SEN UNUTSAN DA BEN UNUTMAM ANNE
SEN UNUTSAN DA BEN UNUTMAM ANNE

Hem köyümüzün, hem de yakın çevremizin okuyan ilk kadınıydı annem...
Muallim olmasına sadece birkaç ay kalmıştır, babamla evlendiğinde o bir tanem...
15–20 kişilik bir grup kız arkadaşıyla birlikte kaçmıştı okuldan...
Sevdası mutlu yaşamaktı, gözü yoktu paradan puldan...
Akçadağ Köy Enstitüsü’nün son sınıfındadır, okuldan kaçtığında...
Kaçtığı için nedamet duymuştu, acımasız yaşam sinesinde onulmaz yaralar açtığında...  
Okula dönmediği için öğrencilik yaşamı sona ermiş öğretmenlik hayali yok olup gitmişti...  
Arkadaş uğruna kendi aydınlık yarınlarını kendi eliyle öteye itmişti...
Akçadağ Köy Enstitüsü’nü yatılı okuduğu için hem kefili olan Haydar Amcam hem de kendisi...
Verildikleri mahkemede berat ederler, okul masraflarını ödeyince efendisi... 
Sonra bir, iki, üç derken çoluk çocuğa karışır...
Eşit olmayan koşullarda acımasız yaşamla başa baş yarışır...

Sen ağır bir hastalığın pençesine yakalandığın için babam tarafından doktora götürüldüğünde küçücüktüm, okula gitmiyordum henüz. Yatırıldığın Elazığ Devlet Hastanesi’nde gördüğün iki aylık tedaviden sonra köye döndüğünde oldukça halsiz düşmüş, birilerinin yardımı olmaksızın yürüyemez duruma gelmiştin. Şakakların çökmüş, gözlerin çukura inmişti. Bakışların çaresiz, bedenin yorgundu. Gönlün hüzün, gözün yaş doluydu. Sarıldık birbirimize. Kucaklaşıp koklaştık doyasıya. Güç de olsa bir zaman sonra hastalığa galebe çalarak eski sağlığına kavuştun nihayet.
Şimdilerde dönüp o günlere baktığımda o dönemlerde hem senin, hem de seninle aynı yazgıyı bölüşen tüm köylü kadınlarının hasta olmaması, hatta yaşaması bile bir mucizeydi diye düşünüyorum. Çünkü genellikle yarım düzineyi geçiyordu, doğurup sırtınızda taşıdığınız çocukların sayısı. Bu fazla sayıdaki doğumların bedeninizde yarattığı yıkım yetmezmiş gibi bir de yaz-kış, sıcak-soğuk, gece-gündüz demeden güç koşullar altında didinip dururdunuz harmanda, tarlada, yabanda… Bu, Anadolu’daki tüm köylü kadınlarının ortak yazgısıydı sanki. Bunca yıpranmaya ve yıkıma karşın bir de gereği gibi beslenemediğiniz için güç kaybına uğrardınız sürekli. Bu güç kaybı, siz kadınlar için hastalıklara bir davetiye niteliği taşıyordu, adeta. 

10 Mart 2001 Cumartesi günü aramızdan ayrılarak yaşama veda eden sevgili anneme…

Dokuz ay karnında taşıdın beni
Sen unutsan da ben unutmam anne
Tekmelerdim karnın yorardım seni
Sen unutsan da ben unutmam anne

Gelince zamanı doğurdun beni
O temiz sevginle yoğurdun beni
Şerden beri aldın çağırdın beni
Sen unutsan da ben unutmam anne

Ninniler söyler toprağa belerdin
Hayal kurup hülyalara dalardın
Gözümün içine bakar gülerdin
Sen unutsan da ben unutmam anne

Sen öğrettin yürümeyi koşmayı
Engelleri birer birer aşmayı
Hüzünlüydün becermezdin coşmayı
Sen unutsan da ben unutmam anne

Yüzlerin hep bana nurlu bir ışık
Bunun için oldum hüsnüne âşık
Bazen küs kalırdık bazen barışık
Sen unutsan da ben unutmam anne

Kara toprağa genç oğlun verince
Kendine bir mezar kazdın derince
Dert gördün acı çektin yeterince
Sen unutsan da ben unutmam anne

On mart iki bin bir cumartesi
Ecel geldi teslim ettin nefesi
Köyüne seferber ettin herkesi
Sen unutsan da ben unutmam anne

Dersim’den İzmir’e gittin o güzün
Hep hüzünle geçti baharın yazın
Daim ağlardın hiç gülmezdi yüzün
Sen unutsan da ben unutmam anne

Belli ki hasret kalmışsın komşuna
Bak geri geldin gam çekme boşuna
Nice zahmet verdin dertli döşüne
Sen unutsan da ben unutmam anne

Cana geldi ecel dindi tüm acın
Tükendi mecâlin kalmadı gücün
Bak görmeye geldi kardeşin bacın
Sen unutsan da ben unutmam anne

Uğur ola anne mekânın cennet
Boşuna kimseye eyleme minnet
Hayranî yanına varacak elbet
Sen unutsan da ben unutmam anne

MEHMET KORKMAZ
 
Bugün 56 ziyaretçi (76 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol