YEMOŞ BAKIRAY DERSİM KATLİAMI'NI ANLATIYOR

DERSİMLİ YEMOŞ BAKIRAY
DERSİM KATLİAMI'NI ANLATIYOR:


 
 
BENİ KURŞUNA DİZDİLER

“Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar içinde süngülerle öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme, kan gölüne dönmüştü. Her taraf ceset doluydu... Askerler Munzur’a attı beni. Nehir kan akıyordu. Suların üzerinde cesetler yüzüyordu. Boğulmak üzereyken bir cesede tutundum.”
 
O an ortalık tam bir cehennemdi
İçim kan ağlıyor, gözlerim nemdi
Ceset dolu Munzur’a atıldım ben
Cesede tutunarak çıktım efendi
 
Dersim Katliamı ile ilgili olarak o dönemi yaşayan tanıkları bulmaya çalışıyoruz Dersim’de. O dönemin bir kaç tanığından ikisine ulaşıyoruz. Onlardan biri Tunceli’ye 9 km uzaklıktaki Meytan Köyü’nde yaşayan 90 yaşındaki Yemoş Bakıray. Katliam sırasında 15 yaşında olan Yemoş Nene’nin yüzündeki çizgiler, çorak toprakları andırıyor ama belleği pırıl pırıl. “O acıyı, katliamı bizden iyi kim anlatabilir ki oğul. Etimizde, kemiğimizde, kulaklarımızda, yüreğimizde hâlâ o sızı vardır” diye başladı ve şöyle devam etti Yemoş Nene:
 
Yüreğimizde birçok sızı vardır
Bu acıyla yaşamak hayli zordur
Ciğere işledi bunca mezalim
Yüreğimiz hâlâ yanan bir kordur
 
Doksanındayım oğul halime bak
Yaşayan bilir bu olayı, ancak
Şebi-rûz demeden ağladık oğul
Lakin herkes bunu edemez idrak
 
Kadınları Kurşuna Dizmediler, Tecavüz Ettiler
 “1937 yılında Turişmek köyü Robaik mezrasında ailemle yaşıyordum. 15 yaşındaydım daha. Askerler katliamdan önce gelip köydeki evlerde bulunan bıçaklarımızı bile toplayınca babalarımız, dedelerimiz şüphelendi aslında. Askerler katırlarla aylarca bölgeye sevkiyat yaptılar, çadırlar kurdular, silahlar getirdiler. Katliam gününde bizim köydeki insanları başka bir köye götürdüler. Biz kaçtık, ormana saklandık. Oradan seyrediyorduk korkuyla. Çevredeki köylerden toplananları ilk önce kadın ve erkek olarak iki ayrı gruba ayırdılar. O anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Kalabalığın önüne kurulu silahlar vardı. Askerler erkekleri o silahlarla taradılar.”
 
Katliam öncesi bıçaklar bile
Toplandı, büyükler sezdiler hile
Tarihler boyunca hangi millete
Reva görülmüştü bu kadar çile
 
Köy halkını zorla topladı asker
Kadın, erkek ayrıldı birer birer
Makineli kuruldu orta yere
O anda tarandı bütün erkekler
 
“O an yükselen çığlık ve yakarışlar, şu an bile kulağımda.”
Anlatırken kalın çerçeveli gözlüklerinin altından gözyaşları akıyor Yemoş Nene’nin. “Neneceğim biraz dinlen istersen” deyince, “Yok oğul, anlatalım ki bir daha kıyamasınlar kimseye” dedi ve devam etti:
“İnsan vicdanının kabul edemeyeceği bir sahneydi benim için. Gece kâbus görmeme neden olan olay o an oldu. Askerleri kadınların içine saldılar. Etraf sarılıydı ve çoğu birbirine iple bağlanmıştı. Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar içinde süngüler ile öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme dönmüştü. Saklandığımız yerde ağlıyor, korkuyor ve çığlımızı içimize gömüyorduk. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi. Kaçtık, ormanın derinliklerinde saklandık. Askerler daha sonra köyleri ateşe verdi.
 
Bütün kadınlar kol kola bağlanmış
Süngüler takılmış, urgan yağlanmış
Dersim’in her yanını hüzün sarmış
Sevgiyle donanan yürek dağlanmış
 
Kadınlar ölümle geldi yüz yüze
Çığlıklar yayıldı dağlardan düze
Süngülerle öldürülmeden önce
Askerler başladılar tecavüze
 
Yankı buldu silah sesi dağlardan
Köyü yakan asker ayrıldı ordan
Saklandığımız yerden köye indik
Yer, gök inliyordu tüm ağıtlardan
 
Askerler gittikten sonra saklandığımız yerden çıkıp köye indik. Cesetler yerdeydi hala. Her yer kan gölüne dönmüştü. Her taraf komşumuz, akrabalarımız ve tanıdıklarımızın cesetleri ile doluydu. Sonra tekrar ormanlık alana çekildik. Aylarca ormanda saklandık hiç inmedik.
 
Yatıyordu, bütün cesetler yerde
Herkes düçâr idi bir zalim derde
Düşman gülüyordu bu halimize
Dostumuzun hepsi bir ahû zârda
 
Gündüz mağaralarda saklanıyorduk, gece köylerimize gelip başıboş olan hayvanları sağıp süt alıp tekrar mağaralara geri gidiyorduk.
 
Hepimiz birbirimizi tanırdık
Ölüm korkusu, dağ taş dolanırdık
Akşam köye iner hayvan sağardık
Gündüz mağaralarda saklanırdık
 
Kadınlar çocukları ile birlikte mağaralara saklanıyordu. Bir bebek ağlamaya başladı. Yanındakiler kadına ‘çocuğu sustur, yerlerimizi öğrenirlerse gelip bizi de öldürürler’ dedi. Kadın emzirdiği çocuğunu göğsüne ağlayarak bastırdı sesi çıkmasın diye. Asker gittiğinde çocuk boğulmuştu.”
 
Çocuklarıyla saklanırdı, kadınlar
Gâhî ağlar çocuk bu, söz mü dinler
Asker, yerimizi bilmesin diye
Herkesten anaya başlar telkinler
 
Bebek ağlıyordu nefes nefese
Anne çabalıyor sesini kese
Emzirirken sıkı basmış göğsüne
Boğulmuştu, asker gelemez sese
 
NOT: Remzi Budancir’in haberindenalıntılanan bu yazının şiirleri tarafımdan yazılmıştır.
 
Sefil HAYRANÎ / Mehmet KORKMAZ
Emekli Eğitimci, Şair, Araştırmacı Yazar 






 
Bugün 49 ziyaretçi (60 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol