ZERDÜŞT VE ZERDÜŞTLÜK

 

ZERDÜŞT VE ZERDÜŞTLÜK

 

ZERDÜŞT KİMDİR                    

Zerdüşt sözcüğü; (Zoroaster), Zarathustra’nın Yunanca karşılığıdır (Zarath: güzel, doğru; üstra: develer demektir. Güzel develere sahip olan anlamını ifade eder. Halk dilinde Zerdüşt, yaşayan yıldız anlamındadır). Kimi kaynaklara göre Zerdüşt’ün doğumu, M.Ö. 570 olarak tahmin edilirken, kimi kaynaklara göre de M.Ö.628- 551 tarihleri arasında yaşamıştır.

Zerdüştlük kaynaklarında verilen bilgilere bakılırsa Zerdüşt, beş erkek çocuklu bir ailenin ortanca oğludur. Başından üç evlilik geçmiştir. Eşlerinden üçünün de kendisinden daha uzun yaşadıkları söylenmektedir. Annesi, on beş yaşında bir bakire kız iken bir ışık huzmesi tarafından hamile bırakılmıştır. Rivayete bakılırsa 30 yaşında peygamber olduktan sonra ümmetinden bir bölümünü yanına alarak Belh kentine giden Zerdüşt’ün babasının adı Puruşaspa, annesinin adı Dughahova’dır. Belh’e giderken önlerine çıkan Gaitya Nehri’ni, Zerdüşt tarafından gösterilen bir mucize sonucunda yürüyerek karşı tarafa geçmişler. Ardından Avaital Gölü yakınlarında 45 günlük bir ibadet (inzivaya çekilme) sonrasında gecenin birinde göğe çıktığı söylenir. Avaital Gölü kıyısında ibadet ettiği sırada Vohumenah adındaki melek-elçi yanına geldiği Zerdüşt’e, dünyadan el çekmesi gerektiği nasihatinde bulunmuştur. Vohumenah’tan sonra öteki bütün meleklerle de görüşen Zerdüşt, Ahura Mazda’nın makamına çıkar. Rivayete göre Ahura Mazda ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında elinde kutsal kitap Avesta ile dönen Zerdüşt, başka dinden olanlar tarafından işkenceye tabi tutulmak istenmişse de Avesta’yı okuduğu zaman iblisler bile kendisinden aman dilemişlerdir.

Uzun yıllar Arilerin arasında dolaştıktan sonra Belh’e geri döner. Belh’e geri döndüğünde yönetimde Güştasb Şah vardır.  Zerdüşt, Şah’ı endi dinine davet eder. Ancak Şah bu öneriyi kendi ruhanileriyle birlikte Zerdüşt’ü sınava tabi tutacağını, bu sınavda başarılı olması halinde Zerdüşt’ün dinine geçeceğini söyler. Sınav sırasında Zerdüşt, bilginlerin tamamını mağlup eder. Ancak Zerdüşt’ün bir sihirbaz olduğunu öne süren bilginler, onu zindana attırırlar. Zerdüşt zindanda iken Şah’ın atı hastalanır. Ülkedeki veterinerlerin tamamının cansiperane çabalarına rağmen atın sağlığında herhangi bir düzelme olmaz. Bundan haberdar olan Zerdüşt, kendisinin öne süreceği bazı koşulların kabul edilmesi durumunda atı sağlığına kavuşturacağını Şah’a bildirir. Bu koşullar; Şah’ın oğlu ile Şah’ın karısının Zerdüştlüğü kabul etmeleri ve Zerdüşt’e hile yaparak onun sihirbazlık yaptığını ileri sürüp kendisini zindana attıran ruhanilerin öldürülmesidir. Tam bu sırada Şah’ın babası ile kardeşi de amansız bir hastalığın pençesinde kıvranıp durmaktadırlar. Zerdüşt, Avesta’dan okuduğu bir dua sonrasında hastalar eski sağlıklarına kavuşunca sözünü tutan Güştasb Şah, yeni dini kabul eder. Böylece Şah’ın kabul ettiği bu yeni din, fütuhatın yardımıyla kısa süre içinde hızla yayılmaya başlar.

İran dinleri üzerinde önemli bir etkinliği bulunan Zerdüşt, tek tanrılı bir inanç telkin etmesinden ötürü kendisini bir peygamber olarak görenler olduğu gibi, bir hâkim ya da şaman olarak görenler de bulunmaktadır. Gathalar olarak adlandırılan kutsal metinlerde yer alan ilahilerin, onun kaleminden çıktığı söylenmektedir.

Tek Tanrı olarak telkin ettiği Ahura Mazda ile yakın ilişki içinde bulunduğunu ilan eden Zerdüşt’e göre gerek bu dünyada gerekse öteki dünyada savaşım veren ve İyilik (Spenta Mainyu) ve Kötülük (Angra Mainyu) olarak adlandırılan iki temel ruh mevcuttur. Ahura Mazda’nın; bu iki temel ruh ile olan ilişkisi günümüzde çok iyi bilinmese de onun iyilikle birlikte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu iki temel ruh arasından birini seçmek zorunda olan insanoğlu tarafından yapılan bu seçim, onun yazgısına etki edecektir. Onun ölümünün ardından insanlar, tekrar, onun karşı çıktığı tanrı Mithra ve tanrıça Anahita’ya tapınım gösterme yarışına giriştiler.

Evrende iyilikle kötülüğün savaştığı düşüncesini içeren bir öğretiyi ortaya atan İranlı din kurucusu Zerdüşt, Eski İran dini olan Zerdüştlüğün (Yeni Mezdekîlik) kurucusu ve peygamberidir. Şark dillerinde genelde Zerdüşt adıyla bilinen bu kişi; Zend dilinde Zarathustra, Eski Yunanlılarca Zoroastes veya Zaraostre şeklinde adlandırılır. Hayatı, geniş oranda efsanelere dayanır. Hangi milletten olduğu kesinlik kazanmamakla birlikte İranlı olduğu hususunda kimi düşünceler bulunmaktadır. Tarihçilerin bir kısmı tarafından Hintli olarak gösterilir. Rivayete bakılırsa Hindistan’da bulunduğu sırada Budizm inanışlarına karşı çıkmış ve bundan ötürü bir süre hapis yatmıştır, ardından ülkeden kovulmuştur. Uzun bir zaman ortalıklarda görünmez olan Zerdüşt, günün birinde Türkistan’ın Belh kentinde meydana çıkmış ve daha ileriki dönemlerde din niteliği taşıyacak olan prensiplerini yaymaya başlamıştır. Gene söylencenin birine göre yirmi yaşında inzivaya çekildi. Uzun zaman kendi iç dünyasına kulak verdi ve Tanrı’nın ilhamını beklemeye koyuldu. Ardından Bilgelik Tanrısı Ahura Mazda’dan vahiy gelince Mezdekiliğin yeni peygamberi oldu. Peygamberlik savı hali hazırdaki Mezdeki din adamlarınca tepkiyle karşılandı. Bununla birlikte dinde gerçekleştirmek istediği yeniliklerden de hoşnut kalmadılar. Bundan ötürü pek çok işkenceden ve testten geçirildi. Hükümdar Viştasb’ın koruması sayesinde eski Mezdeki din adamlarının elinden kurtulduktan sonra öğretisini, kaldığı yerden yaymaya devam etti.  

Doktrini, iyilik ve kötülüğün zıtlığına, Tanrı’nın ulaşılmaz olduğuna ve adaletin utkusu üzerine inşa edilen eylemci bir ahlâk doktrini olan Zerdüşt’e göre İyilik Tanrısı Ahura Mazda ile Kötülük Tanrısı Ehrimen arasında her zaman bir çatışma mevcuttur ve bu iki tanrı arasındaki sürekli çatışmanın, iyiliğin utkusuyla taçlanması lazım gelir. İnanan kişinin yapması gereken, iyiliğin kötülüğe galebe çalması için Tanrı’ya yakarıda bulunmak değil, bu savaşta iyiliğin safında yer tutmaktır. Kişi, bu savaşa katıldığı oranda mutluluğu hak eder.

Zerdüşt, kendi adıyla anılan dinle birlikte İran şiirinin de kurucusu olarak kabul görür. Kutsal kitap Avesta’da yer alan şiirlerin, Zerdüşt’ün kaleminden çıktığı netlik kazanmıştır. Zerdüşt tarafından kurulan inanç düzeninde evrenin hâkimi olan şey, iyi ve kötü gibi iki zıt unsurdur. Aydınlık, iyiliğin; karanlık da kötülüğün sembolüdür. Evrenin yaratanı olan Bilge Tanrı Ahura Mazda iyilik, güzellik ve sevginin kökenidir. İyilik, ilahî bir tözle teçhiz edilmiş Ahura Mazda’nın, kötülük de Ehrimen’in şahsında somutlaşır. Güneş, Ahura Mazda’nın simgesidir. Ateş ve ocak da Güneş’in yeryüzündeki unsurları. Isı ve ışık; insana iyilik ve canlılık kazandıran güçler, karanlık ve soğuk da; kötülüğün sembolü ve insan faaliyetlerine engel olan güçlerdir. Ahura Mazda’nın nüvesinde kendisini eyleme teşvik eden kesif bir sevgi mevcuttur. Onun buyruğu altında bulunan idareciler; doğruluk, fazilet, saygı, sevgi ve fedakârlık gibi kuralları dikkate alırlar. Kendi menfaat ve mutluluklarını her şeyin önünde tutan idareciler, karanlığın tesiri altına girmiş ve kötülüğün safında yer almış bireylerdir. Kutsal ocağı söndüren kimsenin kötülükten kurtulması asla mümkün değildir. Yanan ocağın, çevresine ısı ve ışık yaymasından ötürü karanlık ve karanlığa tabi olan kötülüğün, onun yakınında bulunması mümkün değildir.

Zerdüşt tarafından ileri sürülen doktrine göre insan, bir sevgi varlığıdır ve bu sevgi sınırsızdır. Bundan ötürü insanın, kendisi gibi insan olan öteki varlıkları sevdiği gibi hayvanları, bitkileri ve doğayı meydana getiren varlıkların tamamını da sevmesi gerekir. Ahura Mazda’nın Güneş’i de, ışığını yayıp kâinatı aydınlattığı zaman ışınlarını, birbirinden ayırmadığı varlık çeşitlerinin tümüne eşit bir biçimde gönderir. İnsan, bir sevgi varlığıdır. Sevgi varlığı olan insanın, hayvanlara acı verip eziyet çektirmesi, onların yaşamına kıyıp canlarını alması ve yemesi, bilhassa dinsel törenler sırasında hayvanları adak olarak sunmasının ve kan dökmesinin hiçbir gereği yoktur. Bu durum, ilahî iradeye de bireysel yetkinlik ve mükemmeliyete de ters düşer. Bireyin kendi varlığı dışında bir varlığı bulması, sevginin özünü meydana getirir. Seven insan başkalarıyla olan, kendinde başkasını, başkasında kendini bulan insandır. Zerdüşt’e göre öfke, dargınlık ve başkalarına karşı kötü düşünceler beslemek gibi sevginin zıttı olan şeyleri benimsemek, bireyi doğruluktan mahrum eden kötülüğün yani Ehrimen’in buyruğuna tabi olmaktır. Ehrimen bilgisizliğin, karanlığın, sevgisizliğin, insanlar arasında barış ve kardeşlik duygularının yayılmasına engel olmanın odağı olmasından ötürü bilgisiz insanın, Ahura Mazda’nın katına ulaşması olanaklı değildir.

Sevgi ile şekillenen bir ongunluk unsuru olan bilgi, insanın içine aydınlık saçan tanrısal bir ışındır. Kişinin aydınlanması, karanlığın etkisinden kurtulması anlamındaki mutluluğu temin eden sevgi, insanda mevcut olan yaratıcı gücün de kaynağını oluşturur. Zira sevme hareketiyle, yaratıcılık birbirini gerektirir. Biri olmazsa öteki de olmaz. Nitekim kâinatın yaratanı olan Ahura Mazda’nın benliğinde de kendisini eyleme teşvik eden kesif bir sevgi mevcuttur. Onun buyruğu altında, halkı idare etmekle kendini mükellef olarak gören kişiler, ancak bilge olan kişiler, iş görme yetisine sahip olabilir. Halka baskı yapan, ona acı çektiren, sıkıntı çekmeye maruz bırakan, sadece kendi menfaat ve mutluluğunu düşünen bir yönetici; doğruluktan sapmış, karanlığın kontrolüne girmiş ve kötülüğü tercih etmiş kimsedir. Halkı idare etmenin doğruluk, fazilet, saygı, sevgi, bilgelik, fedakârlık gibi kuralları mevcuttur. Bunlara riayet etmeyen bir kimse, Ahura Mazda tarafından gösterilen yoldan sapmıştır.

İnsan, ebediyetin ve evrensel bir varlık olmanın kaynağını teşkil eden ve Zerdüşt’ün sembolü olan kutsal ocağı söndürmemelidir. Ateş, kurucu unsur değil. Yüceltici, mükemmelleştirici ve canlılık kazandırıcı ilkedir. Güneş’in, yeryüzündeki temsilcisi kabul edilen ocağa yaklaşmak için bireyin tüm kötülüklerden sıyrılmış, dürüst olması ve bilgiyle donanması lazımdır. Çünkü ocağın içinde yanan ateş, sadece çevreyi değil, bilge olan bireyin iç dünyasına da aydınlık saçar, ona başkalarını sevmenin yollarını gösterir. Zerdüşt’e göre tinler, ilahî öze müşterek oluşlarından ötürü ölümsüzdürler. Her insan, yaşamı süresince yaptıklarından ötürü tinsel evrende Ahura Mazda’ya karşı sorumludur. İnsan sahip olduğu akıl ve iradeden ötürü iyiyi, güzeli, doğruyu, fazileti tercih edebilecek konumdadır. Onun Ehrimen’le uyumlu hale gelerek kötülüğe, karanlığa eğilim göstermemesi lazımdır. İnsan iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, doğruluk ile eğriliğin, aydınlık ile karanlığın savaş meydanıdır. Bu savaş sırasında iyi iradeye, güzel akla, faziletli aydınlığa riayet etmeyen insan, karanlığa ve kötülüğe mağlup olur. Bunda suç, kişinin kendisine aittir. Zira kendisine ikazda bulunan gizli iyilik güçlerine riayet etmemiştir. Eğer onların uyarılarına kulak verseydi o duruma düşmezdi. Bilhassa kutsal olarak kabul gören ocağı söndüren veya sönmesine sebep olan bir kişinin kötülükten kurtulması mümkün değildir. Çünkü kötülük karanlıkla gelir. Yanar durumdaki ocak, çevreye ışık saçıp aydınlattığı için karanlığın gölgesine sığınan kötülüğün, onun yanına yaklaşması söz konusu olamaz.

Zerdüşt tarafından savunulan öğretide iyi, güzel, fazilet, doğruluk, sevgi, saygı, bilgi ve yardımseverlik benzeri kavramlar; bireysel eylemlere ilişkindir. Ona inanmış her insanın, davranış ve eylemlerine, bu mefhumların muhtevasıyla yön vermesi, düzenlemesi lazımdır. Bilhassa Ateşgede (ocak)’nin etrafında tertip edilen törenler sırasında bireyin iç dünyasının tamamı eylemlerine yansır. İlahî vasıftaki bir ocağın, gizliliklerin tamamını karanlıktan aydınlığa çıkarmasından ötürü hiçbir insanın, ocağın karşısında gerçek düşüncesini ve içinden geçeni gizlemesi olanaklı değildir.

Zerdüşt tarafından geliştirilen öğretinin menşei, ateşin ve Güneş’in kutsallığına inanan Eski İran ve Hint inançlarıdır. İlk başlarda sade bir inanç vasfında olan ateşe ilişkin gelenekler, Zerdüşt’ün meydana çıkışıyla bir dizge bütünlüğü elde etmiş, M.Ö. V. yüzyılda Anadolu’da filiz veren Doğacı felsefe doktrinini, dolaylı bir şekilde etkisi altına almıştır. Ateşi, varlığın kurucu ilkesi (arkhe) olarak kabul eden Herakletios’ta Zerdüşt inançlarının izlerine rastlamak mümkündür. Hristiyanlık ile Müslümanlığı da etkisinin altına alan bu inanç düzeni, bilhassa Güneş’e ve ateşe duyulan saygının nüvesine şekil vermiştir. Bu iki tek tanrıcı dinde ocağın saygınlığı bunun bir ifadesidir. Zerdüşt, XIX. yüzyıl Avrupası’nda çok büyük bir ilgi odağı haline gelmiş, Hint felsefesinden ilham alan Schopenhauer ile direkt Avesta’nın etkisinde kalan Nietzsche, konuyu tekrar ele almışlardır. Nietzsche tarafından kaleme alınan Also Sprach Zarathustra (Böyle Buyurdu Zerdüşt) adındaki yapıt, Zerdüştlüğün yeni bir yorumudur.

 

ZERDÜŞTLÜK

Eski İran dini. Ateşin mukaddes olduğunu, ebedî olduğunu ve yaratıcılığın menşei olduğunu öne süren Zerdüştlük, Zerdüşt’ün fikirlerini ihtiva eden Avesta adındaki eserin meydana çıkmasıyla bir öğreti niteliğini elde etmiştir. İlkeleri, aynı zamanda dinin kurucusu olan Zerdüşt tarafından saptanmış olan ve İsfendiyar adındaki oğlu tarafından kurulup teşkilatlandırılan Zerdüştlük’te, Şaman dönemi Türk inançlarıyla, Eski İran dinlerinin muayyen etkileri dikkatten kaçmaz. Bunun dışında yörede tektanrıcılık düşüncesine ilk yönelişi ortaya çıkarması, Zerdüştlük’ün önemli noktalarından biridir. Ahura Mazda’nın baş tanrı olduğu, evrenin, iyilik ve kötülük gibi iki büyük gücü sembolize eden Tanrı ve ruhlar tarafından yönetildiğine inanılan Eski İran dini Mazdeizm’den biraz daha değişik bir inancı ortaya çıkaran Zerdüştlük’e göre insanların ve evrenin tamamının yazgısına egemen olan iki büyük tanrısal gücün varlığı söz konusudur. Şamanlığın Yersu ve Göksu’larıyla benzerlikler arz eden bu iki ilahî güçten biri Hürmüz, öteki Ehrimen’dir. İnsanları sonsuz mutluluğa ve sonsuz azaba kavuşturmak amacıyla bu iyilik ve kötülük tanrıları sürekli savaş durumundadırlar. İyilik tanrısı Ahura Mazda; güneş, ışık ve aydınlık biçiminde, kötülük tanrısı Ehrimen de karanlık ve acılar biçiminde şekil almışlardır.

Mithra adı verilen baş melek, ışık ve güneş niteliğinde olan iyilik tanrısı Hürmüz’ün yardımcısıdır. Hürmüz, Mithra aracılığıyla insanoğluna yardımda bulunur. Kötülük tanrısı Ehrimen, kendisi tarafından bir kötülük aracı olarak kullanılan şeytanı, insanlara kötülükte bulunmak ve onları doğru yoldan saptırmak için kullanır. Her büyük dinde olduğu gibi Zerdüştlük inancında da ahiret vardır. Bu dünya ile ahiret denilen öteki dünyayı birbirine bağlayan bir köprünün varlığı söz konusudur. Müslümanlık inancındaki Sırat Köprüsü’yle benzerlik arz eden Tişinvet Köprüsü adı verilen bu köprü, insanlar için bir sınav mekânıdır. İnanca göre buradan geçmeyi başaranlar Cennet’e, bu başarıyı gösteremeyenler de Cehennem’e gidecekler.

Yüksek ve temiz ahlâk esaslarını dayanak edinen ve çalışkan olmayı, ticaret yapmayı, sanatla uğraşmayı ve bilhassa tarımla uğraşmayı bir ibadet olarak kabul eden Zerdüştlük’ün ana esaslarını şöyle özetlemek mümkündür:

Evrenin egemenliği, iyi ve kötü olmak üzere iki gücün elindedir. Aydınlık iyinin, karanlık da kötünün temsilcisidir. İyiliğin, erdemin, güzelliğin, sevgi ve saygının kaynağı, kâinatı yaratan ulu tanrı Ahura Mazda’dır. Aydınlık yayan güneş, onun mümessilidir. Ateş ve ateşin içinde yer aldığı ocak, güneşin bu dünyadaki mümessilidir. Bunların insan vücudundaki sembolü de, bedene canlılık ve çeviklik kazandıran ısıdır. Güneş nasıl ki aydınlığını ve sıcaklığını hiçbir ayırım gütmeksizin tabiatın tamamına ve varlıklara eşit bir şekilde paylaştırıyorsa, bir sevgi kaynağı olan insan da bu sevgisini, hiçbir ayırım gütmeksizin hayvanlara ve bitkilere vermelidir. Hayvanlara acı çektirilmesinin, kesilip yenmesinin ve adak olarak adanmasının günah olması da bundan ötürüdür. Bunları yapmak aynı zamanda tanrının buyruğuna uymamak demektir.

Ehrimen (Ahriman), karanlığın ve kötülüğün temsilcisidir.

Bilgi, insanın iç dünyasına ışıklar saçarak aydınlatan ilahî bir ışıktır. Bilgili insan, Ahura Mazda’ya; cahil insan ise Ehrimen’e aittir.

Tarikatlar ve mezhepler hususunda uzmanlığıyla tanınan din tarihçimiz Abdülbaki Gölpınarlı, Zerdüştlük’ün, tarikatların kimilerinde yapılmakta olan dinsel törenleri etkilediğini şöyle dile getiriyor:

“Bütün fütüvvet ehli, Ali’yi baş sayar ve ahi denen fütüvvet şeyhlerinin silsileleri, mutlaka Ali’ye ulaştırılır. Onlara göre Ali’nin belini, Hz. Muhammed bağlamış, ona şalvar giydirmiştir. Bel bağlamak, yani şedd denen yün kuşağı, fütüvvet yoluna giren kişinin beline kuşatıp çözmek, ona şalvar giydirmek, içine tuz konmuş suyu içirmek, fütüvvet şiarıdır. Bu tuzlu su içmek geleneği, tuzun, ta Romalılar, Yunanlılar zamanından beri mukaddes sayılması, bereket ve olgunluk sembolü kabul edilmesi yüzünden olsa gerektir.

Kuşak bağlamanın, Zerdüştîlik’ten geçtiği kanaatindeyiz; nitekim sûfilerin giydirdikleri hırkanın aslını da bu dinde buluyoruz. Zerdüştîlikte ‘kutsal’ denen ve on ikişer iplikten meydana gelmiş altı parçanın örülmesiyle yapılan, bele üç kere dolandıktan sonra uçları aşağıya sarkacak kadar uzun olan kuşak, erkek çocuğa yedi yaşında, kızlara altı ile dokuz yaşları arasında, mûbid denen Zerdüşt rahibi tarafından kuşatılır. Beyaz bir koyunun, keçi yahut devenin yününden örülmüş olan kutsal’ın, önüne ve arkasına ikişer düğüm vurulur ki, bu düğümler, Tanrı’nın varlığına, dinin gerçekliğine, Zerdüşt’ün Tanrı tarafından gönderildiğine ve Zerdüştîliğin temeli olan iyi düşünce, iyi söz ve iyi işe işarettir. Aynı zamanda çocuğa, kısa kollu bir de gömlek giydirilir.”

Ateş ve ateşin yakıldığı ocaklar, Zerdüştlüğün tapınaklarıdır. Güneş’in yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanılan ateş, aydınlığın ve Hürmüz’ün mümessilidir. Hürmüz’ün bulunduğu yerde Ehrimen’in bulunması söz konusu olamaz. Muğ ya da Muz olarak adlandırılan Zerdüşt rahipleri, belli yerlerde mevcut olan ve adına ateşgede denilen tapınaklarda basite indirgenmiş törenlerle halkın ibadetini idare ederler.

İran’da kısa süre içinde gelişip yerleşen, Irak’a ve Azerbaycan’a da yayılan Zerdüştlük, 224/226–651 arasında hüküm süren Sasaniler döneminde, İran’ın resmî dini haline gelmiştir. Zerdüştlük, en büyük darbeyi Müslümanlık’tan yemiştir. Halife Ömer’in döneminde İran’ı ele geçiren Saad Íbn-i Vakkas adındaki Arap komutan, İran’daki ateşgedelerin tamamını söndürerek Zerdüştîleri İslamiyet’e zorladı. Kabule yanaşmayanları ve Muğ ya da Muz adı verilen rahipleri işkenceye tabi tutmak suretiyle öldürttü. Bu baskılara daha fazla göğüs gerip direnemeyen Zerdüştîlerin büyük bir çoğunluğu İslamiyet’i tercih ederken, geri kalan kısmı Müslümanlığı reddetmiştir. Müslümanlığı reddeden Zerdüştîler de topluca Hindistan’a göç etmek zorunda bırakıldılar. Mecusî olarak adlandırılan bu Zerdüştîlerden, günümüzde Bombay kentinde ve civarında 300.000–400. 000 dolayında tahmin edilen bir nüfusun varlığı söz konusudur. İran’ın dağlık bölgelerinde de hâlâ birkaç yüz bin Mecusî bulunmaktadır.

İnsanları faziletli yapmak, sevgi ve saygıyı toplumun temel prensibi haline dönüştürmek, kan dökme işini nihayete erdirmek, savaşın ve kötülüğün önüne geçmek bu dinin temel amacıdır. Bu dinin ilk şekli, İyilikçi Tanrı Ahura Mazda tarafından idare edilen ve Büyük Işık Tanrısı Mithra ve Aşk ve Bereket Tanrıçası Anahita’yı da kapsayan bir tanrılar üçlemesini öngörür. Mazdeizmdeki paganist mitolojiden iktisadî ve sosyal düzeltmelere imza atabilecek bir din çıkarmış olması, Zerdüşt’ün bu din içindeki büyük öneminin bir ifadesidir. Zerdüşt tarafından yapılan reformların ardından Mazdeizm, Zoroastrizm (Zerdüştçülük) adıyla anılır olmaya başlamıştır. Ateşe tapmak, Zerdüşt öncesi din adamları tarafından uygulanagelen bir gelenektir. Araplar, bu gelenek nedeniyle Zerdüştlüğü, ateşperest anlamına gelen Gebriye veya Mecusîlik olarak adlandırmışlardır.

İran hâkimiyetine geçen Anadolu, Irak, Suriye ve Suudi Arabistan gibi bölgelerde tesirini devam ettiren bu inanış, ananeler vasıtasıyla Müslümanlığı da etkilemiştir. Tasavvuf düşüncesinde sıcaklık-soğukluk, aydınlık-karanlık, iyilik-kötülük gibi birbiriyle zıtlık oluşturan mefhumların bir kaynağı da Zerdüştlük inancıdır.

Bu dinin mukaddes kitabı, Zerdüşt tarafından kaleme alınan ve Zerdüşt’ün düşüncelerini, inançlarının felsefesel anlatımlarını ve dualarını içeren Zend’dir. Daha sonradan bu kitaba kimi kişilerce şerhler ve yorumlar ilave edilmiş ve eser bundan sonra Zend Avesta adıyla anılır olmuştur. Avesta, neredeyse Batı dillerinin tamamına tercüme edilmiş, üzerinde bilimsel ve sanatsal incelemeler yapılmaya başlanan bir yapıttır. 

İranlılar da Hint-Avrupalıların bütünü gibi Gök ve Işık Tanrısı ve kâinatın yaratıcısı olan Bilge Tanrı Ahura Mazda (Hürmüz)’ya tapınırlardı. Ahura Mazda’nın emrinde olan Avesta’da cinler veya doğa güçleri olarak nitelenen küçük tanrılar olan Yazatalar, Çoban-Tanrı ve Yağmur Tanrısı Mithra’nın dini olan Mithracılık’ta sembolize edilen doğa güçleridir. Yunan mitolojisindeki, tanrılar âlemini kendi kendisine doğuran ve evrenin yaratıcısı olan Gaia misali, kendi kendini dölleyen ve kız oğlan kız olan Pınarlar ve Aşk ve Bereket Tanrıçası Anahita ve insana sarhoşluk verici etkisi bulunan bir sıvının elde edildiği Haoma adındaki bitkinin tanrısı olan Haoma ile birlikte bu Işıklı Tanrılar Grubu tamamlanmış olur. Bu ışıklı dünyanın karşısında yer alan Karanlıklar Ülkesi’nin efendisi ise daima iyilik güçlerine karşı savaşım veren ve sonradan Ehrimen olarak adlandırılan Angra Mainyu’dur.

Bu dinin bazı genel kurallarını aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür. Tanrıların birçoğuna sunu olarak kurbanlar verilirken, Haoma adlı sarhoşluk yaratıcı etkisi bulunan sıvıyı içen dindarlar, dinî bir duygu içerisinde kendinden geçerler. Şerefine kulelerde ateşler yakılan Işığın Efendisi Ahura Mazda’ya saygıdan ötürü yakılmayan cesetler, yırtıcı kuşlara yem olarak kulelerin üzerine bırakılırdı. Ölüler, toprağı kirletmesinler diye gömülmezlerdi. Tanrıların gazabından korunabilmek için muhtelif kirletmelerden özellikle sakınılırdı. Ayrıca kötülüklere karşı savaşım veren atlı kahramanların öyküleri de anlatılırdı.

M.Ö. VI. yüzyılda günümüz Afganistan’ının batısında bulunan Belh (Baktriana) yöresinde doğan Zerdüşt (Zarat Hustra) adındaki reformcu, Ahura Mazda’nın tek tanrılığını ilan etti. Yazata adı verilen doğa güçlerinin, bu tek tanrının birer görünümleri olduğunu savunan ve Ahura Mazda’nın; biri iyilik, öteki kötülük meleği olmak üzere iki melek yarattığına inanan Zerdüşt’e göre insan, iyilik ile kötülük adlı iki seçenek arasında seçimini yapmak zorundadır. Tanrı’ya gerçek anlamda kulluk etmenin gönlü temiz tutmak, ateşi, duanın beraberinde bir sembol olarak arz etmek, haoma adı verilen bitkiden çıkarılan içkinin vermiş olduğu sarhoşluğu Tanrı için kendinden geçmenin bir aracı olarak kullanmaktan sakınmak ve kanlı kurban törenlerinden feragat etmek demek olan bu yeni doktrine inananlara Ahura Mazda tarafından sonsuz bir mutluluk bahşedilecektir. Hristiyanlık ve Müslümanlıkta yer alan kıyamet ve hesap günü inancı; Zerdüşt doktrininde yer alıyordu. Zerdüşt’ün ölümü sonrasındaki yüzyıllarda her ne kadar İranlılar, Zerdüşt doktrinine kısmen de olsa uyum sağladılarsa da çoktanrıcılık, büyücülük ve kurbanlar halk arasında yaşamaya devam etti ve büyücülüğü kendisine dayanak olarak alan müneccimlerin başını çektiği tarikatlar, ağır basmaya başladılar.

Zerdüşt tarafından gerçekleştirilen reformların sonrasında Mazdeizm’in Zoroastrizm (Zerdüştlük) olarak anıldığı bu dinde; iyi düşünceyi temsil eden Behmen, iyi erdemi temsil eden Erdibihişt, iyi imparatorluğu temsil eden Şehriver, iyi bakışı temsil eden Spendarmidh, iyi sağlığı temsil eden Hurdad ve iyi ölümsüzlüğü temsil eden Murdad olmak üzere toplam altı ruh, Ameşas Spentas adı altında toplanır.

“Ve bundan sonra, Şabuhr’un oğlu, krallar kralı (I.) Vahram öldüğünde, Vahram’ın oğlu, imparatorlukta cömert, adil, içten, hayırsever ve dindar,  krallar kralı Vahram iktidara geldi. Ve Hürmüz’e ve tanrılara sevgisinden ve kendi ruhunun aşkına, imparatorlukta benim rütbemi ve mevkilerimi yükseltti… Ve bütün eyaletlerde, imparatorluğun her yerinde Hürmüz’ün ve diğer tanrıların kült eylemlerinin değeri arttırıldı. Ve Zerdüşt dinine ve büyücülere imparatorlukta yüksek nişanlar verildi. Ve tanrılar, ‘su’, ‘ateş’ ve ‘yararlı hayvanlar’ imparatorlukta büyük bir hoşnutluk kazandılar, ama Ehriman ve putların başına büyük darbeler ve büyük zararlar geldi. Ve Ehrimen’in ve putların (yanlış) öğretileri imparatorluktan kayboldu ve imparatorlukta inanılmaz hale getirildi. Ve Yahudiler (Yahud), Budistler (Şaman), Hindular (Brahman), Nazarenliler (Narsa), Hristiyanlar (Kristiyan), Vaftizciler (Magdag) ve Manililer (Zandik) imparatorlukta yok edildiler, bunların putları tahrip edildi, putların yuvaları yok edildi ve tanrıların evleri ve yerleri durumuna getirildi.”(Antik Pers Tarihi, s.285)

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere M.S. 276–293 arasında tahtta hüküm süren Pers kralı Behram (Vehram) II döneminin ünlü rahiplerinden Mobad Kirdır, kitabelerinde, II. Behram dönemindeki çalışmalar ve gayretlerden ötürü tapınma cemaatlerinin takibata maruz kaldığını dile getirmektedir. Bu ifade; bizim açımızdan bir taraftan imparatorluk sınırları dâhilindeki muhtelif inanç cereyanlarının isimlerini birer birer sayarken, öbür taraftan dinî azınlıklarla siyasî münasebetin tarihî olarak sınıflara ayrılması lâzım gelen muayyen bir basamağına parmak basmasından ötürü oldukça enteresandır.

M.S.224/226–651 arasında İran’da, Mezopotamya’dan İndus’a değin olan coğrafyada egemenlik süren Sasaniler zamanındaki Zerdüştlüğün çizgilerinin belirgin hale getirilmesine çalışıldığı zaman birincisi İran’da dinî edebiyatın bir bütünlük arz etmemesi ve eşzamanlı olmaması meselesi; ikincisi detay meselesinde birbirini karşılıklı bir biçimde yok sayan bilgin düşüncelerinin enflasyonu ve üçüncüsü, eskilerde gerçekleştirilen araştırının noksan mefhumsal bütünlüğüyle günümüze dek etkisini devam ettirme başarısını gösteren klişe ve oturmuş düşünceler olmak üzere üç kat bir dilem ile yüz yüze gelinmektedir. Ama bütün bunlara rağmen kimi ilkesel hususlar tartışma konusu olmaktan çıkamamıştır. Hukuksal kültürün, yazının ve resimsel ifadenin ve fakat bununla birlikte o döneme ait cesetlerin dışarıya bırakılması ve kemiklerin gömülmesi gibi dinî ananelerin dinî damgası, Sasaniler İran’ı tarihi boyunca hiç görülmedik bir biçimde Zerdüştileştirildiğinin açık kanıtını gözler önüne sermektedir. Köyden ve onun tapınımsal sahalarından kral sarayına değin hemen her yerde ibadet’i, ritüellerin eksiksiz bir biçimde uygulanması ve dinî aktarımın korunma altında tutulması dinsel yetkeler tarafından gözetim altında bulunduruluyordu. Zerdüşt inanışına sahip olanların kitap ehli konumuna gelmesinde; Tevrat, İncil ve Mani kitaplarının numune olması ve rekabet meydana getirmesi sayesinde Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’nın ilk defa yazıya aktarılmasının özendirilmesi ve mukaddes tekstlere yönelmesi ve yazının çoğaltılması gibi etkenler rol oynamıştır. Bu durum, toplulukların bundan sonraki tarihi bakımından çok büyük ehemmiyete malik oldu. Kendilerini Zerdüştlüğün özendiricileri şeklinde gösteren Sasani kralları, kutsal ateşler ve tapınaklar nezrettiler ve tanrılarla olan iyi münasebetleriyle iftihar ettiler. Meşruiyetlerini, görüldüğü gibi önemli bir oranda, hâkimiyetlerinin Tanrı teveccühü olmasıyla ilişkilendirdiler. Ölen ve yaşayan insanların ruh esenliği için Orta Persçe’de ruvanagan olarak adlandırılan nezirler, inanan insanların, ruhun yok olmasının ertesindeki yazgısından duydukları tasanın bir ifadesidir; bunlar bu adaklardan elde edilen iratların, kimlerin hissesine düştüğüne göre cemaate hizmet veya gelecek nesillere yardım şeklinde çıkabilirdi, meydana.

Bunların dışında kalan pek çok şey, henüz gün ışığına çıkmış değildir. Josef Wiesehöfer bu konuda şöyle diyor: “Krallar, ‘Ortodoks’ Zerdüştîler miydi yoksa Zurvancı  ‘sapkınlığın’ yandaşları mı? Eski Sasaniler, gerçekten de resim kültünü yasakladılar mı yoksa onun yerine ateş kültünü mü getirdiler? Gerçekten de Denkard’ın bizi inandırmaya çalıştığı gibi, daha henüz I. Ardahşir zamanında mı Avesta’nın kutsallaştırılması gerçekleşti? Son olarak: Zerdüştlük, İslam’ın doğuşu sırasında, inandırıcı gücü, açıklığa ve reforma hazırlığı kalmaksızın, ritüelleri ve formalizmleri içinde katılaşmış bir din, maddî ve manevî-ahlâkî talepleri ile inananlar için daha çok bir yük durumuna mı gelmişti? Ya da bunun tersi bir durum mu söz konusuydu, onu dış koşullar mı bir azınlık dini haline getirdi. İslâm’ın zaferinin kutsal tarihsel yorumu kimi modern gözlemcinin bakışını mı çarpıttı?” Evet, Josef Wiesehöfer’in de yukarıda sıraladığı soruların yanıtlarının bulunmadan Zerdüştlük hakkında bilinmeyen pek çok şeyin gün ışığına çıkması mümkün değildir.


Mehmet KORKMAZ
"ZERDÜŞT DİNİ İRAN MİTOLOJİSİ" adlı yapıtımdan






 
Bugün 99 ziyaretçi (120 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol