DÜŞERSE DÜŞSÜN

 

DÜŞERSE DÜŞSÜN…

Bizim Karadenizli Temel’in de içinde bulunduğu uçak havada irtifa kaybetmiş ve aşağıya doğru son sürat iniyormuş. Temel hariç yolcu ve mürettebatın tamamı ağlamaya, dua etmeye, bağrışıp çağrışmaya başlamış. Bütün bu olanları hiç umursamayan Temel, elindeki gazeteyi okuyormuş.

     Yanındaki yolcu;

     -Yahu sen ne rahat bir adamsın. Bütün yolcular, ağlayıp sızlarken sen hâlâ gazete okumaya devam ediyorsun, demiş.
     Temel;
     -Ha uşağun niçun ağlaysınuz ki? der.
      Yanındaki yolcu;
     -Görmüyor musun uçak düşüyor, demiş.
     Temel sakin bir edayla;
    -Duşerse duşsın babamin mali mudır, der.

Ülkemiz zor günler geçiriyor. Hepimiz aynı uçaktayız ve uçak irtifa kaybediyor. Hiç kimsenin Temelvari davranmasının bir anlamı yoktur. Uçak Temel’in babasının malı değil, burası doğru ama unutulmamalıdır ki uçağın düşmesiyle birlikte Temel’in kendisi de yok olacaktır. Ama bu ülke hepimizin babasının malıdır. Bir kavimler yurdu olan Anadolu’da bin yıllardır birlikte yaşayan halklar; sen Alevi’sin, sen Sünni’sin, sen Kürt’sün, sen Laz’sın, sen Çerkez’sin denilerek birbirilerine karşı kışkırtılıyor, kamplaştırılıyor, araya nifak sokularak ayrıştırılıyor. Bu kamplaştırmanın ve ötekileştirmenin egemen sınıf için son derece önemlidir. Gücünü bölüyor. Gücün bölününce direncin azalıyor, direncin azalınca karşı koyamıyorsun. İşte onları korkutan şey, senin bu karşı koyuş direncindir. Uyanık ol, direncini böldürme.
     İnsanı bilinçli olarak bu kadar gruba ayırsalar da aslında bilinçli insan biliyor ki; insanlar sadece ve sadece iki gruba ayrılır: Ezilenler ve ezenler. Böyle olduğun zaman senin de içinde yer aldığın grup, karşı gruba göre daha çok güçlüdür. Karşındaki senin bu gücünden korkuyor, ürküyor. Bu gücünü bölmek için seni bu kadar gruba ayırıp bir birine düşürerek gücünü bölmeye çalışıyor.  

     Bunların hepsi niçin yapılıyor? Muktedirlerin saltanatlarının devamı için.

    Biri ben, Türk’üm diyor; öteki ben Kürt’üm diyor; biri ben Alevi’yim diyor, öteki ben Sünni’yim diyor. Kim ne olursa olsun, ama önce insan olsun. İnsan olmayan Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’yi Sünni’yi ne yapayım ben. İnsan ol ki insanlığa yararın olsun. Ama dinin, dilin, ırkın, düşüncen yine senin olsun. Ama hepsinden önce insan olmalısın.

    Ülkede kaos ortamı yaratarak mağdurları oynamak isteyen AKP’nin borazanlığını yapan bir gazeteci çıkıp şöyle diyor; “7 Haziran seçimleri sonrası IŞİD ve PKK operasyonlarıyla birlikte AKP’nin oyları tırmanışa geçti. O günden bu güne 2 puanlık bir artış var. Ama bu, AKP’nin tek başına iktidar olmasına yetmiyor.” diyor.

     Behey yalaka; AKP’nin tek başına iktidar olması için daha kaç canın ölmesi gerekir? 
     Bakıyorsunuz kimileri boynuna bir tam tam asmış, savaş çığlıkları atıyor. Bu savaş çığlıklarıyla birlikte her zaman olduğu gibi gündemde yerini koruyan bir slogan sıkça dillendirilmeye başlandı: “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez!” Üstelik bu slogan sadece sağ gruplar tarafından haykırılmıyor. Kendine “Ben solcuyum” diyenler de bu sloganın arkasına sığınmışlar, artık.
     Kimse kusura bakmasın hiçbir devrimci, böyle ırkçı bir slogana sahip çıkmaz. Çıkan varsa da o, solcu değildir. Sol söylemlerde ırkçılık yoktur, olamaz. Olduğu zaman sol olmaktan çıkar. Barış vardır, kardeşlik vardır, hoşgörü vardır, solu benimseyenlerin dilinde. Hem solcuyum diyeceksin hem de ırkçı bir slogana dört elle sarılacaksın. Bana göre bunu yapanlar ne sağcıdır ne de solcudur, orta yolcudur. İki tarafa da şirin görünmek istiyorlar. Bu tehlikeli bir oyundur. Bu yolu terk etmelerini öneririm.

Şehitler ölmezmiş; öyle bir ölüyor ki anaları ağlıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Hele gidin o annelere bir sorun, oğlu ölmüş mü, ölmemiş mi? diye. Hani bir atasözümüz var: “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.” Burada o annelere başsağlığı dileklerimi iletiyor ve sabırlar diliyorum.
     Şehitlik yüce bir mertebedir, deniyor. Güzel, varsayalım ki öyledir. Peki, neden şehit olanların hepsi sıradan halkın çocuklarıdır. Madem şehitlik, o kadar ulvi bir mertebe ise neden bugüne kadar hiçbir başbakanın, bakanın, komutanın ya da yüksek düzeydeki bir bürokratın çocuğu, yeğeni, kuzeni şehit olmadı. Çünkü onlar bedel ödüyor. Hatta hiç bedel ödemeden askerlikten sıyıranlar da var. Alıyor bir çürük raporu, işi bitiriyor.

     Geçenlerde şehit olan bir askerimizin annesi; “Kusuruma bakma oğlum, 18 bin liram yoktu, bedel ödeyemedim. Eğer param olsaydı sen ölmezdin.” diyerek kendisini suçluyor. Olur mu böyle bir şey? Fakir olmak suç mu? Eğer suç ise bu suç; kendisini sosyal olarak tanımlayan devletin ta kendisindedir.

    ‘Vatan Bölünmez’ ve ‘Din elden gidiyor’ kavramlarına gelince ben, 66 yaşındayım ve kendimi bildim bileli bu slogan var. Ama bu güne kadar vatan bölünmedi. Bu vatan şimdiye kadar bölünmedi, bundan sonra da bölünmeyecek. Çünkü vatanın bölünmesini isteyen yok.

-Neden?
     -Böldürmediler mi?

     -Hayır.

    -Vatanın bölünmesini isteyen yok, çünkü.

     Bölmek isteyen yok, ama bölünmesini isteyenler çok.

    -Kimlerdir onlar?
     -Ülkenin bölünmesinden medet uman, çıkar sağlayan dış güçler ve onların paravan olarak kullandıkları içteki işbirlikçileridir.
     Bu durumun sorumlusu/sorumluları ortada duruyorken halkın arasına kin ve nefret tohumları ekerek onları birbirine karşı kışkırtmanın hiçbir yararı yoktur.

     Hayır, halk savaş istemiyor, muktedirlerin saltanatını devam ettirmesi için çıkardıkları bu kaos ortamından kurtulmak istiyor. Bin yıllardır bir arada yaşayan halk, tekrar o eski günlerine dönmek istiyor. Barış içinde, kardeşçe yaşamak istiyor.

     Nazım'ın dediği gibi;
     Yaşamak; bir insan gibi tek ve hür ve bir toplum gibi kardeşçesine… 

    Ne yazık ki bu hasret yeniden, bir kere daha hasretimiz bizim. 
   

Gelin, canlar bir olalım.
                 Zaman, sevgi zamanıdır.

                Sevgiyi üstün kılalım.

                Zaman, sevgi zamanıdır.

Karşı çıkalım körlüğe,
                Göğüs gerelim zorluğa,

                Omuz verelim birliğe,

                Zaman, sevgi zamanıdır.
 

Boşa zihin yormayalım,
                 Kine meydan vermeyelim,

                 Hatır, gönül kırmayalım.

                 Zaman, sevgi zamanıdır.

Egemen olsun içtenlik.
                 Yok olsun, arada kemlik.

                Gütmeyelim, senlik benlik.

                Zaman, sevgi zamanıdır.

Gönül, bu hal nice haldır?
                Aradan perdeyi kaldır.

                Sevgi, her şeyden kutsaldır.

                Zaman, sevgi zamanıdır.

 Hayranî, serden geçelim.
                Kemlikten uzak kaçalım.

                Sevgiye kucak açalım.

             Zaman, sevgi zamanıdır.

 

Sefil HAYRANÎ / Mehmet KORKMAZ
                                  Emekli Eğitimci


 
Bugün 50 ziyaretçi (69 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol