da bilinen Eosphoros, şairler tarafından Heosphoros ya da Phaesphoros olarak anılmıştır. Phosphoros ya da Phaesphoros ışığı getiren, Heosphoros ya da Eosphoros da şafağı getiren anlamına gelir. Mitolojide kabul gören genel kanıya göre Eosphoros, Titanlı Astraios’un oğlu; Hesperos da Kephalos’un oğludur. Akşam perileri olarak bilinen Hesperidler, Romalı dilbilimci Maurus Servius Honoratus’a göre Eosphoros (Hesperos)’un kızlarıdır. Ancak bunun kökenbilime dayalı bir tahmin olma olasılığını da unutmamak gerek. Latin şair Ovidius, aralarında bir fark gözetmediği Hesperos ile Eosphoros’un, Daidalon ile Keyx (bazen Keüks olarak okunduğu ve Ceyx şeklinde yazıldığı da olur)’ün babaları olduğunu söyler. Eosphoros-Hesperos eski Yunan vazolarının üzerinde yer alan resimlerde güzel, genç yüzü yansıttığı parlak gök cisminin dairesi kapsamına alınmış şekilde ya da başında yıldız bulunan bir ışıklı halka ile taçlanmış, elinde meşale bulunduran kanatlı bir tanrı olarak betimlenir.

 

LUCİFER

Eosphoros/Phosphoros’un Latice’deki adıdır, Lucifer. Venüs gezegeninin karşılığıdır. Hesperos’un adı, Latince’de Vesper’dir. Yunanca’da ışığı getiren anlamı taşıyan Phosphoros’un bire bir çevirisidir. Lucifer sözcüğünün, Hristiyan dünyasınca şeytanın gökten kovulmadan önceki adı olarak anılması, nedeni belli olan ancak doğruluğu henüz teyit edilmeyen bir konudur.

Bu dönüşüm, Eski Ahit’in İşaya 14.12 bölümünün ‘Gökten nasıl düştün, ey sabahın oğlu Lucifer!’ İbranice’den Latince’ye tercümesi sırasındaki bir yorumdan ileri gelmiştir. Sabahın oğlu Lucifer bölümü, özgün İbranice metinde ‘Heylel bin şahar’ şeklinde geçer. Şahar, seher anlamına gelir. Bin Şahar’ın da Sabah/Seher’in oğlu anlamına geldiği aşikârdır. Heylel ise Venüs Gezegeni anlamına gelen ‘Sabah Yıldızı’dır. Bunun için Yunanca’ya Eosphoros olarak tercüme edilmiştir. Heylel ya da öteki adıyla Eosphoros, M. S. IV. yüzyılda ilk kez Aziz Jerome tarafından Lucifer olarak tercüme edilmiştir. Bu bölüm, daha sonra ‘gökten düşen Venüs olamayacağına göre cennetten kovulan şeytandır’ şeklinde yorumlayanlar haklı olarak görülünce Lucifer, şeytanın cennetten kovulmadan önceki adı şeklinde Hristiyanlıkta yer edinmeye başlar.

Aşk tanrısı Eros’un, oklarıyla kalbinden vurarak birbirlerine âşık ettiği birçok ölümlü ile ölümsüzün arasında Semele ile Zeus da vardır. Semele, Thebai kentinin kurucusu ve aynı zamanda kralı Kadmos ile Uyum Tanrıçası Harmonia’nın kızlarıdır. Semele, Eros’un kendisine âşık ettiği Zeus’la sevişerek Dionysos’a hamile kalır.

Bilindiği üzere Tanrıların, kendilerini ölümlülere göstermesi hep felaketle sonlanmıştır. Bu nedenden ötürü Zeus yüzünü, sürekli aşığı olduğu ölümlü kadınlardan saklı tuttu. Ancak yaşlı bir kadın kılığına bürünen Zeus’un kıskanç eşi Hera, karşısına çıktığı Semele’nin kafasını, karnındaki çocuğunun babasına ilişkin bir dizi kuşkuyla doldurur. Bu şüphe ve meraktan ötürü Zeus’u görmek konusunda fazla ısrarlı davranan Semele, emeline ulaşır. Ancak aynı saniye içinde Zeus’un yıldırımlarıyla yanarak yaşamını kaybeder.

Semele’nin karnındaki bebeği kurtaran Zeus, onu kendi uyluğunun içine aktarır. Doğum zamanı gelince de onu uyluğundan çıkararak yaşamasını sağlar. Böyle bir doğum sonrasında dünyaya gelen Dionysos’un Homerik şiirlerdeki ‘dikilmiş’ ve ‘iki kez doğmuş’ lakapları, bu efsaneden kaynaklanmaktadır.

 

EOS’UN YÖNLENDİRDİĞİ AŞKLAR

 

APOLLON-DAPHNE

Romalı şair Publius Ovidius Naso (M. Ö. 20 Mart 43- Sulmona- M. S. 17, Constanta) tarafından kaleme alınan ve M. S. 8 yılında tamamlanan 15 kitaplık öyküsel şiir türündeki edebiyat eseri Metamorfozlar’daki bilgilere bakılırsa Eros’un öncülük ettiği mitolojik aşk efsanelerinden biridir, Apollon-Daphne aşkı. Anlatımlara göre Apollon’un, Eros’un okçuluğunu küçümsemesi, Eros’un, Apollon’un başına böyle bir macera getirmesine neden olmuş. Apollon; "Seni muzip çocuk. Bir erkeğin silahının sende ne işi var bakayım? O yay en çok benim omzuma yakışır. Benim oklarımın hedefi bellidir; düşmanlarımı ve yabani hayvanları vururum. Ben, birbiri ardına vızıldattığım sayısız okla dev Python yılanını hakladım! Şimdi ölü bir yığın halinde çürüyor olduğu yerde. Ah tabii ya sen ve senin şu aşkların! Bırak meşalen insanları aydınlattığıyla kalsın; ama okçulukta benim namıma yetişmek istiyorsan ancak hayal görürsün." der. Okçuluğunun gücünü Zeus'un oğluna göstermek için sabırsızca bekleyen Eros, öç almak için iki ok hazırlar. Bunlardan biri, saplandığı kişiyi ebedi bir aşkla dağlayacak güçte ve ucu, altından yapılma bir oktur. Ucu, kurşundan yapılmış ikinci ok, bunun aksi yönde bir etki yapar. Hedef seçtiği kişiyi, aşığından ebediyen soğutur.

Sonuçta öç alma günü gelmiş ve Eros, altından yapılma oku Apollon'un; kurşundan yapılma oku da Daphne adındaki su perisinin kalbine saplar. Apollon, Daphne’ye delicesine âşık olur. Ancak Apollon’u aşk ateşiyle yakıp kavuran bu durum, Daphne'ye sonsuz bir azap çektirir. Apollon'u sürekli geri çevirip ondan kaçan Daphne, ormanın derinliklerine doğru kaçar. Onun bu vahşi hali, bâkire avcı Artemis'i bile kıskandıracak nitelikteydi. Apollon, sürekli peşinden umutsuz bir şekilde sürüklenip diller dökse de Daphne, ona yüz vermiyordu. Efsaneye göre Nehir tanrısı Peneus (Pineios)’un kızı Daphne, babasının bulunduğu nehire kadar koşmaya başlar. Nehire varınca da eğilip babasına: "Babacığım, ne olursun bana yardım et! Eğer ki şu sularında birazcık olsun gizemli bir güç varsa beni değiştir, şu uğursuz güzelliğimi boz." diyerek yalvarır. Bunu söyledikten hemen sonra Daphne'nin kollarına bir uyuşukluk çöker, göğüslerini ince bir kabuk tabakası kaplar, saçları yapraklara, kolları dallara dönüşür, ayakları yere mıh gibi çakılıp toprağın içine doğru kök salar. Kısa süre içinde bir defne ağacına dönüşen Daphne’nin yüzü, sık dallar ve yaprakların salkım saçağı arkasında yitip gider. Soluk soluğa Daphne’yi kovalayan Apollon, bu sahnenin sonuna yetişir. Ancak Daphne, artık ebediyete kadar defne ağacı olarak yaşayacak. Bunun için Apollon, o günden beri o defne dalından yaptığı tacı, eksik etmez başından.

 

PERSEUS-ANDROMEDA

Antikçağ’da Etiyopya olarak geçen yer, günümüzdeki Etiyopya değildi. Adı geçen Etiyopya (Aethipia), Mısır’daki Yukarı Nil Bölümü’nü ya da Sahra Çölü’nün güney kısmını, hatta kimi zaman da Yafa (günümüzdeki Tel-Aviv) kenti civarındaki bir krallığı anlatmak için kullanılan coğrafik bir isimdir.

Efsaneye göre Andromeda, Etiyopya Kralı Kepheus ile Kassiope’nin kızıdır. Kassiope, günlerden bir gün kızının dillerden düşmeyen güzelliğiyle kasıla kasıla övünür. Hatta kızının, Nereid adındaki deniz perilerinden daha güzel olduğunu söyler. Bu söyledikleriyle şimşeklerini üzerine çektiği Deniz Tanrısı Poseidon, cezalandırmak istediği Etiyopya’nın üzerine Ketos adındaki gaddar deniz ejderini salar. Poseidon, bu cezadan vazgeçmesi karşılığında Andromeda’nın kurban edilmesini istiyordu. Çaresiz kalan Etiyopyalılar, çırılçıplak soydukları Andromeda’yı zincirle bir kayaya bağlayarak Ketos canavarının onu parçalamasını beklerler. Tam bu sırada hiç beklenmedik bir olay yaşanır. Medusa adlı canavarın başını kestikten sonra geri dönen Perseus, bir kayaya zincirlenmiş Andromeda’yı görür. Onu o halde görünce hemen aşk tanrısı Eros’u, yardıma çağırır. Perseus’un çağrısını duyan Eros, zaman yitirmeden olay yerine gider. Hades’in giyeni görünmez kılan başlığını giyinen Perseus, görünmeden yanına yaklaştığı canavarı öldürür. Yardıma koşan Eros, Andromeda’nın zincirlerini çözer. Zincirleri çözen Eros, Perseus ile Andromeda’yı aşk zinciriyle birbirilerine kenetler.

Ölüsü sahile çekilen Ketos adındaki canavardan öylesine çok kan akar ki, içinde bulunduğu denizin suyu kıpkızıl bir renge boyanır. Orası, o gün bugündür Kızıldeniz diye anılır. Hem aşığı hem de kurtarıcısı Perseus’un arkasından giderek onunla birlikte birçok macera yaşayan Andromeda, Perseus’tan yedi erkek çocuk doğurur. Persler ve Yunanlılar tarafından tanınan/bilinen Herakles’in soyu, Perseus ile Andromeda’ya dayanır.

Andromeda öldüğünde tanrıça Athena tarafından Andromeda Takımyıldızı’na dönüştürülüp gökteki Prseus, Kepheus ve Kassiope takımyıldızlarının yakınına yerleştirilir.

Mehmet KORKMAZ

“OLYMPOS’UN GİZEMLİ AŞKLARI” adlı yapıtımdan

 


 

 
Bugün 86 ziyaretçi (103 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol