YÜZBAŞI OKULUN SUYUNU KESİYOR



   YÜZBAŞI OKULUN SUYUNU KESİYOR

Tarih: Haziran 1980.

Tunceli Merkez Hürriyet İlkokulu’nda Müdür Yardımcılığı görevinin yanı sıra müdür vekilliğini de yürütüyorum. Bir öğle vaktiydi. Oturuyordum, okuldaki odamda. Tam bu sırada odama gelen okul hizmetlilerinden Hıdır Kılıç:

—Müdürüm yüzbaşı sizi dış kapıda bekliyor, dedi.
     —Ne işi varmış benimle?
     —Bilmiyorum. Ama yanında elleri kazmalı, kürekli birkaç tane de er var, dedi.

Kalktım, oturduğum yerden. Hizmetliyle birlikte çıktık dışarı. Yüzbaşı okulun hemen giriş kapısında bekliyordu. Kendisi yaklaşık bir ay önce yani 1 Mayıs 1980 tarihinde Tunceli’de ilan edilen Sıkıyönetimin Tunceli’deki yetkilisi olarak görev yapan bu yüzbaşı, aynı zamanda, aynı bahçeyi paylaştığımız Tunceli Öğretmen Okulu binalarına konuşlanan Jandarma Komando Alay Komutanlığı Komutan Vekilliği görevini de yürütüyordu. Yanına vardım:

      —Hoş geldiniz komutanım, dedim.
      —Hoş bulduk, dedi istemeye istemeye.
      —Okulu yıkmaya mı geldiniz? diye takıldım kendisine.
     —Okulu yıkmaya değil ama suyunuzu kesmeye geldik, dedi.
     —Şaka yapıyorsunuz herhalde…
     —Yoook. Gayet ciddiyim, dedi.
    —Bir arıza falan var. Onu gidermek için mi kesiyorsunuz? 
    —Hayır. Arıza falan yok, dedi.
    —Ne diye kesiyorsunuz o halde? 
   —Okulunuzun suyu alaydan gelmiyor mu? Alayın suyu ile aynı su değil mi okulun suyu? dedi.
     —Evet… 
     —Biz suyumuzu kimseyle bölüşmek istemiyoruz…
    —Yüzbaşım, burası bir eğitim-öğretim yuvasıdır. Devlete ait bir kurumdur. Sizin “kimse” dediğiniz o yavrular da burada öğrenim gören çocuklardır. Onlar bu ülkenin geleceğidir. Siz nasıl kesersiniz onların suyunu? dedim.
     —Onlar sizin yarınlarınız, bizim değil, dedi.
     —Bizim yarınlarımız olduğu için mi sularını kesiyorsunuz?
     —Evet…
     —Buyurun kesin o zaman…

Elleri kazmalı-kürekli 5–6 er, yüzbaşının emriyle önce ellerindeki kazma ve küreklerle okul binasının girişindeki toprağı kazarak su borusunu açığa çıkardılar. Ardından da yanlarında getirdikleri demir testereyle, açığa çıkarılan demir su borusunu kesip kör tıpa ile tıkadılar ağzını. Sonra da kazıdıkları toprağı tekrar borunun üzerine yığarak okuldan ayrıldılar.
     Böylece okul, yüzlerce öğrencisiyle birlikte susuzluğa mahkûm edilmiş oldu.
    Durumu, hemen anında telefonla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ve resmi yazı ile Milli Eğitim kanalıyla Valiliğe bildirmeme rağmen okulun suyunu açtıramadık bir türlü. Okulumuz, yaklaşık dört ay boyunca susuz kaldı. Bu dört aylık süre içinde Tunceli Belediyesi’nin su tankerleriyle getirttiğimiz sularla karşılamaya çalıştık, mini mini bebelerin su gereksinimini
     —Kimdi bu yüzbaşı?
     —Adını şu an hatırlamıyorum. Hatırlamak da istemiyorum. Ama bu yaptığıyla bana dedesi Yezit’i hatırlattığını pekâlâ söyleyebilirim.
    —Yezit kimdi?
  —Emevi hanedanından biridir, Yezit. 680 yılındaki icraatıyla bilinir, tanınır. Yukarıda sözünü ettiğim bu yüzbaşının dedesidir. Dedesidir diyorum, çünkü ikisi de benzer icraatlar icra etmişlerdi. Yüzbaşının icraatını yukarıda anlattım. İsterseniz bir de Yezit’in icraatına göz atalım.
   —Yezit’in, 680 yılında gerçekleştirdiği bu icraat neydi bilir misiniz? İnanıyorum ki çoğunuz biliyorsunuz. Ama yine de tekrar etmekte yarar görüyorum.
   —Yezit tarafından 680 yılında icra edilen bu icraat, acısı, asırlar boyu unutulamayan, lanet ve nefretle anılan Kerbelâ Vakası’dır.
   —Ne yapılmıştı Kerbela’da?
   —Emevi hükümdarı ve aynı zamanda Emevi hanedanının kurucusu olan Muaviye’nin oğlu ve dönemin Şam Valisi ve aynı zamanda Emevilerin veliahdı olan Yezit, Kendisine biat etmeyen Hz. Hüseyin’in başını kestirerek yanında bulunan aile efradıyla birlikte katlettirir. Başlangıçta 72 bin taraftarıyla Küfe’ye doğru yola çıkan, ama 72 aile efradıyla yarı yolda bırakılan ve aynı zamanda Peygamber’in torunu ve IV. Halife Hz. Ali’nin oğlu olan Hz. Hüseyin’in yolu, büyük bir Emevi ordusu tarafından Kerbelâ (Ninova)’da, Fırat kıyısında kesilir. Hz. Hüseyin ve yanında bulunan 72 aile bireyi önce yanı başlarından akıp giden koca Fırat’ın suyundan mahrum bırakılarak susuzluğa mahkûm edildiler. Hemen sonrasında da Hz. Hüseyin’in başı kılıçla kesilmek suretiyle bedeninden ayrılırken yanında bulunan 72 aile bireyi de vahşiyane bir biçimde katledildiler.

Müslümanlıkta yüzyıllar boyunca onanmayan derin yaralar açan, düşmanlıkların oluşmasına, kin ve nefret tohumlarının ekilmesine neden teşkil eden Kerbelâ Vakası’nın baş mimarı Yezit’in torunu olan bu yüzbaşı da dedesinin izinden yürüyerek Kerbelâ Vakası’ndan tam 1300 yıl sonra okulumuzun suyunu keserek bin civarındaki öğrenciyi yaklaşık dört ay süreyle susuzluğa mahkûm etti.

12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbenin hemen sonrasında hem Jandarma Komando Alayı Komutanı, hem de Tunceli Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan değerli komutan, mümtaz insan Kurmay Albay Sn. Salih ACAREL’in göreve başlamasıyla okulun susuzluğa mahkûmiyeti sona erdi.

Bu değerli komutan ve eşsiz insan göreve başladıktan kısa bir süre sonra okulumuzu ziyarete geldi. Ziyaretinin amacı hem aynı bahçeyi paylaşan biz Hürriyet İlkokulu personeliyle tanışmak, hem de ikinci sınıf öğrencisi olan kızı Ebru’nun kaydını yaptırmaktı. Bu vesileyle kendisiyle tanıştığımız bu değerli komutanın okulumuzu ziyaret etmesi, aslında utandırmıştı bizi. Çünkü göreve başlayalı birkaç gün olmasına ve aynı bahçe içinde bulunmamıza rağmen henüz “Hoş Geldiniz” demeye gidememiştik, kendilerine.

Ziyareti sırasında tüm öğretmenlerimizle tek tek tanışan, çayımızı kahvemizi içen değerli komutan Kurmay Albay Sn. Salih Acarel, yaklaşık yarım saat süren ziyaretinin sonlarında:

—Sayın müdürüm size her zaman kapımız açıktır. Bizim yapabileceğimiz ya da bizden bir isteğiniz varsa çekinmeden söyleyebilirsiniz. Her zaman emrinize amadeyiz, dedi.
  —Sayın komutanım zahmet buyurup buraya kadar geldiğiniz için zat-ı âlinize müteşekkiriz. Aslında biz, öğretmenlerimizle birlikte zat-ı âlinizi ziyarete gelmeyi düşünüyorduk. Ancak zat-ı âliniz bizden daha erken davranarak bizleri utandırdınız, dedim.

Gülerek:
     —Olsun… Olsun… Yine de sizleri çay içmeye beklerim, dedi.
     —Bir gün rahatsız ederiz inşallah, dedim.
     —Rahatsızlık da ne kelime. Bilakis memnun olurum, dedi.
  —Efendim, hazır zat-ı âlinizi bulmuşken affınıza sığınarak bir maruzatımızı iletmek istiyorum. Bu konuda bizlere yardımcı olursanız zat-ı âlinize minnettar kalırız, dedim.
   —Sorun nedir, sayın müdürüm? dedi.
  —Efendim, okulumuzun suyu kesik. Şu an okulumuzda su yok. Bu konuda yardımlarınıza ihtiyacımız vardır, dedim.
  —Kaç günden beri akmıyor suyunuz? 
  —Dört ay oldu, efendim…
  —Dört aydan beri okulun suyu kesik mi?
  —Evet efendim…
  —Arızayı bildirmediniz mi belediyeye?
  —Belediyelik bir işimiz yok efendim...
  —Kiminle ilgili peki?
  —Problem Alay’dan kaynaklanıyor efendim…
  —Bizim Alay’dan mı?
  —Evet efendim… Suyumuz Alay tarafından kesildi...
  —Kim kesti?
  —Zat-ı âlinizden önce bu görevi vekâleten yürüten yüzbaşı tarafından kesildi efendim…
  —Gerekçesi neymiş?
  —Bilmiyoruz…
 —Bir yüzbaşı nasıl keser okulun suyunu? Okul da, Alay da, su da kamunun malıdır. Kimsenin babasının tapulu malı değil. Her kim olursa olsun, hiç kimse keyfi hareket etme özgürlüğüne sahip değil…
   —Doğrudur efendim…
   —Okulun su ihtiyacını nasıl karşılıyorsunuz peki?
  —Belediyenin su tankerleriyle getirttiğimiz sularla karşılamaya çalışıyoruz efendim.
Bu karşılıklı konuşmanın hemen sonrasında bu değerli asker, mümtaz insan, kendisine refakat eden üsteğmene:
  —“Adı geçen yüzbaşıya haber verin. Yanına birkaç er alıp hemen okula gelsin. Yanlarında kazma, kürek getirmeyi de unutmasınlar” diye emir verdi.
    Üsteğmenin, durumu telsizle bildirmesinden birkaç dakika sonra adı geçen yüzbaşı yanına aldığı birkaç erle birlikte okula geldi. Hemen albayın karşısında esas duruşa geçti. Ve:
   —Emret komutanım, dedi.
   —Okulun suyunu sen mi kestin?
   —Evet komutanım…
   —Neden?
   —Şey komutanım…
  —Bırak gevelemeyi. Hangi yetkine dayanarak kestin okulun suyunu? Kim verdi sana bu hakkı? Hiç vicdanın sızlamadı mı bu el kadar bebeleri susuz bırakırken? Hemen şimdi gidin suyu açın diye emir verdi.
   —Baş üstüne komutanım…

Bu konuşmanın hemen sonrasında, okulumuzun dört ay süreyle susuz kalmasına sebep olan o yüzbaşı, yanındaki erlerin başında durmak suretiyle suyu açtırdı. Böylece aylarca susuzluğa mahkûm bırakılan okulumuz, aynı zamanda Tunceli Sıkıyönetim Komutanı da olan Jandarma Komando Alayı Komutanı Kurmay Albay Sn. Salih Acarel’in sayesinde tekrar suya kavuştu.

Mehmet KORKMAZ

 

 
Bugün 39 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol