FATMA BAYRAKTAR
DERSİM KATLİAMINI ANLATIYOR
Dersim Katliamı’ndan sağ olarak kurtulan ve yıllarca acı ile yaşayan tanıkların izini bu kez merkeze bağlı Çiçekli Köyü’nde sürüyoruz. Dersim’de ilkokulun ve ilk karakolun yapıldığı köylerden biri Çiçekli. Bu köyde yaşayan 80 yaşı devirmiş insanlar, “Dersim’de neler oldu?” sorumuza, “Ölüm oldu, sürgün oldu. Munzur kan aktı, insanlar acıyı tattı” diyerek yanıt veriyorlar. Fatma Bayraktar da bu yaşlılardan biridir. Neredeyse yürüyemiyor dizlerinin ağrısından ama 81 yaşına inat hafızası, anlatımı capcanlı. “Anlatayım da oğul, neye yarayacak ki. Geri mi gelecek kestikleri, öldürdükleri” diye çekiniyor ilk başlarda. Torunlarının “Nene Korkma. Bu abi gazeteci. Memur değil, jandarma değil” demesiyle rahatlayıp anlatmaya başlıyor: “Köyümüze 40 süvari asker geldi. Silahları topladılar katliamdan bir kaç gün önce. Babam da silahları teslim etti. Ondan sonra köylerden herkesi toplamaya başladıklarını duyduk. Demirkapı’da topladılar yüzlerce köylüyü. Biz çocuklar, kadınlar, kızlar kaçıp ormanlara sığındık. Kaçmayanlar, kaçamayanları toplayıp karşılarına büyük makineli tüfekler getirdiler. Bir anda kurşuna dizdiler hepsini. O kadar insan öldürüldü ki, köy meydanı ceset tarlası gibiydi.”
Anlatmam bir işe yarar mı sence?
Kıydılar binlerce yaşlıya, gence
Öldürülen öldü, geri kalanların
Üstünde denendi türlü işkence
Önce tüm halktan silahlar toplandı
Dört yanımız makineliyle kaplandı
Makineliyle insanlar tarandı
Gebe kadınlara süngü saplandı
Kıyımlar yaşandı, Munzur kan aktı
Zalim paşalar bir hayli can yaktı
Dersim’in her yanı ceset doluydu
Cesetleri almak bile yasaktı.
Kırk süvari sardı, bütün her yanı
Sanki ceset tarlası, köy meydanı
Köylümüz bir bir dizildi kurşuna
Sel misali aktı, mazlumun kanı
Kuşuna dizdiği halde, hepsini
Daha dinmemişti zalimin kini
Biz kızlar, çocuklar kaçtık ormana
Bunların ne vicdanı var ne dini
MİÇO AĞA’NIN ONURLU KIZLARI…
Fatma Nene gözyaşlarını tutamıyor artık. “Kusura bakma oğul, yaşlılık iyice sulu göz etti beni” diyerek anlatmaya devam ediyor: “Miço Ağa askerler tarafından öldürüldü. İki kızı vardı ki dünyalar güzeli. Birisinin adı Naciye diğeri Xatun’du. Sapsarı, upuzun saçları, renkli gözleri vardı iki bacının. Dillere destandı güzellikleri. Adlarına türküler yazılırdı. Yüzbaşı bunları karşısına alıp ‘Biriniz beni kabul edin, canınızı bağışlayayım’ dedi. Kızlara diz çöktürülmüştü. Bunun üzerine ayağa kalkıp birbirlerine baktılar önce. Sonra ‘Babamızı, ailemizi, aşiretimizi öldürdünüz. Sana varacağımıza, kanımızın akrabalarımızın kanına karışmasını tercih ederiz’ dediler. Bunun üzerine yüzbaşı kurşuna dizdi bu iki kardeşi. Aylar sonra asker gidince bulundu cesetleri. Sapsarı saçları, toprağa karışmıştı.”
Bak Dersimli Fatma Nine diyor, ben
Sulu göz oldum yaş durmaz gözümden
Mazlum halka kıyan bu zalim beyler
Soyumuza düşman elest bezmi’nden
Bize düşmandılar göz göre göre
Sonunda buldular iz süre süre
Hiç acımadılar bu vicdansızlar
Miço Ağa’yı vurdular yok yere
İki kızı vardı, gözleri mestân
Daha kurtulmamış başları yastan
Sapsarı, upuzun, güzel saçları
Güzellikleri tüm âleme destan
Birisi Hatun’du biri Naciye
Yüzbaşı göz koymuş iki bacıya
Biriniz beni kabul edin demiş
Yoksa herkesi boğarım acıya
Bakıştılar iki bacı yüz yüze
Belli ki ölümü almışlar göze
Babamıza kıydın lanetler sana
Toprak tercihimiz varmayız size
Yüzbaşı ikisin dizdi kurşuna
Kıydı, ikisinin de genç yaşına
Aylar sonra bulundu cesetleri
Dolaşmıştı sarı saçlar başına
NOT: Alıntılanan bu yazının tüm şiirleri tarafımdan yazılmıştır.
Sefil HAYRANÎ / Mehmet KORKMAZ
Emekli Eğitimci, Şair, Araştırmacı Yazar