MALATYA OLAYLARI


MALATYA OLAYLARI

Bu gün, 37 yıl önce yaşanan Malatya Olayları'nın yıldönümü. Malatya'da yaşananlara geçmeden önce o dönemin genel bir fotoğrafını çekmekte yarar vardır, sanırım. Zira olayı, o dönem koşullarının ışığında ele almak gerekir.

Terör Olayları

Tarih; 1970’lerin ikinci yarısı.

Elingâvuru’ olarak nitelendirdiğimiz Amerika ve ileri Batı toplumları fink atıyorlardı fezada. Onlar fezayı zapta çalışırlarken ‘Büyük Türkiye’ olarak lanse edilen ülkemiz terör belasıyla mecelleşiyordu. Bu yüzden uykular kaçmış ve huzur kalmamıştı ülkede. Yurt çapında devam eden kanlı terör olayları; “Bana, sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyen Süleyman Demirel’in başkanlık ettiğive 1 Ağustos 1977 tarihinde kurulup 31 Aralık 1977 tarihinde gensoru ile düşürülen -Cumhuriyet tarihinde gensoru ile düşürülen ilk hükümettir- II. MC (Milliyetçi Cephe) Hükümeti’nin ardından iktidara gelen Bülent Ecevit Hükümetis üresi boyunca hem miktar hem de nicelik açısından hızlı bir tırmanışa geçti.

Başlangıçta perde arkasından, daha sonraları aleni bir şekilde devletin kimi kurumlarınca, yaptıklarına göz yumulan ve hatta desteklenen eli kanlı sağ kökenli terör gruplarına, 1978 yılından itibaren sol görüşü benimsemiş olan kimi grupların da savunma amacına yönelik de olsa terörü esas alan bir anlayışa uygun davranışlarının eklenir olması da bu süreçte etkin rol oynadı.

İlk zamanlar büyük kentlerde başlayan terör olayları, zaman içerisinde tüm yurt sathına yayılma eğilimi gösterdi. Ülke çapındaki il ve ilçelere, politik düşünce ayrılıklarından, dinsel inanç farklılığını ve hatta aşiret kavgalarını da kapsayacak bir şekilde genişlemeye başladı. Artık hedef gözetilmeksizin toplulukların üzerine ateş açılır, öğrencilerin üzerine bomba atılır ve içleri halktan kişilerle dolu otobüs vetrenlere sabotaj yapılır duruma gelindi.

Bu gelişmeler; 16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi’nde toplu kırıma değin vardırıldı. 16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesi merkez binasından polis nezaretinde dışarıya çıkan sol görüşe sahip öğrencilerin üzerine bomba atıldı. İlk anda 5 olan ölü sayısı, sonra yaşamını yitiren iki kişiyle birlikte 7’ye yükseldi. 47 öğrencinin de yara aldığı bu olayın ardından İÜ süresiz olarak kapatıldı. 17 Mart 1978 tarihinde binlerce öğrenci can güvenliği ve öğrenim serbestîsi için bir gösteri gerçekleştirdi. Bu gösterinin ardından DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 20 Mart 1978 tarihinde; İÜ’nde öğrencilerin toplu bir şekilde katledilmesini protesto etmek amacıyla “Faşizme Uyarı Eylemi”ne teşebbüs etti. DİSK’in bu daveti üzerine işçiler, ülke sathında “2 Saatlik İş Bırakma Eylemi”ni gerçekleştirdiler. Bu eylemden ötürü büyük kentlerde ulaşım durdu ve yaşam kesintiye maruz kaldı. Bu eylemin düzenleyicisi olmasından ötürü DİSK yönetimi; eyleme iştirak etmelerinden ötürü de pek çok sendikacı ve aydın hakkında soruşturma açıldı.

28 Mart 1978 günü Ankara’da bir süreönce sağ görüşlü öğrencilerin kalmış oldukları Site Öğrenci Yurdu’nda arama yaptıran Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, arama yaptırdığı gerekçesiyle evinin önünde arabasına binerken yaylım ateşine tutularak öldürüldü.

—Peki, Savcı Doğan Öz neden öldürüldü?

—İşte yanıtı…

Turizm Ticaret Yüksek Okulu öğrencisi sol görüşlü Levent Özyürek cinayetini soruşturan Ankara Cumhuriyet SavcıYardımcısı Doğan Öz; cinayetin, ülkücü görüşe sahip sağ terör örgütü tarafından üs haline getirilen Site Öğrenci Yurdu’nun önünde işlenmiş olması ve katilin yurda sığınmış olması üzerine, o zamana kadar güvenlik güçlerinin dahi giremediği Site Öğrenci Yurdu için mahkemeden arama kararı çıkartır. Gerçekleştirilen aramalar neticesinde cinayetin işlendiği silahları bulur. Olaya ilişkin olarak 60 ülkücüyü gözaltına alır ve katil Naci Üner için tutuklama kararı çıkartır.

Yürekli savcı Doğan Öz, bu soruşturmayı genişlettikçe devletin içinde yapılanan ‘Cinayet Şebekesi’nin izlerine ulaşıyordu. Gecenin birinde eşi Sezer Öz’e şöyle diyor:

—“Bildiğin gibi değil… Olaylar inanılmaz boyutlara ulaşıyor. Daha da büyüyecek. İlk kez korkuyorum. Ama birisi bunların üzerine gitmeli, bir şeyler yapmalı…”

Site Öğrenci Yurdu olayları sırasındaMHP, Meclis’te soru önergeleri vererek yürekli savcı Doğan Öz’ü hedef göstermişti.

Savcı Doğan Öz, 12 Eylül öncesinin ‘Yaygın terör’ diye tanımlanan topografyasını şöyle tanımlıyordu:

“İlk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelenecek kadar basit değildir. (Amacı) Ülkemizde demokrasinin işlerlik kazanacağı yolundaki umutları yok etmek, onun yerine faşist düzeni bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Bize göre bu sonuca ulaşmada istihbarat örgütleri, kontrgerilla gibi gizli örgütler yönlendirici rol oynamakta olup bu örgütler; I. ve II. MC Hükümetleri’yle devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar etmeyi amaçlamaktadırlar.”

Yürekli savcı Doğan Öz tarafından hazırlanan raporda şu bilgilere de yer veriliyor:

“Bütün bu çalışmalar içinde askeri vesivil güvenlik güçleri vardır. Sivil güvenlik güçleri, MİT elemanları ve I. Şube görevlileri kullanılmaktadır. Bütün bu çalışmalar siyasal planda MHP ve onun kadrolarınca yönetilmektedir.”

Evet, yürekli savcı Doğan Öz, Site Öğrenci Yurdu’ndan topladığı bu bilgiler ışığında ulaştığı sonuçları bir rapor halinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e ulaştırmak için dosya haline getirmesinden ötürü MHP’nin tetikçilerinden İbrahim Çiftçi tarafından 24 Mart 1978 günü saat 08.15’te katledildi.

Aradan geçen uzun yıllar sonrasında eşi Sezer Öz’ün; Susurluk’la açığa çıkan kirli ilişkiler yumağının ucunu ta 1978 yılında yakaladığı için öldürüldüğünü söylüyordu.

İş, yürekli savcı Doğan Öz’ün katledilmesiyle sona erecek gibi görünmüyordu. Zira Öz’ün katledilişinin üzerinden henüz on beş gün geçmemişti ki 7 Nisan 1978 tarihinde namlular, bu kez İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ilerici bilim adamı Dr. Server Tanilli’ye doğrulmuş ve taranan Tanilli ağır şekilde yaralanmış ve omuriliğine saplanmış olan bir kurşun neticesinde felç olmuştu.

Böylece toplumda ilerici, devrimci, demokrat aydınlara yönelik fiziki ortadan kaldırma eylemleri başlamış oldu. Bu durum, izleyen dönemlerde giderek yoğunluk kazandı.

Ve büyük kentlerde bir yandan öğrenciler ve aydınlar üzerinde terör estirilirken, öte yandan gecekondu semtlerinde nüfuz bölgeleri belirlenmeye ve karşı tarafa baskınlar düzenleyerek toplu kırım girişimlerinde bulunulmaya başlandı. Devletin desteğini arkasınaalan eli kanlı katiller bununla yetinmeyince bu kez ağırlık Anadolu’ya, özellikle de dinsel görüş ayrılıklarının mevcut olduğu, daha açık bir ifadeyle Alevilerin yoğun olarak yaşandığı kentlere verilir olmaya başlandı.

—Örnek mi?

—İşte Malatya… İşte Elazığ… İşte Maraş…İşte Çorum… İşte Sivas olayları…

Malatya Olayları

Doğu Anadolu Bölgesi’nin batı yanında yer alan Malatya; Adıyaman’la Güneydoğu Anadolu, Kahramanmaraş’la Akdeniz ve Sivas’la İç Anadolu Bölgesi’ne komşu olan bir ilimizdir. 1990 yılında yapılan Genel Nüfus Sayımı’na göre 300.000’e yaklaşan nüfusuyla Türkiye’nin 14.; Doğu Anadolu Bölgesi’nin de en büyük kenti olan Malatya; Osmanlı döneminde olduğu gibi günümüzde de Alevi nüfusun küçümsenemez olduğu illerimizde biridir.

Başlangıçta Hititlerce kurulan ve sırayla Asurlar, Urartular, Persler, Selefkiler, Parthlar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar vb. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Malatya da her Anadolu kenti gibi tam bir kültürler mozaiğidir.

M. S. I. yy’da Parthlardan Romalılara geçen ve İmparator Titus Flavius Vespasianus (M. S. 39-M. S. 81) döneminde (M.S.81) Roma lejyonlarının konaklama yeri olan ve İmparator Marcus Ulpius Traianus (M. S. 53–117) döneminde (M. S. 98–117) gelişerek kent konumuna gelen Malatya (Melita) İmparator DİOCLETİANUS (Caius Aurelius Valerius Diocles) [M.S.245–313] döneminde (M. S. 284 –305) bir ticaret merkezi olarak önem kazandı.

Abbasiler Dönemi (Bağdat Abbasileri750–1258; Mısır Abbasileri 1261–1517)’nde Araplarla Bizanslılar arasında bir çekişme alanı olarak kalan ve yıkıma uğramasıyla meydana gelen göçler neticesinde nüfusunu önemli ölçüde yitiren ve 1178 yılında Selçuklular (XI. yy.-XIII. yy.’ın başı)’ın topraklarına katılan Malatya, Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev II (1222–1246)’nin döneminde (1237–1246) yapılan Kösedağ Savaşı (1243)’nda yenilgiye maruz kalmasının sonrasında Moğollar (XIII.yy)’ca kuşatıldı. Yüklü miktarda haraç ödeyerek yağmalanmaktan kurtulan kent, Selçuklu İmparatorluğu’na son veren İlhanlılar (1256–1353)’ın egemenliğinde bulunduğu sırada Memluklar (Kölemenler) [1250–1517] ordusunun istilasına maruz kalarak (1316) büyük kent olma vasfını kaybeden ve 1521 yılında Osmanlı yönetimine katılması sonrasında Maraş eyaletinin sancak merkezlerinden biri olan Malatya, XVI.-XVII. yy.’larda meydana gelen Celali İsyanları sırasında eşkıyanın, özellikle bunlardan Bölükbaşı Kara Ahmet’in soygunlarına maruz kalarak büyük zarar görmüştür.

Geçmişinde pek çok olayla çalkalanan Malatya, yakın geçmişteki kanlı olaylardan da kendisine düşen acıları ziyadesiyle yaşayan illerimizden biridir, hatta ilkidir diyebiliriz. Zira 17Nisan 1978 günü MHP kökenli Malatya Bağımsız Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu (Hamido), PTT kanalıyla kendisine gönderilen paket bombanın patlaması neticesinde gelini ve iki torunuyla birlikte yaşamını yitirdi.

Daha sonraları sağcı terör gruplarının bir tezgâhı olduğu ortaya çıkan bu kanlı olaydan kısa bir süre sonra Malatya, çok şiddetli ve kanlı olaylara sahne oldu. “Yeşil Malatya” olarak tarihe geçen kent kızıla boyanır olmuştu. Merkezinde ejderhanın dili gibi kızıl kızılalevlerin gökyüzüne doğru tırmandığı ve semalarında gerici-faşist güruhun emeli gibi kirli, yüzü gibi kapkara dumanların eksik olmadığı Malatya’da tam bir savaş görüntüsü egemendi. Çünkü sağcı militan grubun öncülük edip kışkırtarak sokağa dökme başarısını elde ettiği ortaçağ özlemcisi, beyni küflü gerici yobazlar, ellerindeki sopalarla Alevilere ait ev, işyeri ve araçları tahrip ederek, kundaklayarak, yağmalayarak maddi zarar verirken, öte yandan da ellerindeki silahlarla kadın-erkek, yaşlı-genç, büyük-küçük ayrımı yapmaksızın rast gele taramaya başladılar, Alevileri. Kanlı baskınlar neticesinde sayıları onlarla ifade edilen Alevi yurttaş yaşamını yitirirken, çok büyük bir bölümü de yaralandı. Katliama dönüşen olay neticesinde yaşamını yitiren onlarca canın alkanlarıyla kızıla boyanan Yeşil Malatya’da Alevilerin ikamet ettiği semt ve mahalleler bir muhasara altındaydı.

Kızıla boyanan Yeşil Malatya’da Alevilerin ikamet ettiği mahalle ve semtlerdeki tedirgin bekleyiş sürerken bu kez de kent sularının zehirlendiği haberi bir bomba gibi düştü gündeme. Bu nedenlerden yurttaşlardan bir çoğunun hastanelere başvurmak zorunda kaldığı kentin suyu, korkudan günlerce içilmedi, hatta kullanılmadı. Kızıla boyanmış Yeşil Malatya’da devletin desteğini arkasına alan eli kanlı sağcı grupların başlatmış olduğu katliamı, güvenlik güçleri ve kolluk kuvvetleri önlemekte yetersiz kalınca çevre illerden askeri birlikler gönderildi. Bununla birlikte sokağa çıkma yasağı ilan edilerek okullarda eğitim-öğretime ara verildi. Böylece günlerce devam eden kanlı olaylar, yavaş yavaş kontrol altına alınmaya başlandı. Ama Yeşil Malatya kızıla boyandıktan sonra.

 

 
Bugün 30 ziyaretçi (38 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol