KÖR ÇAVUŞ'UN MARİFETİ
KÖR ÇAVUŞUN MARİFETİ

İlkokulun üçüncü sınıfındaydılar. O yıl bir başka yere atanan eski öğretmenlerinin yerine bir yenisi gelmişti. Okulların ilk haftasıydı. Sınıfa ilk kez giren yeni öğretmenin gözünden kaçmamıştı, erkek öğrencilerle kız öğrencilerin haremlik-selamlık gibi ayrı ayrı sıralarda oturmaları. İlk işi bu çağ dışı görüntüyü ortadan kaldırmak oldu, yeni öğretmenin. Öğrencilerin ve öğrenci velilerinin karşı çıkmalarına rağmen onları ikna ederek kız ve erkek öğrencilerin karışık oturmasını başarmıştı, yeni öğretmen.
İşte köye yeni gelen öğretmenin bu çağdaş uygulaması sonucunda tesadüfen ikisi de aynı sıraya oturtulmuşlardı. İkisinin aynı sıraya oturtulmasıyla alevlenen çocukluk aşkı hep aynı tazelik ve aynı heyecanla sürüp gidiyordu. Gizli gizli buluşup hasret giderirlerdi, her fırsatta. Buluşma yerleri kimi zaman koyun ile kurdun bile ayırt edilemediği seher vaktinin alaca karanlığında şarıl şarıl akan köy çeşmesinin yanı başındaki çamaşırhane; kimi zaman Aşağı Harmanlar mevkiindeki samanlıklar;kimi zaman bir çalılığın dibi; kimi zaman bir ulu çınarın altı; kimi zaman da koca koca çamların kovuğu olurdu.
Bu buluşma yerlerinde gizli gizli buluştuklarında doya doya sarılıp koklaşarak özlem gideren bu âşıklar, zaman ilerleyip yaşları büyümeye başlayınca daha ciddi şeyler konuşmaya ve yarınlara dair planlar yapar olmaya başladılar. Hatta evlendikleri zaman kaç çocuk sahibi olacaklarını, nerede ve nasıl yaşayacaklarını bile konuşup karara bağlamışlardı.
Peki,kimlerdi, çocukluk aşklarını gerçek bir aşka dönüştüren, gizli gizli buluşup yarınlara dair planlar yapan bu gizli âşıklar?
İkisi de İlyaslar Köyü’nde oturuyorlardı. Ilgazların eteğindeydi köyleri. Anşa(Ayşe)’ydı kızın adı. Sapsarı saçları, beyaz bir teni vardı. Bunun için “Sarı Anşa” derlerdi köylüleri, ona. İrbaham (İbrahim)’dı babasının adı. Ama askerliği çavuş olarak yaptığı ve gözünün birinde bir et parçası olduğu için köylüleri “Kör Çavuş” lakabını takmışlardı, ona. İnatçıydı, aksiydi,bildiğinden şaşmazdı, dediği dedikti İlyaslar Köyü’nün Kör Çavuş’unun.
Delikanlının adı da Asım’dı. Biraz esmerce olduğu için “Kara Asım” derlerdi köylüleri ona. Akut bronşit hastasıydı, işçi emeklisi olan babası. Seyin (Hüseyin)’di adı. Rahatsızlığından ötürü erimiş, bir deri bir kemik kalmıştı. Çöp gibiydi adeta. Bundan ötürü “Çöp Seyin” derlerdi köylüleri ona.
İki âşık da, ilk çocuklarıydılar ailelerinin. Günlerden bir gün Aşağı Harmanlardaki samanlıkların birinde gizlice buluşan âşıklar, sarılırlar birbirlerine sarmaş dolaş. Öpüşüp koklaşarak hasret giderirler. Sonra kucak kucağa uzanırlar samanların üzerine boylu boyunca. Sarı Ayşe bir ara doyumun doruk noktasına tırmanmasının verdiği bir heyecan ve tir tir titreyen bir sesle:
-Asııım…deyi sesleniverdi.
Aynı duyguları yaşayan Kara Asım:
-Söyle gözelim, der.
Sarı Ayşe:
-Bizimbu şekilde ondan bundan gaçarahtan, köşe bucak sahlanarahtan buluşmamız ne vahte gadder devam etcek. Vallah ben senden ayrı galmaya dayanameyan artıh,yetti gari bu ayrılıh, der.
Kara Asım:
-Nedemek isteyan sen Anşam? der.
-Demem oki bir an evveli beni bubamdan istet de gavuşalım gari, der Sarı Anşa.
-Delirdin mi sen Anşam?
-Nedenmiş o? diyerek sorusunu soruyla yanıtlar yavuklusu Kara Asım’ın.
Kara Asım:
-Beş aysonra eskere gitcem. Ben eksere gidende yine ayrı galmayacaız mı? O zaman nasıl dayanacan ayrılığa bi denem? der.
Sarı Ayşe:
-Heyaaa… Senin ekserliğin de daha duruya deel mi? Ben onu hepten unuttıydın, der.
Kara Asım:
-Emme bi denem ekserden dönende heç vahit geçirmeden seni bubandan istetceme söz veriyan sana, diyerek hoş eder yavuklusunun gönlünü.
Kara Asım’ın askerlik vakti gelene değin hep bu şekilde gizli gizli, ama bir öncekine göre daha sıkça buluşup hasret giderirlerdi, iki yavuklu. Beş ay dediğin ne ki? Göz açıp kapayıncaya kadar bir de baktılar ki beş ay geçmiş ve Kara Asım’ın askerlik vakti gelip çatmış. Bir gün sonra askere gidecek olan Kara Asım, komşularıyla tek tek görüşüp helalleştiği günün akşamında son bir kez yine Aşağı Harmanlardaki samanlıkların birinde görüşüp koklaşır, yavuklusu Sarı Ayşe’yle.
O gece Çöp Seyin’in evinde toplaşan köyün gençleri türkü çığırıp içki içerler sabaha kadar. Sabah olunca da Kara Asım’ı askere uğurlamak için Çöp Hüseyin’in kapısının önünde toplaşan dost ve arkadaşları başlamışlardı türkü çığırmaya.Birkaç dakika sonra da Kara Asım’ı ilçeye götürecek olan Karaca Bayram çeker cipini Çöp Hüseyin’in kapısının önüne. Annesi Şerife Kadın ve babası Çöp Hüseyin’le helalleşen Kara Asım daha sonra orada, kendini uğurlamak için toplaşanlarla vedalaşıp cipin ön koltuğuna otururken, orada toplaşanların birkaçı da cipin arka tarafına doluşurlar. Direksiyona geçerek gaza basan Karaca Bayram’ın bir eli direksiyonda öteki eli cipin kornasından kalkmadı.Gözden kayboluncaya değin:
-Dat…Dat… Dat… diye öttürdü durdu, arazili cipin kornasını.
Kara Asım’ı askere yolculayan cipin gözden kaybolmasıyla birlikte ağlayanlar,ayılanlar, bayılanlar derken bir anda yas yerine dönüşüverir Çöp Hüseyin’in evi.
-Yayavuklusu Sarı Ayşe?
O, pek görünmedi ortalarda. Ama kapalı kapıların gerisinde ayrılığın acısını sinesine gömerek sel gibi akıttığı gözyaşlarıyla hep dua edip durdu, biricik aşkı Kara Asım’ın ardından.
Aradan tam 25 gün geçmişti, Kara Asım’ın ilk mektubu sılasına ulaştığında. Bu ilk mektubunu annesi Şerife Kadın’ın adına gönderen Kara Asım, yavuklusunu unutmamıştır. Ona da yazar bir mektup. Koyar, annesinin adına gönderdiği mektup zarfının içine. Annesinden, bu mektubu yavuklusuna vermesini ister. Askerdengelen mektup açılır, okunur ve istek yerine getirilir. Anne Şerife Kadın, oğlu tarafından gönderilen mektubu ulaştırır, gelin adayı Sarı Ayşe’ye. Sarı Ayşe döne döne okur yavuklusundan gelen mektubu. Sonra alır kalemi eline, başlar yavuklusunun mektubuna cevap yazmaya. Mektup bitince de gizlice veriverir kayın validesi olacak Şerife Kadın’a. O da kendisinin yazdığı mektupla birlikte koyar aynı zarfın içine ve gönderir asker oğluna. Bu gizli gizli mektuplaşmalar askerlik süresi boyunca hep devam eder gider.
Gerçi askerlik dediğin ne ki? Sayılı gün değil mi? Hani hep “sayılı günün ömrü az olur” demezler mi? Sılada Sarı Ayşe gurbette Kara Asım hep sayarlar askerlik günlerini birer birer. Bir ay, üç ay, beş ay,on ay, bir yıl, bir buçuk yıl derken bir de baktılar ki askerlik bitmiş.Askerlik biter bitmez soluğu köyde alan Kara Asım ile yavuklusu Sarı Ayşe yine kavuşurlar birbirlerine, Aşağı Harmanlardaki samanlıkların birinde.
Henüz birkaç gün olmuştu, Kara Asım askerden geleli. Eskiden olduğu gibi iki yavuklu yine Aşağı Harmanlardaki samanlıkların birinde buluşup sarılırlar birbirlerine doyasıya. Öpüşür koklaşırlar uzun uzun. Böylece iki yıllık özlemi bir defada gidermeye çalışırlar.                
Sarı Ayşe bir ara:
-Eee…Ekserliğin de bitti. Verdiğin sözü yerine getirmenin vahtı geldi gari deel mi?der.
-Hangi sözden bahsediyan sen Anşa’m? der Kara Asım. 
-Unuttun mu yohsam? diye sorar Sarı Ayşe.
-Unudırmıyin heç gözelim. Emme senin de bildiğin kimi sana bir deel, birgaç sözüm var benim. Sen hangısını soriyan şincik, onu bilmeyan, der Kara Asım.
Sarı Ayşe:
-Hani ekserliğin biter bitmez beni bubamdan istetceedın ya? Onu soriyan ben, der.
-O mu? Otemem bi denem o temem. Ben heç unıdırmıyın onu? Sen merahlanma sakın. Ben enkısa zamanda bubamı dünür gönderıp bubandan istetcem seni, der.
Sonra iki yavuklu bir başka gün bir başka yerde buluşmak üzere vedalaşarak dönerler evlerine.
Kara Asım, hemen o akşam durumu fısıldar annesi Şerife Kadın’ın kulağına.
Birkaç gün sonra kimsenin evde bulunmadığı bir sırada fırsattan yararlanan Şerife Kadın, kocasına:
—Bah hele Seyin oğlan eskerliğini de yaptı geldi emme senden ses mes çıhmeyo heç,der.
Kocası Çöp Hüseyin:
-Ne deyyan o sen? Eveleyip geveleme sözü ağzında, ne söyleyecaısen açıh açıh söyle biz de annayalım, der.
Şerife Kadın:
-Ben bi an eveli oğlumun mürvetini görmeh isteyan, der.
Kocası Çöp Hüseyin:
-Kim istemeya ki? İstemesine ben de isteyan emme…
-Emmesi neymiş? …
-Ortada fol yoh, yumurta yoh…
-Kim deyyamış onu?
-Ben deyyan o gadın, der Çöp Hüseyin.
-Haltetmişsın sen, der Şerife Kadın.
-Nedenmiş o? der Çöp Hüseyin.
-Çümki fol da var yumurta da…
Yattığı yerden doğrulan Çöp Hüseyin heyecanlı bir şekilde:
-Vallahemi? diye sorar.
-Vallahe de billahe de der Şerife Kadın.
-Yani şincik gız neyın hazır mı? diye sorar Çöp Hüseyin.
Şerife Kadın sevinçli bir şekilde:
-Gız hazır Seyin gız hazır, der.
-Kimmiş bu gız? diye sorar Çöp Hüseyin.
-Sarı Anşa… der Şerife Kadın.
-Kör Çavuş’un Anşa mı?
-He ya…
Kahkahalarla gülmeye başlayan Çöp Seyin:
-Getg adın get, delirdin mi sen? der.
-Nedenmiş o? diye sorar.
-Kör Çavuş saan gız verır mı gadın? der.
Yüz ifadesi değişen Şerife Kadın:
-Neden vermeyamış? Benim oğlumdan eyisini mi bulacaımış? diye yanıtlar kocasının sorusunu.
Çöp Seyin:
-Gız ne deyyaımış peki? diye sorar.
-Gızdünden hazır Seyin, beni bubamdan istedın deyip durayamış, der Şerife Kadın.
Çöp Hüseyin:
-Vallaha benım umudum yoh gadın. Emme yine de  “El öpme inan dudah kirlenmez” derler.Olmazsa günün birinde senın inan ikimiz birlikte oturmaya gider, Kör Çavuş’un fikrini şöyle bi yohlayıveririz, der.
Bu sevinçli haberi, annesi Şerife Kadın’dan alan oğul Kara Asım, hemen ulaştırıverir yavuklusu Sarı Ayşe’ye. İki yavuklunun da diyecek yoktu keyiflerine. Gözlerinin içi gülüyordu adeta. Yüzlerinden okunuyordu sevinçleri.
Bu konuşmadan birkaç gün sonra Çöp Hüseyin ile karısı Şerife Kadın varıverirler Kör Çavuş’un evine. İçeri buyur edilip oturtulurlar başköşeye. Hoş-beş edilip hal-hatır sorulur. Sonra izzet ikram faslı başlar. Bu arada başlayan muhabbet koyulaşıp ortam uygun bir hale gelince Çöp Hüseyin:
-İrbaham(İbrahim)Çavuş biz buraya hayırlı bi iş için geldiydik, der.
Kör Çavuş:
-Neymiş o hayırlı işiniz Seyin Ağa? diye sorar.
Çöp Seyin:
-Vallaha İrbaham Çavuş biz Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’in kavliynan gızınız Anşa’yı oğlumuz Asım’a istemeye geldiydik, der.
Bir densesinin rengi değişen, yüzü asılan, gözleri fal taşı gibi açılan, kaşlarıçatılan ve sinirlerinin gerildiği her halinden belli olan Kör Çavuş:
-Bah Seyin Ağa bi gomşu olarahtan gapım her daim saan açıhtır, buyur gel. Emme bu işiçin geleceisanız heç gelmeyin. Çünkim ben bu izdivacı uygun görmeyan, der.
Bu soğuk cevabın üzerine cin çarpmışa dönen Çöp Hüseyin ile karısı Şerife Kadın:“Bakarsın imana gelir” deyip ilerisini düşünerek Kör Çavuş’u daha fazla kızdırmamak için konuyu değiştirip bir süre daha sohbet ettikten sonra izin isteyerek kalkarlar ayağa ve:
-“Hoşça galın, eyi geceler, sizi de bize bekleyoz” diyerek oradan ayrılıp dönerler evlerine.
Sarı Ayşe’nin babası Kör Çavuş’a göre burada bitmesi gereken bu iş, tam tersine dahada alevlenerek devam eder gider. Çünkü daha sonraki gün ve aylarda Kör Çavuş’u adeta ablukaya alan Çöp Hüseyin aşındırır Kör Çavuş’un kapısını. Onun kıramayacağını sandığı yakın akrabaları, dostları ve arkadaşları da dâhil olmak üzere en az yirmi-yirmi beş kişiyi devreye sokar Çöp Hüseyin. Ama bu çabalarına rağmen olumlu bir yanıt alamaz Kör Çavuş’tan. Bununla yetinmek istemeyen Çöp Hüseyin, son bir umut olarak çevredeki herkes tarafından sevilip sayılan ve yöredeki insanlar üzerinde belli bir nüfuza sahip olan Aşağı Köy’ün hatibi Mehmet Efendi’ye başvurur. Kendisine bu konuda yardımcı olması için ricada bulunduğu Hatip Mehmet Efendi, kendinden emin bir tavırla:
-Seyin Ağa, sen bu işi olmuş bil. Get evinde otur. Benim bigaç günnük işim var. Onu bitirir bitirmez varıp Kör Çavuş’un kulağını çekerin ben. Sen heç merahlanma,diyerek Çöp Hüseyin’i umutlandırır.
Hatip Mehmet Efendi’den yardım sözü alan Çöp Seyin, izin isteyerek gönül rahatlığıyla döner evine.
Çöp Seyin’e yardım sözü veren Hatip Mehmet Efendi işini bitirdikten sonra günün birinde:
-Selamınaleyküm diyerek varır Kör Çavuş’un evine.
Hatip Mehmet Efendi’yi büyük bir hürmetle karşılayan Kör Çavuş:
-Vay Memmed Efendi sen hoş geldın, safalar getırdın. Hangi irüzgar attı seni buraya?Yolunu mu şaşırdın yohsam? der.
Hatip Mehmet Efendi, şöyle der:
-İrbaham Çavuş, vallaha bi nargile içmeye geldıydın saan. Tabi gabul edersen.
Kör Çavuş:
-Nedeyyan o sen Memmed Efendi? O ne biçim söz öyle? Senın kimi birini gabul etmemek mümkin mi? Başımnan gözüm üzerinde yerin var, der.
-Sağ ol İrbaham Çavuş sağ ol. Bunun böyle olduğunu ben de biliyan, onun için geldiydın saan, der.
Hatip Mehmet Efendi’yi başköşeye oturtup halını hatırını soran Kör Çavuş, nargileyi hazırlarken, bu işin artık olacağına kesin gözüyle bakan Sarı Ayşe de yaptığı orta şekerli, bol köpüklü kahveyi ikram eder Hatip Mehmet Efendi ile babasına.
Baş köşeye oturtulan Hatip Mehmet Efendi’yle nargileyi hazırlamaya çalışan Kör Çavuş, bir yandan Sarı Ayşe’nin ikram ettiği bol köpüklü, orta şekerli kahveleri höpürdetirken, öte yandan da sohbete başlarlar. Sohbet iyiden iyiye koyulaşmıştı, Hatip Mehmet Efendi Kör Çavuş’un hazırladığı nargileyi fokurdatırken. Tam kıvamına gelen sohbetin en koyu yerinde Hatip Mehmet Efendi:
-İrbaham Çavuş senden bi iricam olacah, der.
Kör Çavuş:
-Estağfirullah Memmed Efendi. İrica da neyin nesiymiş? Senin her söyleyecaın emirdir benimiçin, der.
-Sağ ol İrbaham Çavuş sağ ol…
-Sen desağ ol Memmed Efendi…
-Söyleyeceim şu ki…
-Buyur seni dinneyan Memmed Efendi, der Kör Çavuş.
Hatip Mehmet Efendi:
-Aslında meseleyi sen de biliyan emme ben gene de söyleyin, der.
Pirelenmeye başlayan Kör Çavuş:
-Neymiş benim de bildiğim mesele? diye sorar.
Hatip Mehmet Efendi:
-Ben Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’in kavliynan senin Anşa gızını Çöp Seyin’in oğlu Gara Asım’a istemağ içun geldiydın, der.
Bu sözü duyan biraz önceki o uysal, o konuksever, o güler yüzlü Kör Çavuş’un benzi atar, kaşları çatılır, gözleri yuvasından fırlayacakmış gibi büyür ve Kör Çavuş adeta kendini kaybedercesine:
-Yahu bu adamda onur-gurur, ar-namus diyen bi şey yoh mu heç? diye parlar.
Hemen devreye giren Hatip Mehmet Efendi:
-Gendine gel İrbaham Çavuş. Sen ne deyyan öyle? Birazım sakin ol. Söylediklerine birazım daha dikkat et. O söylediklerinin heç birini yakıştırmeyan saan, der.
Kör Çavuş:
-Bu iş içun gaç gişi gönderdiğini biliyan mı sen Memmed Efendi? diye sorar.
Hatip Mehmet Efendi:
-Ben nerden bileyın İrbaham Çavuş? Çetelesini mi duttum sanki? diyerek sert çıkışır.
Kör Çavuş:
-Vallahi yirmiyi geçtiydin gelenlerın sayısı, der.
-Olabilir,yirmi de olur, elli de… Ne var bunda yani? der Hatip Mehmet Efendi.
Kör Çavuş:
-Olabilir emme ben heç birine “olur“ demedim ki. Gelenlerın hepiciğine de: “Bu iş olmaz, bunu gafasından silip atsın. Başka gapıya bahsın, gısmatını başka yerde arasın” dediydın. Emme adam laftan maftan annameya ki? Şincik de seni yollayıvermiş üstüme. Bi kerem daha söyleyan: Benım Çöp Seyin’in oğluna verecah gızım mızım yoh, der.
Hatip Mehmet Efendi:
-Peki, İrbaham Çavuş bunu sen mi istemeyan, yohsam gızın mı istemeyo? diye sorar.
Kör Çavuş:
-Ben istemeyan Memmed Efendi ben istemeyan. Benım istemediğimi gızım da istemeya demektır, der.
Hatip Mehmet Efendi:
-Peki, İrbaham Çavuş sen gızına danışıp onun fikrini aldın mı? diye sorar.
Kör Çavuş:
-Ne yani bi de gıza mı danışacaımışım? Bu da nerden çıktı? Bu gız benım gızım deel mı?Ben onun bubası deel miyın? der.
-Bubasısın elbette. Biz de onun içun saan geliyoz ya, der Hatip Mehmet Efendi.
-Madem bubasıyın istediğim yere veremez miyın? diye sorar Kör Çavuş.
Hatip Mehmet Efendi:
-Senin o dediklerin eskidendi İrbaham Çavuş. Onun modasın neyin geçti şincik, der.
-Eski koye yeni adet mi geldi yani? diye sorar Kör Çavuş.
-Evet,aynen öyledir İrbaham Çavuş…
-Ben yeni adet madet tanımeyan. Bu evde benim sözüm geçer, der, Kör Çavuş.
-Yani sen şincik gızı vermeyan mı? der Hatip Mehmet Efendi.
-Yoh…Vermeyan. Çöp Seyin’e vercek gızım mızım yoh benım, der Kör Çavuş.
Kör Çavuş’un özellikle de bu son sözünü gururuna yediremeyen Hatip Mehmet Efendi,nargilesini bile bitirmeden kalkar ayağa ve izin dahi isteyip Allahaısmarladık demeden çıkar Kör Çavuş’un evinden. Tutar Çöp Hüseyin’in evinin yolunu.
Babası ile Hatip Mehmet Efendi arasında geçen konuşmalara kulak misafiri olan Sarı Ayşe hemen iner ahşap yapılı, kiremit çatılı, iki katlı evlerinin birinci katındaki ahıra. Siner bir köşeye, başlar hüngür hüngür ağlamaya. Mutlu olmasına engel olmaya çalışan babası Kör Çavuş’a kahreden Sarı Ayşe’nin günlerce devam eden bu sessiz isyanından yavuklusu Kara Asım’ın hiç haberi yoktu. Çünkü kızının dışarı çıkmasına ve Kara Asım’la olası görüşmesine engel olmaya çalışan Kör Çavuş, kızı Sarı Ayşe’yi odanın birine kapatıp kapısını kilitler.
Evinin penceresinden dışarısını seyrederken Hatip Mehmet Efendi’nin kendilerine doğru geldiğini gören Çöp Hüseyin, hemen aşağı inerek dış kapıda karşılar onu:
-Hoş geldin, safalar getirdin, diyerek.
İçeri alınıp başköşeye oturtulur, hoş-beş edilip hal-hatır sorulur. Sonra bol köpüklü, orta şekerli bir kahve ikram edilir, Hatip Mehmet Efendi’ye. Hatip Mehmet Efendi bir yandan kendisine ikram edilen bol köpüklü, orta şekerli kahvesini yudumlarken, öte yandan kendisinden mutlu bir haber bekleyen Çöp Hüseyin’e:
-Seyin Ağa gısmatını başka yerde ara, başka gapıya bah, der.
Çöp Hüseyin:
-Yine yoh mu dedi şeytanı lâin? diye sorar.
Hatip Mehmet Efendi:
-Vallahi Seyin Ağa Kör Çavuş binmiş şeytan atına inmeya aşağı. Şeytanı lâin Nuh deyya Peygamber demeya, der.
-Gusura galma Memmed Efendi seni de yorduh ya. Ne yapalım gısmatta yoh imiş dem k kidiyerek Hatip Mehmet Efendi’nin gönlünü alır, Çöp Hüseyin.
-Önemli deel Seyin Ağa. Bi büyük olarahtan bu bizim görevimizdir. Emme diyeceım şu ki:Bu Kör Çavuş’un gızı Sarı Anşa bulunmaz Hint gumaşı mı oldu? Vazgeçın artıh bu sevdadan, der Hatip Mehmet Efendi.
Çöp Hüseyin:
-Bunu ben de biliyan Memmed Efendi ben de biliyan. Emme garıyla oğlana söz annadameyan. Emme bundan kelli garışman artıh. Ne hâlları varsa görsınler, der.
Hatip Mehmet Efendi:
-Bunu daha fazla uzatmanın bi geregi yoh artıh. Sen ardına düştükçe şeytanı lâin gendini bi şey belleya, diyerek son bir nasihatta bulunduktan sonra köyüne varmak üzere ayrılır oradan.
Hatip Mehmet Efendi’yi köyün dışına kadar yolcu eden Çöp Hüseyin eve döner dönmez hemen çağırır karısı Şerife Kadın ile oğlu Kara Asım’ı yanına:
-Kör şeytan yine: “onlara verecah gızım mızımyoh benım” deyyamış. Nuh deyya Peygamber demeyaımış. Bundan kelli ne halınız varsa görın. Ben garışmeyan artıh, diyerek çeker restini, sonra daevden dışarı çıkar.
Oğlu Kara Asım’a sarılan Şerife Kadın:
-Lânet olasıca kör şeytan gızını vermeyaımış. Vermeyasa vermesın, benım gözel oğlumagız mı yoh. Elini sallasa ellisi düşer peşine deel mı oğlum? der.
Oğul Kara Asım:
-Bilmeyan anne. Anşa’yla görüşüp gonuşmah ilazım. Bakalım o ne deyya. Onunla gonuştuhtan kelli gararımı söylerın saan, der.
Ama neyazık ki Sarı Anşa’sıyla bir daha görüşüp konuşması mümkün olmaz, Kara Asım’ın.
Çünkü Hatip Mehmet Efendi’den üç-beş gün sonra kızına dünür gelen bir konuğu daha vardır, Kör Çavuş’un. Kendi köylülerinden Ramiz Ağa ile karısı Ülfet Gelin’di gelenler. İçeri alınıp başköşeye oturtulurlar. Hoş-beş edilip hal-hatır sorulur adet olduğu üzere. Sonra çay, kahveydi, izzet-ikramdı derken sıra asıl konuya gelir nihayet. Vakit yitirmek istemeyen Ramiz Ağa hemen başlar söze:
-İrbaham Çavuş biz, Allah’ın emri, Peygamber Efendi’mizin gavliynan gızınız Anşa’yıoğlumuz Âdem’e istemeye geldiydik. Sen de münasip görürsen tabi, der.
Sözü Ramiz Ağa’nın ağzından alan Kör Çavuş:
-Allah’ın emri başımnan gözüm üstüne Ramiz Ağa. Senın kimin bi adam gızımı ister de ben vermen diyebilir miyın? Bi gız deel mi feda olsun saan, diyerek karısına kızına sormadan etmeden verir kızı Sarı Ayşe’yi Ramiz Ağa’nın oğlu sümüklü Âdem’e.
Bir istemeyle kızı almanın sevincini yaşayan Ramiz Ağa:
-İrbaham Çavuş vallaha sen gendiyen yakışanı yaptın. Senin kimi asil bi adama da bu yakışırdı. Allah ırazı olsun senden, diyerek iltifat eder Kör Çavuş’a.
-Sen desağol Ramiz Ağa, der Kör Çavuş.
-Pekim dügün işine ne deyyan? diye sorar Ramiz Ağa.
Kör Çavuş:
-Gız benden çıhtı artık. O artık benım gızım deel senın gelinindir, Ramiz Ağa. Dügünü de istedigin vakıt, istedigin kimi yaparsın, der.
-O zaman biz dügünümüzü bi aya galmaz yapar, gelinimizi alır götürüveririz der, Ramiz Ağa.
Bir süre daha oturup sohbet eden Ramiz Ağa ile karısı Ülfet Gelin, misafiri oldukları Kör Çavuş’tan izin isteyerek dönerler evlerine. Ertesi gün de yarından tezi yok diyerek başlarlar düğün hazırlıklarına.
Bu arada Kör Çavuş’un kızı Sarı Ayşe’yi Çöp Hüseyin’in oğlu Kara Asım’a vermemesinin nedeni de çıkar ortaya. Meğer Kör Çavuş ile Ramiz Ağa yıllar önce gizlice kavilleşmişler. Hatta Ramiz Ağa bu iş için o zamanlar eli darda olan Kör Çavuş’a yüklü bir para vermişmiş. Aslında onlar düğünü, halen on sekizinde olan damat adayı Sümüklü Âdem’in askerliğini bitirip gelmesinden sonra yapmaya karar vermişlerdi. Ama son anda Çöp Hüseyin’in oğlu Kara Asım ile Sarı Ayşe’nin ilişki içinde oldukları anlaşılınca “ya Âdem askerde iken sarı Anşa, Kara Asım’a gaçarsa?” diye bir olasılığı göz önünde bulundurarak erkenden yapmaya karar kılarlar.
Öte yandan babasının kendisini Ramiz Ağa’nın oğlu Sümüklü Adem’e verdiğini öğrenen Sarı Ayşe, babasının bu kararına sert tepki verir ve:
-Buba beni Ramiz Ağa’nın oğlu sümüklü Âdem’e verdigin doğru mu? diye sorar.
Kör Çavuş:
-He benım gözel gızım, doğrudur. Yahında dügün neyin de ederler, telli-duvağlı gelin olursun hayırlısıynan, der.
Sarı Ayşe:
-Buba ben telli-duvağlı gelın olmak istemeyan. Hele hele Sümüklü Âdem’i heç… Onun goynuna girecaıma gara toprağın goynuna girerin ondan daha eyidır, der.
Kızının bu sözleri üzerine Kör Çavuş:
-Ne deyyan o sen? Bubana garşı mı geliyan? diyerek bağırır kızına. Sonra da bavulunda saklı tuttuğu tabancasını çıkarıp kızının alnına dayayarak:
-Bu piştoyu göriyan deel mi? Vallaha bi tek laf daha edersen tetiği çeker kopek niyetıne gebertır gendi elim inan kömerın toprağa habarın ola, diyerek tehdit eder kızını. Babası Kör Çavuş’un bu insanlık dışı davranışlarına, küfür vebaskılarına daha fazla dayanamayan Sarı Ayşe, hüngür hüngür ağlayarak odadançıkarak, iner evlerinin birinci katına. Orada duvarda asılı duran sicimi alarakgirer ahırın kapısından içeri. Çıkar yüksekçe bir yere. Bir ucunu tavanabağladığı sicimin ilmek yaptığı öteki ucunu da boynuna geçiren Sarı Ayşebırakır kendini aşağıya. Ve böylece eremeden muradına göçer gider bu dünyadan.


Kızının gecikmesi üzerine evlerinin birinci katındaki kilere inen anne Kezban Yenge,kızını orada bulamayınca hemen yönelir ahıra doğru. Açar ahırın kapısını.Kapıyı açar açmaz biricik kızının ipte sallanan cansız bedeniyle karşılaşır.Başlar:
-Yavruuum…diye feryat etmeye. Kucaklayamadan biricik kızının cansız bedenini yığılır kalır olduğu yere. Daha sonra karısının feryadını duyarak aşağı inen Kör Çavuş,ardından da yakın komşuları ve derken kara haber birkaç dakika içinde yayılır İlyaslar Köyü’ne.
Sarı Ayşe’nin ölüm haberini duyan yediden yetmişe herkes ağlar, ağlar, ağlar... Yas vardır, figan vardır İlyaslarda. Artık yaşamıyor İlyasların Sarı Anşa’sı. Yakılır al kınalar eline. Kefeninin üzerine giydirilen beyaz gelinliğiyle verilir kara toprağa.
Artık yaşamıyordu Sarı Anşa. Oysa ne güzel umutları vardı yarınlara dair. Ama artık ne Sarı Anşa yaşıyordu, ne de yarınlara dair güzel umutları…     
Yavuklusu Sarı Anşa’nın ölüm haberini annesi Şerife Kadın’dan öğrenen Kara Asım, günlerdir yemiyor, içmiyor, konuşmuyordu. Dikerdi gözlerini bir noktaya. Sonra dalar dalar giderdi. Gözyaşları eksik olmazdı gözlerinden, ilkbaharın çağlayan pınarları gibi.
Yavuklusunun ölümünün üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişti. O gün bir işi çıkar Kara Asım’ın. İlçeye gitmesi gerek. Hemen atlar komşuları Hop Hop Fahri’nin Ford marka traktörüne. Çıkar ilçeye doğru yola. Köyden ayrılalı henüz birkaç dakika olmuştu ki bu kez de Kara Asım’ın ölüm haberi yasa boğar İlyaslar Köyü’nü. Kara Asım kaza yapmış ve hemen oracıkta can vermişti.
Bir hafta önce Sarı Anşa’yı toprağa veren İlyaslar Köyü, bir hafta sonra aynı gün bu kez de Kara Asım’ı verir toprağa.
Böylece sadece bir hafta ayrı kalmıştı, yarınlara dair umutları olan iki yavuklu…


MEHMET KORKMAZ
EMEKLİ EĞİTİMCİ

 
 
 
Bugün 60 ziyaretçi (73 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol