MEVSİM-İ ŞİTA

MEVSİM-İ ŞİTA

‘Şita’, kış mevsimi demektir. Kar, soğuk, tipi, fırtına gibi doğa olaylarını içinde barındıran güçlüklerle dolu bir mevsimdir, kış. Kışın en belirgin özelliği ‘kar’ ve ‘tipi’ denen kar fırtınasıdır. Kışın yağan karlar ve şiddetli tipiler nedeniyle yollar kapanır, insanlar yollarda kalır. Tipiye tutulup yaşamını yitirenler olur. Dondurucu soğuklardan korunacak bir barınağı olmayan hayvanlar ve insanlar donarak yaşamını yitirirler. Hayvanların büyük bölümü açlıktan telef olur.

Kış, bu yıl da tüm şedda-i şiddeti ile gösterdi kendisini. Geldi ama kendini önce istenmeyen yüzüyle göstermeyi tercih etti. Yağan şiddetli karlardan kapanan yollar, o yollarda meydana gelen kazalar ve mağdur olan insanlar. Açlık tehlikesiyle karşı karşıya alan hayvanlar, evsiz-barksız oldukları için sokaklarda kalmaya zorunlu olan insanlar…

Şimdilerde kar, tipi, fırtına ve sel gibi yaşamı olumsuz kılan koşullar gündeme geldikçe ben dalarım hayal âlemine. Yolculuğa çıkarım çocukluk günlerime doğru. Yeni baştan yaşarım o günleri.

Yaşamı çekilmez kılıyordu, Doğu coğrafyasının karı bol, soğuğu çok, ömrü uzun karakışları. Durmadan yağan karlardan ötürü günlerce kapalı kalırdı yollar. Engel olurdu yaşamımıza, geçit vermeyen şiddetli tipiler. Can alıyordu dondurucu soğuklar. Yaşam koşullarının bu yoğunluğundan ötürü ya günlerce ayrı kalırdık okuldan ya da her gün ayrı birimizin babasının, amcasının veya ağabeyinin gözetiminde gider gelirdik okula. Ama her zaman onların gözetiminde okula gidip gelecek kadar şanslı olmazdık. Doğa bu şansı tanımazdı bize. Fırtınalar, tipiler kimi zaman okulda yakalardı bizi. İşte o zaman zor günlerin adamı öğretmenler çıkardı ortaya.

Hemen önderlik yapardı, yol gösterirdi, yardımcı olurdu bize. Göndermezdi bizi köylerimize. Kendi elleriyle teslim ederdi, okulun bulunduğu köydeki evlere. Taksim ederdi üçer beşer. Sonra ya köyden birini gönderir ya da kendisi çıkardı yüksekçe bir tepeye. İlkel dönemlerdeki gibi bu yüksekçe tepeden bağırarak iletişim kurardı, köylülerimizle. Haber verirdi onlara: “Çocuklar emniyettedir. Merak etmeyin.” diye..

Yaz ayları boyunca gece-gündüz demeden, durup dinlenmeden çalışıp çabalayan Anadolu köylüsü, güzün işlerini bitirdikten ve elde ettiği ürününün, koyununun, kuzusunun, keçisinin, yağının fazlasını satıp paraya dönüştürdükten sonra tutardı kentin, kasabanın yolunu. İlk zamanlar atlarına ya da eşeklerine, son zamanlarda da traktörlere, hatta şehre günlük yolcu taşıyan dolmuşlara binerek varırlardı kasabaya. Kendisine, karısına ve çocuklarına gerekli giyeceklerin yanı sıra çay, şeker, sabun, gazyağı, kuru üzüm, incir, dut ve kısaca uzunca bir kışı geçirebilecek kadar gerekli olan tüm gıda ve temizlik maddelerini aldıktan sonra köyüne dönerek kışı beklemeye başlar.

Kış geldiğinde kerpiçten ya da taştan örülme çamur sıvalı, bir ya da en fazla iki katlı evlerinin birinci katındaki ahırının küçücük pencerelerinin seviyesini geçerek onları kapatan karlar sırtını kaldırmazdı yerden, nisan ayı sonlarına, hatta mayıs ortalarına değin.

Köyün dışarıya açılan yollarını kapatırdı, uzun ve zorlu geçen kış mevsimi boyunca yağan karlar. Anadolu’nun birçok köyünde yaşamalarını idame ettirmek zorunda olan insanların dış dünyayla mevcut olan kısıtlı iletişimi kesilirdi. Çünkü kış mevsiminde kerpiçten ya da taştan örülme, çamur sıvalı, toprak damlı evlerinin küçücük pencere camlarını, ince-uzun ıslık sesleri çıkararak zangır zangır titreten rüzgârlar, günlerce devam eden karlar, geçit vermeyen tipiler, can alan dondurucu soğuklar yüzünden değil köyden dışarı çıkmak, evden dışarı çıkmak bile olası değildi. Karakışın böyle yoğun geçtiği zamanlarda köylülerin yardımına koşan tek şey, koca köyde sayıları üçü-beşi geçmeyen üç dalgalı, çantalı, bataryalı ya da pilli radyolardı. Bu radyoların olduğu evlere doluşan köylüler, bu radyolardan her gün saat 07.30’da sabah; saat 13.00’de öğlen; saat 19.00’da akşam ve saat 23.00’te gece ajanslarını dinleyerek haberdar olmaya çalışırlardı, dünyadaki ve ülkedeki gelişmelerden. O da sürekli olmazdı tabi. Kimi zaman ahırda besledikleri hayvanların bakımları, beslenmeleri ve temizlikleriyle ilgilendiklerinden ajans saatlerini kaçırdıkları için günlerce ajans dinleyemedikleri, bu nedenle dünyadan bihaber kaldıkları da olurdu.

Böyle güç koşullar altında geçen ve en az beş-altı ay kadar devam eden kış mevsiminde köylüler koca bir kışı, yaz boyunca çalışıp didinerek depoladığı yiyeceklerle geçirmeye çalışırdı. Daha doğrusu geçirmek zorundaydı. Zorlu geçen kış günlerinde zamanının büyük bir bölümünü beslediği hayvanların temizliğini yapmak, günde üç kez yem verip sulamakla geçirirdi, köylüler. Günün geri kalan zamanlarını da çoğu kez herhangi bir köylünün evinde bir araya gelip iskambil, dama ve seyirlik oyunlar oynayarak; yaz mevsiminde yaptıkları kavun, karpuz, bağ-bahçe hırsızlıklarını, üzerinden uzun zaman geçen gizli sırlarını deşifre edip kahkahalarla gülerek geçirirler. Bu anlamda en coşkulu ve en neşeli günleri, kış günleridir, köylünün.

Kış mevsimi geldiğinde zorunlu olarak sokaklarda yaşayan insan ve hayvanları da unutmamak gerekir. Onlara yardıma koşmakta imtina etmemeli, olanaklarımız çerçevesinde onlar için sıcak ortamlar yaratmaya çaba göstermeliyiz. Bu nedenle kışın, bir paylaşım mevsimi olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir.

Kış mevsimi ile ilgili bir efsane var sırada: Bayburt’tan 20 km. uzaklığındaki Değirmencik köyü yol güzergâhındaki Buğdaylı yol ayrımı üzerinde hemen Çoruh Nehri’nin yanında ilk görüşte bir ot yığınını andıran ve ‘Dikme Taş’ adı verilen bir taş yığını göze çarpar. Efsaneye göre bu taş yığını, çok önceleri bir ot yığınıymış. Otlar, zengin bir Keşiş’e aitmiş. Çok şiddetli geçen bir kış mevsiminde yörede kışın uzun sürmesi çevre köylülerini zor bir duruma düşürmüş. Hayvanlarını açlıktan korumak isteyen köylülerden biri, gidip Keşiş’ten ot ister. Başlangıçta köylüye ot vermek istemeyen Keşiş, sonunda kendisinden ot isteyen köylüye, “güzel kızını bana verirsen sana istediğin kadar ot veririm.” der.

 Keşiş’in bu teklifinden sonra evine dönen köylü karşısına aldığı kızına; birkaç bağ ota karşılık kendisiyle evlenmek isteyen Keşiş’in teklifini iletir. Bundan olumsuz etkilenen genç kız sabaha kadar ağlayıp Keşiş’e beddua eder. Hatta bir de türkü yakar. Genç kız, yaktığı türküsünde şöyle demiştir:

 

“Estir kabayel estir,

Bu gün dağlara destur

Gâvurun yığınını

Sabahınan daş estür.”

 

Gerçekten o sabah büyük bir mucize gerçekleşmiş. Güneyden esen bir Kabayel, bütün çevreyi sarmış, karlar erimiş ve otlar meydana çıkmış. Keşiş’in ot yığını ise bir taş yığınına dönüşmüş. Efsanede adı geçen bu taş yığının halen varlığını koruduğu söylenir.

Kış mevsimini sevimli kılan yanlarının yanı sıra onu sevimsiz kılan hatta istenmeyen yanını da unutmamak gerek.  Bakın ne diyor şair;

 

“Kışı sevmem ben,

damı akan evler,

ayakkabısı delik çocuklar,

ocağı yanmayan analar,

utanan babalar gelir aklıma

sevmem ben kışı.”

 

Evet, kış mevsimini bir zalimin zulmüne benzetenler de vardır. Haksız da değiller aslında. Zulme reva görülenler, genelde yoksullukla savaşan garibanlardır. Emekçi kesimdir.

Siz, hiç kendisine zulmedilen bir egemen sınıf duydunuz mu, gördünüz mü?

Hayır.

Kış mevsimi geldiğinde ondan rahatsız olan, sıkıntı çeken bir zengin gördünüz mü ya da duydunuz mu?

Hayır.

Ama kışın gelişinden etkilenmeyen emekçi bulamazsınız. Yukarıdaki dizelerde de söylendiği üzere kış geldiğinde damı akan evler, ayakkabısının altı delik olduğu için soğuktan titreyen çocuklar, evini gereği gibi ısıtamadığı için çocuklarını hastalıklardan koruyamayan anneler, çocuklarını bu duruma düşürdüğü için utanan babaların sayılarını milyonlarla ifade etmek mümkündür.

Ama varsın olsun. Her şeyin bir ömrü vardır. Zalimin de zulmün de kışın da bir sonu vardır elbette. Tarih sayfaları bunların bir sonlarının olduğunu gösteren örneklerle doludur.

Yazımı, Hakk’a yürüyen ozanlarımızdan Âşık İsmail Daimî’nin bir dörtlüğüyle noktalıyorum.

 

Bir gülün çevresi dikendir, hardır

Bülbül har elinden ah ile zardır

Ne de olsa kışın sonu bahardır

Bu da gelir bu da geçer ağlama

 

Hoşça kalın… Esen kalın.

 

Mehmet KORKMAZ









 
Bugün 75 ziyaretçi (98 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol