KLEOPATRA




     
    KLEOPATRA

Kumdan elde edilen camdan yapılan ve kendisine bakanın “görüntüsünü yansıtan” aynalar, bir görüntüden ibarettir. Aynanın arkasındaki duygular ve gerçekler çoğu kez saklı kalsa da yaşanan olaylar ve yansımalar, hep tarihin gündeminde kalırlar.… Tıpkı bir zamanlar Mısır ülkesinin hükümdarı olan Kleopotra’nın yaşam öyküsündeki gibi.

M. Ö. 69 yılında İskenderiye’de doğdu. Yunan menşelidir. Kısa kesilmiş sarı saçlı, mavi gözlü, baş döndürücü bakışlı Kleopatra, Büyük İskender’in Mısır’ı fethi esnasında orada kurulan Ptolemaios Krallığı’nın varisiydi. Zira kraliyet tahtında babası Ptolemaios XII oturuyordu. Mısır yönetimini elinde bulunduran Ptolemaios XII’nin karşı karşıya geldiği olaylar ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücüydü.  Ptolemaios XII, kızı Kleopatra ile birlikte Roma’yı ziyarete gitmek ister. Bunu fırsat bilen öz kızı Tryphanea’nın bir başkaldırıyla kraliyet tahtına el koymasıyla büyük bir sarsıntı geçirir. Tryphanea, kendisine isyan edenler tarafından öldürülür. M. Ö. 58 yılında öteki kız kardeşi Berenica da babasına isyan ederek kraliyet tahtına el koyar. Yaşlı kral Ptolemaios XII, ölümü öncesinde Mısır Krallığı’nın yönetimini küçük oğlu Ptolemaios’a geçmesini istiyordu. Ama kızı Kleopatra ile hayattaki oğlunun evlilik yaparak yönetimi ortaklaşa sürdürmeleri ön koşuluyla… Yaşlı Ptolemaios XII, M. Ö. 51 yılında yaşamını yitirir. Babalarının vasiyetine uygun davranan Kleopatra ile erkek kardeşi Ptolemaios, kâğıt üzerinde de olsa evlendiler. Kleopatra ile resmiyette kocası ve XIII. Ptoleme unvanıyla Mısır yönetimindeki kardeşi Ptolemaios arasında çekişmeler ve çatışmalar bitmek bilmedi. Evlilikleri 3 yıl kadar sürdü.

Bu olay sonrasında kardeşi, bilinmeyen bir nedenle Nil’in sularında boğulmuş bir şekilde bulunur. Kleopatra, kardeşinin öldürülmesi üzerine tek başına yönetimi eline geçirdi. Kendi görüntüsü olan paralar bastırdı. Mısır kraliçesi olduğunda 15 yaşında idi. Halkın arasına karışmak ve halk tarafından sevilmek amacıyla kendini Mısır dinine veren Kleopatra, hayatta kalan son kız kardeşi Arsinoe’nin askeri darbesine karşı koyamadı ve sürgüne gönderildi. Kleopatra, tarihi belgelere yansıyan hikâyeye göre sarayda bir İran halısı içinde Sezar’ın önüne konur. Halı açılır ve içinden insan aklını, duygusunu etkileyen bakışları ve can alıcı cazibesi ile baştan çıkaran genç bir kadın çıkar. Sezar’a elini uzatır. Bu duygusal yakınlık, kısa sürede ateşli bir aşka dönüşür. Mısır tahtında oturan bir kraliçe olmak Kleopatra’nın en büyük hayaliydi. Ama bunun için Romalı Jül Sezar’ın desteği gerekiyordu. Kleopatra, bir halı içinde sarayına girip kendine âşık ettiği Roma İmparatoru Sezar’ı yanına alarak Mısır’a geri döner ve iktidarı tekrar ele geçirir. İktidar koltuğuna tek başına oturan Kleopatra, o sırada karnında taşıdığı Sezar’ın oğlu Sezarius`u doğurur.

Mısır’ı, Kleopatra’nın yönetiminde ama Roma’ya bağlılık gösterir statüde bırakan Sezar, M. Ö. 47 yılında ülkesine döner. Onun Roma’ya gidişinden bir süre sonra oğlunu da yanına alan Kleopatra, büyük aşkı Sezar’ın yanı başında olmak için Roma’ya gider. Bir zaman İmparator Sarayı yakınlarında misafir olur. Sezar, M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde en yakınındaki evlatlığı Marcus Junius Brütüs ve adamlarınca Senato kapısında arkadan hançerlenerek öldürülür. Bin yıllardır insanoğlunun dilinden düşmeyen ”Sen de mi Brütüs?” sözleri, Sezar’ın ağzından çıkan son sözler olur.

Sezar’ın M. Ö. 44`de yaşamını yitirmesi üzerine en büyük hayali, iki ülkeyi birleştirerek tüm dünyada egemenlik kurmak olan Kleopatra, hayallerini ertelemek zorunda kalır. Sezar sonrası Roma’da yönetimin önde gelen kumandanlarından Mark Antonius ile Kleopatra arasında “Sorunları Çözümleme Görüşmesi”, M. Ö. 42 yılında Kilikya olarak adlandırılan Çukurova’nın en büyük kentlerinden Tarsus’ta gerçekleştirildi. Tarsus buluşması, Kleopatra ile Antonius arasında yeni bir aşkın doğmasına neden olan Tarsus Buluşması’ndan bir yıl sonra Kleopatra ile yeni sevgilisi Antonius, İskenderiye’de birlikte olurlar. Bu birliktelik on yıl kadar sürer.

Roma’daki iktidar mücadelesi ve kumandanlar arasındaki çatışmalar sürüp gitti. Roma’nın güçlü kumandanı Octavius ile Antonius arasında yaşanan Actium Deniz Savaşı’nın galibi Antonius olur. Bu savaşta, sevgilisinin donanmasının güçsüz olduğunun farkına varınca kendi donanmasına; “İskenderiye’ye geri dön” emrini veren Kleopatra ile Marcus,  çareyi savaş alanından kaçmakta buldular. İskenderiye’deki sarayına dönen Kleopatra, Octavius’un Mısır’ı ele geçireceğini biliyordu. Kleopatra’nın peşinden Mısır’a dönen Marcus, korkunç bir haberle sarsıldı. Kleopatra’sı intihar etmişti. Bu acı haberi duyan Marcus da kendini ölümün kollarına bıraktı. Ancak Marcus’un ölümüne yol açan bu haber, bir dedikodudan ibaretti. Marcus’un kendisi için intihar ettiğini haber alan Kleopatra, tek başına kalmıştı, Mısır’da. Marcus gibi intiharı tek çare olarak gören Kleopatra, Mısır tanrıçası İsis`in sembolü olarak kabul gören Kobra yılanı ile intihar ederek bir başka anlatıya göre de Antonius’un intiharı sonrasında sarayına kapanan Kleopatra, kadehindeki zehirli şarabı içerek intihar eder. Ancak bu intihar olayı, “Yılan zehirledi” kılıfı uydurularak halka duyurulur.

Sezar'dan olan çocuğu Sezarius'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius, bu mağrur kraliçeye bir kez diz çöktürdükten sonra ailesinin kökünü kazımış. Hatta bununla da yetinmeyen Octavius, tüm sanatçılarına ve filozoflarına onu karalamaları için emirler yağdırır.  

İntihar ettiği zaman henüz 39 yaşındadır, Kleopatra. "Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi"... diyen Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarı Plutarkhos`a göre dokuz dil bilen Kleopatra, son derece zeki bir kadındı ama çok da güzel değildi. O, salona girdiğinde kimsenin dönüp yüzüne bile bakmadığını söyler. Kendisini Tanrıça İsis’le özdeştiriyordu. Hafif meşrep ve şımarık olmasına rağmen işini çok ciddiye alan bir kadındı.

Mısır halkı, Bereket Tanrıçası İsis’in reenkarnasyon yoluyla Kleopatra’nın içinde yaşadığına inanıyordu.

İskenderiye’de kurulan Kleopatra`nın Sarayı, onun ölümünden 400 yıl sonra yaşanan büyük bir depremle birlikte sulara gömülmüştür. Tarihe damgasını vuran bu saray, büyük araştırmalar sonrasında İskenderiye Körfezi’nde yeryüzüne çıkarıldı. Sarayın girişinde yer alan büyük surlar, bulunan ilk parçalardır. Daha sonra sudan çıkan iki sfenx, buradaki kalıntıların Kleopatra’nın Sarayı olduğunu ortaya koydu ki bu, büyük bir arkeolojik buluştur.

Sudan çıkan Yunan Tanrısı Hermes`in heykeli ile kentin sembolü olan kıvrık yılan heykeli, ilk bulunan parçalar arasındaydı. Ama Kleopatra’nın tam bir resmine ya da heykeline rastlanmadı.  Ele geçirilen resim ve heykeller de hep başka türlü resmedilmişti. Kalıntılar içinden çıkan bir parada ilk kez Kleopatra’nın yüzü, son derece güzel ve temiz bir şekilde yapılmıştı. Sarayın yeri, Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof Strabon tarafından çizilen haritalardan hareketle aramalara başlandı.

Mısır’ın son hükümdarı olan Kleopatra yaşamını, tarihte büyük izler bırakarak sona erdirdi.

Arkeologlar ve Mısır konusunda uzman kişiler tarafından birçok antik eser incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda ulaşılan bilgilerin bilgisayarda üç boyutlu modellemesiyle ortaya konan verilere göre, Kleopatra’nın gerçek yüzü, efsanevi kraliçenin farklı etnik yapıların bir karışımı olduğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte pek çok kişi tarafından kısa boylu ve çirkin olarak bilinen Kleopatra’nın beyaz perdedeki ‘beyaz tenli Kleopatra’lardan çok daha farklı ve güzel bir kadın olduğunu ortaya koyuyor.

Mehmet KORKMAZ


 

 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol