BIRAKIN BENİ KENDİM GİBİ YAŞAYAYIM

BIRAKIN BENİ KENDİM GİBİ YAŞAYAYIM

Bektaşi’nin biri Mevlevi’nin birine:
—Sizin hırkalarınızın yenleri neden bukadar geniş olur? diye sorar.
Mevlevi:
—Başkalarında gördüğümüz kusurlarıörtmek için, der.
Bu kez de Mevlevi:
—Peki, sizin hırkalarınızın yenlerineden bu kadar dar olur? diye sorar, Bektaşi’ye.
Bektaşi:
—Biz hiç kimsede kusur görmeyiz de ondan, der.
                            *
Evet biz, hiç kimsede kusur aramasak davar olan kusurlarını hoşgörüyle karşılayıp görmezlikten gelsek de başkalarının bizde kusur arama yarışına girdiklerine maalesef tanık oluyoruz. Hem de sayısız örneklerle…
“Herkes dinî inançlarında özgürdür” der Anayasa’mızın 24. maddesi. Ancak bugüne kadar görülen o ki bu hüküm, kâğıt üzerine yazılmaktan öteye geçememiş ve bir türlü uygulamaya konulamamıştır.Çünkü geçmiş yıllarda “Din Dersleri”; günümüzde de “Din Kültürü ve AhlakBilgisi” adıyla anılan ve konularının tamamı Sünni-Hanefi mezhebinin inançları doğrultusunda hazırlanan bu ders, ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu kılınmıştır. Kaldı ki bu zorunluluk, 12 Eylül Darbesi’ni gerçekleştiren faşistKenan Evren tarafından getirilmiştir. Daha önce böyle bir uygulama yoktu. Buders, seçmeliydi. Seçim kişiye bırakılmıştı.
—Peki ben, Hanefi mezhebinden değil de Şafii ya da Alevi isem o zaman n’olacak?
—Sen ne olursan ol bunu okumak zorundasın diyorsun.
— Öyleyse neden “Herkes dinî inançlarında özgürdür” ibaresini Anayasa’nıza koyuyorsunuz? Bu riyakârlık değilmi?
Sen, Anayasa’na bu ibareyi koyacaksın ama uygulamada bunun tersi bir tutum izleyeceksin. Sonra da kalkıp özgürlükten dem vuracaksın. Özgürlük bunun neresinde?
Anayasa’mızın 24. maddesinde ve ilgili öteki yasalarda belirtilen açık hükümlere ve AİHM kararına rağmen egemen mezhebin inancı doğrultusunda hazırlanan bu ders kitabında yer alan konular, öteki mezhep ve inançlardaki insanlara bir zorunluluk olarak dayatılmıştır.
Ben namaz kılmıyorum, kılmak da istemiyorum. Oruç tutmuyorum, tutmak da istemiyorum. Bu ülkede yaşamam için bunları ille de yapmak, yerine getirmek zorunda mıyım ben? Anayasa’ya koyduğunuz hükme göre “Hayır”, yaptığınız uygulamaya göre “Evet” diyorsunuz. Bunun hangisi doğru? Din, birey ile Tanrı arasındaki bir konu değil mi? Neden üçüncü kişiler giriyor araya? Neden siz, Tanrı adına konuşuyorsunuz? Siz avukatımısınız O’nun? Her şeye muktedir olarak gördüğünüz o Tanrı, kendisini savunmaktan ve kendisine haksızlık yapan insanlardan hesap sormaktan o kadar güçsüz ve aciz midir ki siz onun avukatlığına soyunuyorsunuz? Bunu anlamış değilim. Madem Anayasa’da ve ilgili öteki yasalarda yer alan açık hükümlere rağmen bir dayatma yapıyorsunuz. O zaman çıkarın Anayasa’nızdaki ve ilgili öteki yasalardaki hükümleri. Neden dürüst davranmıyorsunuz?  
Softaların ağızları her açıldığında: “Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz” diye söylenir dururlar. Ben ne Allah’tan korkarım ne de kuldan utanırım. Ben sizin gibi, insanların canına, malına, namusuna hor gözle bakmıyorsam, çalıp çırpmıyorsam, yalan söylemiyorsam, kimsenin hakkını gasp etmiyorsam neden korkayım Allah’tan, neden utanayım kuldan?
Bütün bu dayatmaları yerine getirmek gibi bir zorunluluğum yoktur, benim. Ama camiye, kiliseye, havraya gidene de oruç tutup namaz kılana da kendi inançlarına göre ibadetlerini yapana da karşı değilim. Tam tersine saygı duyuyorum onların inançlarına. Ben, yalnızca başkalarının inançlarına gösterdiğim saygının aynısının başkalarınca bana gösterilmesini istiyor ve diliyorum. Hepsi bu kadar. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Bunları istemek ve beklemek benim hakkım değil mi?
Ama maalesef bu mümkün değil ülkemizde. Mümkün olmadığı da delillerle sabittir.
—Nasıl mı?
—Anlatayım.
Siz, İslamiyet tarihi boyunca oruç tuttuğu, camiye gittiği, namaz kıldığı için horlanan, dışlanan, ezilen, dövülen, işkenceye tabi tutulan, katledilen birini duydunuz ya da gördünüz mü hiç?
—Hayır. Günümüze değin ne bu tür bir olaya tanık olunmuş ne de böyle bir olay söz konusu olmuştur. Tarihte böyle bir olaya rastlamak mümkün değildir.
—Peki, bunun aksi olmuş mudur?
—Evet. Hem de binlerce kez…
Örneğin Maraş’ta; Elazığ’da, Çorum’da, Malatya’da… Van 100. Yıl Üniversitesi’nde, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde…Örneğin İstanbul Gazi Mahallesi’nde… Ve 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas- Madımak Oteli’nde ateşe verilerek diri diri yakılan 37 canın katledilmesi olayında görüldüğü üzere kendisi gibi düşünmediği, kendisi gibi inanmadığı, kendisi gibi camiye gidip namaz kılmadığı ve oruç tutmadığı için horlanan, dışlanan, ezilen, dövülen, işkenceye tabi tutulan ve katledilen insanların sayısı yüz binlerle telaffuz edilecek noktaya ulaşmıştır. Hem de devlet adına ve devlet eliyle. Hemde padişahların fermanları, kadıların müftülerin fetvalarıyla. Hem de Müslümanlık adına. Bu mudur Müslümanlığınız? Bu mudur insanlığınız?
Bu tür katliamlarla doludur, tarih sayfaları. Hem de devlet tarafından tutulan vakanivüsler tarafından kaleme alınan tarihlerde yazılıdır, bütün bunlar. Nesimi’nin yüzülüşünü silebilirmisiniz tarih sayfalarından? Perdeleyebilir misiniz Bedreddin’in asılışını, Pir Sultan’ın dara çekilişini?  Hallaç’ın boynuna yağlı kement geçirmedik, Kerbelâ Vakası diye bir olay yaşanmadı, bilmiyoruz diyebilir misiniz? Sivas-Madımak Oteli’ni ateşe verip 37 kişiyi diri diri yakmadık diyebilirmisiniz?
—Diyemezsiniz. Çünkü gücünüz yetmez buna. Çünkü tarihlerinizde yazılıdır. Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da kırıklarla doludur, karneniz.
Teoride ‘özgürsünüz’ diyorsunuz, uygulamada set çekiyorsunuz önümüze. Ben, inanışımda özgür bir birey isem bırakın beni, sizin gibi değil kendim gibi yaşayayım. Şart mı sizin gibi, kula kul olmak? Benim birey olarak yaşamak hakkım yok mu? Benim birey olarak yaşamak istiyor olmam neden zor geliyor size?

Yaşamaya geldim ben, şu dünyaya,
Başkasından izin almam mı gerek?
Kaydolmak için bir yeni sayfaya.
Bir daha dünyaya gelmem mi gerek?
 
Çaldın, çırptın oldun mal mülk sahibi.
Kuruttun kuyuyu, göründü dibi.
İnsanca yaşamak için sen gibi,
Yetimin hakkını çalmam mı gerek?
 
Hak almak için başvurduk, kadıya.
Suçu yüklediler, nankör kediye.
Bizim beyler, öyle istiyor diye,
İçim kan ağlarken, gülmem mi gerek?
 
Bumu övünüp durduğun eserin?
Bir yara açtın ki, döşümde derin.
Ayrılmaz ufkumdan ıslak, gözlerim.
İlle mendil bulup silmem mi gerek?
 
Sefil Hayranî der beyler, ben açım.
Ekmekten yana yer almak mı suçum?
Ağaya, beye hoş görünmek için,
Herşeye seyirci kalmam mı gerek?


Mehmet KORKMAZ
 
 
 
Bugün 92 ziyaretçi (118 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol