MEMLEKET HAVASI

 


   MEMLEKET HAVASI



SEFİL HAYRANİ/MEHMET KORKMAZ


               - HAZANDA GÜL OLMAK -

Nerden gerekti hazanda gül olmak?

Sana yakışmıyor erkenden solmak.

Yoksa bana verilen bir ödül mü?

Hasretinle yanıp yanıp kül olmak?

 

Gel, yeni baştan kuralım bir düzen.

Ne sen hazan gülü ol, ne ben hazan.

Belki, yaptığından nedamet duyar.

Alnımıza, bu kem yazgıyı yazan.

 

Sen başa taç ol, ben ayakta turap

Sen şarapta âşk ol, ben âşkta şarap

Muhabbetle sarılalım can cana,

Şu üç günlük ömür olmasın harap.

 

Rengi bir başkadır hazanda gülün.

Görünce yüreği hoplar, bülbülün.

Senden ayrılmak zor geliyor, bana.

Mezar toprağıma karsınlar külün.

 

Sefil Hayranî der canlar merhaba.

Softalar; haramdır demiş şaraba.

Başkasını bilmem ama bencileyin,

Yıllanmış şarabı koydum mihraba.


 

- NEŞESİ YOK GÜLİZÂRIN -

Bülbülsüz neşesi yok gülizârın

Gül boynunu eğmiş, düçâr efkâra

Döşünde hüzün var âşık-ı zârın

Sevda esir düşmüş hoyrat rüzgâra

 

Dünüm bir hoş geçti, bilmem yarını

Yanmayan ne bilsin sevda nârını

Gönül görmek ister dost didârını

Yol ver felek yol ver gidem o yâra

 

Gecem gündüzüm hep efkâr ile gam

Benim çektiğimden ne anlasın ham

Başına gelmeyen bilmez vesselam.

Hasret kalmışam ben bir gül didâra

 

Güneş doğmaz olmuş, zorda kâinat

Rüzgâr şaha kalkmış, buluta inat

Mevla’m uçmak için takmazsa kanat

Dermana kavuşmaz gönülde yara

 

Hayranî der yaşam zor bir bilmece

Feryat, figan bilmem kaç gün kaç gece

Koca ömür geçti, gitti böylece.

Söylemek varken ne gerek inkâra


 

- BULMAK ZORDUR -

Bir seher vaktinde çıktım aradım,

Ama sen gibi bir yar bulmak zordur.

Tazelendi derdim dinmez feryadım,

Yanan yüreğime kar bulmak zordur.

 

Döşümde sancı var, gözlerimde yaş

Hayalde sen varsın, yaşamda telaş,

Dünden sensizliğe açtım bir savaş

İçinde yanacak kor bulmak zordur.

 

Döşümde yara çok dermana vardım.

Açtım gönül gözüm cemalin gördüm.

Mekânına vardım ahvalin sordum

Dara durulacak Pir bulmak zordur.

 

Behey dünya insaf senin nerende?

Dar günümde duran olmaz çevremde,

Gelmek varsa gitmek de var evrende,

Burda baki kalan er bulmak zordur.

 

Hayranî dünden muhtaç bir yoldaşa,

Katlanırsan ben gibi bir sarhoşa,

Vallah sevdiğim seninle baş başa

Gönül eğleyecek yer bulmak zordur.


 

- PERÇEM DAĞILIR -

Bir yâr sevdim sanki dünya güzeli

Onu gördükçe dertlerim yoğ olur.

Esmeye başlarsa hazanın yeli

Tel tel olur saçlar, perçem dağılır.

 

Hazan gelir, gazel döker ağaçlar

Dağılır, rüzgârla savrulan saçlar

Tıpkı ben gibi sevdaya muhtaçlar

Nefes almaz olur tek tek boğulur.

 

Dostu ararken ben beni kaybettim

Eriyip cismim yok oldu heybetim

Sevdanı döşte sabr ile dem ettim

Sanma şu döşteki yaram sağalır.

 

Sevda hançeriyle kalbimden vurdu.

Ne efkâr dindi ne gözyaşım durdu.

Kanattığın yaram azdı, kudurdu.

Döşte yaram günden güne çoğalır.

 

Hayranî sevdanla yanıyor nârda,

Diller sus pus olmuş, lebler firarda

Kan ağlar dideler, gönül efkârda,

Dertler sıra sıra döşe yığılır.


 

- SEN GİBİ DİLBER -

Ey güzel, cihana sen gibi dilber

Ne geldi, ne gelir, ne de gelecek

Sen gibi canânı ben gibi kemter

Ne buldu, ne bulur, ne de bulacak

 

Tel bozuldu, düzen tutmuyor sazlar

Döşte feryât figân, yürekte közler

Böyle giderse bu mestâne gözler

Ne güldü, ne güler, ne de gülecek

 

Durmaz gözden akar nemli inciler

Güya söz vermişti, silmeye dilber

Sözünde durmadı ol peri-peyker

Ne sildi, ne siler, ne de silecek

 

Vurgunum hüsnüne, aç şu leçeğin

Doldur ver aşk şarabından içeyim

Gönlümde yeşeren sevda çiçeğim

Ne soldu, ne solar, ne de solacak

 

Hayranî vurgun bir güzel canâna

Yaşmak açıldı, hüsn çıktı meydana  

Sen gibi leb kiraz, dişi dürdâne  

Ne geldi, ne gelir, ne de gelecek


 

- GİZLİDEN GİZLİ -

Döşüme saplanan sevda hânçeri

Dolanıp duruyor gizliden gizli

Dideden, derûndan, candan içeri

Dolanıp duruyor gizliden gizli

 

Bizler birer yolcu dünya han gibi

Ömürden geçen gün, sanki an gibi

Senin sevdan serde yelkovan gibi

Dolanıp duruyor gizliden gizli

 

Hazan mevsiminde seher çağında

Gönül mahsûr kaldı, âşk tuzağında

Sevda, gecenin kör karanlığında

Dolanıp duruyor gizliden gizli

 

Ey ağalar, beyler bakman kusura

Ben kefen istemem, sarın hasıra

Bir belâlı âşk benim ardım sıra

Dolanıp duruyor gizliden gizli

 

Âhu gözlüm sundu bir âşk şarabı

Nûş eyledim, oldum mesti harâbı

Hayranî der âşkın semli mızrabı  

Dolanıp duruyor gizliden gizli


 

- SEN BAHTİYAR OL -

Günün güzel geçsin hep öncekinden

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.

Pakla özün, eser kalmasın kinden

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.

 

Hiçbir şey nedensiz olmazmış meğer.

Toprak güler, bulut ağlarsa eğer.

Sevdanla tanışmak dünyaya değer.

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.

 

Sen iste ki ben, şu sonsuz evrende

Dolanıp durayım her dem çevrende

Dertli gönül sana olmuş pervende

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.

 

Bir tek işmarınla sana bağlandım

Yüreğim sevdanla tutuştu, yandım

Ben zaten dünyada acıya kandım

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.

 

Özün yoğrulmasın, gıybetle kinle

Hor görme kimseyi, barış kendinle

Sefil Hayranî’nin sözünü dinle

Efkârı bana ver, sen bahtiyar ol.


 

- DÖNMEZEM GAYRI -

Dilber ne kaçarsın hep böyle uzak

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı

Şu dertli gönlüme kurmuşsun tuzak

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı

 

Neden kaçıyorsun, bilmem kastın ne

İnsan cevreder mi kadim dostuna

Cümle âlem kalksa gelse üstüme

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı

 

Yandı gönül köşküm, bedenim viran

Kanlı yaşlar döker, çeşme-i giryân

Beni mecnun sandı halimi gören

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı

 

Ben, kölen olayım sen de bir hünkâr

Gönül sana vurgun edemem inkâr

Ben bir hal ehliyim, sana sözüm var

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı

 

Hayranî’yim sana sevdam dostane

İçtim âşk meyinden oldum mestâne

Akıyor gözlerden yaş tane tane

Ben kulun olmuşam dönmezem gayrı


 

- DEĞİŞMİŞ -

Dün gece seyrimde canânı gördüm.

Perçem bir hoş olmuş teli değişmiş.

Muhabbet etmeye yanına vardım,

Rengi bir hoş olmuş hali değişmiş.

 

Beni görür görmez bir efkâr sardı.

Belli ki döşünde bir sevda vardı.

Geldi yanıma yaşmağın çıkardı,

Lebler bir hoş olmuş dili değişmiş.

 

Efkâra dalmış yok dünkü neşesi,

Artık geçmez olmuş hükmü, akçesi

Harabeye dönmüş bağı, bahçesi

Yaprak bir hoş olmuş dalı değişmiş.

 

Daha ilk akşamdan şafağı sökmüş.

Bakışları mahzun, şakağı çökmüş.

Yıllarca ağlamış gözyaşı dökmüş.

Gözler bir hoş olmuş seli değişmiş.

 

Sefil Hayranî bir vakti seherde,

Merhem arıyor bir dermansız derde,

Bağlar viran olmuş, bülbüller zarda

Bağban bir hoş olmuş gülü değişmiş.

 

- GÖZYAŞIN -

Gözlerinden yanağına akarken

Hasretin izini sildi gözyaşın.

Geçtiği yerleri yakıp yıkarken

Göz ucuyla bana güldü gözyaşın.

 

Sen ey bahar yüzlüm, lebi kirazım

şa çevirdin şu baharım, yazım

Gönlümün sultanı ey mesti nazım

Gene hülyalara daldı gözyaşın

 

Gurbete alışık değil sol yanım

Bana mecal vermez çeşmi giryânım

Bilmem kaç döş yaraladı, müjgânın

Bu kez bende karar kıldı gözyaşın

 

Geçit vermez yollar, kapanmış kardan

Çürüdü her yanım yaştan yağmurdan

Aldı beni benden götürdü burdan

Bir büyük sevdaya saldı gözyaşın

 

Hayranî’yim günüm sanki düş gibi

Anlaşılan o ki hayat boş gibi

Yeni kanatlanmış yavru kuş gibi

Dosta giden yolu buldu gözyaşın

 

 

- MUNZUR’A YELKEN AÇALIM -

Gel, her yeni günün ilk afağında

Seninle Munzur’a yelken açalım

Hicran gecesinin son şafağında

Seninle Munzur’a yelken açalım

 

Turnalar Yemen’e uçmadan önce

Sevda çiçekleri açmadan önce

Ayrılık şerbetin içmeden önce

Seninle Munzur’a yelken açalım

 

Bahar yaşamadım ömrüm hep kıştı

Sevda yangınında yüreğim pişti

Bizim payımıza hasretlik düştü

Seninle Munzur’a yelken açalım

 

Ömür denen zaman geçip gitmeden

Seher vakti gelip bülbül ötmeden

Ben seni, sen de beni incitmeden

Seninle Munzur’a yelken açalım

 

Sefil Hayranî’yim yola çıkmadan

Sevdanın hasreti bizi yakmadan

Gece sona erip şafak sökmeden

Seninle Munzur’a yelken açalım


 

- OLASIN -

Sen şahin değilsin yüksekten uçma

Kendin bil bu döşte sultan olasın

Gir dost hizmetine sevdadan kaçma

Kendin bil bu döşte sultan olasın

 

Cehteyle, menzile hemen varalım 

İnsaf eyle göster didâr görelim

Sevdada benliğe karşı duralım

Kendin bil bu döşte sultan olasın

 

Bir noktada canı katam canına

Aynı ten içinde varam yanına

Pervaneler gibi yanam şemine

Kendin bil bu döşte sultan olasın

 

Ey gül yüzlü canân, sırrın bendedir

Sevdan döşte durur, zevkin tendedir

Sevda sahrasının şemi sendedir

Kendin bil bu döşte sultan olasın

 

Ey Sefil Hayranî çerâğın yansın

Vuslat ülkesinde yol ziyalansın

Dilberler içinde cana canansın

Kendin bil bu döşte sultan olasın


 

-BAKIŞLAR HÜZÜNLÜ-

İç, sevda meyinden gönlün uyansın

Yoksa yürek buna nasıl dayansın.

Hicran zindanında bir başınayım

Yüzün göster ki gönül ziyalansın.

 

Ey ruhi revan sen başıma taçsın

Derdi derûna merhemsin, ilaçsın

Gel seninle muhabbet edelim ki

Sevda bahçesinin gülleri açsın.

 

Dizimde takat yok, gözlerimde fer

Yürek kan ağlıyor, suskundur lebler

Bakışım hüzünlü, nefesim boğuk

Senin hasretinden oldum derbeder.

 

Kurudu pınarlar, gözyaşım durdu

Kanattığın yaram azdı, kudurdu

Ne ben biliyordum ne sen söyledin

Bir bakışın beni yürekten vurdu.

 

Ey Hayranî hayal senin neyine

Gönül müptelâdır sevda meyine

Her kim ki tutsaktır yâr sevdasına

Baharı dönmüş zemheri ayına.


 

-BENİM İÇİN-

Seherden sehere esen sam yeli

Git yârin hâlini sor benim için

O nazlı canânın nicedir hali

Sayrı mı sağlar mı gör benim için

 

Eksilmez şu gönül dağımın karı

Hep kışta yaşıyor, yoktur baharı

Hazin hazin esen sevda rüzgârı

Yârin otağına var benim için

 

Sevda var oldukça bitmez kederler

Yaş dökmeye mahkûm nemli dideler

Benim hayatımda sen yoksan eğer

Anla ki bu hayat zor benim için

 

Hüzün, bir kahkaha atarak güldü

Yüreğim yangına nefessiz daldı

Dostla vuslat, başka bahara kaldı

Mutluluğa ermek dûr benim için

 

Hayranî’yim der ey çeşmi giryanım

Şu fanide üç beş günlük mihmanım

Dosta doğru giden şahı hubanım

Eğlen gitme biraz dur benim için


 

-ŞU BENİM SEVDAM-

Hazan gününün âşk kokan ufkunda

Kanatlandı uçtu şu benim sevdam.

Güzün son deminde yolun sonunda

Başıma dert açtı şu benim sevdam

 

Çabuk dön gel koyma beni merakta

Zaman geçmez oldu senden ırakta

Hazan mevsiminde ahir durakta

Aşk meyini içti şu benim sevdam.

 

Kokusuna vurgun ol kızıl gülün

Hasreti ondandır şeyda bülbülün

Dört yanını hüzün sarmış eylülün

Ondan dûra kaçtı şu benim sevdam.

 

Gülizârda içtim bir sevda demi

Eksilmez oldu şu gözümün nemi

Döşüme bir kor düştü, yaktı sinemi

Külüm göğe saçtı şu benim sevdam

 

Firak gecesinde canlar üzüldü

Ela gözden yaşlar bir bir süzüldü

Sanma Hayrani’nin yüzleri güldü

Ektiğini biçti şu benim sevdam.


 

-SANA YAKIŞMIYOR-

Ey hazan bakışlım döşü hüzünlüm,

Sana yakışmıyor gam ile keder.

Üzülmene razı olmaz bu deli gönlüm,

Sana yakışmıyor gam ile keder.

 

Suna’n uçmuş gitmiş kurumuş gölün

Bir sevda uğruna savrulmuş külün

Konuşmasan, sus pus olsa da dilin

Sana yakışmıyor gam ile keder.

 

Döşünde var olsa da bir âh u zâr,

Nemli gözlerinde yoktur intisâr.

Durmadan ağlasan da leyl-û nehâr,

Sana yakışmıyor gam ile keder.

 

Sermayem bir candır, al senin olsun.

Yeter ki sevdan hep gönlümde kalsın.

Varsın gülizârda güllerin solsun.

Sana yakışmıyor gam ile keder.

 

Döşüm yakan sevda öyle bir kor ki

Benden değil git bir bilenden sor ki

Meftûnun olmuş bu Hayranî der ki,

Sana yakışmıyor gam ile keder.


 

-HAZANIN SON DEMLERİNDE-

Gönül bahçeme düşen sarı yaprak

Ağlıyor hazanın son demlerinde

Evrenin sırrını gizleyen toprak,

Ağlıyor hazanın son demlerinde.

 

Gün yüzü görmedi şu hüzün yanım,

Düşmüş kor ateşte yanıyor canım.

Şu dertli döşümden tüten dumanım

Ağlıyor hazanın son demlerinde

 

Beni zora soktun ey vefasız yâr

Günüm feryat figan gecem ahû zâr

Hayalimi yele savuran rüzgâr

Ağlıyor hazanın son demlerinde

 

Efkâra kapılma ey dertli gönül

Bak hâr elinden ne çeker gonca gül

Gülşende gülünü kaybeden bülbül

Ağlıyor hazanın son demlerinde

 

Ömür geçip gitti baharlı güzlü

Hayranî’m ağlıyor hep gizli gizli

Döşü korda yanan bir ahu gözlü

Ağlıyor hazanın son demlerinde

 



-İNŞALLAH-

Şimdi sakındığın narin ellerin

Dönüp perçemini yolar inşallah

Lâlü gevher saçan dudu dillerin

Sükûtu hayâle dalar inşallah

 

Âşık oldum senin gül didârına

Dağlar dayanmıyor ahu zârıma

Sevenini yakma âşkın nârına

O da devran sürüp güler inşallah

 

Seni sevdim diye çıkardın ferman

Düçâr ettin derde bulmadım derman

Güvenme zamana döner bu devran

Açmış goncaların solar inşallah

 

Ben gibi bende’yi nerde bulursun

Nasıl olsa bir gün sevda solursun

Etme güzel sonra pişman olursun

Herkes ettiğini bulur inşallah

 

Hayranî gözümde kaldı muradım

Göklere ulaştı âhım feryâdım

Şimdi anmaya âr ettiğin adım

Hatırından çıkmaz olur inşallah


 

-GELİR-

Öyle çaresizim şu gurbet elde

Arada sılaya varasım gelir

Bilmiyorum benim sılam ne halde

Gelenden geçenden sorasım gelir

 

Döşümde yara var halim çok yaman

Geçit vermez, gönül dağlarım duman

Sıdk ile birini sevdiğim zaman

Açıp kollarımı sarasım gelir

 

Horasan’dan gelme benim kökenim

Gönül dostlarına açık dükkânım

Şu dar-ı dünyada yok bir mekânım

Dost ilinde mekân kurasım gelir

 

 

 

 

 

 

Bir Mehmet var idi oldu Hayranî

Hani dünkü dostlar nerede hani

Gerçek dost bulmanın geçti zamanı

Namus şişesini kırasım gelir

 


-BUNLARIN -

Zannedersin birer gayya kuyusu

Kötü söz eksilmez pis femlerinde

İnsana kurmuşlar hain bir pusu

Büyük bir bozukluk var kanlarında

 

Bunlar, her biri bir şeytanı lâin

İçlerinde nefret, dillerinde din

Hüseyn’i katleden lanet Yezid’in

Öz be öz mayası var genlerinde

 

Sana, bana, ona kin duyanların

Gözün kırpmadan cana kıyanların

Dini kullanıp halkı soyanların

Mutlak bir eğrilik var dinlerinde

 

Tornadan çıkmış hep sapık fikirli

Sana bana düşman, emeli kirli

Hepsi bir engerek gibi zehirli

Hep kan lekesi durur dünlerinde

 

İkrar nedir bilmez, döner sözünden

Tahrik olur anasından, kızından

Yezid’lik fışkırır küflü özünden

Her türlü melânet var sanlarında




Helal bilmez, yedikleri hep haram

Bunları gördükçe depreşir yaram

Bir gün elbet çıkar bir hesap soran

Yaptıkları kâr kalmaz yanlarında

 

Hani nerede bu mülkün sahibi?

Boşalttı hazneyi göründü dibi

Öz babalarının mülküymüş gibi

At oynatır yurdumun çimlerinde

 

Vicdan olmaz bu Yezid döllerinde

Din, iman sakız gibi dillerinde

Çok mazlumun kanı var ellerinde

Her çirkef var bunların inlerinde

 

Bin tanesi bir para yalanların

Devlet arkalarında adamların

Bunların yaptığı katliamların

Hepsi, hayırlı cuma günlerinde

 

Bunlarla davamız mahşere kalır

Azan elbet bir gün belasın bulur

Hayranî der çok güzel çarık olur,

Bunların nasırlaşmış gönlerinden.

 



-İNSANIN-

Bu cihana gelen tüm insanların

Sevinci, duygusu birdir insanın.

Meşakkatten bezmiş bütün canların

Feryadı, kaygısı birdir insanın.

 

Bir candır, bürünmüş kemiğe ete

Ruhları var, candan canandan öte

Küçük iken ağlar bir damla süte

Hasreti, arzusu birdir insanın.

 

Ömür denen zaman geçer figanla

Arif ol insanın derdinden anla.

Başta başka olsa bile, zamanla

Suali, sorgusu birdir insanın.

 

İster gâvur, ister Müslüman olsun.

İster Türkçe, ister Arapça bilsin.

İster feryat etsin, isterse gülsün.

Hülyası, kurgusu birdir insanın.

 

Dünya dediğin çift kapılı handır.

Sefil Hayranî bu handa mihmandır.

İnsanların günü feryat figandır.

Yarası, sargısı birdir insanın .

 


 

-YANIYOR DERSİM-

Nerede Dersim’in dünkü dostları

Bakın alev alev yanıyor Dersim

Yoksa onlar da değişti postları

Yarası derinden kanıyor Dersim

 

Kiminin yüzüne sövesim vardır

Kimini yürekten övesim vardır

Dört bir yana duyuracak sesim vardır

Bütün riyakârları kınıyor Dersim

 

Dostların çoktu, çevren kalabalık

Anlaşıldı ki hepsi merhabalık

Munzur’da yas tutuyor alabalık

Kor ateşte semah dönüyor Dersim

 

Bilmem kim yaptı derde gelesi

Artık is kokuyor gülü, lalesi,

Ne ardıcı kaldı, ne de çalısı

Temmuz sıcağında donuyor Dersim

 

Cayır cayır yandı kurdu, maralı

Giden gitti, kalan ağır yaralı

Devlet dersen hiç olmuyor oralı

Geçmiş günlerini anıyor Dersim. 

 

Sefil Hayranî der yanıyor döşler

Yetim kaldı dağlar, ağlıyor kuşlar

Yok olup gitti kurduğumuz düşler

Olan umudumuz sönüyor Dersim.





                -BÜYÜKLER-

Yıllar boyu halkı hep kandırdınız

Özü çürük, sözü yalan büyükler

Mazlumun ocağını söndürdünüz

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Yüzümüze bakıp bakıp güldünüz

Dönüp arkadan kaz gibi yoldunuz

Ankara’ya gidip zevke daldınız

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Emekçi halka tepeden baktınız

Dönüp ocağına incir diktiniz

Halkın arasına nifak soktunuz

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Hep yumuşak koltuğa oturdunuz

Hortumladınız, banka batırdınız

Ülkeyi soya soya bitirdiniz

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Beylere oy verenler süründüler

Kurtlar, kuzu postuna büründüler

Seçim geldikçe halka göründüler

Özü çürük, sözü yalan büyükler


 

Sözde yeni Türkiye yarattınız

Bu halka eskileri arattınız

Yarınlarımızı hep kararttınız

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Amca, kardeş, yeğen, arkadaş, dayı

Her biri ayrı ayrı aldı payı

Dar ettiniz halka koca dünyayı

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Emekçinin ne bir evi var, ne barkı

Hep zengine döner düzenin çarkı

Bizde lira yok, o beğenmez Mark’ı

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Büyük hata bu halkın kendisinde

Çünkü suç bulan yok, efendisinde

Bir eli haramda, öteki dinde

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Fakirin hep boş kaynar, kazanı

Zenginin her dem öter borazanı

Kendisine göre kurmuş düzeni

Özü çürük, sözü yalan büyükler

 

Hayranî çoğuna batar bu sözüm

Yaratan bizleriz, tüm hata bizim

Bırakıp gitsinler, görmezin gözüm

Özü çürük, sözü yalan büyükler



-SİLAHLAR SUSSUN-

Diyor ki; sevgiyle çarpan her yürek

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

Kardeşçe yaşayalım sonsuza dek

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

 

Hani dün kardeşti bütün insanlar

Ne değişti düşman oldu ihvanlar

Yeter artık ölmesin nev civânlar

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

 

Silahlara harcanmasın bütçemiz

Kavga bitsin, huzur bulsun ülkemiz

Barış ve kardeşlik olsun ilkemiz

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

 

Düşmanlığın yoktur hiçbir gereği

Sürdürelim dede, baba süreği

Artık hiç yanmasın anne yüreği

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

 

Saygı duy, insana kemlikten kaçın

Kardeşliğe yeni bir sayfa açın

Gelin daha güzel yarınlar için

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.

 

Kardeşçe oturup sorununu çöz

Son bulsun anne yüreğindeki köz

Sefil Hayranî der benden en son söz

Durdurun şu kanı, silahlar sussun.


 

-BİZİM KÖYÜN HIRSIZI-

Güneş, bir gün elbet bize doğacak

Bizim büyük köyün softa hırsızı

Yarattığın karanlık seni boğacak

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Bu ülkeye belâ getiren sensin

Bize boşa zaman yitiren sensin

Deveyi hamutla götüren sensin

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Gün senin günündür, çarkını döndür

Halk; aç, sefil, sana bayram düğündür

Sanma bu saltanat sona değindir

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Dolaşıp durursun meydan be meydan

Bir elinde Kur’an, diğerinde kan

Unutma sana da kalmaz bu devran

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Götürdüklerinden yok alın terin

Öte yanda olmaz mekânın, yerin

Yurttaki bu kaos senin eserin

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Nerden seçtiler seni başımıza

Sebep sensin bunca gözyaşımıza

Soğuk su kattın pişmiş aşımıza

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Fakir babası rolüne soyundu

Bunların hepisi birer oyundu

Parsayı götüren emmin dayındı

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Baskı kurdun, zulüm yaptın insana

Katilsin, ellerin bulaşmış kana

Mevla’dan dileğim ciğerin yana

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Komşuları birer birer küstürdün

Muhalif olana hep kan kusturdun

Konuşanları baskıyla susturdun

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Her dem nifak saçtın, toplumu gerdin

Bilmem nedir senin bu halkla derdin

Fakirden topladın zengine verdin

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Gerçeği duymadın sanki sağırdın

Kemlik mayasını kendin yoğurdun

Anarşi yarattın, kaos doğurdun

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Ata’nın köşküne çıktın oturdun

Ülkesini soya soya bitirdin

Hortumladın nice banka batırdın

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Bir tahta oturdu sürdü debdebe

Halkın umuduna çaldı galebe

Soydu hazineyi indirdi cebe

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 

Sefil Hayranî der hep nifak saçtın

Her türlü kemliğe sen kucak açtın

Gül gibi ülkenin içine sıçtın

Bizim büyük köyün softa hırsızı

 


-KİMSELER BİLMEZ-

Zalim gurbet elde kendi sılamı

Çok özledim ama kimseler bilmez

Doğru söyleyen her bir kelâmı

Çok özledim ama kimseler bilmez

 

Dokununca dala hâzanın yeli

Çınar yavaş yavaş döker gâzeli

Şu gönlümde mekân kuran güzeli

Çok özledim ama kimseler bilmez

 

Deli poyraz kırdı körpe dalımı

Yoldurdum hoyrata sevda gülümü

Dosta hasret kalan Hakkın kulunu

Çok özledim ama kimseler bilmez

 

Aşk kora çevirmiş yar sinesini

Baykuş harap etmiş ol hanesini

Dosta gönül veren her tanesini

Çok özledim ama kimseler bilmez

 

Sefil Hayranî der anla hatanı

Sen insan oğlusun özünü tanı

İnsanlığa hizmet veren her canı

Çok özledim ama kimseler bilmez



 

-YANMAM MI GEREK-

Derler ki gonca gül dikensiz olmaz

Gül için dikene konmam mı gerek

Geçmiyor günlerim yâr, sensiz olmaz

Âşk için ateşte yanmam mı gerek

 

Gel de bak derdinden sararıp soldum

Mecnun’a döndürüp çöllere saldın

Aklım baştan gitti biçare kaldım

İçip âşk meyini kanmam mı gerek

 

Ulu sözdür derler perçem tor olur

Tor’a düşüp de kurtulmak zor olur

Sen gibi bir yârin âşkı kor olur

Düşüp ateşlerde yanmam mı gerek

 

Ben, olsam o yârin ayak türâbı

İçsem leblerinden sevda şarabı

Bilmem yok eder mi derdi azâbı

Yoksa özüm aşka banmam mı gerek

 

Sefil Hayranî’ye bu cefâ niçin

İnsaf et, mazluma cefadan kaçın

Sevdiğimi san göstermem için

Pervaneler gibi dönmem mi gerek

 

 

-YETİŞ MERDÂN ALİ-

Kahpe felek zehir kattı aşıma

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

Nice garip haller geldi başıma

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

 

Ben ednâ bir kulum sanma Kârun’um

Tükenmiyor derdim, bitmez sorunum

Derman bulmaz oldu derd-î derûnum

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

 

Nice zamandır ayrıyım sıladan

Hamurum yoğrulmuş sanki çileden

Başım kurtulmuyor derdû belâdan

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

 

Sahip olmaz isen çeşmin eşkine

Oturtmazlar seni gönül köşküne

Şehidi Kerbelâ Hüseyn aşkına

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

 

Nice azar duydum her adû dilden

Biçâre düşmüşem ne gelir elden

Gel de Hayranî’yi kurtar bu halden

Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı

 

 

-NAZLI NAZLI-

Ağlamak yakışmaz hiç bir güzele

Akan gözyaşların sil nazlı nazlı.

Benzin soluk, yüzün dönmüş gazele

Aç ahu gözlerin gül nazlı nazlı.

 

Bir dost bulamadım beni anlayan,

Hâlbuki dostluğum herkese ayan,

Hasretinle uğrun uğrun kanayan

Yarama bir merhem çal nazlı nazlı.

 

Gâhi durgun suyla, gâhi sel ile

Gâhi seher vakti esen yel ile

Gâhi mektup ile gâhi tel ile

Bana güzel haber sal nazlı nazlı

 

Bir sevda verildi dosttan hediye

Döşüm alazlandı bilem ki niye

Tüten ocağımız sönmesin diye

Gel artık yanımda kal nazlı nazlı

 

Ol dosttan bir sevda aldım götürü

Hayranî memnundur bundan ötürü

Dizgin vur öfkene kırma hatırı

Sohbetten dem vursun dil nazlı nazlı

 


-DİYE-

Neden çift gözün var söyle ey gafil,

Eğriyi, doğruyu göresin diye.

Süs değil senin o ağzındaki dil,

Bilmediğin şeyi sorasın diye.

 

Başlangıçta toprak suyla karılmış,

Sonra o balçıktan insan örülmüş,

Sana malzemenin hepsi verilmiş,

Dostluk binasını kurasın diye.

 

Gir dost hizmetine gönül kapın aç,

Güneş ol, ışığın tüm mahlûka saç,

Lokman Hekim bulmuş her çeşit ilaç,

Dostun yarasına süresin diye.

 

Düşüp kor ateşte yansa da yürek,

İnsan yaşayamaz olmadan erek,

Her vakti seherde yol alman gerek,

Erkenden menzile varasın diye.

 

Sefil Hayranî’yim yaşama âşık,

Gönlünü çelmiş bir zülfü dolaşık, 

Bilir misin yaşam neden karmaşık,  

Biraz fazla zihin yorasın diye.

 

 

-BİZDEDİR-

Bigânenin teki bize yol sormuş,

Bilmez Şah’a giden eşik bizdedir.

Dost, bargâhını yol üstüne kurmuş.

Sevda, sevgi bizde âşık bizdedir.

 

Dünya türlü türlü insanla dolu,

Herkese ders verir hayat okulu

Bizde hiç kapanmaz bilimin yolu,

Çünkü akla rehber ışık bizdedir.

 

Can kurban olsun insanın merdine,

Senlik benlik gütmez koşar yardıma,

Şifa bulmayan dertlinin derdine,

Türlü deva veren kaşık bizdedir.

 

Haramla beslenip halktan kaçmadık,

Hiçbir gün kemliğe kucak açmadık,

Köhne karanlığı mihrap seçmedik,

Çünkü tüm bilime beşik bizdedir.

 

Hayranî okuduk aktan karadan,

Sanma öyle kolay geçtik sıradan.

Gelenler eğlenmez gider buradan,

Şimdi sıra bizde, keşik bizdedir.


 

-YETER-

Şu vefasız dosta söyleyin bilsin,

Eşiğine yüzüm sürdüğüm yeter.

İster sevsin ister gönülden silsin,

Hayaliyle yanıp durduğum yeter.

 

Ey çeşmi giryânım dur biraz sabret,

Döşüme düşürdün bir nâr-ı hasret,

Mümkün değilse bu cihanda vuslât

Uzaktan uzağa gördüğüm yeter.

 

Depreşiyor yaram, derman nafile

Bırakmadın derdim getirem dile,

Ömür böyle geçmez hep feryat ile

Hayatımda bunca kördüğüm yeter.

 

Bir gaflete düştüm uydum zamana,

Yaz görmeden ömür döndü hazana,

Bana dost görünen kalleş insana

Bunca zaman değer verdiğim yeter.

 

Sararan bir yaprak gibi savruldum,

Düştüm kor ateşe yandım kavruldum,

Sefil Hayranî’yim artık yoruldum,

Şu derdime derman sorduğum yeter.

 

 

-ZALİMLER-

Şah Hüseyin’in başını kestiler

Zalimler bize çok zulüm eyledi

Rüzgâr gibi başımızda estiler

Zalimler bize çok zulüm eyledi

 

Dersim’de Maraş’ta bir bir vurulduk

Kızıl şafaklarda tek tek dirildik

Sanmasınlar ki kavgadan yorulduk

Zalimler bize çok zulüm eyledi

 

Daim saldırdılar kan, kin kusuldu

Nesimi yüzüldü, Mansur asıldı

Sanmasınlar ki neslimiz kesildi

Zalimler bize çok zulüm eyledi

 

Her devirde yolumuza çıktılar

Toplumun içine nifak soktular

Sivas Madımak’ta nâr’a yaktılar

Zalimler bize çok zulüm eyledi

 

Müslümanız dediler kin güttüler

Yılda üç beş kere Hacc’a gittiler

Daim Alevi’ye bühtan ettiler

Zalimler bize çok zulüm eyledi

 

Bitmez Alevi halkın sorunları

Her dem tehlikededir yarınları

Hayranî’yim şu Yezid torunları

Zalimler bize çok zulüm eyledi


 

-UMUTLARIM-

Mihnetle diktiğim bağ yeşermedi

Boşa gitti benim tüm umutlarım

Zalim hayat bana mecal vermedi

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

Sılamdan ayrıldım gurbete vardım

Her olur olmaza hep hayal kurdum

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

Nedir benim suçum kime neyledim

Korkmadan fikrimi beyan eyledim

Yalanım yoktur hep doğru söyledim

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

Kahpe felek senin kırılsın çarkın

Virâne eyledin mazlumun barkın

Artık benim senden kalmadı korkum

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

Kuru yaprak gibi savruldum durdum

Virâneye döndü ocağım yurdum

Varımı yoğumu hep sele verdim

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

Sefil Hayranî’yi hep kem bildirdin

Daha yaşar iken kıydın öldürdün

Gülistanda gonca gülüm soldurdun

Boşa gitti benim tüm umutlarım

 

-N’OLUR-

Sevmeyi bilmeyen şu ela gözler

Ağlasa n’olur, ağlamasa n’olur?

Garibin yurdunu yok eden seller

Çağlasa n’olur, çağlamasa n’olur?

 

Beni zapt edemez artık buralar

Döşümde baş vermiş türlü yaralar

Ben öldükten sonra herkes karalar

Bağlasa n’olur bağlamasa n’olur?

 

Sofu haram kılmış içtiğim demi

Helal kılsa bile olmaz önemi

Bana dost olmayan, dertli sinemi

Dağlasa n’olur dağlamasa n’olur?

 

Çekince tetiği ok durmaz yayda

O zaman bilin ki emekler zayda

Başıma kakanlar bana bir fayda

Sağlasa n’olur sağlamasa n’olur?

 

Hayranî içince ecel şerbeti

Çürür toprak olur kemiği, eti

Yaşayan ölünün ol zürriyeti

Çoğalsa n’olur çoğalmasa n’olur?

 

 

-ÂŞKA HUDUT ÇİZİLMEZ İMİŞ-

Tabipler derdime derman bulmadı

Bulunmayan derman yazılmaz imiş

Geçti gitti ömür zaman kalmadı

Ölmeyince mezar kazılmaz imiş

 

Dosta giden yolda kara bir duman

Kaldık yarı yolda yetiş elaman

Ecel can almaya geldiği zaman

Elâ gözlerden yaş süzülmez imiş

 

Göster sevgine bir kanıt dediler

Senin adın verdim unut dediler

Çizdiler bir çizgi, hudut dediler

Meğer âşka hudut çizilmez imiş

 

Kişi arif olmaz kendin bilmezse

Bir Pir’e bend olup ikrar kılmazsa

Özü Hakk’a bağlı Mürşit olmazsa

Var olan müşküller çözülmez imiş

 

Canım feda olsun dostun yoluna

Mevla yardım etsin düşkün kuluna

Sefil Hayranî’nin berbat haline

Dost olmayanlar hiç üzülmez imiş


 

-HANGİ YÖNE DÖNSEM-

Hangi yöne dönsem insan kaynıyor,

Ama şu dünyada sanki yalnızım.

Zalim hayat bana oyun oynuyor.

Depreştikçe artar derûnda sızım.

 

Felek dünden pusu kurmuş yoluma,

İzin vermez dönem sağım, soluma,

Hoyrat mekân kurmuş körpe dalıma,

Kem yazılmış benim şu kara yazım.

 

Hiçbir dilde bilinmeyen yarayım

Hazanın hüznüyle kaplı sarayım,

Bilmem ben o dosta nasıl varayım,

Kaldım yarı yolda yok mudur çözüm.

 

Yürek parça parça ruhumuz dâr’da,

Aşka tutsak düşmüş gönül firarda,

Dost hasretiyle hep yanarız nâr’da,

Çünkü tek kıblemiz insandır bizim.

 

Yanmaz şu bedenim yaz sıcağında,

Çünkü özüm pişmiş dost ocağında,

Hayranî zulm çeker sevda ağında,

Artık hiç kimseye geçmiyor nazım.

 


-BARIŞA HASRET-

Ankara’da bir mevsim-i hazanda,

Barışa hasret gitti canlarımız.

Kırık çarkla dönen eğri düzende,

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Büyük şeytan yine ortamı gerdi.

Bilmem nedir bunun bu halkla derdi?

Bombalar patladı, canlar can verdi.

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Barış için halay çekip güldüler.

Pim çekildi, çiçek gibi soldular.

Yürek yaka yaka şehit oldular.

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Daha başlamadan barış rüzgârı,

Mahşere dönüştü Ankara Garı.

Gar’da yaşanıyor bir can pazarı

Barışa hasret gitti canlarımız

 

Barışa çağrılar kanla sonlandı.

Feryat, figanlar yurtta yankılandı.

Düşün, kaç ananın yüreği yandı.

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Her dertli ananın düşüdür, barış.

Tüm çocukların gülüşüdür, barış.

Yetimin, mazlumun aşıdır barış.

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Şu Mervan dölünün bozuk mayası,

Pas tutmuş vicdanı, silinmez pası.

Barış bizim gönlümüzün sevdası,

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Bak nasırlı eller hep kırış kırış

Dik dur, sergile bir onurlu duruş

Halkın son sözü; inadına barış,

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Barış istemiyor diye bir kişi,

Heba edilemez bu halkın düşü.

Yaktık meşaleyi olmaz dönüşü,

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Halk çıkmış haykırıyor Ankara’dan

Der yıkılsın setler, kalksın aradan

Bir ses yükseliyor arka sıradan

Barışa hasret gitti canlarımız.

 

Hayranî der katıl büyük yarışa,

Onurunu satma üç-beş kuruşa.

Birlik ol arkadaş, yürü barışa,

Barışa hasret gitti canlarımız.



-UNUTMA BENİ-

Gül yüzlü sultanım dinle sözümü

Hatırdan çıkarıp unutma beni

N’olur bazı bazı yokla özünü                                                           

Hatırdan çıkarıp unutma beni

 

Aç gözün şöyle bir çevrene bakın

Bak kim senden uzak kim daha yakın

Ruhum teslim edip göçmeden, sakın

Hatırdan çıkarıp unutma beni

 

Vuruldum yine bir kaşı kemana

Salınır zülüfler sevdadan yana

Vakit dolup ecel gelince cana

 Hatırdan çıkarıp unutma beni

 

Kul Hayranî koşar ekmek peşinde

Gözü yoktur asla mazlum aşında

Gündüz hayalinde gece düşünde

Hatırdan çıkarıp unutma beni


 

-GÖNÜL-

Dinle bir nasihat edeyim sana

Her olur olmaza karışma gönül.

Bazı gerçekleri bırak zamana

Sakın cahil ile yarışma gönül.

 

Hasretinle yanar benim sol yanım

Nefesin bana dermandır sultanım

Hakikatli dosta kurbandır canım

Özü çürüklerle görüşme gönül.

 

Aç gözün şöyle bir çevrene bakın

Uzaklaş nahaktan, Hakk’a ol yakın

Kâmil insan ile küs kalma sakın

Nefsine dost ile barışma gönül.

 

Hiç pazar olur mu gönlü şeytanla

Dosta varılmaz bu ahdû peymânla

Meydana çık savaş mert düşmanla,

Namert dostla asla vuruşma gönül.

 

Hayranî çok yol var buradan öte

Uyanık ol sakın düşme gaflete

Arif ol, otur köşe-i vahdete

Kendin bilmez ile dürüşme gönül.

 


-ZAMANI-

Kemliğe koşanlar dostluk bulamaz

Barış için yola çıkma zamanı

Bundan daha iyi zaman olamaz

Kardeşlik için el sıkma zamanı

 

Hiç kimse dönmesin yönünü düne

Nice sorun gelmiş dünden bu güne

Yığılmış gönülde dert dert üstüne

Artık derde derman bakma zamanı

 

Dün kor idik bu gün döndük küllere

Dün damlaydık bu gün döndük sellere

Şimdi, nasırlaşmış kutsal ellere

Boğum boğum kına yakma zamanı

 

Her yüze güleni dostumuz sandık

Bundan ötürü kor ateşte yandık

Dün zerreydik artık sellere döndük

Şimdi ummanlara akma zamanı

 

Mazlumun gönlü pak, libası yırtık

Zalimlerde üst pak, gerçekler örtük

Sefil Hayranî’yim diyor ki artık

Zaman, tabuları yıkma zamanı

 



-KÖRDÜĞÜM-

Nice insan geldi geçti bu handan,

İntikam alan yok geçen zamandan

Kişi, karşısında secdeye durur

Geldi mi Azrail, vazgeçer candan

 

Gözde nem olunca kirpik ıslanır.

Sevgi yoksunu bir yürek paslanır.

Dünün cahili yarın da cahildir,

Sanma kemâle erince uslanır.

 

Aç gözünü uyan gaflet hab’ından,

Ölsen bile içme namert abından.

Okudum, okudum dostluk okudum,

Ülfet Meclisi’nin Hakk kitabından.

 

Gelen herkes mekân tuttu bu hanı,

Zaman mağlup etti gelen her canı,

Yoksulun bitmezken kederi gamı,

Zenginin her daim sürer devranı.

 

Hayranî bilmem gerçek mi gördüğüm,

Yaşamım da yazgım gibi kördüğüm,

Bilmeyenler varsın sorsunlar beni

Gören var mı benim devran sürdüğüm?

 



-HALKIN UYANASI YOK-

Bir ülke düşün yarısı uykuda,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

Balık avlanır mı bulanık suda,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Hayli civan yitti bu memleketten,

Yırt şu gömleği çık artık zulmetten,

Umut kes uykuya yatmış milletten,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Kurtul karanlıktan güneşi doğur,

Dostluk hamurunu elinle yoğur,

Kapamış gözünü, kulaklar sağır,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Utanmadan yetim hakkı gasp eder,

Yandaşı, ‘onun bir bildiği var’, der,

Bunun bedelini bütün halk öder,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Baskı yaparak halkı ürküttüler

Sana, bana karşı kemlik güttüler

Hep haksızdan yana taraf tuttular

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Boğaz düğüm düğüm çıkmıyor sesi,

Kalmamış mazlumun eski neşesi,

Umut yitmiş, korku sarmış herkesi,

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Halkın üstüne bir baskı kurdular

Karşı konulunca da kudurdular

Bomba atıp nice insan kırdılar

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Mevla’dan ayrılmış şeytana tapmış

Çıkar uğruna hep yalana sapmış

Çeşmenin başını çakallar kapmış

Uyan diyom, halkın uyanası yok.

 

Camiden çıkmadan başlar yalana

Dünden başlamışlar yurdu talana

Hayranî dostluktan uzak kalana

Uyan diyom, halkın uyanası yok.


 

-GİBİDİR-

Zalim gurbet elde çile çekenler,

Dalında kurumuş yaprak gibidir.

Dışlanan herkese sahip çıkanlar,

Canlıya can veren toprak gibidir.

 

Üç günlük dünyanın zevkine kanan,

İnsanlığa karşı hoyrat davranan,

Burayı kendine hep mekân sanan,

Bu mülk sahibiyle ortak gibidir.

 

Çevremde dolaşır ruhsuz insanlar,

Umurunda değil dökülen kanlar,

Dürüstlüğü ilke edinen canlar,

Bedeni taşıyan ayak gibidir.

 

Halkın arasına nifak koyanlar,

Bunun sayesinde karnı doyanlar,

Riyakâr olmaya gerek duyanlar,

Yal peşinden koşan köpek gibidir.

 

Mazlum halka zulmü reva görenler,

İnsan değil Yezid yolu sürenler,

Bütün insanlığa zarar verenler,

Mezarından kaçmış hortlak gibidir.

 

Dostun yarasına merhem çalanlar,

Sefil Hayranî’ye selam salanlar,

Bilimi kendine rehber alanlar,

Her seher ağaran şafak gibidir.


 

-GİDER AYAK-

Şu dertli gönlüme özel mihmansın

Döşümü yakan yarama dermansın

Ben güzelim diyen var ise eğer

Seni görünce kendinden utansın.

 

Bu dertli gönlümün sensin güzeli

Dört bir yanın bağ bahçeyle bezeli

Sararan şu gönlüm seni görünce,

Dökmekten vazgeçti sarı gazeli

 

Sen, benim biricik ömür meleğim

Sevdanın yüküyle doldu seleğim

Seninle güzel bir sevda yaşamak

Benim bu dünyadaki tek dileğim

 

Öğüttüm buğdayı, döktüm eleğe

Ricada bulundum zalim feleğe;

Gelip canımı istemesin benden,

Kavuşamadan sen gibi meleğe

 

Yolun sonuna tam da çeyrek kala

Hayranî bir yâra olmuş müptelâ

Herkes diyor ki şuna bak hele

Gider ayak açtı başına belâ.

 

 

-KİME ŞİKÂYET EDEM-

Bir gün gelip berbat halim sormadın,

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

Şu sol yanıma bir neşter vurmadın,

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

 

Vuslata hasretten gülmez yüzlerim,

Hep hüzünle geçti bütün güzlerim,

Buğuya müptela gamlı gözlerim,

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

 

Yakışmıyor sana selamın kesmek,

Hiç olur mu her dem yel gibi esmek,

Sitemin anladık, nedir bu küsmek?

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

 

Nice cefa gördüm gelip sormadın.

Dermansız derdime merhem sürmedin.

Ceth eyledim ama vuslat görmedim.

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

 

Hayranî’yim başım kurtulmaz kıştan,

Çürüdü yanlarım yağmurdan yaştan,

Toprak bana yorgan, yastığım taştan,

Bilmem derdim kime şikâyet edem.

 

-BENİM-

Yaşam bir gün bana vermedi aman,

Hep hüzünle geçti güzlerim benim.

Yürek, korla dansa kalktığı zaman,

Buğudan kurtulmaz gözlerim benim.

 

Yüreğim yufkadır, özüm hep sakin.

Düşmanlıktan uzak, dostluğa yakın,

Kimine hoş seda gibidir, lakin

Kimine dokunur sözlerim benim.

 

Zaman geçmek bilmez şu fakirlikte

Ben, beni buldum her dem hâkirlikte

Bir gün mutlaka benimle birlikte

Kabre gömülecek gizlerim benim.

 

Özü insan her can kardeşim, bacım

Kemlikle yok işim, dostluk baş tacım,

Şu yalan dünyada bütün amacım,

Dostluğa yol olsun izlerim benim.

 

Hayranî’yim dostluk sevmez bazılar,

Döşümde yaram çok, durmaz sızılar.

Bu dertli gönlüm hep dostu arzular.

Küle dönmeden şu közlerim benim.

 


 

-ADALETE BAK-

Hırsızların hepsi dışarda gezer.

Benim ülkemdeki adalete bak.

Güçlü her zaman mazlumu ezer.

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Çarkını her zaman döndürür güçlü,

El haramdan çıkmaz, ağız oruçlu,

Çalan suçlu değil, görenler suçlu,

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Ülke parsel parsel oldu satıldı,

Soyanlar hep el üstünde tutuldu,

Baklava çalanlar hapse atıldı,

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Mazlumların hakkı yerde sürünür.

Tüm kurtlar kuzu postuna bürünür.

Güçlü ne yapsa hep haklı görünür.

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Kör olmayan herkes rahatça görür.

Ülkemde her şey bir buyrukla yürür.

Hâkim, emre uygun kararlar verir.

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Silinip yok olmuş bazı değerler,

Mazlumlar, zalime boyun eğerler,

Adalet, evrenin ruhudur derler,

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Yüksekten gelince bütün emirler,

Hâkim, vicdanı limana demirler.

Bu yolda yok oldu nice ömürler,

Benim ülkemdeki adalete bak.

 

Zalimin gücü hep mazlumda saklı,

Hayranî’nin buna hiç ermez aklı,

Güçlü olanlar her devirde haklı,

Benim ülkemdeki adalete bak.


 

-BAK -

Gel insanı sen-ben diye seçmeden,

Girdiğin gönülde taht kurmaya bak.

Mevsim sona erip zaman geçmeden,

Harmanı rüzgârda savurmaya bak.

 

Akan gözyaşımdan oluşmadan sel,

Burda daha fazla bekletmeden gel.

Yürüdüğün yolda çıkmadan engel,

Bir an önce menzile varmaya bak.

 

Ben arkanda nasıl secdeye varam,

Senin her yediğin, içtiğin haram

Gel, sürdüğüm yola eyle ihtirâm,

Kaldır başın artık dik durmaya bak.

 

Gel gönül beyhude etme intizar,

Namussuz insanda ne ararsın âr.

Ey babası himâr, kendisi himâr

Bütün insanları bir görmeye bak.

 

Hayranî hepimiz doğduk kadından,

Nedamet duyan var, onun adından,

Behey gafil vaz geç şu inadından,

İnsanlık yolunda iz sürmeye bak.

 



-DÜŞENDE-

Bak hali n’icolur gör şu yoksulu,

Kurduğu hayaller boşa düşende.

Dünyasından geçer, kaybeder yolu

Çaresizdir yürek, coşa düşende.

 

Yoldaş ol yoksulla, derdinden anla.

Gör ki hayatta ne çekmiş zamanla.

Yürek dağlayan bir feryat figanla,

Ağlayıp durur kor, döşe düşende.

 

Nerde garip görsem boynu büküktür.

Benzi soluk, üstü başı döküktür.

Yaşam, onun için büyük bir yüktür.

Hele bir de mevsim kışa düşende.

 

Kamburuyla yaşam yükünü taşır.

Kimse yok yanında, yalnızdır üşür.

Göçer gider burdan çok uzaklaşır

Kem yaşamın zehri aşa düşende.

 

Hayranî yok oldu zaman çarkında,

İzine rastlanmaz hayat parkında.

Gel gör ki o da bu işin farkında,

Vaktaki beyazlar başa düşende.

 

 

-UYUZ İT-

Avlu kapısında duran uyuz it,

Hemen dalar ordan geçse bir yiğit.

Gölge etme yeter ey köpek senden

İhsan bekleyen yok, al kemiğin git.

 

Her olur olmaza hırlayıp durur.

Bir de kalkıp yiğitlikten dem vurur.

Çapına bakmadan çatar herkese,

Kendini dünyanın hâkimi görür.

 

Milyonlarca kemiğin arasında,

Onun gözü her dem en irisinde.

Tırsaktır, korkuyu sezince hemen

Saklanır zağar itin gerisinde.

 

Şölende hep yağlı parçayı kapar.

Çok ödlektir hoşt de bak ödü kopar.

Hep asaletli gibi görünür ama

Aslı köpek olan köpeklik yapar.

 

Leş olan her yerde hep siper kazar.

Fırsat buldukça çalar azar azar.

Güçlü görünmeye çalışır lâkin

Korkaktır, sokakta sürüyle gezer.

 

Sefil Hayranî’yim bu böyle gider,

Köpektir mecburen köpeklik eder.

Çoban uyanmazsa derin uykudan,

Köpek, kuzen kurtla kuzuyu güder.



-OLMAZ-

Her derdin mutlak bir ilacı vardır.

Lakin kötü huyun ilacı olmaz.

Elbet ayrılık da bir hayli zordur,

Ama ölüm kadar da acı olmaz.

 

Ağlayan gözlerle bana bakanda,

Döşüme od salıp sinem yakanda,

Gece son bulup da şafak sökende,

Kimsenin muma ihtiyacı olmaz.

 

Tohum filiz vermez olmazsa toprak,

Mevsimi gelmeden sararmaz yaprak,

Girdiğin gönülde taht kurmaya bak,

Zulmeden insandan baş tacı olmaz.

 

Yüksekten uçarken efsane Hüma,

Devekuşu başın gömermiş kuma,

Herkesin mutlak bir soyu var ama

Soysuz insanın soy ağacı olmaz.

 

Hayranî kemliğe yol vermez asla,

Koca ömür geçti kederle yasla,

Kişi arınmadan, kalbinde pasla

Bin kez Hacca gitse de hacı olmaz.


 

-BOŞA GİTMESİN -

Ey insan oğlu gel el ver barışa,

Verilen emekler boşa gitmesin.

Hep muhtacız insanî bir duruşa,

Verilen emekler boşa gitmesin.

 

Unutalım hüznü her dem gülelim,

Sevgiyi her şeyden üstün kılalım,

Kalksın şu düşmanlık dostça kalalım,

Verilen emekler boşa gitmesin.

 

Hep güvendiğin şu yazgıda bile,

Zengine sefa var, yoksula çile

Meydanı kaptırma sakın cahile,

Verilen emekler boşa gitmesin.

 

Kardeş değil miydi bütün insanlar?

Dünyayı kimseye etmeyelim dar,

Herkese kucak aç sonuna kadar,

Verilen emekler boşa gitmesin.

 

Bir kere de şu Hayranî’yi dinle.

Bırak düşmanlığı barış kendinle,

Kucakla insanı bütün sevginle,

Verilen emekler boşa gitmesin.


 

-SEN’SİZ BIRAKTIN-

 

Bir başka sen vardır, ben’im içimde.

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.

Kimseler duymadan sessiz biçimde,

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.

 

Derûndaki sen’le vuslat görmeden,

İkimiz bir olup bir dem sürmeden,

İncitmeden, hatır gönül kırmadan,

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.

 

Bir ben vardır bendeki ben’den başka,

Kaldırsan perdeyi görün/sen keşke,

Muhtaç olduğum bir derûnî aşkla,

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.

 

Gâh kavga ederiz ben’deki sen’le,

Tezatlık var ama gül, hep dikenle

Bilmediğim bir davan mı var benle,

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.

 

Hayranî tutuşmuş yanar közünle,

İnanmazsan eğer gel gör gözünle,

Bendeki ‘ben’ kaldı gamla hüzünle,

Aldın sen’i, ben’i sen’siz bıraktın.


 

-KAPIM ÇALAN YOK -

Yine kimsesizem, sessizem bu gün

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

Dost bildiğim beni eylemiş sürgün,

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

 

Yürekte bir ben var, ben’den içeri

Bir yanım hazandır, bir yan zemheri

Dosttan ayrıldığım ilk günden beri

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

 

Toprak denen dostla vuslatımız var.

Kış bastırıp ömre yağmadan son kar,

Yol gözledim durdum koca sonbahar,

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

 

Bir can, dost uğruna korda yananda

Dermansız dert deva bulur cananda

Mihman olduğum şu koca cihanda

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

 

Sabah oldu sandım, tan ağarınca

Nefes kâr eylemez yaşam durunca

Dost bildiğim bile döşten vurunca

Kapım çalan yok tan yelinden başka.

 

Bir vuslat zamanı dermana vardım

Meğer dermansızmış şu benim derdim

Sefil Hayranî’yim yaşadım gördüm,

Kapım çalan yok tan yelinden başka.



-İNCİTİR-

Hazin hazin esen seherin bâdı,

Dikene dokunur gülü incitir.

Şu mazlum halkımın acı feryâdı,

Yüreğe dokunur dili incitir.

 

Bu halkın öfkesi bir bahar seli,

Sürükler her zulmü yıkar engeli,

Zamansız esti mi hazanın yeli,

Yaprağa dokunur dalı incitir.

 

Bir zalim muktedirin siyaseti,

Kamplara ayırdı, bütün milleti.

Halden anlamazın her hareketi,

Erkâna dokunur yolu incitir.

 

Bozuk ise maya tat vermez hamur,

Dürüst insana hiç yapışmaz çamur,

Rüzgârla birlikte gelen her yağmur,

Ateşe dokunur külü incitir.

 

Hayranî ta dünden halkına meste

Duygular canlandı seste, nefeste

Hüzünle yoğrulan her acı beste

Perdeye dokunur teli incitir.

 



-İNSAN DEDİĞİN-

Kendi yerde yürür, aklı havada

Çöple kuyu eşer insan dediğin.

Yaş ilerleyince durmaz yuvada,

Halden hale düşer insan dediğin.

 

Gâh yaramaz olur sığmaz avuca,

Turlar dünyayı bir uçtan bir uca,

Bakar ki çiğlikle varmaz sonuca

Girer korda pişer insan dediğin.

 

Güz gelmeden gazel döker bağları,

Hep feryatla geçer güzel çağları,

Gâh engel tanımaz aşar dağları,

Gâhî düzde şaşar insan dediğin.

 

Umudunu kesmiş gamlı hazandan,

Sanma ki hoşnuttur çarpık düzenden,

Gâh bardağa sığar, gâhî kazandan

Damla damla taşar insan dediğin.

 

Gâh yürek paralar hüzünlü hali,

Gâhî cefa çeker, bulmaz ikbali

Gâh yerde dolaşır gâh kuş misali,

Daldan dala uçar insan dediğin.

 

Gâh pul olur kaybeder değerinden,

Gâh taş gibi ağır kalkmaz yerinden,

Gâh pınar misali kaynar derinden,

Gâh sel olur coşar insan dediğin.

 

Hayranî çok insan gördüm vallahi

Bir kısmına gönül verdim billahi

Gâh unutulur hatırlanmaz, gâhî

Hep gönülde yaşar insan dediğin.

 


 

-EYÛB’UN DERDİNDEN -

Öyle bakma benim soluk yüzüme

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.

Beni yakan bir kor düşmüş özüme

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.

 

Ömürden gidiyor gün yavaş yavaş

Gün geldi mi başlar bedende telâş

Derûna akıttım damla damla yaş

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.

 

Deli poyraz oldun estin başımdan

Deryalar var oldu gözüm yaşından

Dert eksilmez oldu dertli döşümden

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.

 

Hayli derdim vardır dermana muhtaç

Hepsini başıma eylemişem taç

Daha başka derde yoktur ihtiyaç

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.

 

Hayranî’yim beni hor görme asla

Koca ömrüm geçti figanla yasla

Döşte dert çoğaldı düne kıyasla

Eyûb’un derdinden fenadır derdim.


 

-BEN-

Viran sokaklarda sevgiye muhtaç büyüyen,

Barışa hasret çocukların yazgısıyım ben. 

Israrla zulmetin üstüne üstüne yürüyen,

Güneşi muştulayan şafak çizgisiyim ben.

 

Zulme işarettir şu toplumdaki ürküler,

Gerçek ortada iken faydasızdır korkular,

Yaşanan hayatın tanığıdır, tüm türküler.

Döşe kor düşüren türkünün ezgisiyim ben.

 

Kimi timsah gibidir, sahte gözyaşı döker.

Kimi durgun akan su gibidir, çok can yakar.

Mürekkebin akmadığı yerde hep kan akar.

Rotatifin mürekkep kokan dizgisiyim ben.

 

Emek verilmiş bir haktır, hakça bölüşülen

Güzel bir gelenek dünden bize ulaşılan?

Mazluma zorla giydirilmeye çalışılan,

Yensiz yakasız elbisenin büzgüsüyüm ben.

 

Kimi vardır, ortaya koyar bütün varını,

Kimi düne hayran, yarınla var bir sorunu,

Kimi yarına âşık, dünden görür yarını,

Dünden yarını görenlerin sezgisiyim ben.

 

Yolun en güzelidir, Hakk’a doğru gideni,

Gün olur kara toprak çürütür her bedeni

Sefil Hayranî der bilmeyenler bilsin beni

Cevr-ü cefa çeken yoksulun üzgüsüyüm ben.

 

-FELEKLE PAYLAŞIM-

Felekle bölüştük koca cihanı

Payıma düşenler gam, keder, acı

Beyhude geçirdim bunca zamanı.

Bulamadım derde derman ilacı.

 

Gark eyledi beni efkâra, gama.

Yürek lime lime her yanım yama,

İlk günden beri çabaladım ama

Dolduramadım pınardan bakracı.

 

Yanımdan geçerken bir çelme taktı.

Kimse bilmez dertli yürek ne çekti.

Kanayan yarama tuz biber ekti.

Bilmem şu feleğin neydi amacı.

 

Hayatımı çaldı, düşümü böldü.

Oturdu karşıma halime güldü.

Ruhumu bedenden ayırdı aldı.

Böğrüme saplandı hain bir acı.

 

Yalan söyleyerek kandırdı beni.

Rol yaptı bir an inandırdı beni.

Mülk benim diye dolandırdı beni.

Kendi malik oldu ben de kiracı.

  

Sordu, sual etti defterden sildi.

Hayatım zehretti yana çekildi.

Olmadık yerde karşıma dikildi.

Tehdit ile aldı benden haracı.

 

Toprağa can gelir, yağmur yağınca.

Ebr, can bulur buhar göğe ağınca.

Karanlığı boğan güneş doğunca

Kalmaz, Hayranî’nin mum ihtiyacı.


 

-ZULMÛN EFENDİSİ -

Ey! A’yı okumadan B’ye geçenler,

Cahil arif olmaz duymadınız mı?

Kendisi olmaktan korkup kaçanlar,

Başkası olmaktan doymadınız mı?

 

Eğer bir insan olmazsa kendisi,

Çıkmaz, vicdandaki lambanın isi.

Sözüm sana ey zulmün efendisi,

Halkı halden hale koymadınız mı?

 

Kafasında bin bir türlü kurgu var.

Bi-ikrardır, kalkmış bizi sorgular.

Bülbülün gülüne konan kargalar,

Bizi hep gayrıdan saymadınız mı?

 

Gerçeği görmekten korkan acizler,

Ne zaman son bulacak bu tacizler?

Ey ruhtan yoksun bedeni naçizler

Pis emelinizden caymadınız mı?

 

Kendiyle barışık olmayan hamlar,

Edepten, erkândan yoldan ne anlar.

Hayranî’yim der ki bütün zamanlar,

Zulmedip bu halka kıymadınız mı?

 

 

-GARİBİN DÜNYASI -

Sona ermişti kış, mevsim bahardı.

Bütün dereler, sevdaya çağlardı.

Kokusuna hayran kaldığı gonca

Gülün çevresini dikenler sardı.

 

Kelepçe takılmış, eller derdesttir.

Nûş etmiş doluyu dünden sermesttir.

Duydum ki softalar dünümü sormuş,

Ezel meclisinden mest-i elesttir.

 

Yokluk belâsıyla yürür aheste

Çırpınıp duruyor can son nefeste.

Hanesine uğrayan olmayınca

Gözü yolda kalmış, kulağı seste.

 

Bu dünya bir handır, hoştur havası

Hiç bitmez yoksulun yokluk davası

Canı yoktur, yavaş esen rüzgârda

Bile savrulup yok olur yuvası

 

Yoksuldan yana bir Hayranî varmış

Yüreğini korlu ateşler sarmış

Daha hazan vakti bile gelmeden

Gönül bağındaki gülü sararmış.

 



-ADALET -

Muktedirim deyi sakın övünme,

Her insana gerek olur ADALET.

Bana gerek olmaz diye sevinme,

Her insana gerek olur ADALET.

 

Bakışlar hüzünlü, bedenler yorgun.

Döşler korda yanar, gönüller kırgın.

Bugün olmasa da mutlaka bir gün

Her insana gerek olur ADALET.

 

Dengede durmazsa tuğtu terazi,

Hiçbir insan olmaz hakkına razı,

Her zaman olmasa da bazı bazı,

Her insana gerek olur ADALET.

 

Ben güçlüyüm diye kendin avutma.

Haksızın yanında sakın saf tutma.

Bu gün bana, yarın sana unutma,

Her insana gerek olur ADALET.

 

Halkın kendisi bu mülkün sahibi,

Kendinden gayrı yok, kendi muhibi.

Dar günde yardıma koşan dost gibi

Her insana gerek olur ADALET.

 

Hayranî’yim der bu halkın emeli,

Yakasından düşsün zalimin eli,

Adalet her zaman Hakk’ın temeli,

Her insana gerek olur ADALET.

 

-OLMADI-

 

Yaşam savaşında ütülen halkın

Korda yandığını gören olmadı

Her gelen vermeye başladı talkın

Derdin nedir diye soran olmadı

 

Mazlumlar çabalar, boşa yorulur.

Gâh öfkeyle parlar, gâhi durulur.

Bir yanlışta hemen sehpa kurulur.

Derdine bir derman veren olmadı.

 

Her gelen kandırdı giden kandırdı.

Aymaz hilebazlar hep dolandırdı

Yaşam kavgasında rekorlar kırdı

Kangren yarasını saran olmadı

 

Kendi düçâr olmuş efkâra, gama

Döşünde yara çok, mintanı yama

Kendine zulmeden çok oldu ama

Daha karşısında duran olmadı

 

Güz gelmeden gülü sararıp soldu.

Kahkahayla gülüp geçenler oldu.

Hayranî’nin gözü yollarda kaldı.

Kapısından bakıp giren olmadı

 



- HARAMİ KOL GEZER -

Halka yetecekti aslında ekmek,

Dadanmasaydı şu ambara fare.

Senin yazgın değil ıstırap çekmek,

Ekmeğin çalındı kaldın biçare.

 

Tarlaya dadandı bütün kargalar.

Ambardan çıkmıyor uzun gagalar.

Hasattan memnundur bütün agalar.

Emekçi halkımda döş pare pare.

 

Göz koydular yoksulun ekmeğine,

Sen ben açken onlar baktı zevkine,

Sonunda dostluklar dönüştü kine,

Bu halkı böldüler göz göre göre.

 

Fırın yıkarmış aç kalınca köpek,

Ballar çalınınca boş kaldı petek.

Onurlu bir insan öpmez el etek,

Ama şimdi boynu bükük ne çare.

 

Harami kol gezer benim ülkemde

Hayranî’yim sitem eder her demde

Hırsıza yer yok benim felsefemde

Hesap soracağız hem de bin kere.


 

-EFENDİ -

Durmadan bu halka verdin talkını,

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

Her zaman çöpüyle yuttun salkımı,

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

 

Maaşın, Kızılbaş’ın vergisinden,

Rahat değilsen vicdan sorgusundan

Kurtulamazsın Hakk’ın yargısından,

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

 

Cem evi kırmızı çizgimiz, demiş.

Meğer bu dert, yüreğine işlemiş.

Kendi ektiği kin, kendini yemiş.

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

 

Alevi’yle evlenilmez buyurmuş,

Bunu fetvayla âleme duyurmuş,

Kalbindeki kini hep dışa vurmuş,

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

 

Baba, öz kızına şehvet duyacak,

Görmez fetva verip helâl sayacak

Öldüğün zaman kim seni yuyacak?

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.

 

Hayranî der, nedir bizimle derdin?

Hiç yok yere çıktın herkesi gerdin.

Yoksa birisine bir söz mü verdin?

Gerçeği Görmez’den gelen efendi.



-ÇAĞDAŞ YAŞAM -

Unuttuk gülmeyi, gönlümüz yaslı

Çoktan geçti dünkü insanlık faslı

Apartmanda dostluk arama sakın

Kerpiç evde yaşar, dostluğun aslı.

 

Kerpiç evden apartmana taşındık.

Oturduk köşeye kös kös düşündük.

Kaybettik özümüz uyduk zamana,

Erozyona maruz kaldık, aşındık.

 

Apartmana giren çıkanlar çoktur.

Yürekten merhaba diyenler yoktur.

İçler burkuyor yaşanan manzara,

Kimi insan aç, kimi yarı toktur.

 

Sabah çıkıp akşam döndük mekâna,

Müşteri yok, kilit vurduk dükkâna.

İnsanlar burnundan soluyor artık

Herkes gergin, gönül yıkan yıkana.

 

Herkesi sarmış bir geçim kaygısı,

Kimsenin kimseye yoktur saygısı,

Sevgi, her derdin en temel ilacı,

Kimsede kalmadı dostluk duygusu.

 

Apartmanda kös kös oturur herkes,

Eski kerpiç evler, dostluğa merkez

Orda kardeş kardeş yaşar insanlar,

Şeb-i rûz yan yana Kürt ile Çerkez.

 

Bize dost olmayan herkese kandık.

Her yüze güleni dostumuz sandık.

Hayranî’yim düçâr olduk gaflete, 

Yüreğe bakmadan dışa aldandık.


 

-RAZI OLMUYOR-

 

Söylesem etkisi yoktur sözümün,

Söylemesem gönül razı olmuyor.

Üstü küllenmez şu yürek közümün,

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

Derde düçâr oldum, yele savruldum.

Bilmem kaç bulandım, nice duruldum.

Sevda kazanında yandım, kavruldum.

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

Ölümsüz olmaksa arzun, iz bırak.

Gerçekler dururken düşe ne gerek.

Bu dünya, Azrail beklenen durak,

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

Bir mürşide el verdim hemdest oldum.

Sevda şarabından içtim mest oldum.

Yaratılmış her bir şeyle dost oldum.

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

Bize kurulmuş bir karanlık tuzak,

Düşmanlığa yakın dostluktan uzak,

Aman vermez oldu şu çılgın sazak

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

 

Buğulu gözlerle dünyama geldin,

Hükmettin gönlüme galebe çaldın.

Hazanın hüznünü döşüme saldın,

Söylemesem gönül razı olmuyor.

 

Hayranî’yim sona geldi yolculuk

Döşüm hüzün dolu, yüzlerim soluk

Yürekte efkâr var, gözlerim doluk
               Söylemesem gönül razı olmuyor.


 

- BİZİM ÇOCUKLAR -

Gelin tüm dünyaya sevgi saçalım

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

Dostluğa, barışa kucak açalım

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

 

Kıymasın beyler onlara kıymasın

Onlar bizimdir kimse yok saymasın

Kimse yarından endişe duymasın

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

 

Ben insanım diyen vicdan yoklasın

Herkes çocukları öpsün, koklasın

Kurşundan uzak bir yerde saklasın

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

 

Onlar papatya, gelincik, karanfil

Onlar açelya, erguvan, begonvil

Onlar manolya, menekşe, kızıl gül

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

 

Onlar piyano, bağlama, kaval, ney,

Onlar hayat, hayata dair her şey,

Birlikle gülelim, eğlenelim hey!

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.

 

Hayranî’yim herkes sevgi büyütsün

Tüm küçük zihinler kini unutsun

Eller silah değil, hep kalem tutsun

Artık ölmesin şu bizim çocuklar.



- SAYMIŞLAR-

 

Ezelden beri bu yolu sürenler,

Her güzel erdemi yola saymışlar.

Bizim sevdamıza gönül verenler,

Dosttan gelen zehri bala saymışlar.

 

Bizden değil yetim hakkı yiyenler,

Asla kıymet bulmaz cana kıyanlar,

Şol erkânımıza sevda duyanlar,

Yandığımız kor’u küle saymışlar.

 

Mazlumlar canıyla bedel öderken,

Yoksul, hayat çilesini tadarken,

Herkes sılasında özlem güderken,

Gurbeti bize hep sıla saymışlar.

 

Nice insan var, şad olup gülmeyen,

Hasretten akan gözyaşın silmeyen,

Şu şeyda bülbüle mekân olmayan,

Bütün dikenleri güle saymışlar.

 

Halka önder olmuş dünkü sakiller,

Yürekte kin dolu, zehr damlar diller,

Düne hasret duyan kara cahiller,

Dünün zulmetini şule saymışlar.

 

Sefil Hayranî’yim sözüm duymazlar,

Bizde her insanı adam saymazlar,

Dünyadan bi-haber olan aymazlar,

Bütün kıymetleri pula saymışlar.



- ÜLKEMDE AHVȂL-

Sözüm, sözden anlayana

Bugün bana, yarın sana

Gel saygı duy şu insana

Sakın gülme ağlayana

 

Bizim eller dumanlıdır

Yarınları gümanlıdır

Müslümanlık güder ama

Sanma hepsi imanlıdır

 

Muktedirin fikri bozuk

Kimi ona uymuş, yazık

Arada ezilen halkın

Gözü yaşlı, bağrı ezik

 

Kiminin dayanası yok

Kor ateşte yanası yok

Kiminin sabrı kalmadı

Kiminin uyanası yok

 

Kimi ekmek bulmaz yiye

Kimi ağlar açtır diye

Kim gemicikle oynar, kim

Ekmek alır veresiye

 

Namussuzlar aklandılar

Kök saldılar köklendiler

Hırsızlar rağbet görünce

Namuslular saklandılar

 

Hayranî’yim ahvâl böyle

Gerisini var sen söyle

Kem kişinin yüreğinin

Kiri temizlenmez suyla

 



- BEN HAZANIM-

Ben hazanım hüzün bende.

Sanmayın ki çözüm bende,

Söylenecek çok şey vardır.

Gizli kalsın sözüm bende.

 

Ben hazanım harap benim,

Ayaklarda turap benim,

Yıllardan beri yıllandım,

Aşk ehline şarap benim.

 

Ben hazanım figan bende,

Dermansız bir çıban bende,

Kurt, kuş ile oldum yâren,

Yazı benim, yaban bende.

 

Ben hazanım soğuk benim.

Çıkmaz sesim boğuk benim.

Dünyadaki tek mekânım,

Çınardaki koğuk, benim.

 

Ben hazanım rüzgâr bende

Baştan aşan efkâr bende

Sanki şeyda bülbül oldum

Feryat, figanla zâr bende

 

Ben hazanım, gazel benim.

Âleme baş güzel, benim.

Her türlü dermandan yoksun

Derdim vardır özel benim.

 

Ben hazanım elem bende.

Yazar levh-i kalem bende.

Sefil Hayranî ağlarken,

Gözyaşını silem ben de.

 


 

-ÜŞÜYORUM -

Ayaz vurdu şu döşüme

Üşüyorum üşüyorum.

Aldıran yok gözyaşıma

Şaşıyorum şaşıyorum

 

Sanma Hakk’tan ıraktayım

Nahakta değil Hakk’tayım

Bak ölmedim ayaktayım

Yaşıyorum yaşıyorum

 

Mihnetim yok hiçbir kula

Yaren yoldaş hep kol kola

Dosta doğru çıktık yola

Koşuyorum koşuyorum

 

Anlayan bulunmaz sözden

Yüreğim kavruldu közden

Gönüldeyken şimdi gözden

Düşüyorum düşüyorum

 

Bulmazsan bir açık çığır

Dostunu yardıma çağır

Bir yüküm var ağır ağır

Taşıyorum taşıyorum

 

Umudum yok yarınlarda

Yaramız çok derinlerde

Kızgın korlu fırınlarda

Pişiyorum pişiyorum

 

Hayranî’yim bu hal ne hal

Şu yarana bir merhem çal

Girdiğim her gönüle yol

Döşüyorum döşüyorum

 

 



- GELSİN-

 

Ne mutlu bize ki insan olmuşuz,

İnsanlığa saygı duyanlar gelsin.

İnsanı her şeyden üstün kılmışız,

Kıblesine insan koyanlar gelsin.

 

Yandık kor ateşte, pişti özümüz,

Hakk’tan gayrısını görmez gözümüz,

İnsan olmayana yoktur sözümüz,

Kendisini insan sayanlar gelsin.

 

Biz kîl û kal nedir, asla bilmeyiz,

Dostlar arasına nifak salmayız,

Nefsi rehber alan yolda olmayız,

Edeple erkâna uyanlar gelsin.

 

Yola çıkışımız kevn-ü mekândan,

Nice cevherler yok oldu dükkândan,

Cehli kazımak için ta kökünden,

Aydınlık hırkasın giyenler gelsin.

 

Bendeki, bülbülün âhû zârıdır,

Dostla vuslat gönül intizârıdır,

Bizim meydanımız dost pazarıdır,

Benlik gömleğini soyanlar gelsin.


 

Atlastan libas, şal giyenler değil,

Ben ağayım, beyim diyenler değil,

Kurtlar sofrasında yiyenler değil,

Dostluk sofrasında doyanlar gelsin,

 

Dostun bargâhında pazar eyleriz,

Bizi yâd edene selam söyleriz,

Hayranî dosttan gayrıyı neyleriz,

Biz dost için varız diyenler gelsin.


 

- ÇEVRİLDİM -

Bahar gibi koku saçtın çevremde,

Diken idim gonca güle çevrildim,

Şimşekler çakınca koca evrende,

Damla damla aktım sele çevrildim.

 

Gündüzüm yok oldu kapandı perde,

Hani benim dünkü yaşamım nerde?

Kimsenin geçmediği sarp bir yerde,

Aşılmaz dağ idim yola çevrildim.

 

Söz verdim kendime zora direndim,

Savaş meydanında dostluk arandım,

Sokakta herkesle yârdim, yârendim

Zaman döndü şimdi ele çevrildim.

 

Beni hep kandırıp yüzüme gülen,

Rol yapıp gerçekmiş gibi üzülen,

Yıllarca semaya doğru süzülen,

Çınardım, kurumuş dala çevrildim.

Özgürlüğüm tutsak değil leçeğe,

Hiçbir güç karşı koyamaz gerçeğe,

Hikmetli arı konmadan çiçeğe,

Kekrek bir ot idim bala çevrildim.



Şu gönül şehrime güneşin doğdu,

Buğu, yeryüzünden göklere ağdı,

Bulutlar oluştu, yağmurlar yağdı,

Sunanın yüzdüğü göle çevrildim.

 

Her ağacın kurdu kendi özünden,

El için ağlayan olur gözünden,

Beni benden alan sevda yüzünden,

Kor ateşte yandım küle çevrildim.

Hayranî’yim der bu hayat çekilmez,

Bir kez bile olsun yüzüme gülmez,

Yarın n’olacağım kimseler bilmez,

Paha biçilmezdim pula çevrildim.



- EYLEDİLER -

Zulme âşık olan şu zalim beyler

Dünyayı yoksula dar eylediler

İnsan vicdanını inciten şeyler

Halkın yaşamını zor eylediler

 

Halkın arasına nifâk soktular

Kimini vurdular, kimin yaktılar

Görmesinler diye perde çektiler

Halkın gözlerini kör eylediler

 

Bir put yarattılar, ona taptılar

Çakalların hepsi köşe kaptılar

Olmadık şeyleri halka yaptılar

Kardeşi kardeşten dûr eylediler

 

Halkı soya soya cep doldurdular

Baskı yaparak her dem yıldırdılar

Mazlumlar bu zulme baş kaldırdılar

Birleşerek sesin gür eylediler

 

Sakın kimse direnmesin körlükte

Paylaşımcı yaşam yatar dirlikte

Nesimiler, Mansurlar hep birlikte

Bütün çoklukları bir eylediler

 

Mazlum halkı hipnozla uyuttular

Yoksulun hakkını çalıp yuttular

Onurdan yoksunlar alkış tuttular

İnsanım diyenler âr eylediler

 

Zalimler hep elde tutunca erki

Halkı yuttu bozuk düzenin çarkı

Dosta gönül veren Hayranî der ki

Yanan yüreğimiz kor eylediler


 

- KALDI -

 

Yarınlardan hiç umudum yok ama

Geçip giden dünler düşlerde kaldı.

Sorgusuz bağlandım efkâra, gama

Çektiğim tüm dertler döşlerde kaldı.

 

Doğar doğmaz taktın kancayı zalim,

Düzü görmedi, sarpa saran yolum,

Güz gelmeden soldu gülşende gülüm,

Mor sümbüllü dağlar kışlarda kaldı.

 

Yeter baykuş gibi döşte öttüğün,

Her ötüşünde terk edip gittiğin,

Senin söylemeye hep âr ettiğin,

Adım, mezardaki taşlarda kaldı.

 

Dün insan, insana saygı duyardı,

Bu gün dört yanımız cellâtlar sardı,

Özgürlük diye bir umudum vardı,

O da kanat çırpan kuşlarda kaldı.

 

Kuzgun gibi dolaşırsın başımda,

Yoksa gözün mü var benim aşımda,

Mazlumların hepsi can telâşında,

Zalimlerin aklı leşlerde kaldı.

 

 

Yezid’den kalmadır sürdüğün yolun,

Zulmle döktüğünüz kanda boğulun,

Çöpten ekmek tadan ana, oğulun

Gözü dünkü sıcak aşlarda kaldı.

 

Gönlünü, aşkına mekân tuttuğun

Ejderha olup sevdasın yuttuğun,

Hayranî’yim der senin unuttuğun,

İsmimin harfleri tuşlarda kaldı.


 

- SEN DE GÜLESİN -

 

Ey insanoğlu sana bir sözüm var

Beni ağlatma ki sen de gülesin

Gel çektirme bana bunca ah-û zâr

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Gelin dostlar sarılalım can cana

Ayrım yapmayalım hiç bir insana

Sebep sensin bunca feryat figana

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Aç gözünü biraz çevrene bakın

Kemlikten uzak dur, insana yakın

Kim ne derse desin unutma sakın

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Tüm zalimler zulmün müptelâsıdır

Zulümler, mazlumun baş belâsıdır

Bu dünya, etme bulma dünyasıdır

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Bilmez misin ki mazlumların âhı

Tahtından indirir zulümkâr şahı

Bunda zerre hilaf yoktur Vallahi

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Sebep olma yoksulun gözyaşına

Su katma kimsenin pişmiş aşına

Gel zulmetme bana boşu boşuna

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 

Devrana meyledip kaybetme özün

Yoksa tütmez bacan küllenir közün

Sefil Hayranî’yim der ki son sözüm

Beni ağlatma ki sen de gülesin

 


 

- İNSAN OLASIN -

Sakın insanlıktan kaçma uzağa,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

Cehle karşı diren, düşme tuzağa,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Mal senin olmaz ki vermezsen emek,

Yesen de kolay olmaz özümsemek,

Bir büyük erdemdir özür dilemek,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Kaf’’a özenip hor görme insanı,

Pakla kalbindeki yersiz gümanı,

Gel benliğine dön, kendini tanı

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Biraz umut ver ki dağılsın kaygı,

İnsanları sarsın sıcak bir duygu,

Az tevazu göster biraz da saygı,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Hayat neye yarar yüzün gülmeden,

Hakk’a varamazsın gönül almadan,

Sen artık bir hiçsin insan olmadan,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Bu yolun yolcusu özün paklasın,

Sevgiye yol versin gönüle aksın,

Bu halinle insanlıktan uzaksın,

Cehteyle ki sen de insan olasın.

 

Yaşayamazsın kalbindeki kinle,

Artık cenge başla kötü nefsinle,

Sefil Hayranî der sözümü dinle,

Cehteyle ki sen de insan olasın.


 

- KARGAYI KILAVUZ SEÇEN- 

Kargayı kılavuz seçen kişinin

Gagası çıkar mı hiç necasetten

Faydası olmaz hiçbir gözyaşının

Zaman gelince can uçar cesetten

 

Bin kez lânet olsun eli kanlıya

Dost odur ki dostun halin anlıya

Dünden sevdalıyız her bir canlıya

Çekemeyenler çatlasın hasetten

 

Muhabbet edip hal sormak istersen,

Gönüllerde bir taht kurmak istersen,

Dost ile vuslata errmek istersen,

Özüne dön, sıyrıl kemikten etten.

 

Emekçinin yüzü hiç gülmeyince,

Ömrüne kar yağar inceden ince,

Mazlumlar bir araya gelmeyince,

Zalimler saldırdı dört bir cihetten.

 

Ben bir kâmilin ahd-ü peymânıyım,

Yanan her döşün tüten dumanıyım,

Şen şakrak yaşamın hüzün yanıyım,

Kurtulmak çok zordur bu esaretten.

 

Yolculuğa çıktım dünden yarına

Gönül yenik düştü sevda nârına

Kulak veren yoktur ahû zârıma

Usandım dostu dosta şikâyetten

 

Zaman ilerledikçe umut kayboldu,

Tükendi mecalim, gözler yaş doldu.

Sefil Hayranî ‘yim bir haller oldu.

Tutuştu yüreğim yandım hasretten.

 



- YAVAŞ YAVAŞ-

Asrın insanında dostluk arama,

Kendine bir dünya kur yavaş yavaş.

Düçâr olduğum bi-derman yarama,

Elinle bir merhem sür yavaş yavaş.

 

Konuşulanlar hep havadan sudan

Köreldik, eser kalmadı duygudan

Kendine gel, uyan artık uykudan  

Yaşanan gerçeği gör yavaş yavaş

 

Bu görkemli handa bizden öncesi

Yaşam sürüp gitmiş bilmem nicesi

Ocak sönük, tütmez olmuş bacası

Var git bir bilene sor yavaş yavaş

 

Kaybettik özümüz uyduk düzene

Doğrayıp koydular kara kazana

Daha yaz bitip girmeden hazana

Ömrümüze yağdı kar yavaş yavaş

 

Hani bizden evvel gelenler hani?

Sakın aldanmayın bu dünya fani,

Dosta gönül vermiş Sefil Hayranî

Der artık kurulsun dâr yavaş yavaş

 



-BEN NEFSİME DOST OLAMAM-

Bilmeyenler bilsin beni

Ben nefsime dost olamam

Dinmese de gözüm nemi

Ben nefsime dost olamam

 

Lâle, sümbül dört bir yanım

Muhabbetle sevgi dinim

Çok arzusu vardır onun

Ben nefsime dost olamam

 

İkrâr verdim ben bir yâra

Hasretinden yandım nâra

Her dem koşar beni zora

Ben nefsime dost olamam

 

Düşmanım olduğu kesin

Onda kalmadı hevesim

Vallah kim ne derse desin

Ben nefsime dost olamam

 

Hayranî bir olsak keşke

Sevdalanıp düşsek âşka

Sözüm yoktur bundan başka

Ben nefsime dost olamam


 

- DEDİLER- 

Sordum öncemiz ne, sonramız nere?

Öncen beşik sonran mezar dediler.

Bir ömür boyunca bilmem kaç kere,

Gün doğunca gölgen uzar dediler.

 

Yokluk dünyasında yitirdim yolum

Yok oldu peteğim, döküldü balım

Sen bilmez misin ki gelince ölüm

Gözden yanağa yaş süzer dediler

 

Bir duman kaplamış dağın ardını

Bülbül gitti hüzün sardı yurdunu

Var git bir mürşide söyle derdini

Bütün müşküllerin çözer dediler

 

Belli değil dostun, düşmanın kimler

Ben suçsuzum desen seni kim dinler,

Yaşamını senden çalan tüm dünler,

Bir gün sana kuyu kazar dediler.

 

Bozuk ise maya tat vermez hamur

Aslımız topraktan olmayız çamur

Dostluğa harcanan koca bir ömür

Rüzgârda savrulup tozar dediler.

 

Kişi insan olmaz bozuksa maya,

Mayasız insanda bulunmaz hayâ,

Hayranî’yim böyle gün saya saya,

Her geçen gün derdin azar dediler.

 


 

- İNCİTİR -

Hazin hazin esen hazanın yeli,

Dikene dokunur, gülü incitir.

Kendini bilmez bir nadanın eli,

Perdeye dokunur, teli incitir.

 

Derûndaki gizli sevda közleri,

Hüzünle yoğurur nemli gözleri

Haddini bilmezin semli sözleri,

Yüreğe dokunur, dili incitir.

 

Döşten yükselince âh ile zârlar,

Gönüldeki yara hüzünle harlar,

Fakirin düzünde esen rüzgârlar,

Yaprağa dokunur, dalı incitir.

 

Gâh sancılıdır güneşte doğuşlar,

Hayat acımasız, sanma bağışlar,

Zamansız yaşanan deli yağışlar,

Deryaya dokunur, gölü incitir.

 

Ateşten yansa da döşünün düzü,

Hep sevgiden yana kâmilin özü,

İnsanlıktan yoksun cahilin sözü,

Erkâna dokunur, yolu incitir.

 

Mahinur yüzüne yayılmış pürçek,

Kapalı gözlerle görülmez gerçek,

Arının konduğu semli her çiçek,

Peteğe dokunur, balı incitir.

 

Sefil Hayranî’yim der şu sevdalar,

Deli poyraz olmuş gönül tırmalar,

Halden anlamayan sahte leylalar,

Mecnun’a dokunur, çölü incitir.


 

- UNUTMA SAKIN -

Gazel düştü şu ömrümün bağına,

Rüzgâra kapıldı yaprak, hazanda.

Düşmüşüz yaşamın semli ağına,

Çaresiz kalmışız çarpık düzende.

 

Sanma yürünmekle menzil alınmaz,

Öze dokunan söz, döşten silinmez.

Hüzün sarmalarken silen bulunmaz,

Gözden damla damla yaşlar süzende.

 

Bilmem bu nasıl bir yaşam kurgusu,

Sabah, akşam hep insanlık vurgusu,

Yaşam boyu sürer vicdan sorgusu,

Mutlak hesap vermek gerek mizanda.

 

Neden korkuyorsun yok ise suçun?

Saygı duy insana, kemlikten kaçın.

Bir soysuz türemiş; halkı, zevk için

Kasıp kavuruyor kara kazanda.

 

Onulmaz dert açtın halkın döşünde,

Parmağın var garibin gözyaşında,

Gözün her dem emekçinin aşında,

Bilmem n’idersin ortalık tozanda

 

Sen halka düşmansın biliriz dünden

Yönün değişmiş çıkmışsın eksenden

Elbet bir gün hesap sorarlar senden

Sen ister burda ol, ister Fizan’da

 

Çıkmışsın herkese gömlek biçersin,

Büyük şevkle şer’e kucak açarsın,

Hemen kin kusarak salya saçarsın,

Biri çıkıp doğru haber yazanda

 

Oturdun dümene döndürdün çarkın

Çaldın çırptın yedin yetimin hakkın

Hayranî’yim der ki, unutma sakın.

Karşı durmak zor ortalık tozanda

 


 

- ÜSTÜNDE -

Yatak, yorgan nedir asla bilmeyiz,

Hayat boyu yattık çulun üstünde.

Dostlar ağlar iken bizler gülmeyiz,

Siyahlar bağlarız şalın üstünde.

 

Bir mürşide ikrar vermişiz dünden

Daim uzak durduk gıybetten kinden

Bülbül ayrılınca kevn-ü mekândan

Baykuş izi gördüm gülün üstünde

 

Biz dostun gönlünü eylemişiz yol

Gönlümüzde sevgi, sohbetimiz bal

Her dem söze sahip, dile hâkim ol

Çok kemlik saklıdır dilin üstünde

 

Gönül, her dem dosta mekân olurdu

Dermansızlar orda derman bulurdu

Dün her şeyden önce dostluk gelirdi

Bu gün bütün gözler pulun üstünde

 

Bizim dostluğumuz derûnî dilden

Muhabbet besleriz can-ı gönülden

Acep vaz geçer mi andelib gülden

Cesedi yunsa da salın üstünde

 

Bir insanda çatlaksa âr damarı

Kemlik düşler, bozuk olur ayarı

Emek veren, çaba harcayan arı

Sinek sefa sürer balın üstünde

 

Her nere baksam hep karanlık işler

Herkesin yüzünde sahte gülüşler

Karga düşünde hep leşleri düşler

Tüneyip durduğu dalın üstünde

 

Ahu feryadım var, yüreğim kordur.

Gel yardım eyle bu yangını durdur.

Hayranî’yim der ki çok engel vardır.

Dosta doğru giden yolun üstünde. 


 

 

- GELDİM -

Hep düşüme takmaya çalıştığın,

Paslı zincirleri kırdım da geldim.

Tenhada gizli gizli buluştuğum,

Dostun yarasını sardım da geldim.

 

Gâhi Mecnun oldum çölü dolaştım.

Gâh girdim girdaba dalgalar aştım.

Ülfet meclisinde yoğruldum piştim.

Kavilleşip ikrâr verdim de geldim.

 

Sen yüreğimde kor, didemde nemsin,

Hayalimde sevda, gönlümde demsin,

Firdevs bahçesinde bülbülüm sensin,

Bağban olup gülün derdim de geldim.

 

Senin sevdan döner durur başımda.

Sanki umman saklı gözüm yaşında,

Gündüz hayalimde, gece düşümde

Vardım ahvalini sordum da geldim.

 

Edep erkânla hep yolun sürdüğüm,

Daim hayal edip düşün kurduğum,

Hasretiyle her dem yanıp durduğum,

Dostun cemâlini gördüm de geldim.

 

Pir’im gönüllere kurmuş bargâhın,  

Müdavimi oldum ben o dergâhın,

Vardım makamına ol kadim şahın,

Hâk-i pâyına yüz sürdüm de geldim.

 

Hayranî’yim der ki çıkmadıkça can,

Devam edecektir bu ahdû peymân,

Dinimiz sevgidir, Kâbe’miz insan

Karşısında dâr’a durdum da geldim.

 

 


- DÜNYASINDA-

Yürek ağlar, döşler kordur

Mazlumların dünyasında.

Dünden kalma izler vardır

Mazlumların dünyasında.

 

Çökük avurt, soluk yüzler,

Derûnunda durur közler,

Mestan olmuş nemli gözler,

Mazlumların dünyasında.

 

Cepler delik cepken delik

Böyle reva görmüş Hâlik,

Mayasında yok kahpelik

Mazlumların dünyasında.