DERSİM DOSYASI



DERSİM
 
Sözcük olarak “Gümüş kapı” anlamına gelen Dersim, bir adı da “Hurriler” olan İşuvalılar; M.Ö. XIX.- XII. yüzyıllar arasında Orta Anadolu’da yaşayan Hititler; Asurlar; eski İran halklarından Medler; İran dili konuşan İskitler; Anadolu’nun orta kısmında büyük bir alana yayılan Kapadokyalılar; Bizanslılar; Araplar; 1072–1277 arasında Doğu Anadolu’da hüküm süren Mengüçler; Diyarbakır bölgesinde üç kol halinde hüküm süren Artuklular; Danişmentler; Selçuklular; Moğollar ve Osmanlılar gibi birçok uygarlığın ayak izlerini bağrında taşımaktadır. Bir başka ifadeyle bir uygarlıklar beşiğidir Dersim.
1071 yılında yaşanılan Malazgirt Savaşı’ndan kısa bir zaman önce muhtelif Türkmen boylarınca mesken tutulan Dersim, XVI. yüzyılda, yani Yavuz Sultan Selim’in 1516 yılında gerçekleştirdiği Revan Seferi sırasında girer egemenliğine, Osmanlının. Bilindiği üzere İran’a karşı herhangi bir savaş söz konusu olduğu zaman Osmanlılar, o savaşın arifesinde, önce Anadolu’da yaşayan Alevilerin üzerine bir sefer düzenleyip onların binlercesini kılıçtan geçirdikten sonra çıkardı İran seferine. İşte Dersim de böyle bir sefer öncesinde girer, Osmanlının egemenliğine.
Tanzimat sonrasında Hozat merkez olmak üzere “Sancak” konumuna getirilen Dersim, 1847 yılında Erzurum eyaletine bağlanır. Bu dönemde merkezi Hozat olan Dersim Sancağı; Ovacık (Pulur), Çarsancak, Çemişgezek, Mazgirt, Kızılkilise (Nazımiye) ve Pah ilçelerinden oluşuyordu. 1879 yılında vilayet konumuna getirilen Dersim, 1886’da yeniden sancak konumuna getirilerek Mamuretülaziz (Elazığ) iline bağlanır. Kurtuluş Savaşı sırasında Koçgiri Ayaklanması’ndan etkilenen Dersim, 1922’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından yörede gerçekleştirilen düzenlemeler sırasında il konumuna getirildi. 1926 yılında tekrar ilçe konumuna getirilerek Elazığ’a bağlanan Dersim, 1935 yılında “tunç yürekli insanların beldesi” anlamına gelen “TUNCELİ” adıyla yeniden il konumuna getirildi. Ancak buna rağmen “DERSİM” adını ortadan kaldırmayı bir türlü başaramadılar. 1935 yılında kabul edilen “Tunceli Kanunu”, sadece Dersim’i değil; hatta bölgenin yerel adları olan “Mamekiye” ve “Kalan”ı da tarihten silmek istedi. Ama olmadı. Cumhuriyet idaresi, diğer icraatların yanı sıra  Dersim’de adları değiştirmekle işe başladı. 
Bölgenin resmi adı Osmanlı döneminde Dersim idi. 19. yüzyılın ortalarından beri bir sancak idi ve Hozat’tan idare ediliyordu. Cumhuriyet idaresi, diğer icraatların yanı sıra  Dersim’de adları değiştirmekle işe başladı.
Dersim adı 1935 yılında “Tunceli” ilan edildi. “Tunç gibi sağlam insanların yeri” anlamında üretilen bu yapay isim Dersim’i silmeyi başaramadı. 1935 yılında kabul edilen “Tunceli Kanunu”, sadece Dersim’i değil; hatta bölgenin yerel adları olan “Mamekiye” ve “Kalan”ı da tarihten silmek istedi. Ama olmadı.
Cumhuriyet, Dersim’in ilçelerinin adlarını değiştirdi. Pulur “Ovacık”, Qısle “Nazımiye”, Mazgert “Mazgirt”, Pulımıriye “Pülümür”, Pertage “Pertek” ve Xozat “Hozat” oldu. Doğrusu ilçelerin adları değiştirilirken en önemli kaygı olan “Öz Türkçe” kaygısı ağır bastı. İlçelerin tarihi geçmişi, dokusu ve adlarının anlamı dikkate alınmadı. O yüzden ortaya sadece “güzel Türkçe” açısından bir tablo çıktı. Ama eski adlar yine de yaşadı ve yaşıyor. Bugün özellikle Zazaca ve Kürtçe konuşulduğunda bu adların dipdiri olduğunu görürsünüz.
İlçe adlarının değiştirilmesinin ardından sıra köy adlarına geldi. Ermenice olan “Xaceliye”, “Sin”, “İksor”, “Askisor”, “Zağge”, “Xeç”, “Merxo”, “Xosor”, “Sorpyan”, “Xeceriye”, “Vankuk”, “Putik”, “Vartinik”, “Mirik”, “Sinsor”, “Zımek”, “Kılise”, “Xozinik”, “Lazvan”, “Xakis”, “Xılvis”, “Çaxperi”, “Ağzunik”, “Akirek”, “Uskek” vb. adlar tarihe karıştı. Yerlerine Dikenli, Geyiksuyu, Gözen, Okurlar, Sarıtaş, Demirkapı, Doluküp, Kopuzlar, Yolkonak, Güdeç, Gürbüzler, Kuyluca… vb. adlar konuldu. Ermeni adlarının böylece “unutulduğu” sanıldı. Ama yine olmadı. Anadilinde konuşan herkes bu adları dün olduğu gibi günümüzde de kullanmaya devam ediyor.

Mehmet KORKMAZ
Emekli Eğitimci, Şair, Araştırmacı Yazar

         GÖR ŞU HALİMİ

 
Ben Dersim’im özgür akar Munzur’um.
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!
Yanıyor ciğerim kaçtı huzurum.
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Kalan’ım ben, küçük bir kasabayım.
Firdevs bahçesinde biten Tubâ’yım.
Kırklar Tepesi’yim, Düzgün Baba’yım.
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Bir can daha verdik, Eylül’de güzün
Döşüm alev aldı, her yanım hüzün
Yıllardır acıyla yoğrulmuş özüm
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Çıktım, dağlarında marâl hayladım.
Gizlemedim fikrim, açık söyledim.
Bu uğurda çok can fedâ eyledim.
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Dersim’dir adım ta ezelden beri.
Dağım geçit vermez, kışım zemheri.
Giden zaman dönüp gelmiyor geri.
Gel oğul yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Herkes bir yerlerden ahkâm kesilir
Hazır bekler ferman, boyna asılır
Bunca zulme karşı neden susulur?
Gel oğul yakından GÖR ŞU HALİMİ!
 
Sefil Hayranî bir Dersim evlâdı.
Göklere yükseldi âhı, feryâdı.
Kalmadı Dersim’in neşesi, tadı.
Gel oğul, yakından GÖR ŞU HALİMİ!

               Sefil HAYRANİ/Mehmet KORKMAZ

 



 
Bugün 53 ziyaretçi (72 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol