ESKİMOLARIN YARATILIŞ (SEDNA) EFSANESİ






ESKİMOLARIN YARATILIŞ (SEDNA) EFSANESİ

Çok eskiden, Arktik bölge olarak bilinen Kuzey Kutup dairesinin üzerindeki Alaska, Kanada ve Grönland'da yaşayan Eskimoların İnuitler kabilesinden yaşlıca bir adam vardı. Issız bir adanın kıyısında, deriyle kaplı çadırında Sedna adlı kızıyla birlikte yaşıyordu. Birçok genç erkek, çok güzel bir kız olan Sedna ile evlenmek için sıraya girmişti. Ama Sedna, kendisiyle evlenmek için babasından izin isteyen hiç kimseyi beğenmiyor ve evliliğe karşı çıkıyordu.

Tam da bu sırada, denizin karşısında yer alan bir başka ülkede, kendi topluluğundaki dişi kuşları küçümseyen, gururuna düşkün bir deniz kuşu (muhtemelen fırtına kuşu), İnuit halkından biriyle evlenmeyi koyar kafasına. Kendine eş alacağı kadını bulana değin İnuit evlerinin üstünden birer birer uçan bu deniz kuşu, bu uçuşu sırasında İnuit kızı Sedna ile karşılaşır. Görür görmez âşık olur, kendisine. Hemen kızı elde etmek için hazırlıklara başlar. İnsan kılığına bürünerek fok derisinden yapılma son derece güzel bir kaban ve uzun süre devam edecek yolculuğu için de hızlı bir kayak yapar.

Baharın ılık rüzgârları buzları çatırdatmaya başladığı günlerin birinde Kuş-adam, Sedna'nın ülkesine gitmeye hazırlanır. Kendine eş olarak seçtiği güzel İnuit kızını kendisine âşık etmek için harikulâde kabanını giyerek yola çıkar. Uzun bir yolculuk sonrasında İnuitler ülkesine varan Kuş-adam, Sedna'yı deniz kıyısında işleriyle uğraşırken bulur. Kayağını, kıyıya yanaştırmadan güzel Sedna’nın dikkatini, kendi üstüne çekmeyi başarınca "Benimle gel sevgilim! Benim halkımın ülkesine, kuşlar ülkesine gel" dedikten sonra; "Orada çok güzel bir deri çadırda yaşayacak, en yumuşak ayı postları üstünde uyuyacaksın. Halkım, istediğin her şeyi sana getirecek ve onların sana getirecekleri en güzel tüylerle giysilerini yapabilirsin. Getirecekleri yağlarla lambanı yakabilir, etlerle yemeklerini yapabilirsin. Ben de sana sevgimin bir nişanesi olarak hayvan dişinden güzel bir gerdanlık yapacağım. Benimle evlen, bu soğuğa, bu karanlığa, bu açlığa bir son ver!" diyerek son verir konuşmasına. 

Bu yakışıklı gençten son derece etkilenen Sedna, yabancının etkileyici sözlerine, üzüm karası gözlerine vurulur. Kıvrak zekâsına ve en çok da fok derisinden yapılma kabanına büyük bir hayranlık duyar. Sonunda nağmeleriyle, kendisine özlediği yaşamı vaat eden bu yabancıya daha fazla direnemeyeceğini anlayan Sedna, babasıyla birlikte yaşadığı çadıra koştu. Yok denecek kadar az olan eşyasını, fok derisinden yapılma torbasına doldurduktan sonra babasına; seçtiği insanla evlenmeye gideceğini söyleyerek çadırdan ayrıldı söyledi. Babasının, ‘Bu, hem yabancı hem de bir Kuş-adam’dır. Bununla nasıl evlenebilirsin?’ demesine aldırmadan yabancının kıyıya yanaşan kayağına gitti, tekneye çıktı ve onunla birlikte yola koyuldular. Sedna, böylece iyi giyimine ve vaatkâr sözlerine kandığı yabancıyla evlendi. Uzun, zorlu ve yorucu bir yolculuk sonrasında Kuş-adam’ın ülkesine varmışlardı.

Oraya vardıklarında Kuş-adam’ın söylediği şarkının, sadece kendisini kandırmaya yönelik olduğunu anlayan Sedna, güzel derilerden yapılma çadır yerine kokuşmuş balık derilerinden yapılma bir çadırda yaşamaya mecbur olduğunu görür. Hem bu çadır öylesine çok zayıftı ki uğuldayarak esen rüzgâr da dans edercesine yere düşen kar taneleri de içerde alıyordu, soluğu. Gecelerini, vaat edilen yumuşak ayı postu yerine, sert mors derisinin üzerinde uykusuz geçiren Sedna, yiyecek olarak vaat edilen güzel etlerin yerine, deniz kuşları tarafından getirilen çiğ balıkları yemek zorunda bırakılmıştı.

Evlendiği Kuş-adam, kendisini çok seviyordu. Ama bu tek başına yetmiyordu. Çünkü Sedna daha güzel bir yaşam özlemi içindeydi. Zaten böyle bir yaşam için reddetmemiş miydi, kendisiyle evlenmek için kuyruğa girenleri? Bir bilseniz onları reddettiği için ne kadar pişmanlık duyduğunu. Şimdi, hem gecelerini hem de gündüzlerini hep gururlu kalbiyle reddettiği taliplerini anımsamakla geçiriyordu. Özlemle şarkılar söylüyordu, babasına: "Ah babacığım! Ne kadar sefil olduğumu bir bilsen, kayağını suya indirir, bu korkunç ülkeye kürek çeker, beni bu korkunç halktan kurtarırdın! Çadırım beni korumuyor, yemeklerim beni beslemiyor! Ah, evime ve halkıma dönmeyi ne kadar istiyorum!"

 

Bir bahar günüydü. Ilık ılık esmeye başlayan rüzgârlar, çatırdatmaya başlamıştı buzları. Babası, Sedna'nın mırıldandığı ezgileri duymuş gibiydi, sanki. Güzel kızını, kocasının evinde ziyaret etmek için kalktı hazırlığını yaptı ve Kuş-adam’ın, kızını götürdüğü yöne doğru yola çıktı.

Uzun, meşakkatli ve yorucu bir yolculuğun sonrasında nihayet varabilmişti, kızının evine. O eve vardığı zaman Kuş-adam, avda olduğu için biricik kızı Sedna, yalnızdı evde. Kızının yaşadığı ortamı görüp kocasıyla aralarındaki ilişkiyi öğrenen öfkeli baba, kızını bu korkunç yere gelmesi için kandıran hileci Kuş-adam’ın eve dönmesini bekledi. Eve dönen Kuş-adam’ı, öldüren baba, kızı Sedna'yı kayağına bindirip evlerine doğru hızla kürek çekmeye başladı.

Kısa süre içinde arkadaşları Kuş-adam’ın öldürüldüğünü, karısı Sedna’nın kaybolduğunu öğrenen kutup kuşları, hemen arkadaşlarının yaşadığı yere gelirler. Kuş-adam’ın cansız bedeni başında ağlaşan arkadaşları, Sedna'yı bulup cezalandırmak üzere zaman yitirmeden denize açıldılar.

Uçmaya başladıktan kısa bir süre sonra Sedna'yı, babasının kayığında gören kutup kuşları, hemen suya daldılar. Hızla çırptıkları kanatlarıyla çok ürkütücü anaforlar oluşturdular. Gövdeleri, havayı karartırken rüzgârlar tarafından yaratılan dev dalgalar da kayığın boyunu aşıyordu. Küçük kayığın su alıp batmasına ramak kalmıştı!

Bir çare bulmaması durumunda ölümün çok yakın olduğunu hisseden Sedna’nın babası, "Bu benim hatam değil" diye söylendi, içinden. Sonra; "Sedna, kendi halkından birini eş olarak seçseydi bunların hiç biri yaşanmayacaktı! Eğer ondan kurtulursam, deniz kuşları bana acır ve yaşamımı tehdit eden fırtınaları dindirirler!" dedi.

Aklından bunları geçiren baba, kolundan yakaladığı kızını, denizin buzlu sularına fırlattı. "Alın, onu deniz kuşları! Gerçekten onu istiyorsanız gelin,  alın. Ama beni bırakın, evime döneyim" dedi. Daha yaşanılası çok günlerin olduğunu düşünen Sedna, genç yaşta ölmek istemediği için yüzeye çıktı ve buz tutmuş elleriyle kayığın kenarına tutundu.

Dalgaların, dehşetle kabarıp yükseklere doğru tırmanmasına karşın yaşamak için umutsuzca orada asılı duruyordu, Sedna. Can telaşıyla çıldırmış olan baba, eline aldığı keskin balık bıçağıyla, umutsuzca teknenin kenarına tutunan biricik kızının parmaklarını, tırnaklarından ilk boğumuna kadar kesti. Sedna’nın parmak uçları, hırçın dalgaların arasına düştü. Düşer düşmez tırnakları, balina kemiğine; eti balinaya dönüşür. Ardından hızla yüzüp uzaklaşarak kaybolur, gözden.

Henüz çok genç olduğu için ölmek istemeyen Sedna, bu kez donmak üzere olan parmaklarının geriye kalan kısmıyla bir daha tutundu, kayığın kenarına.

Bir daha keskin balık bıçağını eline alan babası, bu kez daha kararlı bir şekilde kızı Sedna'nın parmaklarını, ikinci boğumlarına dek kesti. Sedna’nın kesilen parmak boğumları, tekrar düşüverdi hırçın dalgaların içine. Suyla temas eden parmak boğumları, bu kez fok balıklarına dönüşür. Balinaya dönüşen öteki parmak boğumları gibi foklar da çalkantılı denizde yüzerek hızla uzaklaşırlar oradan. Sedna, bir daha donmak üzere olan parmaklarının kalan son boğumuyla tutundu, kayığın kenarına.

Bunu görünce çılgına dönen babası, bu kez daha kararlı ve bilenmiş bir şekilde eline aldığı keskin balık bıçağını, iki kez üst üste indirdi kızının parmaklarının üstüne. İlk darbede Sedna'nın parmaklarının geriye kalan yerlerini, ikinci darbede de başparmaklarını kesti. Hırçın dalgaların içine düşen parmak boğumlarından sakallı fok balıkları, başparmaklarından morslar oluştu. Onlar da kendinden öncekiler gibi yüzerek uzaklaştılar oradan.

Sedna’nın parmaklarının son boğumlarının ve başparmaklarının babası tarafından kesildiğini yukarıdan izleyen kutup kuşları, uçarak oradan uzaklaştılar. Zira Sedna'nın artık kayığa tutunamayacağı için boğulup öleceğini düşünüyorlardı. Ancak onların oradan ayrılmasından kısa bir süre sonra rüzgârlar dindi ve deniz sakinleşmeye başladı.

Denizin sakinleşmesi üzerine dev dalgalarla boğuşan kızının kayığa çıkmasına yardımcı olan baba, evlerine doğru kürek çekmeye başladı. Yol boyunca babasına duyduğu öfkeyle kalbi hep çarpan Sedna, babasını nasıl cezalandıracağının planlarını düşünüyordu, kafasında.

Eve gittiklerinde köpekleri tarafından karşılanan Sedna, o gece, çadırına çağırdığı köpeklerine, uyuyan babasının ellerini ve ayaklarını yedirerek babasından intikamını alır.

 Acıyla uyanınca önce kendisine, ardından da kızına ve köpeklerine lânet okuyan baba, büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Tam da bu şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışırken toprağın, kulakları sağır eden bir gürültüyle sarsıldığını gördü. İlkin zar zor hissedilebilen bu sarsıntının hızı, gittikçe artmaya başladı. Toprakta aniden oluşmaya başlayan büyük çatlaklar, babayı, kızını, köpeklerini ve çadırlarını yuttu. Aşağılara, Adlivun denilen Yeraltı Dünyası’na değin düştüler. Sedna, orada yönetici ve evrenin yüce gücü konumuna geldi.

O gün bu gündür yaşadığı denizin altından, canlıları ve ölüleri yöneten Sedna’nın saçları, her ne kadar daha önceki yaşamında olduğu gibi iki kalın örgü halinde olsa da onları tarama olanağı yoktu, artık. Zira tarağı tutacak parmakları da yoktur. Kendisi tarafından yaratılan hayvanlar, emirlerine itaatte kusur etmezler. İyi insanların dışındaki herkesten gizleniyorlardı.

Sedna, İnuitlerin, deniz hayvanları ile kara hayvanlarını bir arada pişirmelerini yasaklamıştır. Bu yasağa karşı gelmek, onun çok öfkelenmesi demektir. O, öfkelenmeye başladı mı saç örgüleri karmaşık hale gelirmiş. O zaman emrindeki hayvanları, İnuit avcılarından gizlemeye çalışan Sedna, onlar için kayaklarını devirip canlarını alacak alan fırtınalar göndermeye başlar.

Bu durumda İnuitler, Sedna'nın sevgisine tekrar mazhar olabilmek için özel ve vakur bir tören düzenlemek zorundadırlar. Bu tören esnasında şamanları, onun deniz altında bulunan evine ruhsal bir yolculuğa çıkacak, saç örgülerini tarayacak ve yasaklarına karşı çıkan halkını affetmesi için yakarıda bulunacak, yeniden yiyecek sağlaması için istekte bulunacaktır. O zaman şamanın isteğinden son derece memnun olan Sedna, hem onu hem de halkını hiç sakınmadan armağanlara boğacaktır. Bütün bunların sonunda İnuitli avcılar, bu katı yaşamlarında yiyecek, giysi ve barınak için gereksinim duydukları hayvanlarıyla yeniden bir araya geleceklerdir. 

Mehmet KORKMAZ

 
Bugün 95 ziyaretçi (115 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol