MİLLİ EĞİTİM BAKANI SN. HASAN SAĞLAM SINIFIMDA



       MİLLİ EĞİTİM BAKANI
                                             SN. HASAN SAĞLAM SINIFIMDA

12 Ekim 1978 tarihinde göreve başladığım Tunceli Merkez Hürriyet İlkokulu’ndaki yöneticilik görevim yaklaşık üç yıl sürdü. Kendi isteğimle 29 Haziran 1981 tarihinde yöneticilikten istifa ederek aynı okulda öğretmenliğe geri döndüm.

Hasan Öncü gibi kafasında kuyrukları birbirine değmeyen kırk tilkinin dolaştığı insancıklarla uğraşmaktansa; annesinin, babasının: “Eti sizin kemiği bizim” diyerek bana teslim ettiği o masum bebelerin uğruna eriyip yok olmak daha mantıklı gelmişti bana. O masum yavruların hamurunun mimarı olmak zor da olsa haz veriyordu insana. Bundan ötürü yöneticiliği bırakıp öğretmenliğe geri döndüm.

Öğretmenliğe dönüş yaptığım zaman bana birinci sınıf verildi. Onlarla uğraşmak belki biraz zordur ama bir o kadar da zevklidir. Onların içinde saklı olan cevheri bulup açığa çıkarmak, o açığa çıkarılan cevheri işleyip ona şekil vermek mutlulukların en büyüğüdür, öğretmen için. Onlarla gülüp onlarla ağlamak, onlarla oturup onlarla kalkmak tarifi mümkün olmayan bir duygudur.

40 kadardı, sınıfımdaki öğrenci sayısı. Onlarla birlikte durmadan, dinlenmeden çalıştık durduk. Öğretim yılının sömestr tatiline gelindiğinde 3–5 tanesi hariç geriye kalanının tamamı okuma-yazmayı öğrenmişti artık. Güçlükler aşılmış, müşküller çözülmüştü. Onlar okudukça, yazdıkça yüzlerindeki mutluluğu, sevinci görmek haz veriyordu bana. Onlar sevindikçe dünyalar benim oluyordu. Hani Hz. Ali diyor ya: “Her kap içine bir şey konulunca daralır, bilgi kabı ise dolduruldukça genişler”. İşte tıpkı bunun gibi sen bilgi doldurdukça onların o küçücük dimağları genişledikçe genişliyordu. Onlar aldıkça insanın doldurası geliyordu. Çünkü onların aldıklarını hemen hazmetmesi benim işimi kolay kılıyordu.

1982 Mart’ının başlarıydı, okulumuzda hummalı bir çalışma başladığında. Duvarlar, masalar, sıralar yağlı boyalarla boyanıyor, yerler döne döne deterjanlı sularla yıkanıyordu. Milli Eğitim Müdürlüğü’ndeki yetkililerin biri gider, biri gelirdi. Okula karargâh kurmuşlardı adeta.

—Bir nedeni mi vardı bunların? diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum.
      —Elbette. Nedensiz bir şey olur mu Türkiye’de?
      —Neydi bu neden?
      —Bakan geliyordu…
      —Hangi bakan?
      —Dönemin asker kökenli Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam… 

—Evet… Tunceli, Tunceli olalı ikinci kez bir Milli Eğitim Bakanı görüyordu. Tunceli’nin bu tarihten yaklaşık sekiz yıl önce ilk kez gördüğü Milli Eğitim Bakanı; 1974 yılındaki CHP-MSP Koalisyon Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Sn. Mustafa Üstündağ’dı.

Evet… Sn. Hasan Sağlam Tunceli’ye geldiğinde, yaklaşık bir yıl kadar önce tarihe gömülen Tunceli İlköğretmen Okulu yerleşkesine konuşlanan Jandarma Komando Alayı’nı ziyaret edecekmiş. Aynı bahçeyi paylaşmamızdan ötürü orayı ziyaret ederken bizim okula da uğrayacakmış. Telaşımız ondandı.

Nihayet geceli-gündüzlü çalışmalar tamamlanmış ve Sn. Bakan teşrif buyurmuştu ilimize. İlk uğrağı Valilik olmuştu, Sn. Bakan’ın. Valiliğin hemen sonrasında aynı bahçeyi paylaştığımız Jandarma Komando Alayı’nı ziyaret eden Milli Eğitim Bakanı Sn. Hasan Sağlam, beraberindeki erkânla birlikte bir teneffüs vakti okulumuza da uğradı. Hem de günlerce provası yapılan davullu zurnalı karşılama törenine bile fırsat vermeden. Oysa bu karşılama törenini eksiksiz bir şekilde yerine getirmek için günlerce emek harcanmış, prova yapılmıştı. Anlayacağınız o kadar emek harcayan öğrencilerin hevesi kursağında kalmıştı.

Okulumuza teşrifleri bir teneffüs saatine denk gelen Milli Eğitim Bakanı Sn. Hasan Sağlam ve beraberindekiler; öğrencilerimin tamamı henüz sınıfa girmemişken benim sınıfıma alındılar. Sn. Bakanla birlikte, asker kökenli Valimiz Sn. Hakkı Borataş ve Vali Muavinleri Sn. Ali Özel ve Sn. Ayhan Kozağaçlı başta olmak üzere aynı zamanda Tunceli Sıkıyönetim Komutanı da olan Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Sn. Salih Acarel, İl Jandarma Alay Komutanı Binbaşı Sn. Kazım Baturalp, Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan, Emniyet Müdürü, öteki daire müdürleri, basın mensupları, foto muhabirleri, kameramanlar ve uzun menzilli silahlarla donatılmış koruma görevlileri de sınıfımıza gelmişlerdi.

Sınıf gereğinden fazla kalabalıktı. Adım atılacak yer kalmamıştı. Herkes sıkış sıkış olmuştu.
     Kalabalıkta güçlükle kendilerine ulaştığım Sn. Bakan’a:
     —Hoş geldiniz Sn. Bakanım, deyip kendimi tanıttım.
Ardından Sn. Bakanı öğrencilerimle baş başa bırakarak bir kenara çekildim.
Başına geçtiği karatahtaya kendi adını ve soyadını yazan Sn. Bakan, öğrencilerden birini kaldırarak:
     —Tahtadaki yazıyı okuyabilir misin? dedi.
     Öğrenci:
     —Okurum, dedi.
      —Oku bakalım, dedi Sn. Bakan.
      Öğrenci:
      —Hasan Sağlam, dedi.
     Sn. Bakan:
     —Hasan Sağlam’ı tanıyor musun? diye sordu.
     Öğrenci:
     —Tanırım efendim, dedi.
     —Kimdir? dedi Sn. Bakan.
     Sağ elinin işaret parmağını kendisine doğru uzatan öğrenci:
     —Sensin öğretmenim… dedi.
     Sınıfta gülüşmeler…
     —Aferin… deyip öğrenciyi alnından öptü.

Ardından öğrencilerden kimine kitaptan parça okutarak, kimine cümleler yazdırarak, kimine işlemler yaptırarak ama daha çok Atatürk’ün yaşamına, ilke ve inkılâplarına ve cumhuriyete ilişkin sorular sorarak onları yoklamaya çalıştı.

Kulakları Sn. Bakan’ın sorularında, gözleri koruma ordusunun ellerindeki uzun menzilli silahlarda olan öğrenciler, verdikleri eksiksiz yanıtlarla Sn. Bakan’ı etkilemeyi başardılar. Art arda patlayan flaşların göz kamaştırıcı ışıkları altında ve silahların gölgesinde sorulan soruları yanıtlayan öğrencilerden aldığı doğru yanıtlar karşısında memnuniyetini gizlemeyen Sn. Bakan:

—Öğrencileriniz çok iyi Sn. Hocam. Onlara verdiğiniz emekten ötürü sizi kutluyorum deyip beni tebrik ettikten sonra sınıfımdan ayrıldı.
     Valilikte düzenlenen brifingin ardından da Tunceli’den ayrılan Sn. Bakanı yolcu eden Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan da beni telefonla arayarak kutladı.

Sn. Bakanın ilimizden ayrılışının üzerinden yaklaşık bir buçuk aylık bir zaman geçmişti. Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğü, muhterem dostum, değerli eğitimci Sn. Mazlum Kaya’dan boşalan Tunceli Merkez İlköğretim Müdürlüğü’ne atama yapmak üzere bir yazılı duyuru göndermişti, il dâhilindeki tüm ilkokul müdürlüklerine. İsteklilerin başvuruda bulunmaları için.

Başvuru için verilen sürenin iki gün sonrasında sınıfımda ders işlerken, sınıfıma gelen Müdür Yardımcısı Ali Cançöte, yaptığı el işaretiyle telefonda çağrıldığımı söyledi bana.

Vardım telefonun başına. Aldım ahizeyi elime:
      —Alo… diye seslendim.
      —İyi günler Mehmet Bey. Ben, Cafer Birkan dedi.
     —İyi günler Sn Müdürüm. Hoş geldiniz (Danışma Meclisi üyeliğine müracaatta bulunmak üzere gittiği Ankara’dan yeni dönmüştü) dedim.
     —Hoş bulduk hocam… Bir şey soracaktım, dedi.
     —Buyurun sorun Sn. Müdürüm, dedim.
     —Merkez İlköğretim Müdürlüğü için müracaatta bulundunuz mu?
     —Hayır…
     —Neden?
     —Ben, yönetici değil öğretmen olarak çalışmak istiyorum. Onun için…
     —Ben sizin gibi düşünmüyorum ama. Sizin yönetici olarak çalışmanızdan yanayım…
     —Teşekkür ederim efendim. Ama ben…
     —Kesinlikle itiraz istemiyorum. Hemen dilekçenizi yazıp getirin bana…
     —Efendim, ben, istesem bile müracaatta bulunamam…
     —Neden?
     —Müracaat süresi iki gün önce sona erdi…
    —Ben, Vali Muavini Ayhan Kozağaçlı Beyefendi’yle görüşür durumu iletirim kendilerine. Dilekçenizin geçmiş tarihle havale edilmesini sağlarım. Siz dilekçenizi Ayhan Kozağaçlı Beyefendi’ye götürün. Gerisine karışmayın, dedi.

—Siz nasıl uygun görürseniz…
     —Bekliyorum…
     —Tamam efendim…
     —İyi günler…
     —İyi günler efendim…

Ders çıkışında İlköğretim Müdürlüğü’nden alarak doldurduğum form dilekçeyi, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne havale etmesi için Vali Muavini Sn. Ayhan Kozağaçlı’ya götürdüm. Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan tarafından önceden haberdar edilen Vali Muavini Sn. Ayhan Kozağaçlı tarafından geçmiş tarihle havale edilen başvuru dilekçemi, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne götürerek Sn. Cafer Birkan’ın kendilerine elden verdim.

Tabi Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan’ın benden yana tavır koyması tek başına yeterli değildi, o zamanki Atama Yönetmeliği’ne göre. Müracaatta bulunan öğretmenler arasında puanlama yapılması gerekiyordu. Müracaatta bulunan öğretmenlerin daha önceki çalışmalarıyla ilişkili olan puanlama neticesinde ilk üç kişi arasında yer alabilirsem Milli Eğitim Müdürü’nün benden yana tercih belirlemesi mümkün olabilirdi. Aksi takdirde Milli Eğitim Müdürü’nün benden yana tercih kullanması olanaklı değildi.

Neticede müracaatların tamamı değerlendirmeye tabi tutulur. Puanlar bir bir belirlenir ve en yüksek puan alan üç kişinin ismi saptanır. Bu ilk üç arasında yer alanlardan biri de ben olurum. Benim ilk üç arasında yer almam, beni müracaatta bulunmaya zorlayan Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan’ın işini kolaylaştırır. Tercihini benden yana kullanan Milli Eğitim Müdürü, hazırlattığı Atama Kararnamesi’ni onay için Valiliğe gönderir. Ancak kararname, Valilikten onay almadan Milli Eğitim Müdürlüğü’ne geri gönderilir.

Bilindiği üzere dönem, askeri cunta dönemi. Gerçeği yansıtmasa da, gerçeği yansıtmadığı için takipsizlik kararı verilse de yaklaşık bir yıl önce yardımcı hizmetler kadrosunda Milli Eğitim Müdürlüğü’ne nakledilen okulumuz hizmetlilerinden Hasan Öncü tarafından aleyhime verilen şikâyet dilekçesi duruyordu ortada. Böyle bir şikâyet söz konusu iken MİT ve Sıkıyönetim Komutanlığı gibi ilin önde gelen iki kurumunun onay vermesini beklemek gaflet olur. Bu şikâyet dilekçesinden ötürü atamamın yapılmadığını, daha sonradan Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği’ne atanan Tunceli eski Milli Eğitim Müdürü Sn. Cafer Birkan’dan öğreniyorum.

 

Mehmet KORKMAZ

 
Bugün 58 ziyaretçi (71 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol