ATHENA VE AŞKLARI




ATHENA VE AŞKLARI

 

ATHENA

Yunan Zekâ Tanrıçası’dır. Roma’nın Minervası ile eş değerdedir. Bir adı da Pallas olan Athena, Eski Yunan’ın en büyük tanrıçalarından biridir. Zeus ile adı, Yunancada ‘akıl ve düşünme yetisi’ anlamına gelen Metis (Hikmet)’in kızıdır. Yılan ve baykuşla sembolize edilen avcı bir tanrıçadır. Metis’ten doğacak olan çocuğun kendisinden daha akıllı, daha güçlü ve tanrılara hâkim olacağı şüphesi taşıyan baştanrı Zeus, yıldırımlarıyla çarparak yaşamına son verdiği Metis’i karnındaki ceninle birlikte kendi bedenine aktarır. Hesiodos, bunu şu şekilde anlatır(Theog. 886 vd.):

 

Tanrı/arın kralı Zeus ilk eş olarak

Metis'i, bilge tanrıçayı seçti kendine.

Metis en çok şey bilendir

bütün tanrılar ve ölümlüler arasında.

Ama bu tanrıça tam doğuracağı sırada

çakır gözlü Athena'yı.

Zeus Toprağın ve Göğün öğütlerine uyarak

sevdalı sözlerle aldatıp eşini

yuttu, gövdesinin içine aldı onu. 

Şairlerin her açıdan tanrıların tamamının en mükemmeli, en kudretlisi olarak gördükleri Zeus için, hem maddi kuvvet ve kudretin hem de akıl ve hikmetin bir arada bulunduğunu anlatmak için O, hikmeti yutmuş yani kendi içine atmış ve onu kendine katmıştı, derler. Zeus, böylece kafasıyla zekâ tanrıçasına hamile kalmıştı.

Son derece akıllı ve zeki olan Zeus; Metis’i uzun süre dinç kafasında taşıdı, durdu. Ondan kurtulma zamanı geldiğinde de aynı zamanda oğlu olan demir ve ateş tanrısı Hephaistos’u çağırır. Ona; Hephaistos, başım çatlayacakmış gibi ağrıyor. Artık dayanacak gücüm kalmadı. O keskin baltanı hızla alnıma vur. Orayı yar. der. Hephaistos, korku dolu gözlerle yüzüne bakınca, “Korkma sen buyruğumu yerine getir, ben başıma ne geleceğini biliyorum.” der. Koca Zeus’un emrini yerine getirmemek olur mu?

Hephaistos, eline aldığı baltasını, indirir Koca Zeus’un vakur alnına. Zafer çığlıkları atan güzel bir kız fırlar, baltanın Koca Zeus’un vakur alnında açtığı yerden. Bu kız, Athena’nın ta kendisidir. Dışarı çıkınca dans etmeye başlayan Athena, tepeden tırnağa silahlıydı. Başındaki altın miğfer, kıvılcımlar saçıyordu adeta. Bedeni, parlak bir zırhla örtülüydü. Mahir elinde pırıl pırıl bir mızrak sallıyordu. Onun bu haline tanıklık eden Olymposlular, hayretler içerisindeydi. Atlarının dizginlerini çeken Güneş, dahi onu görünce şaşırır ve arabasını göğün boşluğunda durdurur. Bu yeni doğan tanrının zıplayışıyla sarsıldı, Olympos Dağı… Toprak, çok güçlü bir gürültü çıkarmaya, denizler kabarmaya, dalgalar coşmaya başladı. Hesiodos, Athena'nın, Zeus'un kafasından çıkmasını, Thegonia’sında şöyle anlatır (Theog. 924vd.): 

Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından

çakır gözlü yaman Athena'yi

dünyayı birbirine katan tanrıçayı,

hiç yorulmadan orduları yöneten,

cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan

yüceler yücesi sayılan tanrıçayı.

 

İlyada’da yazılanlara bakılırsa Athena’nın sakin ve düşünceli cesareti, aynı zamanda kardeşi olan ve kör kuvvetin ve savaşın tanrısı Ares’inkinden daha üstündür. Zira o, kafasından doğduğu Zeus’tan cesaret ve yiğitliği, anası Metis’ten erdem ve kurnazlığı aldığı için onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizceydi. O gösteriş düşkünü değildi.

Kalabalıktan ve zulmün her türlüsünden nefret eden Athena, iyi yürekli ve adalet yanlısıydı. Hep akıllı ve insancıl davrananların yardımına koşardı. Günün birinde kendisinden hoşlandığı Tydeus, uzun süre devam eden bir savaşta çok ağır bir şekilde yaralanarak yere düşmüştür. Hoşlandığı bu cesur insana yardım etmek isteyen Athena, babası Zeus’a yalvarır. Ondan, Tydeus’a acımasını ve yardımcı olmasını ister. Tydeus’un yardımına koşarak ona ilaç götürmek ve onu kurtararak ölümsüzler arasına almak için babası Zeus’tan izin alınca vakit geçirmeden yeryüzüne, savaşın olduğu meydana iner. Oraya indiğinde görür ki Tydeus, yakaladığı düşmanının kafasını ezip kemiklerini kırdıktan sonra beynini çıkarıp yiyerek tüyler ürpertici bir şekilde intikam alıyor. Bunu görünce ondan iğrenmeye başlayan Athena, Thedeus’a sırtını dönerek bu hunhar adamı kendi başına bırakır.

Homeros’un İlyada'sında bir savaş tanrıçası olarak çıkar karşımıza, Athena. Ama tarafsız değil. Akhaların safındadır. Her fırsatta Diomedes, Odysseus ve Menelaos'u koruyan Athena, Troyalı yiğitlere karşı çok çirkin düzenler kurar. Hâlbuki bunu yapmak bu erdem tanrıçasına yakışmaz. Çünkü haktan yana olması gerekirken hep haksızdan yanadır. Davranışları, öfkenin ve tutkularının esiri olmuş. Hatta Hera ve Poseidon'la birlik olup babası Zeus'u, nasıl zincire vurmak istediği dile getirilir (I,400). Hoşlanmadığı ve kendisine rakip olarak gördüğü Aphrodite ve Ares'e karşı tutumu, insafsızcadır. Onların mağlup olup yaralanmaları için elinden gelen her kötülüğü yapar. Yenildikleri zaman da küçümser onları, yüksekten bakar onlara. Babası Zeus’u eleştirmekten zevk alır. Akhilleus ile Hektor arasında yaşanan kavgada ölüm kur'asını çekecek olan Zeus'u şu sözlerle etkilemeye çalışır (İl. XXII, 127 vd.):

Ne diyorsun kara bulutlu babam, ak yıldırımlı!

Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır bu,

kaçırmak mı istersin onu canlara kıyan ölümden?

Yap yapacağını ama, biz tanrılar

onaylamayız yaptığını.

Zeus, kızının bu sert çıkışlarını çok nazik bir şekilde yanıtlar. İsteklerine uyar, onun. Gülümseyerek okşar onu. Ve Troya’da Athena, Deiphobos kisvesine bürünerek aldatır, Hektor'u. Ölüme sürükler, onu.

Kentin, el sanatlarının, tarımın ve zekânın tanrıçası Athena’nın eseridir, insan zekâsı tarafından ortaya konan her şey. Yuları icat edip, insanların atı evcilleştirmesini sağlamıştır. Çömlek, tırmık, saban, gemi, savaşta kullanılan at arabası, trompet ve flüt, onun gerçekleştirdiği icatlar arasında bulunmaktadır. Günün birinde rüzgârların, ormanların arasında geçerken çıkardığı sesleri, feryatları, fısıltıları taklit etmek isteyen Athena, bulduğu bir geyik kemiği parçasını delerek flüt yapar. Olympos’a çıkar, tanrıların tamamının bulunduğu toplantı salonunda yeni icadı olan flütü çalmaya başlar. Ancak flütü üflediği zaman avurtları şişer. Avurtları şişince o güzel yüzü çirkinleşir. Onun yüzünün çirkinleştiğini gören Aphrodite ile Hera onunla alay etmeye başlarlar. Onların yaptıkları bu hareketten alınan Athena, berrak bir kaynağın başına gider. Kaynağın duru suyuna bakarak kavalını çalmaya başlar. Duru sudan yansısını izlerken yüzünün çirkinleştiğini fark edince kendisiyle alay edenlere hak verir. Rüzgârın çıkardığı ıslıkları, bir kemik parçasına üfleyerek ses çıkarmak isterken güzel yüzünün çirkinleşmesini istemeyen Athena, flütü kaldırıp atar. 

Bilgelik, akıl ve saflık tanrıçasıdır. Zeus'un en sevdiği çocuğu olmasından ötürü şimşekleri dâhil, babasının silahlarının tamamını kullanmaya izni vardır. Kutsal şehri Atina, ağacı zeytin, hayvanı da baykuştur.

Aklın ve zekânın gücünün sembolüdür. Atina’nın yanı sıra daha başka birçok kentin koruyucu tanrıçasıdır. Öldürdüğü kadın bedenli, yılan saçlı, kanatlı Gorgon adındaki canavarın kafasıyla kalkanını süsleyen Athena; bir söylenceye göre Pallas adındaki devin, bir başka söylenceye göre Amaltheia adındaki keçinin derisinden bir zırh yapmıştır, kendine. Koruyucusu olduğu kentlerde elinde mızrak, başında miğferle gösterilen mucizevî tılsımlı heykelleri dikilen tanrıça Athena’da sitenin ruhu ve koruma garantisi bulunmaktadır. Aynı zamanda barışçı olan Athena, Atina’ya kendi sembollerinden biri olan zeytin ağacını vermiştir. Yeni kurulacak olan Atina kentine bağış yapmada kentin akropolü üzerinde büyük bir tuz gölü oluşturan Denizler tanrısı Poseidon’la yarışan Athena, kentte büyük bir zeytin ağacı yaratır. Bu konuda görevli olan yargıç tanrılar, zeytin ağacının kent için daha yararlı olacağına karar verince Athena, Atina kentinin tanrıçası olma hakkını kazanır. Pallas Athena adıyla anılan tanrıçanın inancı, M. Ö. 2000’in başlarında M. Ö. V.yy. başına değin süren Klasik Çağ’da Atina’da doruk noktasına ulaşır. Çömlekçi ve marangoz gönyelerinin de maharetiyle ünlü tanrıça Athena tarafından icat edildiği söylenir. Zanaatçı kadın anlamına gelen Athena Ergane, bütün Attike’nin en mahir nakışçısıydı. Her yıl Panathenaia Şenlikleri’nin düzenlendiği Atina’da, maden sanatlarını koruyan ve kadınların işlerini gözeten Athena için yaptırılan tapınakların en önemlisi Parthenon Tapınağı’dır. Athena, bu tapınakta Bakire Tanrıça anlamına gelen Athena Parthenos adıyla anılır. Apteros Zafer Tapınağı da adı, zafer anlamına gelen Athena Nike’ye ayrılmıştır.

Gök gözlü Athena yaklaştı ona, dedi ki;

“Kurnaz Odysseus, Zeus’tan doğma Laertesoğlu,

Çok kürekli gemilerimize sığınıp da

Böyle mi kaçacaksınız sevgili baba toprağına?

Bir şanlı zafer belirtisi diye mi bırakacaksınız,

Priamos’la Troyalılara Argoslu Helene’yi?

Birçok Akhalar bu Troya’da,

Baba toprağından, sevgili yurtlarından uzakta

O Helene uğruna ölmediler miydi?

Hadi git, karış tunç zırhlı Akhaların arasına,

Yumuşak konuş, yola getir her adamı,

Kıvrık burunlu gemileri denize sürmesinler.” (İlyada, II/166)

Olymposlular arasında önemli bir yeri olan mavi gözlü Athena; başında tolga, elinde mızrak ve kalkan bulundurur. Kızlığını büyük bir kıskançlıkla korur.

Tanrıça onuruna düzenlenen Panathenaia Bayramı, gerek din, gerek kültür, gerekse sanat açısından önemli bir yer tutar, Helen dünyasında. Parthenon ve onun kabartmaları gibi ilkçağın değerli yapıtlarının bazılarına ilham kaynağı olmuş.

 

ATHENA VE PALLAS

Tanrıça Athena, Irmak tanrı Triton tarafından eğitilmiştir. Onu iyi bir savaşçı olarak yetiştiren Triton’un Pallas adında bir kızı vardır. Pallas, Athena’nın zamanını birlikte geçirdiği en iyi arkadaşıdır. Babası tarafından iyi bir savaşçı olarak yetiştirilen Pallas ile Athena günün birinde bir savaş oyunu oynarlarken oyun, bir anda gerçek bir savaşa dönüşür. Pallas, Athena’yı mızrağıyla vurmak üzere hamle yapacakken onları uzaktan izleyen Zeus, araya girer ve kalkanıyla kızı Athena’yı Pallas’ın mızrak darbesinden korur. Babasının koruduğu Athena, bu fırsattan yararlanarak Pallas’ı öldürür.

En yakın arkadaşının ölümüne yol açtığı gerekçesiyle günlerce ağlayan, krizler geçiren Athena, o günden itibaren ölümüne yol açtığı arkadaşı Pallas’ın adını, kendi adına ekleyip Athena Pallas olarak anılmaya başlanmıştır. Bununla da iktifa etmeyen Athena, Pallas’ın bir heykelini, Zeus’un heykelinin yanına koydurmuştur.

Palladium, mitolojiye göre Pallas Athena’nın büyülü niteliklere haiz heykelinin adıdır. Daha sonradan özellikle de Roma’nın kuruluş söylencelerinde önemli yer tutan bu heykelin Troya şehrinin tarihiyle yakın ilişkisi bulunduğu, Homeros destanlarında da dile getirilmektedir.

Ancak Roma’nın kuruluş söylencesinde adından söz edilen heykel, arkaik dönem sanatında örnekleriyle karşılaşılan Ksoanon denilen ve tahtadan yapılma, ayakta duran bir kadın heykeli olmasına rağmen, Homeros tarafından kaleme alınan İlyada’da bahse konu olan Athena Tapınağı’ndaki heykel, oturmuş bir şekilde canlandırılır.

İlyada’ya göre Truva’daki Palladium, İthaki’nin mitolojik kralı Odysseus ile Argos kralı Diomedes tarafından çalınmış gibi görünürken, başka kaynaklara göre Truva’da kalmıştır. Ancak kentin yakılışı sırasında İda (Kaz) Dağı’na sığınan Aineias’ın, yanında götürdüğü Palladium, oradan İtalya’ya götürülüp Vesta Tapınağı’na bırakıldığı söylenir.

 

ATHENA-TYDEUS AŞKI

Tydeus, Kalydon kralı Oineus'un oğlu ve Aitolia kralıdır. Troya’da savaşan Argoslu yiğitlerin en yamanı olan Diomedes’in babasıdır. İtalya'da taşkın canlı olarak bilinen Tydeus, ünlü kâhin Amphiaraos’un da bacanağıdır. Sürekli Diomedes'i koruyup kollayan Athena’nın, savaşta güç vermek için onun göğsüne babasının sarsılmaz gücünü koyduğundan söz edilir (İl. V, 125). Gençliğinde adam öldüren Tydeus, Dor fetihlerinin Argos menşeli kahramanı ve Argos kralı Adrastos'un yanına sığınır. Kendisini sığınmacı olarak kabul eden Adrastos, onu kızı Deipyle ile evlendirir. Kayınpederiyle birlikte Yediler Seferi olarak bilinen ve Thebai'ye karşı gerçekleştirilen savaşa katılan Tydeus, savaşta Thebai'nin güçlü savunucularından Melanippos'la karşılaşır. Melanippos’un, kendisini karnından vurarak ağır şekilde yaralamasına rağmen Tydeus, Melanippos’u öldürür.

Kendisinden hoşlanan ve gönül ona gönül veren Athena, Tydeus'un ağır yaralandığını görünce ona yardımcı olması için yakarmaya başlar, babası Zeus’a. Babasından onay çıkınca Tydeus’a ölümsüzlük bahşetmek için hemen savaş alanına inen Athena, ona ölümsüzlük vermek üzeredir. Ancak Tydeus’un düşmanı, Melanippos’un kesik başını ezip kafatasından dışarı fırlayan beynini yediğini görür. Kendisinden hoşlandığı Tydeus’un bu vahşi hareketinden tiksinen tanrıça Athena, Tydeus’a ölümsüzlük bahşetmekten vazgeçer. O ölümsüzlük vermekten vazgeçince Tydeus, savaş alanında yaşamını yitirir.

 

ATHENA-HEPHAİSTOS AŞKI

Zeus’un çocukları olan Hephaistos ile Athena’nın ikisi de insanlara zanaatı ve sanatı öğretmiştir. Bu vasıfları nedeniyle Atina’da Athena ve Hephaistos için hem ortak tapınaklar yapılmış hem de ortak şölenler düzenlenmiş. Hephaistos’un, Olympos’tan aşağıya atıldığı zaman Lemnos (Limni) Adası’na düştüğü söylenir. Buraya düştüğüne inanıldığı için buradaki toprağın, yılan sokmalarına iyi geldiği, deliliği tedavi ettiği ve kanamaları durdurduğu söylenir. Evlerdeki ocakların yanı başında bulundurulan küçücük Hephaistos heykelleri, Hephaistos’un en eski betimlemeleri arasında bulunur. Atina'da da heykeltıraş Alkamenes tarafından yapılmış ünlü bir Hephaistos heykeli vardır. Hephaistos ile Athena arasındaki bu yakınlık, Athena'nın doğumu efsanesinde de görülmektedir. Bir kehânete göre bir erkek çocuğunun doğacağından ve kendisini devirip tahtına el koyacağından kuşkulanan Zeus, korkusundan hamile eşi Metis'i karnındaki bebeğiyle birlikte yutar. Zeus'un kafasında yumru şeklinde gelişen Athena, babasının alnından zırhı, kalkanı ve miğferiyle doğar. Bu doğum, bronz uçlu bir balta yardımıyla gerçekleşmiştir. Bir efsaneye göre Zeus'un kafasına baltayı indiren Hephaistos, başka bir efsaneye göre ise Promete’dir. Prometheus'u Kafkas (Kaukasos) Dağı'nda kayaya zincirleyen kişi de Hephaistos’dur. Aiskhylos, ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’ adlı yapıtında, Kratos (dayanıklılık) ile Bia'nın da (güç, kuvvet) bu işte Hephaistos'a yardımcı olduklarını yazar.

Antik mitoloji derlemesi olan Bibliotheca'da anlatılan ve Hephaistos'un oğlu ve Atina kralı Erikhthonios'un doğumuyla ilgili bir mite göre Erikhthonios, mitolojide bir yandan autokhthon (topraktan, Gaia'dan doğmuş) olarak kabul görürken öte yandan da Hephaistos'un oğlu olup bakire tanrıça Athena tarafından büyütülmüş olarak gösterilir.

Efsane uyarınca Athena günün birinde silah yaptırmak üzere Hephaistos’un atölyesine gider.  Hephaistos, bu kez her zamankinden daha farklı bir gözle bakar, Athena’ya. Topal tanrı birden bire sevdalanır, ona. Dayanılmaz bir arzuyla başlar, kaçan tanrıçayı kovalamaya. Topal tanrı birden bire tutulmuş ona, dayanılmaz bir istek duyunca başlamış kaçan tanrıçayı kovalamaya. Topal olmasına rağmen yetişir, Athena’ya. Sıkı sıkı kucaklayarak sarılır, ona. Tam sarıldığı sırada spermlerini, Athena’nın bacağına akıtır. Kız oğlan kız olan tanrıça, bir yün bezle bacağındaki spermleri silip tiksintiyle yere atar. Athena tarafından yere atılan spermleri dölleyen Toprak (Gaia) Ana bundan, bir erkek çocuk çıkarır ortaya. Aradan bir süre geçtikten sonra Athena, bu buluşmanın meyvesi olan Erikhthonios’u, Gaia (Toprak Ana)'nın ellerinden teslim alır. Amacı çocuğu gizlice büyütmektir, Athena’nın. Bu nedenle bir sandığın içine koyduğu Erikhthonios’u, Atina kralı Kekrops'un Herse, Pandrosos ve Aglauros adlarındaki kızlarına teslim eder. Teslim ettiği sırada sandığı asla açmamaları konusunda uyarır, onları. Ancak merak, her zamanki gibi itaate galebe çalar ve dayanamayarak kendilerine emanet edilen sandığı açan Herse ile Aglauros; sandıkta yarı yılan-yarı insan şeklinde bir yaratık ya da bebeğe sarılarak onu, boğmaya çalışır gibi bedenine dolanmış bir yılanla karşılaşırlar. Efsaneye göre Herse ile Aglauros ya bu zehirli yılanın sokması ya da cinnet geçirmeleri sonucu kendilerini bir tepeden aşağı atarak ölürler. Erikhthonios- topraktan doğan tüm mahlûkatlar gibi yılan kuyrukluymuş- sürüne sürüne Athena tapınağına gidip onun kalkanının altında büyür. Atina’nın gelecekteki kralı olacak Erikhthonios'un adı, ‘topraktan doğan (belalar)’ anlamını taşır. Ölümünden sonra Zeus tarafından Arabacı (Auriga) Takımyıldızı’na dönüştürülüp göğe çıkarılır. Athena’nın hep koruyup kolladığı Erikhthonios'un simgesi, yılandır. Nitekim Parthenon'da yer alan Athena heykelinde, Athena kalkanının iç kısmında bir kobra gibi dikilmiş yılan, Erikhthonios'u temsil eder.

Bir Nymphe ile evlenen Erikhthonios, Pandion’u yaratmış. Ondan da Erektheus doğmuş. Babası Hephaistos gibi topal olmasından ötürü Quadriga (dört at tarafından çekilen araba)’yı bulan Erikhthonios, Atina'ya para ve Panathenaia Bayramı gibi yenilikler de getirmiştir.

 

ATHENA-OKEANOS AŞKI

M. Ö. VIII. yy’da yaşayan Yunanlı epik şair Hesiodos’a göre Pallas (Athena), Okeanos ile evlenmiştir. Bu evliliğin meyvesi de Zafer tanrıçası Nike’dir. Mitolojiye göre tanrıların bir armağanı olarak yeryüzüne gönderilen Nike, tanrıça Athena ile özdeşleştirilmiştir. Kimi mitologlar tarafından Olymposlular öncesi tanrı grubundan Pontos (Deniz) soyundan geldiği öne sürülür. Hızlı uçabilen kanatlı güzel bir kız şeklinde betimlenen Tanrıça Nike, Styks (Cehennem) Irmağı’ndan doğmadır.

Mehmet KORKMAZ

“OLYMPOS’UN GİZEMLİ AŞKLARI” adlı yapıtımdan

 

 
Bugün 77 ziyaretçi (102 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol