DERSİM'DEN ESİNTİLER (ŞİİR)









SEFİL HAYRANİ

Asıl adı Mehmet Korkmaz’dır. Mehmet Korkmaz; Tunceli merkez ilçeye bağlı Aşağı Taptikler köyünde merhaba dedi yaşama.
İlkokulu kendi köyünde bitirdi. Bir yıl ara verdikten sonra Tunceli Ortaokulu’na kayıt yaptırdı. Birinci sınıfı burada okudu. İkinci ve üçüncü sınıflarını Elazığ Atatürk Ortaokulu’nda okudu.
1969 yılında Tunceli Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. 1987 yılında Anadolu Üniversitesi’ni bitirdi.
29 Temmuz 1969’da Tunceli Mazgirt ilçesi Seyitli köyünde öğretmenliğe başladı. Burada dokuz yılı aşkın bir süre çalıştı. 12 Ekim 1978’de atandığı Tunceli Merkez Hürriyet İlkokulu’nda öğretmen, müdür yardımcısı ve müdür vekili olarak görev yaptı. Burada çalıştığı dört yıllık süre içinde hakkında idari kovuşturmalar açıldı, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Bununla birlikte birincisi Nisan 1980, ikincisi 13 Eylül 1982, üçüncüsü 18 Eylül 1982 tarihinde olmak üzere hakkında üç ayrı sürgün kararnamesi çıktı.  “Görülen Lüzum Üzerine” gerekçeli bu kararnamelerin birincisi ile Erzurum’a, ikincisi ile Kastamonu’ya, üçüncüsü ile Ordu’ya sürüldü. 1 Kasım 1982’de, “13 Eylül 1982 tarihli sürgün kararnamesini tebellüğ ederek 15 Kasım 1982 tarihinde Kastamonu-Araç-Recepbey Köyü İlkokulu’nda göreve başladı. Burada da öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Burada çalışırken sudan bir bahane ile 1 Mayıs 1985 tarihinden itibaren iki ay süreyle görevden uzaklaştırıldı. Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Dava neticesinde 25 Haziran 1985 tarihinde görevine döndürüldü.
29 Eylül 1986’da göreve başladığı Adana-Kadirli-Aşağı Çiçeklidere Köyü İlkokulu’nda ve 16 Kasım 1987 tarihinde atandığı Adana–Seyhan-Hadırlı İlköğretim Okulu’nda öğretmen olarak çalıştı. 16 Şubat 1996 tarihinde emekliye ayrıldı. Başvurusu üzerine yeniden öğretmenliğe döndü. 10 Ekim 1996’da Adana, Seyhan Bahçelievler İlkokulu’nda göreve başladı. 27 Aralık 1996 tarihinde Adana Adasokağı İlkokulu’na yönetici olarak atandı. 19 Mayıs 1997 tarihinde ciddi bir rahatsızlık geçirince 16 Temmuz 1997 tarihinde ikinci kez emekliye ayrıldı.
Şairin yapıtları arasında “Mitolojik Dinlerin Gizemi”, “Zerdüşt Dini İran Mitolojisi”, “Mitoloji Sözlüğü”, “Deylem’den Dersim’e Dersimliler”, “Mitolojik İran Efsaneleri”, “Antik Yunan Efsaneleri”, “Mitolojik Kadın Efsaneleri”ve“Dersim’den Esintiler” (şiir) bulunmaktadır. 






DERSİMDEN ESİNTİLER-1


 
İSLİ BİR LAMBANIN LOŞ IŞIĞINDA
 
Yaşlıartık sona doğru yol alır.
Bebekler uyuyor hoş beşiğinde.
Fazla renk aramak nadanlık olur.
Yedi rengi olan gökkuşağında.
 
Tel elinden perde ağlar, saz inler.
Yok olur umutlar, söner azimler.
Sevgiye vekil atanan hüzünler,
Yatar, kapımızın dış eşiğinde.
 
Dost diye niceye özümüz yorduk.
Ne bir fayda bulduk, ne vefa gördük.
Geçip giden ömrü aradık, durduk.
İsli bir lambanın loşışığında.
 
Kendini kandırıp boş hayal kurma.
Nefes harç eyleyip zihnini yorma.
Gel boşu boşuna arayıp durma.
Buğday bulamazsın, fiğ başağında.
 
Sanma Hayranî zemzemle yıkanmış.
O da bu âlemin zevkine kanmış.
Dünyayı kendine hep mekân sanmış.
Bilmez ki ömrünün son kavşağında.
 

 
DERTLİ DERTLİ
 
Benim katlandığım bunca ezâya,
Gönül boyun eğmiş, dil dertli dertli.
Günden güne artan türlü kazaya,
Yolcu boyun eğmiş, yol dertli dertli
 
Nice sevda çektik, gençlik çağında.
Duman eksilmedi, gönül dağında.
Her seher, her seher İrem bağında,
Bülbül boyun eğmiş, gül dertli dertli.
 
Çakallar, çeşmenin başını tutmuş.
Aslan yatağında, tilkiler yatmış.
Gelen geçen herkes, birer taş atmış.
Yaprak boyun eğmiş, dal dertli dertli
 
Maya bozuldu, suç bulma hamura.
Göre göre gidip batma çamura.
Sağanak halinde gelen yağmura,
Derya boyun eğmiş, göl dertli dertli.
 
Sefil Hayranî’yim döndüm şaşkına.
Aldırış eden yok, çeşmin eşkine.
Döşte yara açan Leylââşkına,
Mecnun boyun eğmiş çöl dertli dertli.
 

 
DERSİMLİ
 
Senin adın, daim dillerde destan,
Dersimli Dersimli aslan Dersimli.
Başın kurtulmuyor, şivandan yastan.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Sen, şah damarımda akan kanımsın.
Hem gözümün nuru, hem de canımsın.
Gönül sarayımda tek mihmanımsın.
Dersimli Dersimli aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Mertle bölüşürsün, ekmeğin aşın.
Namert ile asla hoş değil başın.
Cihanda bulunmaz, menendin eşin.
Dersimli Dersimli aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Hem insanlığa, hem Hakk’a yakınsın.
Sen, yiğitsin düşman, senden çekinsin.
Mevlâ’m, seni kem gözlerden sakınsın.
Dersimli Dersimli aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Düşüncenle, hayran ettin herkesi.
Ezilen halkların sen, oldun sesi.
Onurlu yaşamın canlı simgesi.
Dersimli Dersimli aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.

Sen, bir kahramansın halkın gözünde.
Zerre kadar hilaf yoktur, sözünde.
Olgunsun, çiğlik bulunmaz özünde.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Sen, açık sözlüsün yok siyasetin.
Baldan daha tatlı, sözün sohbetin,
Onurlu yaşamdır, senin servetin.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Sen, dağlara yağan dolusun, karsın.
Coşkun çaylar gibi çağlar, akarsın.
Zora karşı koyar, engel yıkarsın.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Bırakın, Munzur’u özgürce aksın.
Ozanlar, özgürlük türküsü yaksın.
Haksızlığa karşı sen, bir bayraksın.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.
 
Bazen Mehmet oldum, bazen Hayranî.
Ben de Dersimliyim, bilsinler beni.
Arzuladım, görmek isterim seni.
Dersimli Dersimli, aslan Dersimli.
Dön, sırtın Munzur’a yaslan Dersimli.

 
ERENLER
 
Yağmur idim gökten yere yağardım.
Damla damla göle aktım erenler.
Kapıldım bir sele ummana vardım.
Döndüm bir arkama baktım erenler.
 
Gâhî Mansur oldum dâra çekildim.
Gâhî Madımak’ta nâra yakıldım.
Dersim’de, Maraş’ta tek tek yok oldum.
Zalimin zulmünden bıktım erenler.
 
Gâhî dolu gezdim, gâhî boş idim.
Gâhî ayak oldum, gâhî baş idim.
Gâhî Yunus oldum odun taşıdım.
Nice kanlı yaşlar döktüm erenler.
 
Gâhî kâmil oldum verdim hitâmı.
Gâhî nedim oldum gördüm hatamı.
Gâhî cahil oldum yordum atamı.
Çok vicdan azabı çektim erenler.
 
Bunca cevrü cefa bilmem ki niye
Sanki hepsi Hakk’tan bana hediye,
Hayranî’yim kemlik olmasın diye,
Barış tohumunu ektim erenler.
 

 
BİZE
 
Biz, insanın aşığıyız.
Gâvur, Müslim birdir bize.
Kâinatın ışığıyız
Cahil, bakar kördür bize.
 
Döşümüzde türlü yara,
Özümüzü yaktı nâra,
Kıymet bilmez insanlara,
Saygı duymak zordur bize.
 
Kâmil midir, cehle uyan?
İnsan mıdır, cana kıyan?
İnsanlığa saygı duyan,
Her bir insan yârdır bize.
 
Coşkun çaylar gibi akma,
Zarar verip bendin yıkma,
Yediğimiz haram lokma,
Cehennemde nâr’dır bize.
 
Hayranî’yim yetti çile,
Onur korunmaz bekçiyle,
Ter döken her emekçiyle
Dostluk, iftihardır bize.
 

 
NEDİR SENDEN ÇEKTİĞİM
 
Mansur oldumhemen dâra çektirdin.
Kahpe felek nedir senden çektiğim?
SivasMadımak’ta nâr’a yaktırdın.
Kahpe felek nedir senden çektiğim?
 
Gâh Bedreddin oldum Serez’e vardım.
Gâh Pir Sultan oldum, Banaz’dı yurdum.
Gâh Nesimi oldum yüzüldüm durdum.
Kahpe felek nedir senden çektiğim?
 
Pir Sultan’ım yaylasında Banaz’ın
Dert çekmekle geçti baharım, yazım.
Kapattın ağzımıçıkmaz avazım.
Kahpe felek nedir senden çektiğim?
 
Gâh bulanık aktım gâhi duruldum
Gâhi düşmana dost, diye sarıldım
Taşıyamam buncaderdi, yoruldum
Kahpe felek nedir senden çektiğim?
 
Hayranî’yi her dem sorguya çektin.
Ocağıma, incir ağacı diktin.
Yazık, düşlerimi yıkıp yok ettin.
Kahpe felek nedir senden çektiğim?

 
GİBİ
 
İçimde, yine bir tufan kopuyor.
Bedenim, ruhuma gurbet el gibi.
Gel bak, hicran döşte neler yapıyor.
Deli gönül, sanki kırık dal gibi.
 
Yine mihman geldi, yalnızlık bize.
Bindik kasırgaya, vardık denize.
Oturduk sohbete, başladık söze.
Lebler şeker şerbet, diller bal gibi.
 
Gün demlenmiş bugün, yine hüzünle.
Gurbet bize mesken gel, gör gözünle.
Sıla konuşmuyor dargın bizimle.
Dün şakıyan diller, sanki lâl gibi.
 
Kayboldu isteğim, yaşam nedenim.
Kavga benim olsun, zaferler senin.
Artık yorgun düştü, yaşlı bedenim.
Solar günden güne gonca gül gibi.
 
Hayranî’yim, boşa alma sözlerim.
Savruldu küllerim, söndü közlerim.
Yine hüzünlendi, gel bak gözlerim.
Akar yanağımdan yaşlar, sel gibi.
 

 
SESSİZ SESSİZ
 
Hazan geldi, hava soğuk.
Dallar ağlar sessiz sessiz..
Sesim çıkmaz boğuk boğuk.
Diller ağlar sessiz sessiz.
 
Sıla terk eyledi, beni.
Artıyor, gözümün nemi.
Göresim geliyor, seni.
Yollar ağlar sessiz sessiz
 
Suskun olduk gurbet elde.
Gözlerimiz kaldı yolda.
Feryadımız var bülbülde.
Güller ağlar sessiz sessiz.
 
Sevdamız, olsa da kaçak.
Dostluğumuz, daim sıcak.
Sevgimiz var, kucak kucak.
Kollar ağlar sessiz sessiz.
 
Hayranî’yim gelin, bakın.
Dünümüz, yarına yakın.
Bitmesin sevdalar, sakın.
Çöller ağlar sessiz sessiz.
 

DARGINDIR BANA
 
Yüzümü dönüp her nereye baksam,
Yolcu suskun yollar dargındır bana.
Varsam hangi dosta derdimi döksem,
Dudak suskun diller dargındır bana.
 
Görünüşüm bahar, kendim hazandım.
Bilmem nice sevap günâh kazandım.
Hayalettim düne doğru uzandım.
Ömür suskun yıllar dargındır bana.
 
O dosta birhaber saldım, gelmedi.
Ömrüm geçti gitti, zaman kalmadı.
Ne yaptıysam kimse memnun olmadı.
Mevlâ suskun kullar dargındır bana.
 
Dostun bahçesinde açan bir güldüm.
Hoyrat dalımkırdı, sarardım soldum.
O dosta bir selâm salamaz oldum.
Mektup suskun pullar dargındır bana.
 
Hayranî’yim şöyle çevreme baktım.
Bazen dosta yakın, bazen uzaktım.
Bazen uslu, bazen çağladım aktım.
Derya suskun seller dargındır bana.
 
 

 
DERSİM
 
Senden uzakta yaşam sürdürsem de
Bu gönlümde yerin özeldir Dersim.
Geçmişi geri alsam durdursam da
Solmuş yaprak bahçen gazeldir Dersim.
 
Geçit vermez dağın, yaylan kar, boran.
Herkes göçmüş gitmiş, köylerin virân
Kimse kalmadı yok ahvalin soran
Sararmış solmuşsun,ne haldir Dersim?
 
Koyun, kuzu meler her yazısında.
Hayat akar, Munzur’un gözesinde.
Bu şiirimin her bir dizesinde,
Hasretinle yanmak güzeldir Dersim.
 
Tam orta yerinde Munzur akıyor.
Yaylaların lâle, sümbül kokuyor.
Bağrında korkusuz yiğit çıkıyor.
Her biri cihana bedeldir Dersim.
 
Hayranî’yim memnundeğil halinden.
Sunan, artık uçmaz olmuş gölünden
Hiç anlayan yoktur senin dilinden.
Lebinden süzülen söz, baldır Dersim.



 
USLAN ARTIK DELİ GÖNÜL.
 
Nedir, senden çektiklerim?
Uslan artık deli gönül.
Biçemedim, ektiklerim.
Uslan artık deli gönül.
 
Her güzele meyil verdin.
Sanma, muradına erdin.
Yeter, artık çekmem derdin.
Uslan artık deli gönül.
 
Konup durdun, daldan dala.
Gelmez oldun, asla yola.
Açtın, başa türlü belâ.
Uslan artık deli gönül.
 
Daim koştun, zora beni.
Hep düşürdün, dara beni.
Yine yaktın, nâr’a beni.
Uslan artık deli gönül.
 
Hayranî, efkâr boşuna,
Sebep sensin gözyaşıma,
Hep belâ açtın, başıma.
Uslan artık deli gönül.
 

 
 
GÖR ŞU HALİMİ
 
Ben Dersim’im, özgür akar Munzur’um.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
Yandı ciğerlerim kaçtı huzurum.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
 
Kalan’ım ben, küçük bir kasabayım.
Firdevs bahçesinde biten Tubâ’yım.
Kırklar Tepesi’yim, Düzgün Baba’yım.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
 
Bir can daha verdik, Eylül’de güzün
Döşüm alev aldı, her yanım hüzün
Yıllardır acıyla yoğrulmuşözüm
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
 
Çıktım, dağlarında marâl hayladım.
Gizlemedim fikrim, açık söyledim.
Bu uğurda çok can fedâ eyledim.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
 
Dersim’dir adım ta ezelden beri.
Dağım geçit vermez, kışım zemheri.
Giden zaman dönüp gelmiyor geri.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Herkes bir yerlerden ahkâm kesilir
Hazır bekler ferman, boyna asılır
Bunca zulme karşı neden susulur?
Gel oğul, yakından gör şu halimi!
 
Sefil Hayranî bir Dersim evlâdı.
Göklere yükseldi âhı, feryâdı.
Kalmadı Dersim’in neşesi, tadı.
Gel oğul, yakından gör şu halimi!

 
BUGÜN GAMDA GÖRDÜM
 
Bu gün yine gamda gördüm bülbülü.
Dertli dertli ötüp feryât ederdi.
Bulmasaydı eğer ol kızıl gülü,
Terk eder burayı hemen giderdi.
 
Âdem diye baktık her bir insana.
Pişirdik özümüz, girdik meydana.
Anamın rahminden geldim cihana.
Tarlaya tohumu eken pederdi.
 
Boynu bükük garip geçim derdinde.
Yabancı gibidir kendi yurdunda
Nice umutlar var dağlar ardında.
Dağlar da olmasa acep n’iderdi?
 
Derya dolar taşar, ırmaklar çağlar.
Kem tâlih, bahtsızın bahtını bağlar.
Dermansız derdine durmadan ağlar.
Onmaz ki garibin dermansız derdi.
 
Bülbül gülü neyler solduğu zaman.
Yaşlar akar, gözler dolduğu zaman.
Hayranî’nin yüzü güldüğü zaman.
Gece sona ermiş vakit seherdi.

 
EFKÂRLIYIM, BEN.
 
Hasretle geçiyor, her günüm düne.
Her zamanki gibi efkârlıyım, ben.
Yığılmış, döşümde dert dert üstüne.
Her zamanki gibiefkârlıyım, ben.
 
Bir yanım efkârdır, bir yanım hüzün.
Bir kerecik bile gülmedi yüzüm.
Hemi yetim kaldım, hem de öksüzüm.
Her zamanki gibiefkârlıyım, ben.
 
Nice insan gördüm, soluk benizli.
Yüreği kan ağlar, yarası gizli.
Geçer şu ömürden gün hızlı hızlı.
Her zamanki gibiefkârlıyım, ben.
 
Sevdamın geçmişi, düne uzanır.
Yüzümde çizgiler anlam kazanır.
Şâha kalkan vuslât, efkâr bezenir.
Her zamanki gibiefkârlıyım, ben.
 
Nice hayal kurdum, hülyâya daldım.
Mehmet idim, şimdi Hayranî oldum.
Zalim dert elinden biçâre kaldım.
Her zamanki gibiefkârlıyım, ben.

 
MUNZUR DAĞI
 
Ünün yayılmıştır, bütün cihana.
Mevlâ’m, seni korusun Munzur Dağı.
Sözüm var, mutlaka gelirim sana.
Hele yollar kurusun, Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Bozuk, şu dünyanın düzeni bozuk.
Sen dertli, ben dertli bağrımız ezik.
Sakın engel olma, onlara yazık.
Yol ver gençler yürüsün, Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Hep böyle gitmez kış biter, yaz gelir.
Nice methetsem de yine az gelir.
Kim ne derse desin, bana vız gelir.
Sen, gönlümün yârisin Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Güneş, her gün önce sana doğuyor.
Daha kış gelmeden, yüzün soğuyor.
Sanki bütün karlar, sana yağıyor.
Dur, karların erisin Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.

 
Dostluğa açılan kollar, bizimdir.
Kök salıp yeşeren dallar, bizimdir
Sana çıkan bütün yollar, bizimdir.
Varsın, duman bürüsün Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Yüzün ak, başın dik semâya bakar.
Dört bir yanın lâle, sümbül, gül kokar.
Bağrından, yürekli yiğitler çıkar.
Sanki harman yerisin Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Sen, orada kimi, neyi beklersin?
Gece gündüz demez bizi yoklarsın,
Bazen âşık, bazen kaçak saklarsın.
Sen, bizlerden birisin Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Hiddetlenip katma, tozu dumana.
Her şey açık, gerek yoktur gümâna.
Kapatma önünü, yol ver çobana.
Bırak, gütsün sürüsün Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.
 
Gün, batıp üstüne gölge inende.
Oğlun ile kızın semah dönende.
Bırak şu Sefil Hayranî, sinende,
Toprak olup çürüsün, Munzur Dağı.
Sen, dağların pirisin Munzur Dağı.

 
 
NE GÜZEL GÖRÜNÜR
 
Ne güzel görünür, âhu gözlerin.
Kirpiğin, kaşına değdiği zaman.
Aşığın, mest eder nurlu yüzlerin.
Başını, bir yana eğdiğin zaman.
 
Ser çeşmeden akan hayat âbısın.
Bilmem, nerden geldin kime tabisin?
Âleme baş olmuş, sultan gibisin.
Perçemin, yüzüne yaydığın zaman.
 
Dünyaya değişmem, saçının telin.
On dördüne gelmiş ay, gibi halin.
Nice canlar yakar, hüsnü cemâlin.
Libası matemin soyduğun zaman.
 
Artık gel beni bu zulümden kurtar.
O zaman yaptığın, ayıbın örter.
Karşılık bulursun, kıymetin artar.
Sevdamıza saygı duyduğun zaman.
 
Gel sultanım daha fazla naz etme.
Madem sevgi kutsal, onu yoz etme.
N’olur artık ayrılıktan söz etme.
Sefil Hayranî’ye uyduğun zaman.
 
 
 
İNSAN OL, İNSANCA YAŞA.
 
Kemlik, getirme eynine.
İnsan ol, insanca yaşa.
Danış, aklına beynine.
İnsan ol, insanca yaşa.
 
Kimi usta, kimi çırak.
Kimi, insanlıktan ırak.
Gel, artık kavgayı bırak.
İnsan ol, insanca yaşa.
 
Kavga, kötülükten başlar.
Akar, gözden kanlı yaşlar.
Son bulsun, artık savaşlar.
İnsan ol, insanca yaşa.
 
Bir barışaldım, götürü.
Memnunum, bundan ötürü.
Kırıcı olma, hatırı.
İnsan ol, insanca yaşa.
 
Hayranî, tanı cihanı.
Sakın, incitme insanı.
Uyan, artık özün tanı.
İnsan ol, insanca yaşa.
 
 

 
BENZER
 
Bugün seher vakti bir güzel gördüm.
Lebler kiraz, dişler mercana benzer.
Vardım dergâhına yüzümü sürdüm
Boyu selvi, kendi hûbbâna benzer
 
Azrail değiliz, cana kıymayız.
Cana kıyanları insan saymayız.
Kınarız, cahile asla uymayız.
Cahil dediğin hep şeytana benzer
 
Gelmiş, başucumda duruyor ecel.
Kabzetmiş bedenim, vermiyor mecâl.
Benim düşlerimi süsleyen güzel,
Âleme baş olmuş sultana benzer.
 
Kişi, yaptığından olursa nadan.
Özür diler, gönül alır sonradan.
Meclis-i Arif’e müdavim adam,
Özü doğru, ehli irfâna benzer.
 
Sen insanoğlusun, binme inada.
Çağırmazsan gelen olmaz imdada.
Sefil Hayranî şu fani dünyada,
Hanemize gelen mihmâna benzer.

 
ÇEVRİLDİ
 
Boşuna arama, bizim diyarda,
Bütün özgürlükler kuşa çevrildi.
Umudum kalmadı artık baharda.
Çünkü baharımız kışa çevrildi.
 
Hırsızlar, katiller halktan sayıldı.
Kurşun atanlarla gurur duyuldu.
Her gün, her gün üç-beş cana kıyıldı.
Yurdun her yanı Maraş’a çevrildi.
 
Ülke, parsel parsel oldu satıldı.
Yurtseverler bir bir hapse atıldı.
Halkın aklı durdu, dili tutuldu.
Görünen gerçekler düşe çevrildi.
 
Yokluk arttı, hayat çekilmez oldu.
Bir yere bir çivi çakılmaz oldu.
Boş tabağa yemek, dökülmez oldu.
Köpeklerin yalı aşa çevrildi.
 
Hırsızlar,katiller birlik oldular.
Bu güzel ülkeye dehşet saldılar.
Hayranî der, halkı sürü bildiler.
Yeşeren umutlar boşa çevrildi.

 
BEN
 
Yine bir sevdaya düştüm.
Bir güzele kul oldum ben.
Kaynadım kazandan taştım.
Yana yana kül oldum ben.
 
Yoruldum dert çeke çeke.
Garip boynum büke büke.
Dağdan, taştan aka aka.
Sürüklendim sel oldum ben.
 
Bunca zulüm neden niye?
Bana verilmiş hediye.
Dostlar gelsin geçsin diye.
Toprak oldum, yol oldum ben.
 
Mansur’dum dâra çekildim.
Sivas’ta nâra yakıldım.
Tohum oldum hep ekildim.
Filiz verdim, dal oldum ben.
 
Hayranî der, iki gözüm.
Görün bana, göster yüzün.
Para etmeyince sözüm,
Sustum artık lâl oldum ben.

 
GEL BARIŞALIM.
 
Yaşam sona erip ecel gelmeden,
Bırak şu kavgayı gel barışalım.
Dostumuz ağlayıp düşman gülmeden,
Bırak şu kavgayı gel barışalım.
 
Anamız Havva’dır, babamız Âdem.
Hep aynı atadan gelmişiz madem.
Eğer kardeş isek bu kavga neden?
Bırak şu kavgayı gel barışalım.
 
İnsanlar doğarken hem saf, hem temiz.
Kavga bitsin, huzur bulsun ülkemiz.
Barış ve kardeşlik olsun ilkemiz.
Bırak şu kavgayı gel barışalım.
 
Acep bunca kavga nedendir, niçin?
İnsan ol, daima kemlikten kaçın.
N’olur, daha güzel yarınlar için,
Bırak şu kavgayı gel barışalım.
 
Hayranî’yim girdim er meydanına
İnsan olan kıymaz, insan canına.
Kavga yakışır mı senin şanına?
Bırak şu kavgayı gel barışalım.

 
YANIYORUM ALEV ALEV
 
Bir sevda sardı bacayı.
Yanıyorum alev alev,
Gönlümetaktı kancayı.
Yanıyorum alev alev.
 
Yanıma gel, derdimi sor.
Şu halimi gözünle gör.
İçimi kaplamış bir kor.
Yanıyorum alev alev.
 
Bugün yine seher vakti.
Felek çakmağınıçaktı.
Gönül sarayımı yaktı.
Yanıyorum alev alev.
 
Yaz bitip gelince güzün.
Gönlümüsararbir hüzün.
Ne gecem var ne gündüzüm.
Yanıyorum alev alev.
 
Hayranî der ey sultanım!
Sana kurbanolsun canım.
Bak tutuştu dört bir yanım.
Yanıyorum alev alev.
 

 
ÇEKEMEM VALLAH
 
Aklımı başımdan alan sen oldun.
Ben, senin derdini çekemem vallah.
Şu dertsiz gönlümü efkâra saldın.
Ben, senin derdini çekemem vallah.
 
Sevda yaylasında yayla yaylamam.
Sırrın bende saklı beyân eylemem.
Yalancı değilem, yalan söylemem.
Ben, senin derdini çekemem vallah.
 
Bir zaman boşuna gezdim, dolandım.
Elekten süzüldüm, ince elendim.
Merhamet aradım, sevgi dilendim.
Ben, senin derdini çekemem vallah.
 
Aklımı yitirdim bir yâr yüzünden.
Nice kanlı yaşlar aktı gözümden.
Usandım artık şu bitmez nazından.
Ben, senin derdini çekemem vallah.
 
 Büyülü gözlerle kalbime aktın
Şu gamsız gönlümü odlara yaktın.
Hayranî’yi yarı yolda bıraktın.
Ben, senin derdini çekemem vallah.

 
GİTTİ
 
Zalim felek bana yine,
Kancasını taktı gitti.
Bir hışm ile döne döne,
Tehdit etti çekti gitti.
 
Çıkayım dağlar ardına.
Varayım dostun yurduna.
Tabip benim şu derdime,
Göz ucuyla baktı gitti.
 
Hayranım, insan hasına.
Katlanamam dost yasına.
Yâr bakmadan arkasına
Döşe sevda ekti gitti.
 
Hazan sanki bana özel
Ömürden dökülür gâzel
Soyu batasıca güzel,
Beni nâra yaktı gitti.
 
Bana eğdi hilâl kaşın.
Güzelliğin yesin başın.
Sefil Hayranî gözyaşım,
Gizli gizli aktı gitti.

 
SENDEN USANDIM
 
Varımı yoğumu aldın götürdün.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
Parça parça ettin, yedin bitirdin.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
 
Kimine sürdürdün, zevk ile sefâ.
Kimine çektirdin, acıyla cefâ.
Kalleşsin, senden hiç görmedim vefâ.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
 
Şu ömür hazana doğru gidende
Gençlik uçar, acı kalır bedende
Zalimin tekisin, insaf yok sende.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
 
Görmedim gerçeği, devrana kandım.
Bütün dikenleri, gonca gül sandım.
Beyhude yoruldum, boşa dolandım.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
 
Hayranî’yim, sana yoktur mihnetim.
İstersen gel, hemen al emanetin.
Senin olsun, bütün malın ziynetin.
Yürü, yalan dünya senden usandım.
 
 
 

 
UNUTMAK MÜMKÜN MÜ?
 
Elâ gözlü güzel yosma,
Unutmak mümkün mü seni?
Bu kalp senin, boşa küsme.
Unutmak mümkün mü seni?
 
Güldür adın, nurdur yüzün.
Sensiz sarar, beni hüzün.
Selvi boylu, kara kuzum,
Unutmak mümkün mü seni?
 
Hem baharım hem yazımsın.
Sen, benim iki gözümsün.
Gönülde saklı gizimsin.
Unutmak mümkün mü seni?
 
Ya yirmi ya yirmi beşsin.
Cihana bedel bir eşsin.
Ruhuma doğan güneşsin.
Unutmak mümkün mü seni?
 
Ecel canım almayınca.
Tenim toprak olmayınca,
Kul Hayranî, ölmeyince,
Unutmak mümkün mü seni?
 

 
AYRI KALAMAM BEN
 
Neyleyim, bir kere sevmiş bulundum.
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.
Gönlüm esir düştü kendim salındım.
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.
 
Daha böyle güzel görmedim vallah.
Sanki öz nurundan yaratmış Allah.
Dövseler, kovsalar terk etmem billâh.
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.
 
Bilmem nerden geldi, nedir öncesi,
Ak yanaklar sanki bahar goncası
Gönlüme takmış bir sevda kancası.
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.
 
Güzeldir gözleri, ceylan bakışlı
Yürekten yaralar, şimşek çakışlı
Gönlü ilmek ilmek sevda nakışlı,
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.
 
Kirpikler ok, kaşlar benzer kemana.
Zülüfler savrulur sevdadan yana.
Sadıktır, Hayranî ahdû peymâna.
Ayrı kalamam ben gül yüzlü yardan.

 
SEVGİ ZAMANI
 
Gelin, canlar bir olalım.
Zaman, sevgi zamanıdır.
Sevgiyi üstün kılalım.
Zaman, sevgi zamanıdır.
 
Karşıçıkalım körlüğe,
Göğüs gerelim zorluğa,
Omuz verelim birliğe,
Zaman, sevgi zamanıdır.
 
Boşa zihin yormayalım,
Kine meydan vermeyelim,
Hatır, gönül kırmayalım.
Zaman, sevgi zamanıdır.
 
Egemen olsun içtenlik.
Yok olsun arada kemlik.
Gütmeyelimsenlik benlik.
Zaman, sevgi zamanıdır.
 
Gönül, bu hal nice haldır?
Aradan perdeyi kaldır.
Sevgi, her şeyden kutsaldır.
Zaman, sevgi zamanıdır.
 
Hayranî, serden geçelim.
Kemlikten uzak kaçalım.
Sevgiye kucak açalım.
Zaman, sevgi zamanıdır.
HABERİN VAR MI?
 
Çıkmıyorsun saray odalarından,
Garibin aşından haberin var mı?
Çilekeş yoksulun didelerinden,
Akan gözyaşından haberin var mı?
 
Her taşın altında mutlak sen varsın.
Dilerim alevler bedenin sarsın
Deryanın suyuna bulanık dersin.
Çeşmenin başından haberin var mı?
 
Kirlenmiş özünle aklanıp çıkma.
Suçunu, mazlumun sırtına yıkma.
Kamburuma, soluk yüzüme bakma.
Ömrümün kışından haberin var mı?
 
Ben, bir biçareyim yoktur sahibim.
Mumgibiyim, yansam ışımaz dibim.
Feryat, figan edip yanan garibim.
Dostumdan, eşimden haberin var mı?
 
Beş parasızdın bir servete daldın.
Çöktün ensemize hakkımız aldın.
Sefil Hayranî’yi efkâra saldın.
Şu dertli döşümden haberin var mı?

 
ÖLENE KADAR
 
İrem bahçesinin gonca gülüsün,
Unutamam seni ölene kadar.
Şu döşümde esen seher yelisin.
Unutamam seni ölene kadar.
 
Aç, âhu gözlerin gözüme bakın.
Sar, şu bedenimi tenime dokun.
Sevgimden gümânın olmasın sakın.
Unutamam seni ölene kadar.
 
Beyhûde dolandım dehrin peşinde.
Yandım küle döndüm âşk ateşinde.
Gündüz hayalimde, gece düşümde.
Unutamam seni ölene kadar.
 
Gözlerin gönlümü hep tutsak aldı.
Arzumanım tel tel saçında kaldı.
Görmeyeli gönlüm efkârla doldu
Unutamam seni ölene kadar.
 
Şu Sefil Hayranî hayrandır sana.
Yaşam için ilham verensin bana.
Sakın sitem etme bu tatlı cana.
Unutamam seni ölene kadar.

 
ZAMAN
 
Bir ömür geçerse figânla yasla,
Can kurtulur ölüm geldiği zaman.
Umut bülbülleri ötemez asla,
Hayalimin gülü solduğu zaman.
 
Gönlündeki kini, kibiri sil at.
Sevgi var oldukça yaşanır hayat,
Gönüller hoş olur, vicdanlar rahat,
Adalet yerini bulduğu zaman.
 
Görsen cemâlini aydır sanarsın,
Bir tek işmarına hemen kanarsın
Sen de Kerem gibi nâra yanarsın,
Aslılar, gönlünü çaldığı zaman.
 
Tükendi mecâlim, tutmaz dizlerim.
Savruldu küllerim, söndü közlerim.
Bana ilham veren âhu gözlerin.
Damla damla akar dolduğu zaman.
 
Çok mana var Hayranî’nin sözünde.
Dostuna dost çiğlik yoktur özünde.
Düşler gerçek oluronun gözünde.
Tatlı hülyâlara daldığı zaman.

 
HELE BAKIN DÜNYAYA
 
Ey erenler hele bakın dünyaya,
İnsanları ele dolamış gider.
Bozuldu nesiller bir bak künyeye,
Zalim elin kana bulamış gider.
 
Bir derde düş oldum sevda serimde,
Merhem kâr eylemez yaram derinde,
Gariban çırpınıp durur yerinde,
Varlıklı, yoksulu sollamış gider.
 
Yoksulluk gezinip durur başımda,
Bir hayli dert açtı dertli döşümde,
Kimi kuru soğan bulmaz aşında,
Kimi parmağını yalamış gider.
 
Yaşam, bir olanak sunmadı bana,
Bahar yaşamadan döndüm hazana,
Yüzün dönüp bakan var mıdır sana?
Çünkü beyler unun elemiş gider.
 
Sefil Hayranî’yim dosta giderken,
Engele takıldı ikrâr güderken,
Şerefli her zaman bedel öderken,
Şerefsiz, elini sallamış gider.
 

 
TANIMAZAM
 
Gurbet elde bir hal gelirse başa,
Ben o dosttan gayrı yâr tanımazam.
Gözleri görmeyen kör değil, hâşâ
Ben cahilden gayrı kör tanımazam.
 
Özü kâmil olan gönül yıkamaz.
Sevgiyi bilmeyen sevda çekemez.
Yobazın ateşi, bizi yakamaz.
Aşk odundan gayrı nâr tanımazam.
 
Açtım gönül gözüm eyledim nazar
Pir merhem sürmezse yaralar azar.
Biz, her dem orada eyleriz pazar.
Dost gönlünden gayrı şâr tanımazam.
 
Sözden anlamazın düşme peşine,
Nefes harç eyleyip yorma boşuna.
Derûndan görene her şey âşina.
Gizlim saklım yoktur sır tanımazam.
 
Hayranî bundan başka söz söylemez.
Sona gelen ömrü boşa zaylamaz.
Hiçbir diken bana zarar eylemez.
Kötü sözden gayrı hâr tanımazam.

 
OLDU GİTTİ
 
Şu yirmi birinci asra girerken,
İnsanın kıymeti pul oldu gitti.
Kimileri muradına ererken,
Kerem, Aslı için kül oldu gitti.
 
Birmusibet döner durur başımda.
Çıbanlar baş verdi dertli döşümde.
Hakikat gizlidir gözüm yaşında.
Damlaya damlaya sel oldu gitti.
 
Çok dert var derûnda, gelmiyor dile.
Sabır gerek, varmak için menzile,
Sâkinin sunduğu ağûlar bile,
Meclis-i Arif’te bal oldu gitti.
 
Şeyda bülbül gibi gülde şakıdım.
İrfân mektebinde ilim okudum.
Gönülden gönüle mekik dokudum.
Gide gele her yer yol oldu gitti.
 
Varsıllar her zaman yolun bulurken.
Yoksullar, yorulup yolda kalırken.
Herkes bir yerlere hep baş olurken,
Hayranî bir yâre kul oldu gitti.

 
MEYDANDA
 
Hakikat yoluna girmek istersen,
Secde kıl, özünü pişir meydanda.
Erenler sırrına ermek istersen,
Özüne muhabbet düşür meydanda.
 
Bu yola girenler özünü yoklar.
Ayrıcalık görmez orda nâhaklar,
Bûhtana uğrayan kendini paklar,
Alın akıyla dolaşır meydanda.
 
Aç gönül gözünüçevrene bakın,
Oturan var mıdırhaksıza yakın?
Hiç kimse taşımaz kimsenin yükün,
Her can kendi yükün taşır meydanda.
 
Taşkınlık edenin yanmaz çerağı,
Toplumdan dışlanır yolu, yolağı
Çözülür suçlunun dizinin bağı,
Temmuz sıcağında üşür meydanda.
 
Hayranî bu yola giren her muhip,
Ele, bele, dile olmalı sahip.
Her can için bulunur bir musahip.
Herkes kardeşçe konuşur meydanda.
 

 
DÖNME SULTANIM
 
Gel dinle sana bir nasihatim var.
Verdiğin ikrârdan dönme sultanım.
Sakın yüzün dönüp etme intizār.
Verdiğin ikrârdan dönme sultanım.
 
Boş yere gürleyip esme yağmursuz.
Hiç ekmek olur mu unsuz, hamursuz?
Bizde söz namustur, dönen namussuz.
Verdiğin ikrârdan dönme sultanım.
 
Peyman güdülürmükibirle kinle.
Herkesi kucakla temiz sevginle.
Kim ne derse desin sen, beni dinle.
Verdiğin ikrârdan dönme sultanım.
 
Özünü korursanbozulmaz huyun,
Geldiğin yer belli, temizdir soyun
Onurlu dur, eğme kimseye boyun.
Verdiğin ikrârdan dönme sultanım.
 
Namussuzlareldetutunca erki
Namusluyu ezer, düzenin çarkı.
Kulak ver, bak Sefil Hayranî der ki,
Verdiğin ikrardan dönme sultanım.
 
 

 
 
BENİ BENİ
 
Mevlâm görmek için iki göz vermiş.
Aç, ahu gözlerin gör beni beni.
Ömür geçip gitmiş, gün sona ermiş.
Halden hale koydu zâr beni beni.
 
Sen sultanım ol ben, emrinde köle.
Sahip çık, sevdana düşürme dile.
Aydan aya gelip sormazsan bile,
Mevsimden mevsime sor beni beni.
 
Yokluğundur benim boynumu büken.
Sensiz dünya bana daracık mekân.
Benim kem tâlihim bende var iken,
Nerde olsa bulur çor beni beni
 
Kıblegâhım sensindönmüşem sana.
Özüne sahip çık, uyma devrana.
Gül kokulu tenin ilaçtır bana.
Açıp kollarını sar beni beni.
 
Gerçeği görünce etme vaveylâ.
Bir musibet, bin nasihatten evlâ.
Sefil Hayranî der, ey ulu Mevlâ,
Hayâsıza etme yâr, beni beni.
 

 
BİZİM
 
Senden medet bekler olduk, güzel Pir.
Ancak sana geçer, nazımız bizim.
Bizim birimiz kırk, kırkımız da bir.
Fark etmez çoğumuz, azımız bizim.
 
Daim kıymet verdik, kıymet bilene.
Can kapımız açık, bize gelene.
İtibar etmedik, hiçbir yalana.
Doğruluktan yana özümüz, bizim.
 
Canlar bir bir gelir, buluşur Cem’de.
Herkes Pir’e secde kılar, ol demde.
Derler, Âdem Hakk’ta Hakk da Âdem’de.
Ondan Hakka dönük yüzümüz, bizim.
 
Nice hasret çektik, mâh-i tabana.
Daim sâdık kaldık, ahd-û peymâna.
Fikrimiz, zikrimiz sevgiden yana,
Parada, pulda yok gözümüz bizim
 
Sefil Hayranî der, uyduk düzene.
Doğrayıp koydular, kara kazana.
Bahar yaşamadan, döndük hâzana.
Kışa çevirdiler yazımız, bizim.

 
SEVDİĞİN SÖYLE
 
Ceylan gözlerine hayran olduğum,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
Derd-i derûnuma derman bildiğim,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
 
Döşümde yatar bir aşk-ı füsunkâr.
Günüm feryat figân gecem âhû zâr,
Gel doğruyu söyle, eyleme inkâr,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
 
Soran bulunmuyor berbat ahvâlim,
Gönül sevdalanmış yamandır halim,
Bu derûnu yakan çeşm-i gâzalım,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
 
Gel sultanım boşa çekme intizâr,
Aç gözün, gerçeği eyle bir nazar,
Mesnetsiz beyana etme itibar,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
 
Gel mihmân ol, benim gönül köşküme,
Bu can sevdan ile döndü şaşkına,
Sefil Hayranî der Mevlâ aşkına,
Sevdan beyan eyle sevdiğin söyle.
 

 
DEĞMEZ
 
Aldanma dünyaya akıbeti boş.
Burda mekân tutup durmaya değmez.
Nûş eylemiş demi olmuştur, sarhoş.
Bir hoştur kafasıvurmaya değmez.
 
Bütün çektiklerim senin eserin.
Virâne eyledin, mekânım yerim.
Gönlümüodlarayakan dilberin,
Nerden geldiğini sormaya değmez.
 
Bazen mektup ile bazen tel ile
Serdeki sevdamı getirdim dile.
Sözden anlamayan kara cahile,
Oturup nasihat vermeye değmez.
 
Bu dünya misâldir, çatısız hana.
Konan göçer gider, her şey bahana.
Senden, benden, ondan kaçan insana
Kollarını açıp sarmaya değmez.
 
Hayranî, işler yolunda gitmezse,
Çektiğimiz bunca çile yetmezse,
Senin sulbun bile sözün tutmazsa,
Yazıktır, özünü yormaya değmez.

 
EFENDİM
 
Her seher her seher beni ağlatan,
Bilmem figân bilmem zâr mı efendim.
Nedir gönlümü bu yola bağlatan
Bilmem Mansur bilmem dâr mı efendim.
 
Haddimi aşmadım, yüksek uçmadım.
Nâmerdin suyundan zerre içmedim.
Sırat Köprüsü’nden daha geçmedim.
Bilmem kolay, bilmem zor mu efendim.
 
Konuşamaz oldum, tutuldu dilim.
Rüzgâr esti, kırdı körpecik dalım.
Dağdan aşar iken kapandı yolum.
Bilmem boran, bilmem kar mı efendim.
 
Ehl-i kâmil olur, özün pişiren.
Yok olup gidermiş, yolu şaşıran.
Şu dertli bülbülü dile düşüren,
Bilmem gül mü, bilmem hâr mı efendim.
 
Başıma geleni dosta dilemem.
Boşuna ağlama, çeşmin silemem.
Sefil Hayranî’yim der ki bilemem,
Benden daha dertli var mı efendim?
 

 
NE MUTLU BİZE
 
Kâinatta var mı bizden yücesi?
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
Olmaz insanlığın gündüz gecesi.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Her gün, her gün yeni evrim evirdik.
İcatlar yaparak, çağlar devirdik.
Geceyi, gündüze bizler çevirdik.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
İcat ettik radyo, telefon, telsiz.
Ay’ın üzerinde bıraktık, bir iz.
Ateş, yazı, teker, matba bulan biz.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Keşifler yaparak, deryalar aştık.
Turladık, dünyayı gezdik dolaştık.
Aklımızla ta uzaya ulaştık.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Uçak ile gökte uçan bizleriz.
Gemi ile derya geçen bizleriz.
Yeryüzüne ışık saçan bizleriz.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.

 
Bulunca yazıyı, tarihler yazdık.
Evrenin sırrını, bilimle çözdük.
Uçak, gemi, atom yapan da bizdik.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Homo Habilis’ten bugüne geldik.
Tarihten tarihe akan bir seldik.
Gâh ağladık, gâhî eğlendik güldük.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Aklımızla yakın ettik uzağı.
Gerilerde kaldı, fezanın çağı.
Tüm dünyaya kurduk, bilişim ağı.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Şekerdir, şerbettir, baldır tadımız.
Nazım, Gorki, Engels, Mozart adımız.
Kardeşiz hepimiz yoktur, yadımız.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 
Aydınlık yarınlar, bizimdir bizim. 
Her engele arar buluruz, çözüm.
Hayranî’yem, boşa almayın sözüm.
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz.
 

 
BİLMEM SEVDİĞİM
 
Bir şey söyler gibi buğulu gözler,
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim.
Ona engel olur, büyülü sözler
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim.
 
Ey sevda şafağım biraz gel beri,
Yaz sıcağında yaşatma zemheri,
Gönülden sevenler dönmezmiş geri
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim.
 
Talip olan gelir Pir nefesine,
Varıp dâra durur gülbâng sesine,
Derman bulunmazmış yâr yâresine,
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim.
 
Ceht eyledim vardım dostun yurduna
Benden başkakimsebakmaz ardına
Dediler, derman yok senin derdine.
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim
 
Hayranî’yim geldim yolun sonuna.
Konan göçer gider, dünya hanına.
Derler, kalleş girmez er meydanına
Geçek mi değil mi bilmem sevdiğim
 
 
 
 
SEVGİDEN BAŞKA
 
Gece gündüz durmaz ararım ama
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
Gelenden geçenden sorarım ama
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
 
Turna ile çıktık seher zamanı.
Gide gide geçtik Nil’i, ummanı.
Birlikte dolaştık çölü, Yemen’i.
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
 
Gâhî bülbül oldum, gülşende öttüm.
Gâhî arı oldum, çiçeğe gittim.
Gâhî burdan uzak menzile yettim.
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
 
Sevda yeliyerden yere savurdu.
Gezdim Dersim, Sivas, İstanbul, Ordu.
Bir baştan bir başa dolaştım yurdu.
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
 
Sefil Hayranî’yim piştim, yoğruldum.
Gâh bulanık aktım, gâhî duruldum.
Çevirdim yönümü Hakk’a doğruldum.
Bir dost bulamadım sevgiden başka.
 

 
27 Haziran 2006 günü yaşama merhaba diyerek aramıza katılan biricik torunum Boran Karay’a...
 
Sen, yaşamak için geldin dünyaya,
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
Ağlamak yakışmaz, bir bak aynaya.
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
 
Her dem duru ol, bulanık akma.
Her olur olmaza canını sıkma.
Biz, alıştık artık sen bize bakma.
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
 
Fazla soru sorup inme derine.
Sonra türlü işler, açar serine.
Bak, anan ağlıyor senin yerine.
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
 
Unutma sevgiyi, büyüme kinle.
Kucakla insanı temiz sevginle.
Kim ne derse desin, dedeni dinle.
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
 
Aç, gözlerin biraz çevrene bakın.
Filizlendi tohum, yeşerdi ekin.
Hayranî Dede’n der unutma sakın.
Gülümse, gül, oyna, ağlama oğul.
 
2 Temmuz 2006/Adana

 
ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA BİLSİN
 
Şu üç günlük dünya bilsin.
Ağlayanı, güleniyim.
Yeter ki, dost bana gelsin.
Kapı kapı dileniyim.
 
Dost eyledi, beni sürgün.
Dertli gönül ondan kırgın,
Herkes mutlak ölür, bir gün.
Ben, dost için öleniyim.
 
Bağ bahçedir, dört bir yanım.
Kıblem insan, sevgi dinim.
Kimselere yoktur kinim.
Gönül pası sileniyim.
 
Gurbete uğradı, yolum.
Bir yel esti, kırdı dalım.
Bahçedeki her bir gülün,
En erkenden solanıyım.
 
Her gün kara bağlayanın,
Hali yürek dağlayanın,
Gizli gizli ağlayanın,
Gözyaşını sileniyim.
 
Hayranî’nin hali yaman.
Ne çabuk da geçti, zaman.
Yatsıya dek mumu yanan.
Yalancının yalanıyım.


GÜZEL DOST
 
Hep güçlüye dönen çarkın elinden,
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
Zulmü reva gören düşman dilinden,
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
 
Bahar seli gibi çağladık coştuk.
Bir kıymet bilmezin ardından koştuk.
Dermanı bulunmaz dertlere düştük.
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
 
Bozuk şu dünyanın düzeni bozuk
Heder olup giden canlara yazık,
Şu çarkın elinden bağrımız ezik,
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
 
Mürşidimiz aynı, virdimiz birdir.
Mekânımız aynı, yurdumuz birdir.
Dermanımız aynı, derdimiz birdir.
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
 
Yıkılsın, yok olsun düzenin çarkı.
Mazlumlar ne çeker hele gel gör ki,
Şu felek vurgunu Hayranî der ki,
Sen dertlisin, ben dertliyim güzel dost.
 
 
 
 
DOLANDIM
 
Has bahçenin gonca gülüne âşık,
Şeyda bülbül gibi zâra dolandım.
Yar, boynuma taktı zülfü dolaşık,
Mansur gibi nice dâr’a dolandım.
 
Eyyûb idim, dert elinden perişan.
Nil oldum, ummana varıp karışan.
Cebbâr Nemrut ile cenge girişen,
Ol İbrahim oldum, nâr’a dolandım.
 
İlyas oldum, Hızır ile buluştum.
Selman ile Cem’de lokma bölüştüm.
Güvercin donunda nice dolaştım,
Hacı Bektaş gibi Pir’e dolandım.
 
Nice hayal kurdum, hülyaya daldım.
Şu deli gönlümü sevdaya saldım.
Yitirdim aklımı divâne oldum.
Boşuna gezdim, bir süre dolandım.
 
Bad-ı saba gibi seher zamanı,
Estim, unutmadım ahd-û peymânı.
Mecnûn oldum, gezdim çölü Yemen’i.
Ol Leylâ gibi bir yâr’a dolandım.
 
  
Ben Pir’e ikrar vermişim ezeli,
Süleyman oldum, konuştum kuşdili.
Bir zaman asayla bölerdim, Nil’i.
Musa oldum, nice Tûr’a dolandım.
 
Fatıma Ana’nın eteğin tuttum.
Veysel Karan oldum, çok deve güttüm.
Gâh bezirgân oldum, çok meta sattım.
Gâh zarara, gâhî kâra dolandım.
 
Anamın rahminden geldim, huzura.
Çok hata eyledim, bakma kusura.
Yusuf idim, sultan oldum Mısır’a.
Züleyha’nın ardı sıra dolandım.
 
Aklıma hep güzel şahı düşürdüm.
Vardım, dergâhına özüm pişirdim.
Gâhî dağ başında yolum şaşırdım.
Tipiye, borana, kara dolandım.
 
Senden gayrısına salmadım, özüm.
Sen, olmazsan kaplar içimi hüzün.
Bir gün bile olsun gülmedi yüzüm.
Çok ah çektim, efkâra dolandım.
 
Hasan’la Hüseyn dede kucağında.
Biri sol yanında, biri sağında.
Bülbül oldum, öttüm Gülşen bağında.
Gâhî güle gâhî hâr’a dolandım.
 
Kardeşlik dururken bu kemlik niçin?
İnsan ol, insana kemlikten kaçın.
Bir tek kusurumu gidermek için,
Ardı sıra yüz bin kere dolandım.
 
Şit idim, Âdem’in sulbûnden geldim.
Bir zaman Nuh oldum, tufana daldım.
Bir zaman bu mülke İbrahim oldum.
Önce sır, sonra aşkâra dolandım.
 
Bazen Yakup oldum, Yusuf’u sordum.
Vardım, Şah Merdan’a divana durdum.
Bazen Kârun oldum, itibar gördüm.
Bazen, cebimde beş para dolandım.
 
Felek beni attı, gurbet ellere.
Hasret kaldım, dost dost diyen dillere.
Telli turna gibi düştüm yollara,
Yemen, Hicaz bilmem nere dolandım.
 
Ben, babamdan babam, gelmiş dedemden.
Hayli kan, yaş aktı dertli didemden.
Sefil Hayranî der, böyle gördüm ben.
Yoruldukça dura dura dolandım.
 
 
 
 
ÂHU GÖZLÜ GÜZEL YÂR
 
Kulak ver sesime, sözümü dinle.
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
Mihmân ol gönlüme temiz sevginle.
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
 
Yusuf sabır ile vardı, Mısır’a.
Sabreylersen sen de erersin sırra.
Üzdü isem sakın bakma kusura.
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
 
Cemalin gördüğüm andan bu yana,
Dayanmadım esir düştüm sevdana.
Çeşm’inden akan eşk, azaptır bana.
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
 
Bir gülün çevresi dikendir, hârdır
Dideler kan ağlar, yürekler kordur
Her derdin mutlak bir dermanı vardır.
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
 
Hayranî hayran bir güzel dilbere,
Yanar âşk oduna, göz göre göre,
Ağlamak yakışmaz âhu gözlere,
Gel ağlamaâhu gözlü güzel yâr.
 
  
 
BİZİMDİR
 
Behey gafil, yol mu sorarsın benden?
Dosta giden bütün yollar bizimdir.
Başımız ayrılsa da bu bedenden.
Sevgiye açılan kollar bizimdir.
 
Şah’a hal bildirdik bir dilekçede.
Gözümüz yok bizim pulda, akçede.
Dostların diktiği her bir bahçede,
Türlü meyve veren dallar bizimdir.
 
Gülün sevdasıyla bülbüller zârda
Yürek parça parça yanıyor nârda
Her kışın sonunda evvel baharda,
Coşkun akıp giden seller bizimdir.
 
Sevgiyle büyüdük dost kucağında,
Pişirdik özümüz aşk ocağında
Gönülde kurulan dostluk bağında
Taze açmış gonca güller bizimdir.
 
Dosta giden yolu kaplamış duman.
Kaldık yolda dosttan dileriz aman.
Sefil Hayranî’yim der ki her zaman
Muhabbeti tatlı diller bizimdir.
 
 
 
ŞU DERTLİ SİNEM
 
Ne sorarsın benim arzu halimi,
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
Şu zalim ayrılık büktü belimi,
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
 
Aradım derdime derman bulmadım.
Didemden akan gözyaşım silmedim.
Bu hana geleli bir kez gülmedim.
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
 
Bir yar sevdim sanki gökten inendi
Cihanda bulunmaz eşi menendi
Şu derdime nice derman denendi.
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
 
Gün, doğar ufuktan gölgeler uzar.
Sensiz dünya banadaracık mezar.
Derd-i hasretinden olmuşam bizâr.
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
 
Sordular; Hayranî ahvalin nice?
Dedi; vuslathayli zor bir bilmece
Gündüzüm olmadı, günümhep gece,
Yaralıdır benim şu dertli sinem.
 
 
 
KARA YAZGIMI
 
Şu kara yazgımı atamdan aldım.
Çabaladım amma sildiremedim.
Büküldü kametim ezildim kaldım.
Yaşamın yükünü kaldıramadım.
 
Senin ünün dört bir yana dağılmış.
Sevdan sineme dert olmuş yığılmış.
Doğalıdan beri hüzne boğulmuş.
Buğulu gözlerin güldüremedim.
 
Gizli sırrım verdim her bir adama,
Mansur gibi mahkûm oldum idama,
Dost diye düşmana sarıldım ama
Hal bilmeze halim bildiremedim.
 
Bir ere tabi ol yola düşmeden,
Dosta varamazsın özün pişmeden,
Gece gündüz kudret akan çeşmeden,
Boş olan bakracım dolduramadım.
 
Gelen göçer gider bakmaz ardına.
Nice insan esir düşmüş derdine.
Sefil Hayranî der çalıştım yine,
Bana düşman nefsim öldüremedim.
 
  
 
DERMAN KALMADI
 
Dünyaya aldanıp ardından koştum
Tükendi mecâlim derman kalmadı
Bahar seli gibi çağladım coştum
Tükendi mecâlim derman kalmadı
 
Bin bir mihnet ile bir can yetirdim.
Uğruna, koca bir ömür bitirdim.
Sevgiyle besledim düne getirdim.
Tükendi mecâlim derman kalmadı.
 
Beyhude dolandım boşa yoruldum.
Kimine küs kaldım, kime sarıldım.
Gâhi coşkun aktım gâhi duruldum
Tükendi mecâlim derman kalmadı.
 
Deryalar oluştu çeşmim yaşından.
Dert eksilmez oldu dertli döşümden.
Sevda, boran gibi geçti başımdan.
Tükendi mecâlim derman kalmadı.
 
Zebaniler doldu dört bir yanıma.
Cevr-ü cefa çektirdiler canıma.
Hayranî der dinime imanıma,
Tükendi mecâlim derman kalmadı.
 
 
 
GARİBİN BOĞUK SESİNE

İnleyen garibin boğuk sesine
Bilmem ki bu yürek nasıl dayana
Zalimin zulmü çökmüş ensesine
Hiç zulüm eder mi insan insana
 
Her insan bir yolcu, fani dünya han,
Gelen göçer gider döner bu devran.
Her dem onuruyla yaşayan insan,
Boyun eğmez asla beye sultana.
 
Emekçiler ödün vermez özünden.
Ondan eksik olmaz, yaşlar gözünden.
Kahrolası şu düzenin yüzünden,
Yoksulun sırtından, doyan doyana.
 
Mazlumdur kemlikten daim kaçınan.
İlgilenen yoktur, karnı açınan.
Kendi alın teri ile geçinen,
Fakir fukarayı soyan soyana.
 
Zemheriye döndüşu bizim yazlar
Bizden çok can aldı acı poyrazlar
Hayranî der yobaz oğlu yobazlar,
Ta ezelden düşman ehli irfâna.
 
 
 
 
ŞU BENİM ÖMRÜM
 
Nesini sorarsın, neyin söyleyim,
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
İster isen tek tek beyan eyleyim,
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Canımdan can gitti, hayli sızladım.
Belki gelir deyi hep yol gözledim.
Herkesten saklandım efkâr gizledim.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Bir zaman ciğerden aldım, yarayı.
Bir zaman yas tuttum, giydim karayı.
Yandı, harap oldu gönül sarayı.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Hem ayrılık hem yoksulluk yaşadım.
Büküldü kametim dinmez feryâdım.
Dostum düşman oldu, yakınım yadım
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Şu ömrüm gâhî kış, gâhî yaz oldu.
Eski dostluk öldü, ikrâr bozuldu.
Didelerden kanlı yaşlar süzüldü.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm. 
 
Fermanım yazıldı, divan kuruldu.
Hesabım kesildi defter dürüldü.
Her gün bir yarama neşter vuruldu.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Başımda sevda var, gönül vurgundur.
Bakışlar çaresiz, gözler yorgundur.
Ben, yaşama yaşam bana dargındır.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Dost ilinden gurbet ele sürüldüm.
Gâh bulanık aktım, gâhî duruldum.
Beyhûde dolandım, boşa yoruldum.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Bazen coşkun aktım bendimi aştım
Nice cevr-ü cefâ ile savaştım.
Unuttum sılamı, yad’a alıştım.
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
 
Sefil Hayranî’yim dinmedi, yaşım.
Felek zehir etti, ekmeğim aşım.
Dertler sıra sıra yaralı döşüm,
Dert çekmekle geçti şu benim ömrüm.
  
 

 
GİDER
 
Nazlı yârin, gurbet ele gönderen,
Yaş döker ardından üzülür gider.
Dünyanın kahrına göğsünü geren,
Garibin yüreği köz olur gider.
 
Gördün mü yoksula hizmet eyleyen?
Boğulur, destursuz derya boylayan.
Meclis-i Ülfet’te doğru söyleyen,
Pir Nesimî gibi yüzülür gider.
 
Şeyda bülbül ötmez, gül olmayınca.
Nesep devam etmez, döl olmayınca.
İkrârına sadık kul olmayınca,
Edep ile erkân bozulur gider.
 
Aradığın zaman bulursun bir dost.
Muhabbet edersin, eyler seni mest.
Mürşid-i Kâmil’le olursan hem dest,
Müşkülün hepisi çözülür gider.
 
Hatır soran olmaz, dağlar başında.
Kanlı irin, gizli gözüm yaşında.
Biçâre garibin dertli döşünde,
Yaralar baş verir dizilir gider.
 
 
Yaklaşınca ecel, biter telâşlar.
Dostlar feryâd eder, figâna başlar.
Buğulu gözlerden dökülen yaşlar,
İner, yanaklardan süzülür gider.
 
Sevdiğim kemliği getirme dile.
Boş yere çektirme kimseye çile.
Ben ağayım, beyim diyenler bile,
Karışır, toprağa toz olur gider.
 
Bu yola giremez, hiçbir serseri.
Talib isen eğer, durma gel beri.
Sefil Hayranî’nin hayırla şerri,
Amel defterine yazılır gider.
 

 
DOSTUN BAĞINDA
 
Dün gece düşümde yârimi gördüm.
Gözyaşını gizli gizli silerken…
Uğradım yanına ahvâlin sordum.
İçi kan ağlıyor, yüzü gülerken…
 
Arzumanım kaldı kara kaşında
Yaralar boy verdi dertli döşümde
Pervâneler gibi aşk ateşinde,
Tutuşup da alev alev yanarken…
 
Turna, gökte ârzı endam sunardı.
Yüceden süzülüp yere inerdi.
Bölük bölük olmuş, semâh dönerdi.
Necef deryasını tavaf eylerken…
 
Sen olmazsan bu diyara uğramam.
Göster cemâlini sensiz duramam.
Ben, insandan başka Kâbe aramam.
Kıblegâhım odur, secde kılarken…
 
Ömür geçti gitti figânla yasla.
Hakka varılır mı gönülde pasla?
Hayranî şikâyet etmedi, asla.
Eyyûb gibi her gün çile çekerken…
 
 
 
 
OLMUŞAM
 
İnsan bir tarihtir, başlı başına.
Ben, ondan insana hayran olmuşam.
Koca ömür geçti, gitti boşuna.
Şu yalan dünyada ziyan olmuşam.
 
Arif olan asla sapmaz özünden.
Cahil olan her dem cayar sözünden.
Kadir, kıymet bilmez yârin yüzünden,
Âlemin diline destan olmuşam.
 
Gün olur, can uçar gider bedenden.
Kanlı yaşlar akar, dertli didemden.
Mestâneyim yârin sunduğu demden.
Yüce dağ başında duman olmuşam.
 
Kötülük bilmeyiz, özümüz pâktır.
Dost görünüp yüze gülenler çoktur.
Dünkü kadar kıymet bilenim yoktur.
Sanki geçip giden zaman olmuşam.
 
Varlık zamanında dosttan geçilmez.
Darlık zamanında kapım açılmaz.
Hayranî insana paha biçilmez.
Ne mutlu ki bana insan olmuşam.
 
 
 
 
BU GÜN
 
Seher vakti gezdim dostun bağını.
Ötmez şeyda bülbül, zârdadır bugün.
Bir duman kaplamış gönül dağını.
Kapanmış yollar dost zordadır bugün.
 
Ben güldükçe benim ile gülesin.
Ağladıkça gözyaşımı silesin.
Vakit oldu tamam sen de gelesin.
Davetim var, herkes burdadır bugün.
 
Bir güzel sevdası tüter serimde.
Zalim yaktı beni, âşkın nârında.
Merhem kâr eylemez yaram derinde.
Yanar dertli sinem kordadır bugün.
 
Kimi tatlı dilli, bal var dilinde.
Kimi boyun büker, gurbet elinde.
Kimi ağlar durur kendi halinde.
Kimi meyhanede, bardadır bugün.
 
Sevda, yine beni arayıp buldu.
Yaktı gönül tahtım efkâra saldı.
Yetiş Merdân Ali câr sende kaldı.
Bu Sefil Hayranî, dardadır bugün.
 
 
 
 
DEĞME YARAMA
 
Doğalıdan beri bahtım karalı,
Kurban olam tabip, değme yarama.
Kem sözden ötürü sinem yaralı,
Kurban olam tabip, değme yarama.
 
Tükendi mecâlim, bitmiyor zârım.
Günden güne artar oldu efkârım.
Alev almış döşüm korda yanarım.
Kurban olam tabip, değme yarama.
 
Daim sâdık kaldım, ahd-û peymâna.
Ondan düçâr oldum kötü zamana.
Ben, zaten yaralı geldim cihana.
Kurban olam tabip, değme yarama.
 
Bana mihrap, iki kaşın arası.
Sendedir dermansız derdin çaresi,
Bu bendeki yara, sevda yarası.
Kurban olam tabip, değme yarama.
 
Güçlü olan, elde tutunca erki
Mazlumlar ne çeker, hele gel gör ki.
Dosta gönül veren Hayranî der ki;
Kurban olam tabip, değme yarama.
 
 
 
 
YAŞAMA SİTEM
 
Dağlardan aşağı seker bir ceylan,
Bu yerlerin hepsi benim diyerek.
Hiç süren var mıdır, gönlünce devran?
Ömür geçer gider mevsim sayarak.
 
Günüm feryât figan, gecem âhu zâr.
Bahar bekler iken ömre yağdı, kar.
Ruhum zindanlarda sorgusuz yatar.
Zalimin zulmüne boyun eğerek.
 
Bahar tatmadım, her günüm kış gibi.
Sonsuzluğu tavaf ettim, düş gibi.
Şu yoksulluk sonsuz bir yokuş gibi,
Bir türlü bitmiyor adım sayarak.
 
Döşümde yığılmış dert dert üstüne.
Her günüm, hasretle geçiyor düne.
Feryât figân ile başlarım güne.
Geçip giden ömre hasret duyarak.
 
Sükûtu hayâle uğradım, dünden.
Hiçbir beklentim yok, yarınki günden.
Hayranî, göçer şu kapısız handan,
Kendi cesedini kendi yuyarak.
 

 
OLUR
 
Şu, insan oğlunun aklına şaştım.
Kimi birey olur, kimi kul olur.
Bahar seli gibi çağladım, coştum.
Gözlerimden süzen yaşlar sel olur.
 
Dünyada var iken bunca dönekler,
Bir gün zâya gider, bütün emekler.
Dost elinden pişip gelen yemekler,
Düşmanlara zehir, bize bal olur.
 
Ey, üç-beş metre bez ile gidenler!
Herkes ölür, toprak olur bedenler.
Toprağın altında yatan madenler,
Kimi altın olur, kimi pul olur.
 
Derde düçâr olmuş, dostun sinesi.
Baykuş konmuş, viran olmuş hanesi.
Gökten düşen her bir yağmur tanesi,
Bazen umman olur, bazen göl olur.
 
Sefil Hayranî’yim der, ne garipler.
Dünkü dostlar, dönmüş bizi ayıplar.
Tezgâhta dokunan al, yeşil ipler,
Bazen halı olur, bazen çul olur.
 
 
 

 
SENİ
 
Senbu şerdevlere karşıçıkarsan,
Lokma lokma eder yutarlar seni.
Öyle horozlanıp yan yan bakarsan,
Koparır kelleni, atarlar seni.
 
Timsah gibi sahte gözyaşı döker.
Demlenmiş yarana tuz biber eker.
Güvendiğin dostlar pazara çeker,
Vallah beş paraya satarlar seni.
 
Bunlar can alarak kavuşmuş üne.
Deşerler geçmişin yarından düne,
Söz söylersen beyin sözün üstüne,
Yaşam kavgasındaüterler seni.
 
Paklanmazsın pis suyla arınırsın.
Kurtsun, kuzu postuna bürünürsün
Her yerde farklı farklı görünürsün,
Ölü kervanına katarlar seni.
 
Hayranî’nin dünden lâl olmuş dili.
Döşü kan ağlıyor, yamandır hali.
Dara düşersenbak,gör top misâli,
Yerden yere atıp tutarlar seni.
 
 
 
 
BEN BENİ
 
Kadir kıymet bilmez kalleş yüzünden,
Boş yere incittim kırdım ben beni.
Asla ödün vermez iken özümden,
Bir zamanlar sele verdim ben beni.
 
Kış son buldu mevsim bahara erdi.
Bülbül yuvasında baykuşlar öterdi.
Şu dünyada herkes devransürerdi.
Beyhûde dolandım yordum ben beni.
 
Ne dediyseyaptım, kabul olmadı.
Durmadan naz etti, kıymet bilmedi.
Kimsenin zulmüne gerek kalmadı.
Diyardan diyara sürdüm ben beni.
 
Kimi eğlenmişsevda yaylasında.
Kimi kara giymiş, dostun yasında.
Kimi kendin görür, dev aynasında.
Kırık bir aynada gördüm ben beni.
 
Madem yaşam için geldim faniye,
Buncacevr-ücefa nedendir, niye?
Sefil Hayranî’yim ben kimim diye?
Kendimikendime sordum ben beni.
 
 
SEVGİYE SUNUM
 
Sevdadan sevdaya koşma ey gönül!
Kış bitince mevsim bahara döner.
Bize vuslat gerek, beni duy gönül!
Ozaman gör nice yangınlar söner.
 
Dolunay, şavkını sahraya saçmış.
Güneş hicâbından kuytuya kaçmış.
Gülistanda kızıl goncalar açmış.
Gönlümün gülüne baykuşlar konar.
 
Dönüp düne baktım, ömür yok olmuş.
Döşüm yara almış gözler yaş dolmuş.
Gönle kanca, boyna kement takılmış.
Deli gönül hâlâ yâre âşk sunar.
 
Felek, her parçamı bir yana atmış.
Kızıl gül, zamansız yok olup gitmiş.
Çeşmenin başını çakallar tutmuş.
Dostluk deryasında deccâllaryunar.
 
Geceler, sanmasın ki güneş doğmaz.
Beden sürünürken ruh göğe ağmaz.
Hayranî’yim coşmuş, kabına sığmaz.
Bir sevda uğruna tutuşmuş yanar.
 
 
 
KELLEM KOLTUĞUMDA
 
Kelle koltuğumda girdim, meydana.
Gerek assın gerek vursunlar beni.
Ben istemem kefen giydirmen bana.
Bir kuru hasıra sarsınlar beni.
 
Yaşamımda kış var, yollarımda kar
Günüm feryât figân, gecem âhû zâr
Bu gönlüm senindir, sonsuza kadar
Dönememsözümden görsünler beni.
 
Nûş eyledim yârin sunduğu demden,
Hayli kan yaş aktı, dertli didemden
Vallahi sevdiğim ayrılmam senden,
Varsın bu yerlerden sürsünler beni.
 
Gülümün çevresi dikendir, hârdır. 
Gurbet elde boyun bükenim vardır.
Bizdekimuhabbet hep aşikârdır,
Sual sora sorayorsunlar beni.
 
Söz verdim feleğegeldiğim günden.
Asla vazgeçemem, dönmem sözümden
Sefil Hayranî’yim ölmüştür dünden.
Varsın dört duvarla örsünler beni.
 
 

 
KERBELÂ ÇÖLÜ’NDE
 
Kerbelâ Çölü’nden var olduk geldik
Dert çekmekle geçti dünümüz bizim.
Tanımayan yoktur, neslimiz bildik,
Cihana yayılmış ünümüz bizim.
 
Yükledik göçümüz vardık bu hana
Daim kıymet verdik her bir insana
Kellemiz kopsa da dostluktan yana
Ilgıt ılgıt akar kanımız bizim.
 
Yalandır, sığınmam dersem yalana
Var git derdin söyle halden bilene
Bize doğru iki adım gelene
Varsın kurban olsun canımız bizim
 
Ürperiyorum yâr sesin duyunca
Hüsn ortaya çıktı libas soyunca
Kuru yerde yattık ömür boyunca
Çürüdü yöremiz yanımız bizim.
 
Hayranî dostlukta daim baştayız
Âlem yaz yaşıyor bizler kıştayız
Gündüz hayal kurar gece düşteyiz
Bilmem nasıl geçti günümüz bizim
 

 
ANADOLU
 
Ey kavimler yurdu, sen binler yaşa.
Cennet eşiğisin sen, Anadolu.
Bağrında yer verdin, Hacı Bektaş’a.
İnsan aşığısın sen, Anadolu.
 
Yunus, Veysel burda, Köroğlu burda.
Nesimi yüzüldü, Pir Sultan darda.
Canlar, Madımak’ta can verdi nârda.
Ölüm döşeğisin sen, Anadolu.
 
Gâh Bedreddin oldun, geldin bu hana.
Gâhî Nazım oldun, girdin meydana.
Bağrında yaşayan her bir insana,
Umut ışığısın sen, Anadolu.
 
Tarihler boyunca ayakta durdun.
Lokman Hekim oldun, yaramız sardın.
Birbirinden üstün âlimler gördün.
İlmin beşiğisin sen, Anadolu.
 
Dersim’dedir aslım, kendim burdayım.
Cephede savaşmış, dedenle dayım.
Konya ovasında biten buğdayın,
Altın başağısın sen, Anadolu.
 
Hayranî’yim der, ey ulu yaradan.
Acep kimler geldi, geçti buradan?
Bir ses yükseliyor, arka sıradan.
Der, kaç kuşağısın sen, Anadolu?


BAYRAM GÜNLERİ
 
Bir olur gönüller, biter gerginlik.
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
Barışır küskünler, kalkar dargınlık.
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
 
İşte bayram geldi, gelecek derken,
İlk günün sabahı kalkarlar erken.
Buğulu gözlerden yaşlar süzerken,
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
 
Mektup varır gurbet ele, sıladan.
Yâra selâm gelir, gözü elâdan.
Bu adet, bizde ta kal-û belâdan.
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
 
Yürür, yürekler hep dostluk yolunda.
Sevgi çiçek açar, ağaç dalında.
Gâh sılada, gâhî gurbet elinde,
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
 
Nice dostluk kurdum, gece düşümde.
Her biri gül olup açtı, döşümde.
Şehirde, köylerde, dağlar başında,
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.
 
Gelin yürüyelim, dostluğa yakın.
Kardeşliğe doğru akın var, akın.
Sefil Hayranî der, unutma sakın.
Dostlar bayramlaşır bayram günleri.

 
YAVAŞ YAVAŞ
 
Burda tükenince ekmeğin aşın,
Konuşamaz olur dil yavaş yavaş.
Kapanır gözlerin, biter telâşın.
Akar elâ gözden sel yavaş yavaş.
 
Azrail’i gördüm, dondum korkudan.
Ürperip duruyor, tenim huşudan.
Helâllık isterler, kapı komşudan.
Kabre doğru gider yol yavaş yavaş.
 
Sanmayın ecel kimseye dokunmaz.
Ölüm mutlak, ona meydan okunmaz.
Hangi babayiğit, ondan çekinmez.
Bir gün ona derler gel yavaş yavaş.
 
Ölenin ardından tutarlar, yası.
Yok olur umudu, biter sevdası.
Korkunun ecele olmaz faydası.
Akan gözyaşını sil yavaş yavaş.
 
Sefil Hayranî der, halime bakın.
Dünyanın zevkine aldanman sakın.
Ölüm dünden uzak, yarından yakın.
Artık hazır olsun sal yavaş yavaş.
 
 
ÖTE DÜNYAMIZ
 
Kimi cehennem der, kimi de cennet.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
Hiç kimse, kimseye eylemez minnet.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Orda ne iniş var, ne de yokuşlar.
Ne bülbüller öter, ne de baykuşlar.
Ne uyku, ne rüya kurulmaz düşler.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Evler dizilmiş yan yana, komşu çok.
Lakin komşulara gidecek yol, yok.
Ne aç gezenler var, ne de karnı tok.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Herkesin künyesi yazılı, taşta.
Ne sırtta mintan, ne şapka var başta.
Cümlesi üryandır, baharda kışta.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Ne içecek su, ne yiyecek ekmek,
Ne yaşam kaygısı, ne çile çekmek,
Ne âkil geçinen var, ne de ahmak,
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
 
Bahçe bahçıvan yok, bulunmaz çiçek.
Ne çengi bulunur, ne de bir köçek.
Yoktur VİP salonu, çalışmaz uçak.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Ne sefâlet çeken var, ne de acı…
Ne suç var, ne suçlu, bulunmaz savcı.
Ne dağ var, ne maral avlanmaz avcı.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Yoktur, hacı hoca örtülmez türban.
Oruç yok, bayram yok, kesilmez kurban.
Ne üşüyen var, ne yatak, ne yorgan…
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Ne otobüs dolmuş var, ne de binenler.
Ne bilet, ne durak, ne de inenler,
Ne şâra giden, ne geri dönenler,
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Ne polis jandarma, ne de baskınlar.
Ne kavga eden var, ne de küskünler.
Dilleri var, ama daim suskunlar.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Telefon telsiz yok, çalışmaz posta.
Onun için haber salan, yok dosta.
İlaç yok, doktor yok, bulunmaz hasta.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
Her taraf karanlık, yanmıyor ışık.
Sokaklar daracık, yollar dolaşık.
Sevdalanan yoktur, bulunmaz âşık.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Ne ezilen vardır, ne de ezenler…
Ne çalışan var, ne de boş gezenler.
Ne evvel bahar var, ne de hâzanlar.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Sıralanmış evler, bacaları yok.
Mektep yok, şakirt yok, hocaları yok.
Güneş doğmaz, batmaz, geceleri yok.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Hiç gürültü olmaz, her taraf sakin.
Hırsız yok, soygun yok, kaybolmaz hakkın.
Ne tarla, ne harman var, ne de ekin.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Hiç bir çirkin yoktur, hepisi güzel.
Orda hâzan olmaz, dökülmez gâzel.
Herkesin meskeni, kendine özel.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.
 
Sefil Hayranî’yim, yalanım yoktur.
Kimse bilmez kimler aç, kimler toktur.
Hiç bir eksiği yok, artısı çoktur.
İşte böyle bir yer, öte dünyamız.

 
ÜÇ GÜNLÜK DÜNYADA
 
Yaşadığımız üç günlük dünyada,
Nice kahramanlar tuş oldu gitti.
Kulak veren yoktur gelen feryâda,
Bütün hakikatler düş oldu gitti.
 
Özü kâmil insan belli özünden
Serin verir, ama dönmez sözünden.
Bize dost görünen, kalleş yüzünden
Nice sırlarımız, fâş oldu gitti.
 
Hem evvel bahardahemihâzanda,
Kavurdular bizi kara kazanda.
Yaşadığımız şu çarpık düzende,
Ehil olmayanlar baş oldu gitti.
 
Gariban, ekmek peşinde koşarken,
Yollarda yorulup tek tek düşerken,
Nadanlar hazanda bahar yaşarken,
Bizim baharımız kış oldu gitti.
 
Sürüne sürüne dermansız kaldık.
Yaz çiçeği gibi sarardık, solduk.
Sefil Hayranî der duygusuz olduk.
Yanık yüreğimiz taş oldu gitti.
 
 
 

 
DERMAN BULMADIM
 
Bakın dostlar ben, şu fani dünyada,
Çok aradım, ama derman bulmadım.
Zaman geldi çattı, canım hay hayda.
Çok aradım ama derman bulmadım.
 
Kara bulut döner durur başımda.
Baykuş, mekân kurmuş dertli döşümde.
Gündüz hayalimde gece düşümde,
Çok aradım ama derman bulmadım.
 
Bir zaman bu mülkün oldum sahibi
Başıma taç ettim, her bir muhibi.
Dertli öten şeyda bülbüller gibi,
Çok aradım ama derman bulmadım.
 
Gâhî kurban gibi dostun yolunda,
Gâhî Mecnûn gibi Yemen Çölü’nde,
Gâh sılada gâhî gurbet elinde,
Çok aradım ama derman bulmadım.
 
Hayranî’yem, dostlar beni üzende.
Yoğurdum özümü piştim, kazanda.
Gâh evvel baharda, gâhî hâzanda,
Çok aradım ama derman bulmadım.
 
 

 
NE ANLAR
             
Ömrü hayatında bahar görmeyen,
Yağmurdan, borandan, selden ne anlar?
Mürşid-i Kâmil’e dâra durmayan,
Edepten, erkândan, yoldan ne anlar?
 
Dost olamaz bize, bizden kaçanlar.
Selâmsız, sabahsız gelip geçenler.
Dostlar arasına nifâk saçanlar,
Muhabbeti tatlı dilden, ne anlar?
 
Bir çift elâ gözden süzen bakışlar,
Şu dertli sinemi renk renk nakışlar.
Hep virânelikte öten baykuşlar,
Bülbülün konduğu gülden ne anlar?
 
Ey, dün bugün yarın doğan bebekler!
Dünyanın cefâsı, hep sizi bekler.
Havada uçuşan börtü böcekler,
Arının yaptığı baldan ne anlar?
 
Hayranî der, boşa feryâd eyleme.
Ruhsatın yok ise derya boylama.
Rastgele herkese derdin söyleme.
Hal ehli olmayan halden ne anlar?
 
 

 
SONRADAN
 
Senlik benlik nedir asla bilmezdik.
Kötülüğe düçâr olduk sonradan.
Dosttan gayrısına selâm salmazdık.
Özü çürükleri bildik sonradan.
 
Gece düşümüzde dolaştık arşı.
Ne bir pazar koyduk ne de bir çarşı.
Çektiğimiz bunca cefâya karşı,
Döndük halimize güldük sonradan.
 
Özü çürükleri saydık adama.
Meyit namazında uyduk, imama.
Önce bir tereddüt geçirdik ama
Dosta giden yolu bulduk sonradan.
 
Ermek mi istersin senhidâyete.
Daha çok yolun var, buradan öte.
İlk önce kendimiz çıktık gurbete.
Özümüz sılaya saldık sonradan.
 
Okudukgayb ilmin aktan karadan.
Hayli uzun zaman geçti aradan.
Bir Hayranî vardı göçmüş buradan.
Ölüm haberini aldık sonradan.
 
 

 
OLAMAZSIN
 
Aşk güzeldir ama taşımak zordur.
Yanan her gönülde kor olamazsın.
Unutma, seninle kâvlimiz vardır.
Benden başkasına yâr olamazsın.
 
Her can yüreğine bir sevgi eksin.
Sevenler, sevdanın cevrini çeksin.
Sen gönül bahçemde nârin çiçeksin.
Dost eline batan hâr olamazsın.
 
Dostun sevdasıdır, bu serde tüten.
Yusuf’tur, sabırla menzile yeten.
Her seher her seher gülşende öten,
Bülbül isen gülsüz var olamazsın.
 
Kâmil insan kaybetmez değerinden.
Sır vermemek için geçer serinden.
Sorma beni, benim yaram derinden.
Yanan yüreğime kar olamazsın.
 
Sefil Hayranî der unutma sakın.
Bak kim senden uzak, kim daha yakın,
Aç gözün, şöyle bir çevrene bakın.
Sen, insan oğlusun kör olamazsın.
 
 

 
İNCİTME
 
Deli gönül sana öğüdüm vardır.
Sürdüğün erkânı, yolu incitme.
Gönül yıkmak kolay, yapması zordur.
Dostluğa uzanan eli incitme.
 
Eğilip dalarken, külde korlara
Kapanır, içimde her gizli yara.
Dinlenmezse sözün, etmezse para,
Nefes, harç eyleyip dili incitme.
 
Dizginle nefsini, kötülükten kaç.
Gir, dost hizmetine gönül kapın aç.
Hiç meyve verir mi meyvesiz ağaç?
Boşa yaprak döküp dalı incitme.
 
Sana bağlanmışım ben, ta ezelden.
Gönül sarayımda mihmanımsın, sen.
Feryât edip öten bülbül değilsen,
Dokunma dikene, gülü incitme.
 
Sefil Hayranî’yem döndüm, şaşkına.
Hak yardım eylesin, cümle düşküne.
Bizleri yaradan Mevlâ aşkına,
Seher vakti esen yeli incitme.
 
 

 
DOSTA ÇAĞRI
 
Herkes hesap yapar, inceden ince.
Bir rekabet var ki, kıran kırana.
Zamane dostluğu tam bir işkence,
Ayak uydurmak zor,şimdi devrana.
 
Dostluk gönül işi sanma ki sözde.
Dost âşkıyla yanan yürekler közde.
Sevgi bizde, sevda bizde, âşk bizde.
Özü çürüklerde, dostluk arama.
 
Nesine güvenim, çarkın nesine?
Kulak veren yok ki, mazlum sesine.
Dağlar sinmiş, tepeler gölgesine.
Böyle kem zamanda, dostluk arama,
 
Dostun dosta olur, elbette nazı.
Dert yanar, sitem eder bazı bazı.
Eğer ki dost dosttan olursa razı,
Herkes sadık kalır, ahd-û peymâna.
 
Sefil Hayranî’nin dosta çağrısı,
Der ki, boşa çekme gönül kaygısı.
Kim ne derse desin, dosttan gayrısı,
Merhem olmaz, benim gönül yarama.
 

 
İKİ BAHAR İKİ KIŞ GİBİ
 
Ömür denen zaman ne çabuk geçti.
Sanki iki bahar, iki kış gibi.
Bir gün bakarsın can, kafesten uçtu.
Yeni kanatlanmış yavru kuş gibi.
 
Felek sürdürmedi bana bir devran.
Oturdu yoluma vermedi aman.
Geri dönüp düne baktığım zaman,
Geçip giden günler sanki düş gibi.
 
Ecel bir gün bize kurar bir pusu,
Çöker üstümüze ölüm uykusu,
Geldiğime pişman oldum doğrusu,
Çünkü yaşam bana soğuk duş gibi.
 
Dünya telâşıyla uğraş ha uğraş.
Bir gün yiyemedim kaygısız bir aş.
Hayatın ardından nice koştum boş,
Bazen ayık, bazen bir sarhoş gibi.
 
Hüzün yakın, neşe uzak kaçınca,
Gonca güllerim zamansız açınca,
Koca ömür hep âh ile geçince,
Anladım ki, hayat bana boş gibi.
 
Hayranî ben de Hak yolu sürendim.
Bu handa beyhude gezdim, arandım.
Ne düşmana ne de dosta yarandım,
Anlaşılan o ki işim yaş gibi.


SESSİZEM BUGÜN
 
Ayrılık hüznünü gördüm, yaşadım.
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
Coşku nedir bilmem, çoktan boşadım.
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
 
Bir gün bu dünyadan silinir adım.
Yok olur avazım, diner feryâdım.
Zaman dostluğundan elim yıkadım.
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
 
Ölüm yaklaştıkça kısalır, yaşam.
Bu derd-î derûnla nasıl savaşam?
Hiçbir kimsem yok ki, kime danışam?
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
 
Zaman bizi mecbur etti, kem dosta.
Dostluklar komada sevgiler, hasta.
Onun için dertli gönül hep yasta.
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
 
Sefil Hayranî’yim, uğradım derde.
Bir güzel sevdası dolanır serde.
Hicrânı avuttum, virân bir yerde.
Yine kimsesizem, sessizem bugün.
 
 
 
 
KUTSALDIR
 
Dostluklara doğru giden tüm yollar,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
Sevgilerden yana açılan kollar,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
 
Şu dertli sinemiz sevgiye beşik.
Sevgi bize tutkun biz ona âşık.
Koyu karanlığı boğan her ışık,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
 
Yaşamın kendisi zor bir bilmece,
Çözmeye çalıştım onu günlerce.
Şafaklara doğru ağaran gece,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
 
Gönlümü kapladı, hüzünlü bir ses.
Geçmişe götürdü gizli bir heves.
Tüm canlıya yaşam sunan her nefes,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
 
Sefil Hayranî der, pür dikkatle bak.
Hiç dalda kalır mı kuruyan yaprak?
Evrenin sırrını gizleyen toprak,
Bizim için daim kutsaldır kutsal.
 
 
 
 
 
UMUT KESME BAHARDAN
 
Vakit erken umut kesme bahardan,
Güneşin doğması yakındır yakın.
Seviyesiz alçalan insanlardan,
Onurlu davranış bekleme sakın.
 
Ümitsizliklerle dolunca kalpler,
Ufkumuz karartır salyalı kelpler.
Bilekte kelepçe, ellerde celpler,
Gelin mazlumların haline bakın.
 
Cemâlin görmezse ol gonca gülün,
Bitmez ki feryadı, şeyda bülbülün
Güldüğüne bakma sen o yoksulun,
Bin ah işitirsin hele bir dokun.
 
Zalimin zulmündenacı tadansın.
Her devirde helâk olup gidensin,
Emek veren sensin, ter döken sensin.
Diren, kimselere bırakma hakkın.
 
Dosta deyin yad’a salmasın özün.
Engeline arar buluruz çözüm.
Sefil Hayranî der, yarınlar bizim.
Özgürlüğe doğru akın var akın.
 
 

 
GÖNÜL
 
Bu yıl bunalınca yaz sıcağında,
Çıktı yayla yayla dolaştı gönül.
Tuzağa düştüğü sevda ağında,
Sevdiği güzele ulaştı gönül.
 
Bindi âşk atına dizginlemedi,
Ok yedi döşünden hiç inlemedi.
Olmaz dedim ama söz dinlemedi.
Yeni bir sevdaya bulaştı gönül,
 
Sevdiğim dilberin yokmuş sahibi,
Bilmem nerden gelmiş kimlere tabi,
Çifte kuzulu bir mor koyun gibi,
Bir hayli dolandı meleşti gönül.
 
Tutuşmuşyüreği yanar kor ile
Günleri geçer hep âhu zâr ile
Kendine bend olduğu ol yâr ile
Her gün gizli gizli buluştu gönül.
 
Hayranî’yim yâr sesini dinlerken,
Gönlümün hicriyle neyler inlerken,
Hiçbir bölüşüme razı değilken,
Yâr ile sevdayı bölüştü gönül.

 
OLMAYINCA
 
Dalından düşer mi hiç yeşil yaprak?
Hışm ile esen rüzgâr olmayınca.
İnsan kolay kolay çökmezgelde bak.
Döşünü yakan efkâr olmayınca.
 
Ektiğin mutlaka gelir seninle,
Kemlik eden bedel öder, canınla.
Riyâ ile yatar, kalkar onunla.
Bir insanda namus, âr olmayınca.
 
Bir insanölmeden sevda biter mi?
Od, olmayan yerde duman tüter mi?
Bezirgân metâın boşa satar mı?
Zararın yanında kâr olmayınca.
 
Dem çeken bülbülün sesi kısılmaz.
Şah’tan el olmazsa küffâr basılmaz.
Nesimi yüzülmez, Mansur asılmaz,
Meydanda kurulu dâr olmayınca.
 
Selâm var dediler, ezelî yârdan.
Sadıktır, Hayranî dönmez ikrârdan.
Başı kurtulur mu bülbülün zârdan?
Yanında goncası var olmayınca.
 

 
DUYAN YOK BENİ
 
Meclis-i Ülfet’te yüksek avazla,
Hep söylerim ama duyan yok beni.
Dostluk dediğin şey yürümez nazla,
Hep söylerim ama duyan yok beni.
 
Daim ah çekerek başladım güne
Hasret ile geçti her günüm düne
Sinemde yığılı dert dert üstüne
Hep söylerim ama duyan yok beni.
 
Sakın muhabbetten dönme yüzünü
Sil gönülde pası, pakla özünü
İnsan olmayanın çekme nazını
Hep söylerim ama duyan yok beni.
 
Seyreylerken gönül penceresinden
Elem duydum yârin hazin sesinden
Hayat soluyorum yâr nefesinden
Hep söylerim ama duyan yok beni.
 
Bilmem az mı, yoksa çok mu günâhım?
İsyana dönüştü, yalvaran âhım.
Hayranî’yem Hakk’a uzanır râhım.
Hep söylerim ama duyan yok beni.
 
 
 
 
KİMİ MUHTAÇ DOĞAR
 
Şu âlemde nice insan vardır ki,
Ağlar, ama gizler gözün yaşını.
Cânandan ayrılmak öyle zordur ki,
Yok eder insanı, yakar döşünü.
 
Anamı, babamı ettim bahana.
Misafir olarak geldim bu hana.
Zalim felek takıldı mı arkana,
Takip eder seni, salmaz peşini.
 
Kimi muhtaç doğar, ekmeğe aşa.
Çalışır, çabalar emeği boşa.
Öyle garip haller gelir ki başa,
Lâl eder dilini eğer başını.
 
Solan gül yaprağı düşer bir yana.
Andelibler başlar, feryat figana.
Ne yaptıysam cânan gelmez imana,
Uçurdum elimden sevda kuşunu.
 
Sefil Hayranî bir gönül vurgunu,
Nice canlar yakar, suyun durgunu.
Vuslat yoksa sönmez sevda yangını,
Yok eder tüm hayalini, düşünü.
 

 
 
GİBİYİM
 
Bir yanımda güzel bir coşku vardır.
Sanki gülmek için doğmuş gibiyim.
Bir yanım fırtına, borandır, kardır.
Günlerce gürleyip yağmış gibiyim.
 
Yoksulluk kırdı şu kolum, kanadım.
Göklere yükseldi âhım, feryâdım.
Soranım bulunmaz, anılmaz adım.
Sanki bu dünyada yoğmuş gibiyim.
 
Fakirin, ölmeden tutulur yası.
Yok olur umudu, biter sevdası.
Ruhumda kopan bir tufan sonrası,
Bulut olup göğe ağmış gibiyim.
 
Bilmem ki mazlumun n’icolur hali.
Derdû belâ çeken, bulmaz ikbâli.
Ufuktan yükselen güneş misâli,
Karanlığın hepsin boğmuş gibiyim.
 
Hayranî, kul oldum ben efendime.
Mezatta rastlanmaz hiç menendime.
Her şeyi, hep efkâr ettim kendime.
Dertleri sineme yığmış gibiyim.    
 
 
 
 
AĞLAYI AĞLAYI
 
Ağlayıağlayıömür geçirdim.
Kan karıştı, gözüm yaşıma benim.
Yaşam denen şeyi elden uçurdum.
Baykuş kondu, mezar taşıma benim.
 
Şu dertli gönlümü sevdaya saldım.
Yaz çiçeği gibi sararıp soldum.
Sanki gam yükünün kervanı oldum.
Sıralandı, dertler döşüme benim.
 
Gül yüzlü sultanım, durma çabuk gel.
Soldu gönül bağım döküldü gâzel.
Gündüz hayalimi süsleyen güzel,
Geceleri girer düşüme benim.
 
Yolunu bekledim vakti seherde.
Gün geceye döndü, kapandı perde.
Dermanı bulunmaz dert çok içerde,
Felek zehir kattı aşıma benim.
 
Hayranî’yem dosta gönül verirken,
Umutlarım toprak olup çürürken,
Ömür denen uzun yolda yürürken.
Neler geldi garip başıma benim.

 
BEN OLMASAYDIM
 
Ben küçük bir katre, sen koca derya.
Ben olmasaydım sen bir hiç gibiydin.
Ben Mecnûn’um sen de sevgili Leyla,
Ben olmasaydım sen bir hiç gibiydin.
 
Gayb ilmin okudum, geçtim sıradan.
Bilmem nice zaman geçti, aradan.
Bana kul dediler, sana yaradan,
Ben olmasaydım sen bir hiç gibiydin.
 
Sen yüceltildin, ben görüldüm hâkir.
Sen sultan oldun, ben sürünen fakir.
Sen mihrap oldun, ben zikreden zâkir.
Ben olmasaydım sen bir hiç gibiydin.
 
Sen süslü sebil ben, basit eşmeyim.
Sen yeni çıktın, ben elden düşmeyim.
Sen altın bakraç, ben yıkık çeşmeyim.
Ben olmasaydım sen bir hiç gibiydin.
 
Sen koca güneş, ben doğuran afak.
Sen karanlık şeb ben, ağaran şafak.
Bizim aramıza soktun bir nifak.
Hayranî olmasa sen, hiç gibiydin.
 
 
 
 KIZIL KORLAR SAKLI
 
Gönül bahçemdeki yollar dolaşık,
Dilberler gezinir güller içinde.
Dertli gönül yine bir yâr’a âşık,
Kızıl korlar saklı küller içinde.
 
Deli gönül varmak ister Pir’ine.
Maksûdu erişmek Mansur dârına.
Kurulur köprüler dünden yarına,
Muhabbeti tatlı diller içinde.
 
Gönül, Hüma gibi yüksekten uçar.
Bülbül, gül âşkına olmuştur düçâr.
Güz gelince turna sahraya kaçar.
Suna yüzer durur göller içinde.
 
Efkâr ile geçti bahar yazımız.
Kimselere geçmez oldu nazımız.
Ne yazık cahile uydu bazımız.
Nifâk kol gezinir kullar içinde.
 
Hayranî’nin adı burada kalır.
Dün doğanlar, yarın bir güne ölür.
Gönül gözü ile görenler bilir.
Deryalar saklıdır seller içinde.
 

 
ŞÜKÜR
 
Vakti zamanında ettik bir hata,
Sabrettik, maksûda eriştik şükür.
Nice zaman sonra erdikvuslâta.
Yaren yoldaş ile görüştük şükür.
 
Dizildik, katara gittik buradan.
Okuduk, gayb ilmin geçtik sıradan.
İkilik kinini kovduk, aradan.
Kendi özümüzle barıştık şükür.
 
Kemlik olmaz asla arif dilinde.
Nice sırlar gizli kudret balında,
Yaşadığımız şu gurbet elinde,
Âşina yüzlerle deriştik şükür.
 
Dosttan yana düçâr olduk hüsrana.
Nedamet duymadık vardık, Yezdan’a.
Pakladık özümüz, girdik meydana.
Edep erkân ile yarıştık şükür.
 
Hayranî insanı baş tacı bildik.
Bundan ötürü bir hayli ezildik.
Topraktır özümüz, topraktan geldik.
Sonunda toprağa karıştık şükür.

 
KARGALARIN DÜNYASINDA
 
Kıymet bulamaz dehâlar,
Kargaların dünyasında.
Yalan, gerçeği yuhalar.
Kargaların dünyasında,
 
Köşeyi kapmış, ağalar.
Pisliğe batmış, gagalar.
Böyle beslenir, kargalar.
Kargaların dünyasında.
 
Sen işe bak, kanma lafa.
İnsanlık kalkmıştır, rafa.
Pislikler, taşmış etrafa.
Kargaların dünyasında,
 
Karganın aklında leşler,
Gece gündüz onu düşler.
El altında yürür işler,
Kargaların dünyasında
 
Her yol mübah, her şey haktır.
Onun için pislik çoktur.
İnsan olana yer yoktur.
Kargaların dünyasında.
 
Sefil Hayranî’yem der ki,
Batsın bu düzenin çarkı,
Yaşamak öyle bir zor ki,
Kargaların dünyasında.


BAK SEVDİĞİM
 
Bak sevdiğim senin dünkü yaşamın,
Seninle birlikte yok olur gider.
Hüznü, bedenimi saran akşamın,
Her yıldızı birer ok olur gider.
 
Dünya bize kırgın, biz ona dargın.
Bakışlar çaresiz, bedenler yorgun.
Gamlanma sevdiğim, bakarsın bir gün,
Kirlenen bu yaşam, pak olur gider.
 
Dersim’de, Maraş’ta kanı dökülen,
Sivas Madımak’ta nâra yakılan,
Pir Sultanlar gibi dâra çekilen,
Her bir can, Hakk ile Hakk olur gider.
 
Özünü gizleyip maske kullanan,
Çıkar için türlü renge bulanan,
Geniş günde ardın sıra dolanan,
Sahte sevenlerin yok olur gider.
 
Hani Hayranî’yle bâde içenler?
Dar gününde köşe, bucak kaçanlar.
Ben ölmeden bana kefen biçenler,
Nâr-ı Tamû’da helâk olur gider.
 
 
 
 
KALMADI
 
Yine hazan geldi, sarardı yaprak.
Baharım kış oldu, yazım kalmadı.
Bir çınardım şimdigel halime bak.
Yok oldu heybetim, özüm kalmadı.
 
Gönül yaylasını duman bürüdü.
Yanlarım, yağmurda yaşta çürüdü.
Felek, kement taktı yerde sürüdü.
İnsana bakacak yüzüm kalmadı.
 
Derûnda sakladım bin bir cevheri.
Bahar yaşamadım, günüm zemheri.
Döşüme saplanmış hicrân hançeri,
Artık başka derde lüzum kalmadı.
 
Gönül mekânımda yangın çıkarsa,
Söndüren bulunmaz alevler sarsa.
Dost bildiğim bana böyle yaparsa,
Kimseye diyecek sözüm kalmadı.
 
Ruhumda hüzün var, derûnum sızlar
Yol gözleyip durur mestâne gözler,
Hayranî, yürekte bir sevda gizler.
Kül oldum ateşte közüm kalmadı.
 

 
BEĞENMEZ
 
Şu kargaya bak, dalı yok konacak,
Bülbülün konduğu gülü beğenmez.
Virânedir yurdu, tütmez kör ocak,
Kendisi toz olmuş külü beğenmez.
 
Ehl-i Kâmil olur, insanın hası.
Nadanlar, silemez gönülden pası.
Necasetten çıkmaz uzun gagası,
Arının yaptığı balı beğenmez.
 
Kopunca ruhunda türlü fırtına,
Tutunacak dalı yok ki tutuna.
Abası bulunmaz giye sırtına.
Hint’ten gelen ipek şalı beğenmez.
 
Cahil, kendisini bir şey sanacak.
Dirhem katığı yok, ekmek banacak.
Kendinde damla su yok yıkanacak,
Sunanın yüzdüğü gölü beğenmez.
 
Sefil Hayranî’yim der bunlar ne ki,
Bu gam yüküne ne demeli peki?
Kendi bigânedir, yolsuzun teki,
Âlemin sürdüğü yolu beğenmez.
 
 
 
NEYLEYİM
 
Bana, üç günlük şu fani dünyada,
Faydası olmayan malı neyleyim.
Her yanım çürüdü, yaşta yağmurda.
Yatağı, yorganı, çulu neyleyim.
 
Ey yâren yoldaşlar, bakman kusura.
Sarın sarmalayın beni, hasıra.
Ben, mezar istemem atın çukura.
Tabutu, kefeni, salı neyleyim.
 
Bülbüller hayrandır, gülşende güle.
Çeker, durur onun uğruna çile.
Bütün Leylâlar benim olsa bile,
Mecnûn’u olmayan çölü neyleyim.
 
Sadık kalan var mı ahd-û peymâna?
Kaybettik özümüz uyduk, zamana.
Önce sağlık, sıhhat gerek insana.
Serveti, parayı, pulu neyleyim.
 
Bu sualim sana, ey ulu Gâni.
Hani bizden evvel gelenler, hani?
Dosta gönül veren Sefil Hayranî,
Der, dosta gitmeyen yolu neyleyim.
 
 
 
YOKTUR
 
İnsanoğlu dalmış gama,
Uçmaya kanadı yoktur.
Ağlayanlar çoktur ama
Güleni yok, şâdı yoktur.
 
Tepeden yüceler dağdır.
Etraf mor sümbüllü bağdır.
Bilmem bu çağ nasıl çağdır,
Yaşamın hiç tadı yoktur.
 
Dünya dediğin şu yapı
Bir handır, iki de kapı
Kardeştir, insanın hepi
Yabancısı, yâdı yoktur.
 
Gelen ağam, giden paşam
Ben kimin ardından koşam,
Bilmem bu nasıl bir yaşam,
Kendi vardır adı yoktur.
 
Hayranî’yim beyân eylim,
Hep güzelden yana meylim,
Bahçemdeki gülü neylim,
Bülbülün feryâdı yoktur.
 
 
 
DAĞLAR DAĞLAR
 
Dağlar dağlar yüce dağlar,
Vermişler uç uca dağlar.
Dost dostundan ayrılınca,
Hele gel gör nice ağlar.
 
Dağlar dağlar zorlu dağlar.
Dorukları karlı dağlar.
Canândan ayrılan canlar,
Her daim efkârla ağlar.
 
Dağlar dağlar yaman dağlar.
Dorukları duman dağlar.
Çok zor imişşu ayrılık,
Ayrılan her zaman ağlar.
 
Dağlar dağlar ulu dağlar.
Etekleri sulu dağlar.
Sevdiğinden ayrılanlar,
İki gözü dolu ağlar.
 
Dağlar dağlar sıra dağlar.
Sokman beni zora dağlar.
Hayranî ayrılmış yardan.
Ondan kara kara ağlar.
 

 
YİĞİT
                   
Dayı, dayı yiğit dayı.
Gel, bırak şu uyumayı.
Sen, uyurken mışıl mışıl,
Beyler götürmüş parsayı.
 
Teyze, teyze yiğit teyze.
Kurtuluşu, almış göze.
Ne yaparsan baharda yap.
İşini, bırakma güze.
 
Amca, amca yiğit amca.
Beyler takmış, sana kanca.
Kancadan kurtulmak için,
Diren, savaş ver adamca.
 
Hala, hala yiğit hala.
Kargayı, kondurma güle.
Diren, biraz daha diren.
Zalimleri getir, yola.
 
Dede, dede yiğit dede,
Derdin başından ziyade.
Akıl ver, yol göster bize.
Âlem ayda, biz piyade.
 
Bacı, bacı yiğit bacı.
Gel, ağlama acı acı.
Sefil Hayranî der ki sen,
Kurtuluşun tek ilacı.


 
GİZLİDİR
 
Mecnun’un serinde sevdası tüten,
Gönlünün Leylâ’sı çölde gizlidir.
Her seher her seher gülşende öten
Bülbülün sevdası gülde gizlidir.
 
Kemlikten uzak dur, insana yakın.
Koru, benliğini yitirme sakın.
Akıl fikir ermez hele bir bakın.
Arının hikmeti balda gizlidir.
 
Yalanla örülmez Hakk’ın binası.
Beni nâra yaktı kendi yanası.
Yalandır, kemliğin fikir anası.
Unutma ki kemlik dilde gizlidir.
 
Sığarız, cihana sanma ki dardır.
Bakarsan görürsün bu aşikârdır.
Aradığın her şey, insanda vardır.
Tanrı’nın sıfatı kulda gizlidir.
 
Nice zaman oldu görmedim yüzün.
Efkârlandım, çöktü üstüme hüzün.
Sefil Hayranî der inleyen sazın
Avazı, perdede telde gizlidir.
 

 
DAĞLAR
 
Bir yanı dumandır, bir yanı kardır.
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Her birinin ayrı öyküsü vardır.
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Yıllardır bu gönül hasretle ağlar.
 
Daim aşikârsın seni gördüm de
Bazen âşık oldum, gönül verdim de
Nice umutlar var senin ardında.
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Yıllardır bu gönül hasretle ağlar.
 
Doruğunda mavzerlerin öttüğü
Yamacında yiğitlerin yattığı
Köroğlu’nun bile mekân tuttuğu
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Yıllardır, bu gönül hasretle ağlar.
 
Seni arzuladım hayli zamandır.
Sadık kaldığımız ahd-û peymândır.
Doruğun bazen kar, bazen dumandır.
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Yıllardır, bu gönül hasretle ağlar.
 
Hayranî, karına karlar eklersin.
Bazen âşık, bazen kaçak saklarsın.
Sen hiç korkmaz mısın yalnız beklersin?
Dağlar, dağlar, dağlar yücedir dağlar.
Yıllardır, bu gönül hasretle ağlar.

 
KARŞI
 
Yolumu şaşırdımboranda kışta,
Nice savaş verdim rüzgâra karşı.
Hüsnüne vuruldum bir tek bakışta,
Kaybettim aklımı ol yâra karşı.
 
Bir bilmeze çarptım döküldü dolum.
Ol anda kırıldı kanadım kolum.
Günden güne artar çektiğim zulüm.
Döşümondan suskun efkâra karşı.
 
Dost görünenler yaramı sarsa da
Gönül hoş olmaz, hatır sorsa da,
Derûnum hasretle yanıp dursa da,
Boynum kıldan ince hünkâra karşı.
 
Mecnûn,hiçLeyla’sız düşer miçöle?
Dost odur ki dostun yoluna öle.
Ülfet Meclisi’inde güzel dost ile
Sohbet ettik didâr didâra karşı.
 
Sefil Hayranî der kemlikten kaçın.
Nedir bana kastın, bu zulmün niçin?
Kanıtla kendini, var olmak için.
Daima savaş ver, inkâra karşı.
 

 
HOŞ DEĞİL
 
Sevdalandım, ben bir hüsnü âlâya.
Bu gün efkârlıyım gönül hoş değil.
Tutuldum sevdaya, düştüm belâya.
Bu gün efkârlıyım gönül hoş değil.
 
Umudum kalmadı sevdadan yana.
Yok oldu hayaller düştü ummana.
Yine düçâr oldum kötü zamana.
Bu gün efkârlıyım gönül hoş değil.
 
Alev almış döşüm, kan ağlar dide.
Cismin gördüm, ufuktaki çizgide.
İsmin anıyorum her bir ezgide.
Bu gün efkârlıyım gönül hoş değil.
 
Şeyda bülbül gibi âh-û zârdayım.
Yanar, dertli yürek sanki kordayım.
Yardım edenim yok, hayli zordayım.
Bu gün efkârlıyım gönül hoş değil.
 
Geniş günde âlem dost olur, sana.
Dar gününde herkes çekilir, yana.
Hayranî der sakın dokunma bana.
Bu gün efkârlıyım, gönül hoş değil.
 
 
 
ÖNCE
 
Göresim geliyor, dost cemâlini.
Ecel gelip kapım çalmadan önce.
Şeyda bülbül gelsin, görsün halini.
Bağımın gülleri solmadan önce.
 
Göremedim ben, o hüsn-ü âlâyı.
Efkârım artıyor, bundan dolayı.
Hayal edip şöyle gezdim, sılayı.
Özümü, gurbete salmadan önce.
 
Gül yüzlü sultanım, gel üzme beni.
Sevdan yakıyor şu dertli sinemi.
Can gözüyle görmek isterim seni.
Elâ göze toprak dolmadan önce.
 
Eğer yaptığından olursan nadan,
Sığın Mevlâ’ya af dile sonradan.
Helâllik isterler, kapı komşudan.
Meyit namazını kılmadan önce.
 
Hayranî der özün pişir aş eyle.
Arif ol, daima gönül hoş eyle.
Âşk şarabından bir bade nuş eyle.
Sevda deryasına dalmadan önce.
 
 
CEHALET
 
Doğum sancılarıçekerse güneş,
Karanlık afaktan doğar cehalet.
Yok olur, her kimde yoksa kor ateş.
Yollarına dağlar yığar, cehalet.
 
Bozuldu mu günün narin dokusu.
Yayılmaya başlar, hüzün kokusu.
Bir gün bize kurar, hain bir pusu.
Ekmek teknemize siğer cehalet.
 
Kurtulmak için bu kötü yazgıdan,
Ödün verme, ufkundaki çizgiden.
Gerçeği düşürme dilden, ezgiden,
Yoksa özgürlüğün sağar cehalet.
 
Balığın kanması mümkün mü sudan?
Yeter bunca gaflet uyan uykudan.
Aç gözün, bigâne kalma pusudan.
Vakt gelince dalar zağar cehalet.
 
Hayranî’nin kırık kanadı, kolu.
Dünyada tek varı bir yırtık çulu.
Aydınlatmak gerek karanlık yolu.
Yoksa cümlemizi boğar cehalet.
 
 
 
 
DOST BİLDİKLERİM
 
Merhaba deyip geldiler,
Şu benim dost bildiklerim.
Dönüp halime güldüler.
Şu benim dost bildiklerim.
 
Ne kalfa, ne çıraktılar.
İnsanlıktan ıraktılar.
Yarı yolda bıraktılar.
Şu benim dost bildiklerim.
 
İnsanlığa muhtaçtılar.
Kemliğe kucak açtılar.
Dar günümde hep kaçtılar.
Şu benim dost bildiklerim.
 
Hep namertçe saldırdılar
Düşmanımı güldürdüler,
Ben ölmeden öldürdüler.
Şu benim dost bildiklerim.
 
İnsan bildim, değer verdim.
Dar gününde kanat gerdim
Bir gün sormadılar derdim.
Şu benim dost bildiklerim.
 
Dara düştük koş dediler
Ben düşünce boş verdiler
Güle karşı taş verdiler
Şu benim dost bildiklerim
 
Boşunaydı tüm emekler
İnsan bunlardan ne bekler
Hem riyakâr hem dönekler
Şu benim dost bildiklerim
 
Hayranî’ye setçektiler.
Yarasına tuz ektiler.
Özünü, nâra yaktılar.
Şu benim dost bildiklerim.

 
SENDEYİM ARTIK
 
Gün, geceye döndü kapandı perde.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
Sevdan beni saldı dermansız derde.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
 
Kurudu dideler seller akmıyor
Hicranın hançeri döşten çıkmıyor.
Bulut olmayınca şimşek çakmıyor.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
 
Kaç yaşarsan yaşa sonumuz toprak.
Hiç dalda durur mu kuruyan yaprak?
Uyan şu gafletten halime bir bak.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
 
Başlangıçta her şey saf ve yalındı.
Dün gibi değilim, sevdam çalındı.
Dostsevdasıbana yasak kılındı.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
 
Şimşeğin narası yırtarken günü,
Deli gönül yaşar oldu sürgünü.
Sönmek nedir bilmez sevda yangını.
Ben, bende değilem sendeyim artık.
 
Hayranî der hayat olmuş kördüğüm.
Yetmez mi sevdama tuzak kurduğun,
Gel son bulsun benden uzak durduğun.
Ben, bende değilem sendeyim artık.


 
PERİŞAN
 
Dün gece düşümde cananı gördüm.
Her yanı yaralı, haller perişan.
Uğradım yanına hatırın sordum.
Baktım ki şakıyan diller perişan.
 
Dergâhında üç beş canın kaldığı,
Dertli olanların derman bulduğu,
Şeyda bülbüllerin hayran olduğu,
Bağımdaki gonca güller perişan.
 
Dost senin yokluğun, büktü belimi.
Hoyrata yoldurdun, gonca gülümü.
Soran bulunmuyor, şu ahvâlimi.