GALATEİA EFSANESİ

 



   
GALATEİA EFSANESİ

Yunan mitolojisine göre adı, “süt beyaz” anlamına gelen Galateia, Deniz-tanrı Nereus ile Doris’in elli kızından biridir. Yunan mitolojisindeki her güzel kız gibi başına istenmedik işler gelir. Deniz tanrısı Poseidon’un tek gözlü Kyklops (dev adam) oğlu Polyphemos, Galateia’ya âşık olur. Ancak insan etiyle beslenen Polyphemos’u çirkin bulduğu için ona yaklaşmayan Galateia, o sıralarda tanıştığı Akis adındaki yakışıklı bir çobanı sevmeye başlar ve sık sık onunla buluşur. Bundan habersiz olan Polyphemos, Galateia’nın peşini bırakmaz, her gün onun yaşadığı yere giderek dil döker, ona karşı olan aşkının büyüklüğünü ve bundan ötürü çektiği ıstırapları anlatarak onu yola getirmeye çalışmaktadır. Bu durum uzun süre devam eder. Gene günün birinde Galateia’nın yanına giden Polyphemos, Galateia’yı Akis’in kollarında uyurken yakalar. Kıskançlıktan çılgına döner. Acı acı bağırmaya başlar. Onun bağırışlarına sıçrayarak uyanan iki sevgili kaçmaya çalışırlar. Polyphemos, yerinden söktüğü kocaman bir kayayı Akis’in kafasına indirir. Kafası ezilen Akis, hemen oracıkta can verir. Galateia da korkunç bir sonla biten aşkı için ağıtlar yakarak sevgilisinin bir ırmağa dönüşmesini sağlar. Galateia’nın kendisi de denize atlayarak Nereus Kızları adlı kız kardeşlerinin arasına katılır. Kimi kaynaklarda Galateia’nın Polyphemos’tan Galatos adlı bir erkek çocuğu doğurduğu yazılıdır.

Homeros ve Hesiodos’un yapıtlarında yer alan bu efsanedeki Galateia’nın dışında bir Galateia daha vardır. Bu Galateia Giritli bir kadının adıdır. Lampos adında bir adamla evli olan Giritli Galateia,  günün birinde hamile kalmış. Ancak kocası Lampos, Galateia’ya çok fakir olduğu için yalnızca bir erkek çocuk doğurursa besleyebileceğini, aksi takdirde dağa götürüp kurda kuşa bırakacağını söylemiş. Çocuğunu, kocasının olmadığı bir anda doğuran Galateia, bir kız çocuğu doğurur. Ancak cinsiyetini herkesten gizli tutmuş. Kız olmasına rağmen erkek kılığına sokarak büyüttüğü kızına Leukippos adını vermiş. Ancak Leukippos öylesine güzelmiş ki, ergenlik çağına geldiği zaman artık cinsiyetini saklı tutmak olanaklı değilmiş. Kadıncağız, kocası durumu öğrenir korkusuyla kâbuslar görmeye başlamış. Günün birinde Işık Tanrıçası Leto’nun tapınağına giderek kızını erkeğe dönüştürmesi için yakarıda bulunmuş. Anne ile kızına acıyan Tanrıça Leto, Galateia’nın dileğini kabul ederek kızın cinsiyetini değiştirmiş.

Yunan mitolojisinde yer alan bir Galateia daha vardır. Bu Galateia’nın efsanesi de şöyledir: M.Ö. 43 - M.S. 17/18 yılları arasında yaşayan Latin Şair Puplius Naso Ovidius tarafından kaleme alınan yapıtta yer alan efsaneye göre bir zamanlar Kıbrıs Adası’nda Pygmalion adında bir heykeltıraş yaşarmış. Bu adam mesleğine âşıkmış. Yaptığı cansız ve dilsiz heykelleri ile ilgilenmek, onun hayattaki en büyük zevkiymiş. İnsanlardan uzakta tek başına yaşamayı tercih etmiş, insanların arasına karışmaz onlarla konuşmaz, dertleşmezmiş. Heykellerinin dışında hiç kimseye önem vermezmiş. Sabahtan akşama kadar onlarla zaman geçirirmiş. Yeni heykeller yaparmış. Dertlerini ve tasalarını yaptığı o heykellere anlatarak doyuma ulaşırmış. Kadınlardan haz duymazmış, Pygmalion. Günün birinde bir kadın heykeli yapmaya karar vermiş. Hemen heykeli yapmaya başlamış. Fildişi beyazlığındaki mermerden yaptığı kadın heykeli, o güne kadar yapılan heykellerin en güzeliymiş. Heykeli bitirdikten sonra kendisi tarafından yaratılan bu güzelliğe âşık olan Pygmalion, ona Galateia adını vermiş.

Her karşısına geçişte alevler fışkırmaya başlar, bu yapma bedeni hayranlıkla izleyen Pygmalion’un. Ona canlıymış gibi davranıyormuş. Hatta bazen saçlarını okşuyor, boynuna rengârenk kır çiçeklerinden, deniz kabuklarından yapılma gerdanlıklar takıyormuş. Kulağına inciden yapılma küpeler, parmaklarına değerli taşlardan yapılma yüzükler taktığı, çeşit çeşit giysiler giydirdiği de olurmuş.

Aphrodite için düzenlenen bir şenlikte Tanrıçanın tapınağına akın akın gelen Kıbrıslıların arasında bulunan Pygmalion, titrek bir sesle ve içten gelen bir duyguyla; “Ey tanrılar ve tanrıçalar! Her şeyi gerçekten bağışlamaya gücünüz yetiyorsa, benim de dileğimi yerine getirin! Şu fildişinden yapılma kıza benzeyen bir eşim olsun benim.” diyerek yakarıyormuş tanrılara.

Ayin sonrasında eve dönen Pygmalion, içeri girer girmez hemen sarılıverir fildişinden yaptığı kadın heykeline. Bir buse kondurur yüzüne. Dudakları sanki fildişinin soğukluğuna değil de sıcacık bir kadının tenine değmiş gibiydi. Parmaklarını dokundurunca bedenine damarlarının attığını hissetti.  Şaşırmıştı olanlar karşısında. İnanamadı gördüklerine. Bir daha sarılıp öpüverdi fildişinden yapılma heykele. Bu kez kuşku falan kalmamıştı, artık. Çünkü heykele can gelmişti. Tenine dokunduğu nesne, fildişinden yapılma cansız bir heykel değildi. Etiyle canıyla bir genç kızdı o artık.

Evet, bu doğadışı aşka, gözleriyle tanıklık eden Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite, Pygmalion tarafından yapılan Galateia heykeline can vererek yaşam kazandırmıştı, ona. Artık yapılacak tek şey vardı. O da evlenmek. Onlar da öyle yaptılar. Evlenip çoluk çocuğa karıştı, Galateia-Pygmalion çifti. Sonra kendilerine mutluluk bahşeden Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite’e, denizköpüğünden doğar doğmaz karaya ilk ayak bastığı yerde kurdukları Paphos kentini armağan ederler.

Mehmet KORKMAZ



 
Bugün 19 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol